Biz insanoğlu ne kadar garip varlıklarız. İstediğimiz gibi yaşamak kendi elimizde ve irademizdeyken yine de istediğimiz gibi bir hayat süremiyoruz. Önce imkânlarımız kısıtlıdır, ama azmimiz gücümüz doruk noktasındadır. Uğraşırız çabalarız ama bir sonuç elde edemez, yılarız. Ama sonra imkânlarımız olur lakin bu seferde uğraşacak, koşturacak takatimiz, inancımız kalmamıştır. Artık bizi önleyen bir iç engel ortaya çıkmış olur. İmkânla isteği bir arada bulmamız genelde imkânsızdır. İpin ucunu bir türlü yakalayamayız. Bu durumla alakalı sizlerinde aşina olduğunuzu düşündüğüm bir örneği vermek istiyorum.“Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiğini görür. Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar. Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışırlar ama kafalarını tavandaki cama çarparak düşerler. Zemin ısınmaya devam ettiği için tekrar zıplarlar, tekrar başlarını cama vururlar. Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çekerler. Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıpla(ya)mamayı öğrenirler. Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır. Tüm pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplar! Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkânları vardır ama buna hiç cesaret edemezler. Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı hayat dersine sadık halde yaşarlar. Pirelerin isterlerse kaçma imkânları vardır ama kaçmazlar. Çünkü engel artık zihinlerindedir. Onları engelleyen dış etken (cam) kalkmıştır ama kafalarında ki iç engel (burada 30 cm den fazla zıplanmaz inancı) varlığını sürdürmektedir. Bu deneyde canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini göstermektedir. İşte bizlerde bu şekilde şartlanır (içten engellenir) olduğumuz yerde sayarız bir ömür. Biz insanoğlunun hep yaptığı bir şey daha var. Nedir bu biliyor musunuz? Ahh etmeler, keşkeler. Önce bir eylemi gerçekleştiririz sonrada keşke deriz. Nedir peki bu bize keşke dedirten, bazıları hayatımıza yön veren durumlar. İnsanoğlu çocukluktan sıkılır, büyümeyi arzular ve büyümek için acele eder. Sonrada çocukluğunu özler! Önce para kazanmak için sağlığını harcar, sonrada yitirdiği sağlığını geri kazanmak için parasını! Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar, sonrada hiç yaşamamış gibi ölür! Hayata hazırlanmaya o kadar zaman harcar ki, hayatını yaşamaya vakit kalmaz. Yarınını o denli düşünür ki, bugünün elinden kayıp gittiğini fark etmez bile. Oysa hayat geçmişte yada gelecekte değil, şimdiki zamanda yaşanır. Tüm okurlarımı görür gibiyim. Yazıyı okudukça önce hafif bir tebessüm ve ardından “ hakikaten öyle be kardeşim “ sözcükleri. Başımızı iki elimizin arasına alalım bi. Bu hatalara tüm insanoğlu düşünüyorsa bizim farkımız ne diğer insanlardan. Bizde mi onlar gibiyiz. Hayır. Biz farklıyız, farklı olmalıyız aslında. Çünkü dönüp ardımıza baktığımızda neslimiz bu tür hatalara nerdeyse hiç düşmemiş. Peki, biz neden? Değişiyor muyuz ne? Aslında değişim demeyelim biz buna. Değmiyoruz da uyuyoruz sanki. Atalet (eylemsizlik) içindeyiz. Eğer elimize bir yaşam kılavuzu verilmiş olsaydı düşmezdik bu hatalara. Hiçbir insanoğlu düşmezdi. Sıkıntısız, istediğimize ulaşarak rahat bir yaşam sürerdi herkes. Eğer başını iki elinizin arasından kaldırmadıysanız durun ve biraz daha düşünün. Bize yaşantımızı düzene sokacak, hatalardan bizi uzak tutacak, bize hayırlı bir yaşam verecek olan bir yaşam kılavuzumuz ve bu kılavuzu hayatına en iyi şekilde tatbik etmiş bir örnek verilmiş değil mi? Elbette verilmiş. Kur-an ve Sünnet. Bizden öncekiler (Müslümanlar) bu değerlere sahip çıkmış, öğrenmiş, öğretmiş ve tatbik etmişler. Neticesinde ömürlerine bereket katmışlar, öldükten sonra yaşamaya devam etmişler. En önemlisi de kendilerini dünyanın basit, çekilmez, dar sınırlarıyla değil Hakk’ın kutlu sınırıyla sınırlamışlar. Kur-an ve Sünnet ışığında ehl-i sünnet vel cema’at fikriyle yaşamışlar. Allah (c.c.) bizleri bu fikri fikir edinmiş uyanık kullarından eylesin (âmin). Sizde uyanışa yeni bir pencere açın. Sınırlarınızı, olması gereken yere Hakk çizgisine çekmek için yeni bir adım atın.
BİSMİLLAH deyin ve başlayın...
Selam Dua ve Muhabbetle