Ölümden önce yaşam var mı? -Duvaryazısı |
|
||||||||||
|
Selam sana... Bin bir çile ve zahmetlerle yoğrulmuş. Al kana bulanmış ve gözyaşı sulanmış. İzanlarımızın muhakemesinde buluşmuş. Toprağının her bir metresi şehitlerin kemikleriyle süslenmiş. Hüzünlerin alevlerinde çığlık olarak kopan mahşerin kanları duygularımızı incitmiş bulunan. Hicran alevlerine sokulan korlarla kalb odamızı yakmış olan. ÇANAKKALE... Selam size... Bin bir çile ve zahmetlerle yoğrulmuş, al kana bulanmış ve gözyaşı ile sulanmış Müslüman ümmeti ve beldeleri. Selam sana... Toprağının her bir metresi Anadolu’nun kapısını aralayan Alparslan ordusunun zaferinden günümüze şehitlerin kemikleri ile zenginleşmiş. Binlerce tarihin mirasçılığını üstlenerek çağların üstü çağlara umran kaynağı olmuş. İslam Medeniyetinin arzı saran özellik ve adalet yurdunun güzelliği olan. Hürmet size... Bin bir çile ve zahmetlerle yüzleşerek: hakkın rızası ve halkın hizmetçisi olan; alimlerin, fadılların ve nurlu yıldızların yurdu... Ecdadımızın hicret konağı... Eyvanların istikamet bucağı. Selam... Kanla sulanan, aziz kemiklerle süslenen ve vuslatla üflenen ülkemizin istirahat yerinde bulunan: Celadettin Rumi, Akşemsettin, Mimar Sinan ve daha nice çağının temelinde çağların ufkuna mesafe aydınlığı olan isimlerin; berrak hecelerin, asırların güzellik sesinin: rikkat safileri. Çağlayanların hakikat nefesinin fısıltısında yükselen himmet ve hizmetleri. Haçlı ordusunun dünyanın dört yanından akarak çiğnediği güzel yurdumuzda birleşen Müslüman şanlı ve kanlı cengaverler. Hilafetin temsilcisi İslam ülkesinde toplanarak din ve vatan mücadelesi için gelmiş olan şehit yada gaziler. Ak alınlarını terlettirerek, kara saçlarını kınalatarak, geride kalanları göz yaşına boğarak ve hayır dualarını alarak... Acı savaşın yıkıcı ve yırtıcı namlularda kurban olan ey şanlı ve kanlı kahramanlar. Selam... Asırların zaman akıntısını sağlam gayelere oturtarak dünyayı sevdaların bağrına sokarak. Osmanlı imparatorluğu adalet ve nizam içersinde hüküm sürmüştü. İnsanların kaçınılmaz çukurlara yuvarlandığı varoluşun perdesi ruhlardan çekilmesi. Antik zamanların derinliğinde anlık yaprakların solması. Yaşamların donması. Tarihin yosunlu kuyularında fani batışına ibretle bakarak müşahede ederek nice devletler; doğmuş, büyümüş ve bir daha doğrulanmayarak çağların mezarlığına göçmüştür. Yalnızca yaptıkları imarları, eşyaları, kaşıkla meydana çıkarılan toprak altında ki medeniyetleri gün yüzüne çıkarak, günümüzün ibret aynasında zihin ve fikirlerimize çökmüştür. 20.yy başının ensesine tokmaklar vurulmaya başlanmıştı 1. Dünya harbinin fitnesini dinamitleyen savaş Avrupa’yı alevlendirmişti. Avrupalı lar fakir ülkelere kan ve gözyaşı akıttırarak, alın terlerini gasp ederek, tarih mirasını çalarak ve yer altı ve yerüstü madenleri kepçeleye rek sömürüyor ve kendi ülkelerine taşıyorlardı. Bunun içinki savaşla birbirlerini yumruklayan Avrupa daha da maddi zenginliklere kavuşma mücadelesine girmişlerdi. Osmanlı imparatorluğu da o sıra da tarih sahnesinden çekilmeme sancısına girmişti. Balkan harbinin ağır darbesinden yeni çıkmış, ellerindeki silah ve mühimmatlar çamurlu yollarda terkedilmiş ve iktisaden halk fakir durumda inliyordu. Kısaca Osmanlı beli bükük, bağrı yanık ve yorgundu. Öyle bir yorgunluk ki ağır hasta. Avrupa’nın adlandırdığı hasta adam. Ve hasta adamın göz kamaştıran zenginliğini harita üzerinde mücrim ellerle paylaşılan pasta: Osmanlı toprakları... Hüzün yüklü kör kuyularında kaybolan çileli zamanlar. Buhranlı dalgaların zihnimize ve fikrimize yansıması. Bulanık hazin dolu zamanının kanları taşlara ve yaşlara yapışması. Zamanın sisleri arasında kaybolarak başlara ve taşlara kazınarak yer edinmiş hazin soluklar. defterlere yayılan, eserlere yazılan Çanakkale’nin duygularımıza bakışı, düşüncelerimize batışı. 1915 tarihinin kanlı deresinden süzülerek; hecelerin fısıltısını, hadiselerin fırtınasını, hicranların nefesini dinliyoruz ve izliyoruz. Haçlı ordusu toplanmış hasta diye nitelendikleri Osmanlı imparatorluğu- na hançeri saplayarak ölmesini hızlandırmak emelleri. İşgal için geleceğin bulanık tablosunu gözleyerek, hayal penceresinden ufkun kirli istikbalini kanla resmederek hülyalara kapıldılar. İstanbul’un ihtişamına kavuşma ihtirasları ile; vicdanlarını yırtarak, zihinlerini kızıl tablolarına sararak, 1915 zamanının damgasında yeni çağların temellerinde ufukların ve uzakların kirpiklerine yönelmişlerdi. Lakin Çanakkale topraklarına göçülen, tozlarına gömülen sabis işareti ile alınlarını öptürmüş haçlı ordusu. Acı dolu zamanın kör kuyularında talihsizlikle buluşmuşlar ve hayal kırıklığına uğramışlardı. Tarihin mühründe kazılan kanlı geçitsizlik ve şanlı Osmanlı askerinin mücadelesi ile yazılan Çanakkale. Kanla sulanan, şanla seslenen topraklar... Halis istikametli, ihsanların işaretinde Müslüman askerler. İmanının aydınlığını söndürmemek, bağımsızlığın nefesini boğdurmamak için alınlarını ve ellerini kınalatarak toplanmışlardı. Umman denizinin engin maviliklerini yararak, menzillerin konağına ulaşma sabırsızlığı ile dalgaları süratle tokatlayarak yaklaşıyorlardı. Evet savaşın kanlı yüzünden günümüze göz yaşların sızısı kalblere süzülerek, idraklere sokularak... 1915’in kanlı balçıklarına kapılarak çığlıklarla hüzünlerin balyozları ruhları sarsacak. Çanakkale’nin sıkıntılı yosunlu kuyularına yanık gözlerin sızıntıları akacaktır. Hüzünlü kör kuyuların kızıl bataklığının aynasında zihin ve fikrimizi iğneleyen, vicdanlarımızı yaralayan zamanların çarkında öğütülen. Gözleri kararak, iştahları kabararak, akıllarını kapatarak üstün teknolojik silah üstünlüğüyle Çanakkale boğazına yığılmışlardı. Tarihlerin kimi yerde altın sayfalarla süsleyerek anlattığı şanlı, kimi yerde arşın bağrına vurulan kanlı soluk. Sisli şafakların gözlerini dinamitleyen, umran ların nefesini dişleyen, rikkatlerin dizlerini titreten zamanın boğuşması 18 Mart 1915 Gökyüzünün tatlı serinlik ve maviliklerini örten karabulutlar dağılmış, yaşları dinmişti. Günlerden Perşembe dir. Osmanlı tabyasının sırtlarında ufukların berraklığında görülen düşmanın gri hantal gemileri boğazın perdesini yırtarak giriş yaptılar. Haçlılar vicdanlarını kopararak ve izanlarını kırar arak tek noktanın limanına kilitlendiler. Zengin İstanbul’un kaynaklarına sahip olmak, toprakları işgal ederek tarihten silmek. Kınalı kahramanlar engin maviliklerin boyasını kirleten griliğe kısıklı. Ağır hantal teknolojik üstünlükte geçecek ve Osmanlının boğazını sıkarak öldürecek- mi. Dilleri ıslatan, kalbler ısıtan ALLAH’A dualar la tevekkül teslimiyeti. Ve… kulakları yırtan korkunç gürültü çığlığını kopardı, Osmanlı tabyaları üzerine. Yıkıcı topların dokunduğu yerleri anında dağıtıyor. Mehmetçiğin nazik bedenine yapışan saçmalar anında ruhları koparmaya başlamıştı. Tabyalar ise mühimmat yönünden yetersiz olduğu için boşa harcanacak bir tek malzeme olamazdı. Bir diğer yetersizliler, toplar eski ve paslı durumda olduğu için atış menziline ulaşılamıyorlardı. Kısacası bu kanlı meydan MADDE – MANA SAVAŞI olacaktır. Kinlerini kusan savaş gemileri gururlu askerlerinin yüreği kıpırtılı. Birkaç gün sonra ulaşmayı planladıkları ihtişamlı güzelliği hülyalarıyla içiyorlar. Hayalleri ile adeta uçuyorlardı. Gözleri kararak, iştahları kabararak İstanbul’a dümenler daha da hızlandı. İtilaf askerleri daha da hırslandı. Madde kuvvetinin çevrelediği, teknolojik üstünlüklerinden dolayı çalımla ilerliyorlar. Osmanlı askerleri tetikte ve kulakları komutanlarının vereceği emirlerin sabırsızlığında. Ve… Savaş gemileri boğazın en dar yerinde karadan cevap geldi. Öyle bir karşılık ki anında gemileri alabora olarak suların dibine gömülüyordu. Kanları denize döktüren DENİZ – KARA savaşı berrak suların aynasında günümüze yansıyarak başladı. Bir yanda havadan başlarına yığılan toplar. Bir yandan da on gün önce kör karanlığın ufuksuzluğunda rotalarına döşenen mayınlarla şaşkına döndüler. Hülyaların kıskacında İstanbul tablosu buharlaşarak söndü. Rüyalar hazin tablonun karşısında dondu. İdrakleri çetin mücadelelerin sahnesi olan savaş gerçeklerine buluştu. Ölüm istemeyen nefisleri, mücrim ruhlarını kurtarmaya daldılar. Ölüm veya hayat arsında kaldılar. Namlulardan kopan toplar anında yerini buluyor. Kızıl alevler kıvılcım yaparak hantal metali deliyor. Gemileri kısa sürede Çanakkale denizinin derinliğine gömülüyordu. Deniz – kara birbirine karıştı. Barut ve alev kusan gemileri öfkelenmiş karış karış Çanakkale nin toprağını savuruyor ve yer yer sarsıyordu. Öğle saatlerinde başlayan savaş korkunç bir dövüşle sürerek akşamın hafif meltemine yaklaşılmıştı. Çanakkale nin hırçın dalgaları ufukların sisli menziline sürükleniyordu. Hülyaların kırıklığı ile denize sabitlenen gözlerin kırışıklığı. Gam ve kasvet yüklü kor yangınlarla dolu duygular izanlara yığılarak umutlarını söndürmüştü. Akşama doğru itilaf savaş gemilerinin bazıları ağır yara almış. Bazı gemilerde tabak gibi anında mavi gözyaşlarını yararak deniz bataklığına iniyordu. İtilaf donanmasının muhteşem silah teknolojilerin karşısında. Osmanlı ordusunun zayıf araç gereçlerine, yoksul ve yoksun mühimmatların yetersi- zliğine rağmen Çanakkale boğazında sıkıştırılmıştı. Bu da madde ve mana savaşı olarak tarihin şanla kaydettiği ve kanla resmettiği mücadele olacaktır. Muhteşem donanımlı savaş gemilerinin attığı seri mermilerinin alev örtüsü Mehmetçiklerin ruhlarını çekerek ötelere kanatlandırıyordu. Kara tarafında oluk oluk dökülen kanların istikamet sızısı şanlı işareti gösteriyo- rdu. Yenilmez dedikleri gemileri suların hararetine yutuluyor. Kısaca mana bileğinin kuvveti itilaf tarafına yenilgi olarak yazılıyordu. Unutulmaz zamanının kör kuyusunda acı olarak tarihin derinliğine kazılıyordu. Rumeli mecidiyesi topçu erlerinden Seyit onbaşı. Mermi taşıyan vincin bozulması üzerine: imanının istirahat inde, vatanına olan sevdası coşkusunda. 276 kiloluk mermiyi sırtına alarak yorgun topun namlusuna sürdü. Nusret mayın gemisinin kanlı duvarını aşan ve tabyaların başarılı atışlarını atlatan birkaç gemiler ya durdurulacak. Ya da İstanbul menziline süzüleceklerdi. Billur billur damlayan terler. Savaşın kaderini belirleyecek son mermi. Balistik hesaplar yapıldı. Gözler hedefe kilitlendi. Gönüller sürpriz hadisenin belirsizliğine fişeklendi. Kalbleri ısıtan niyazlar tevekküle işlendi. Ya ALLAH çığlığı dağ, taşlarda yankılandı. Son mermi havayı delerek uğuldadı. Ve tam isabetli atışla mermi çelik zırhı deldi. Düşman gemisi vurulm-uştu. Altı buçuk saat süren deniz savaşında gemiler engellendi. Biraz sonra da Çanakkale nin ince kalbur tepelerinde güneş. Etrafına kızıl alevler yayarak gizlendi. Karanlığın perdesi Kara ve Denizi örtmüş. Süslenen inci taneli gökyüzü ve hilal parıltısı. Savaş gemilerinin alnına konulan haç işaretine anlık yansımış. Karanlığın boğultulu nemlerinde kaybolarak yok olmuştu. Var olan yalnızca hilal kaşlar. İman dolu başlar. Düşman gemileri yenilerek geri çekiliyordu. Sömürmeye gelmişlerdi kendileri sönmüştü. Kinlerini kusarak hırsla dövüyor… dövüyordu. Kahraman Mehmetçikten intikam almak için. Şanlı geçitsiz Çanakkale boğazından çıkarak son mermilerini de rast gele attılar. Etrafa derin sessizlik hakim oldu. Akşamın mehtabında esen ceset ve duman kokusu kalblerin dokusunda gözleri ıslattı. Kahraman Mehmetçiğin tarafında coşku remzi ile dalgalanıyor. Düşman tarafında ise yenilginin gamlı kasvetiyle ağır ağır ülkelerine yol alıyorlardı. Bu donanmanın üçte biri ya serin sulara batmış ve ya ağır yara almışlardı. 900 askerlerininde canları heba olmuştu. Osmanlı tarafında da 58 şehit 74 yaralı verilmişti. Bir günlük savaş. Serin sulara batanlar. Toprağın bağrına çökenler. Bu bir günlük savaş. Tarihin kaydettiği acı savaş. Ne ummuşlardı ve ne buldular: KAYIP ve YENİLGİ… Şair- Yazar- Yayıncı Özkan Karaca www.ozkankaraca.buadresim.com 0539 473 35 19 KANLI ve KINALI TOPRAKLAR: ÇANAKKALE Selam sana... Bin bir çile ve zahmetlerle yoğrulmuş. Al kana bulanmış ve gözyaşı sulanmış. İzanlarımızın muhakemesinde buluşmuş. Toprağının her bir metresi şehitlerin kemikleriyle süslenmiş. Hüzünlerin alevlerinde çığlık olarak kopan mahşerin kanları duygularımızı incitmiş bulunan. Hicran alevlerine sokulan korlarla kalb odamızı yakmış olan. ÇANAKKALE... Selam size... Bin bir çile ve zahmetlerle yoğrulmuş, al kana bulanmış ve gözyaşı ile sulanmış Müslüman ümmeti ve beldeleri. Selam sana... Toprağının her bir metresi Anadolu’nun kapısını aralayan Alparslan ordusunun zaferinden günümüze şehitlerin kemikleri ile zenginleşmiş. Binlerce tarihin mirasçılığını üstlenerek çağların üstü çağlara umran kaynağı olmuş. İslam Medeniyetinin arzı saran özellik ve adalet yurdunun güzelliği olan. Hürmet size... Bin bir çile ve zahmetlerle yüzleşerek: hakkın rızası ve halkın hizmetçisi olan; alimlerin, fadılların ve nurlu yıldızların yurdu... Ecdadımızın hicret konağı... Eyvanların istikamet bucağı. Selam... Kanla sulanan, aziz kemiklerle süslenen ve vuslatla üflenen ülkemizin istirahat yerinde bulunan: Celadettin Rumi, Akşemsettin, Mimar Sinan ve daha nice çağının temelinde çağların ufkuna mesafe aydınlığı olan isimlerin; berrak hecelerin, asırların güzellik sesinin: rikkat safileri. Çağlayanların hakikat nefesinin fısıltısında yükselen himmet ve hizmetleri. Haçlı ordusunun dünyanın dört yanından akarak çiğnediği güzel yurdumuzda birleşen Müslüman şanlı ve kanlı cengaverler. Hilafetin temsilcisi İslam ülkesinde toplanarak din ve vatan mücadelesi için gelmiş olan şehit yada gaziler. Ak alınlarını terlettirerek, kara saçlarını kınalatarak, geride kalanları göz yaşına boğarak ve hayır dualarını alarak... Acı savaşın yıkıcı ve yırtıcı namlularda kurban olan ey şanlı ve kanlı kahramanlar. Selam... Asırların zaman akıntısını sağlam gayelere oturtarak dünyayı sevdaların bağrına sokarak. Osmanlı imparatorluğu adalet ve nizam içersinde hüküm sürmüştü. İnsanların kaçınılmaz çukurlara yuvarlandığı varoluşun perdesi ruhlardan çekilmesi. Antik zamanların derinliğinde anlık yaprakların solması. Yaşamların donması. Tarihin yosunlu kuyularında fani batışına ibretle bakarak müşahede ederek nice devletler; doğmuş, büyümüş ve bir daha doğrulanmayarak çağların mezarlığına göçmüştür. Yalnızca yaptıkları imarları, eşyaları, kaşıkla meydana çıkarılan toprak altında ki medeniyetleri gün yüzüne çıkarak, günümüzün ibret aynasında zihin ve fikirlerimize çökmüştür. 20.yy başının ensesine tokmaklar vurulmaya başlanmıştı 1. Dünya harbinin fitnesini dinamitleyen savaş Avrupa’yı alevlendirmişti. Avrupalı lar fakir ülkelere kan ve gözyaşı akıttırarak, alın terlerini gasp ederek, tarih mirasını çalarak ve yer altı ve yerüstü madenleri kepçeleye rek sömürüyor ve kendi ülkelerine taşıyorlardı. Bunun içinki savaşla birbirlerini yumruklayan Avrupa daha da maddi zenginliklere kavuşma mücadelesine girmişlerdi. Osmanlı imparatorluğu da o sıra da tarih sahnesinden çekilmeme sancısına girmişti. Balkan harbinin ağır darbesinden yeni çıkmış, ellerindeki silah ve mühimmatlar çamurlu yollarda terkedilmiş ve iktisaden halk fakir durumda inliyordu. Kısaca Osmanlı beli bükük, bağrı yanık ve yorgundu. Öyle bir yorgunluk ki ağır hasta. Avrupa’nın adlandırdığı hasta adam. Ve hasta adamın göz kamaştıran zenginliğini harita üzerinde mücrim ellerle paylaşılan pasta: Osmanlı toprakları... Hüzün yüklü kör kuyularında kaybolan çileli zamanlar. Buhranlı dalgaların zihnimize ve fikrimize yansıması. Bulanık hazin dolu zamanının kanları taşlara ve yaşlara yapışması. Zamanın sisleri arasında kaybolarak başlara ve taşlara kazınarak yer edinmiş hazin soluklar. defterlere yayılan, eserlere yazılan Çanakkale’nin duygularımıza bakışı, düşüncelerimize batışı. 1915 tarihinin kanlı deresinden süzülerek; hecelerin fısıltısını, hadiselerin fırtınasını, hicranların nefesini dinliyoruz ve izliyoruz. Haçlı ordusu toplanmış hasta diye nitelendikleri Osmanlı imparatorluğu- na hançeri saplayarak ölmesini hızlandırmak emelleri. İşgal için geleceğin bulanık tablosunu gözleyerek, hayal penceresinden ufkun kirli istikbalini kanla resmederek hülyalara kapıldılar. İstanbul’un ihtişamına kavuşma ihtirasları ile; vicdanlarını yırtarak, zihinlerini kızıl tablolarına sararak, 1915 zamanının damgasında yeni çağların temellerinde ufukların ve uzakların kirpiklerine yönelmişlerdi. Lakin Çanakkale topraklarına göçülen, tozlarına gömülen sabis işareti ile alınlarını öptürmüş haçlı ordusu. Acı dolu zamanın kör kuyularında talihsizlikle buluşmuşlar ve hayal kırıklığına uğramışlardı. Tarihin mühründe kazılan kanlı geçitsizlik ve şanlı Osmanlı askerinin mücadelesi ile yazılan Çanakkale. Kanla sulanan, şanla seslenen topraklar... Halis istikametli, ihsanların işaretinde Müslüman askerler. İmanının aydınlığını söndürmemek, bağımsızlığın nefesini boğdurmamak için alınlarını ve ellerini kınalatarak toplanmışlardı. Umman denizinin engin maviliklerini yararak, menzillerin konağına ulaşma sabırsızlığı ile dalgaları süratle tokatlayarak yaklaşıyorlardı. Evet savaşın kanlı yüzünden günümüze göz yaşların sızısı kalblere süzülerek, idraklere sokularak... 1915’in kanlı balçıklarına kapılarak çığlıklarla hüzünlerin balyozları ruhları sarsacak. Çanakkale’nin sıkıntılı yosunlu kuyularına yanık gözlerin sızıntıları akacaktır. Hüzünlü kör kuyuların kızıl bataklığının aynasında zihin ve fikrimizi iğneleyen, vicdanlarımızı yaralayan zamanların çarkında öğütülen. Gözleri kararak, iştahları kabararak, akıllarını kapatarak üstün teknolojik silah üstünlüğüyle Çanakkale boğazına yığılmışlardı. Tarihlerin kimi yerde altın sayfalarla süsleyerek anlattığı şanlı, kimi yerde arşın bağrına vurulan kanlı soluk. Sisli şafakların gözlerini dinamitleyen, umran ların nefesini dişleyen, rikkatlerin dizlerini titreten zamanın boğuşması 18 Mart 1915 Gökyüzünün tatlı serinlik ve maviliklerini örten karabulutlar dağılmış, yaşları dinmişti. Günlerden Perşembe dir. Osmanlı tabyasının sırtlarında ufukların berraklığında görülen düşmanın gri hantal gemileri boğazın perdesini yırtarak giriş yaptılar. Haçlılar vicdanlarını kopararak ve izanlarını kırar arak tek noktanın limanına kilitlendiler. Zengin İstanbul’un kaynaklarına sahip olmak, toprakları işgal ederek tarihten silmek. Kınalı kahramanlar engin maviliklerin boyasını kirleten griliğe kısıklı. Ağır hantal teknolojik üstünlükte geçecek ve Osmanlının boğazını sıkarak öldürecek- mi. Dilleri ıslatan, kalbler ısıtan ALLAH’A dualar la tevekkül teslimiyeti. Ve… kulakları yırtan korkunç gürültü çığlığını kopardı, Osmanlı tabyaları üzerine. Yıkıcı topların dokunduğu yerleri anında dağıtıyor. Mehmetçiğin nazik bedenine yapışan saçmalar anında ruhları koparmaya başlamıştı. Tabyalar ise mühimmat yönünden yetersiz olduğu için boşa harcanacak bir tek malzeme olamazdı. Bir diğer yetersizliler, toplar eski ve paslı durumda olduğu için atış menziline ulaşılamıyorlardı. Kısacası bu kanlı meydan MADDE – MANA SAVAŞI olacaktır. Kinlerini kusan savaş gemileri gururlu askerlerinin yüreği kıpırtılı. Birkaç gün sonra ulaşmayı planladıkları ihtişamlı güzelliği hülyalarıyla içiyorlar. Hayalleri ile adeta uçuyorlardı. Gözleri kararak, iştahları kabararak İstanbul’a dümenler daha da hızlandı. İtilaf askerleri daha da hırslandı. Madde kuvvetinin çevrelediği, teknolojik üstünlüklerinden dolayı çalımla ilerliyorlar. Osmanlı askerleri tetikte ve kulakları komutanlarının vereceği emirlerin sabırsızlığında. Ve… Savaş gemileri boğazın en dar yerinde karadan cevap geldi. Öyle bir karşılık ki anında gemileri alabora olarak suların dibine gömülüyordu. Kanları denize döktüren DENİZ – KARA savaşı berrak suların aynasında günümüze yansıyarak başladı. Bir yanda havadan başlarına yığılan toplar. Bir yandan da on gün önce kör karanlığın ufuksuzluğunda rotalarına döşenen mayınlarla şaşkına döndüler. Hülyaların kıskacında İstanbul tablosu buharlaşarak söndü. Rüyalar hazin tablonun karşısında dondu. İdrakleri çetin mücadelelerin sahnesi olan savaş gerçeklerine buluştu. Ölüm istemeyen nefisleri, mücrim ruhlarını kurtarmaya daldılar. Ölüm veya hayat arsında kaldılar. Namlulardan kopan toplar anında yerini buluyor. Kızıl alevler kıvılcım yaparak hantal metali deliyor. Gemileri kısa sürede Çanakkale denizinin derinliğine gömülüyordu. Deniz – kara birbirine karıştı. Barut ve alev kusan gemileri öfkelenmiş karış karış Çanakkale nin toprağını savuruyor ve yer yer sarsıyordu. Öğle saatlerinde başlayan savaş korkunç bir dövüşle sürerek akşamın hafif meltemine yaklaşılmıştı. Çanakkale nin hırçın dalgaları ufukların sisli menziline sürükleniyordu. Hülyaların kırıklığı ile denize sabitlenen gözlerin kırışıklığı. Gam ve kasvet yüklü kor yangınlarla dolu duygular izanlara yığılarak umutlarını söndürmüştü. Akşama doğru itilaf savaş gemilerinin bazıları ağır yara almış. Bazı gemilerde tabak gibi anında mavi gözyaşlarını yararak deniz bataklığına iniyordu. İtilaf donanmasının muhteşem silah teknolojilerin karşısında. Osmanlı ordusunun zayıf araç gereçlerine, yoksul ve yoksun mühimmatların yetersi- zliğine rağmen Çanakkale boğazında sıkıştırılmıştı. Bu da madde ve mana savaşı olarak tarihin şanla kaydettiği ve kanla resmettiği mücadele olacaktır. Muhteşem donanımlı savaş gemilerinin attığı seri mermilerinin alev örtüsü Mehmetçiklerin ruhlarını çekerek ötelere kanatlandırıyordu. Kara tarafında oluk oluk dökülen kanların istikamet sızısı şanlı işareti gösteriyo- rdu. Yenilmez dedikleri gemileri suların hararetine yutuluyor. Kısaca mana bileğinin kuvveti itilaf tarafına yenilgi olarak yazılıyordu. Unutulmaz zamanının kör kuyusunda acı olarak tarihin derinliğine kazılıyordu. Rumeli mecidiyesi topçu erlerinden Seyit onbaşı. Mermi taşıyan vincin bozulması üzerine: imanının istirahat inde, vatanına olan sevdası coşkusunda. 276 kiloluk mermiyi sırtına alarak yorgun topun namlusuna sürdü. Nusret mayın gemisinin kanlı duvarını aşan ve tabyaların başarılı atışlarını atlatan birkaç gemiler ya durdurulacak. Ya da İstanbul menziline süzüleceklerdi. Billur billur damlayan terler. Savaşın kaderini belirleyecek son mermi. Balistik hesaplar yapıldı. Gözler hedefe kilitlendi. Gönüller sürpriz hadisenin belirsizliğine fişeklendi. Kalbleri ısıtan niyazlar tevekküle işlendi. Ya ALLAH çığlığı dağ, taşlarda yankılandı. Son mermi havayı delerek uğuldadı. Ve tam isabetli atışla mermi çelik zırhı deldi. Düşman gemisi vurulm-uştu. Altı buçuk saat süren deniz savaşında gemiler engellendi. Biraz sonra da Çanakkale nin ince kalbur tepelerinde güneş. Etrafına kızıl alevler yayarak gizlendi. Karanlığın perdesi Kara ve Denizi örtmüş. Süslenen inci taneli gökyüzü ve hilal parıltısı. Savaş gemilerinin alnına konulan haç işaretine anlık yansımış. Karanlığın boğultulu nemlerinde kaybolarak yok olmuştu. Var olan yalnızca hilal kaşlar. İman dolu başlar. Düşman gemileri yenilerek geri çekiliyordu. Sömürmeye gelmişlerdi kendileri sönmüştü. Kinlerini kusarak hırsla dövüyor… dövüyordu. Kahraman Mehmetçikten intikam almak için. Şanlı geçitsiz Çanakkale boğazından çıkarak son mermilerini de rast gele attılar. Etrafa derin sessizlik hakim oldu. Akşamın mehtabında esen ceset ve duman kokusu kalblerin dokusunda gözleri ıslattı. Kahraman Mehmetçiğin tarafında coşku remzi ile dalgalanıyor. Düşman tarafında ise yenilginin gamlı kasvetiyle ağır ağır ülkelerine yol alıyorlardı. Bu donanmanın üçte biri ya serin sulara batmış ve ya ağır yara almışlardı. 900 askerlerininde canları heba olmuştu. Osmanlı tarafında da 58 şehit 74 yaralı verilmişti. Bir günlük savaş. Serin sulara batanlar. Toprağın bağrına çökenler. Bu bir günlük savaş. Tarihin kaydettiği acı savaş. Ne ummuşlardı ve ne buldular: KAYIP ve YENİLGİ… Şair- Yazar- Yayıncı Özkan Karaca www.ozkankaraca.buadresim.com 0539 473 35 19
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özkan Karaca, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |