Doğru şeritte olsanız bile, olduğunuz yerde kalırsanız er geç ezilirsiniz. -Will Rogers |
|
||||||||||
|
Biz çayıra uzanmış üç çocuk gözlerimizi kısarak bulutlardan hayali şekiller türetiyorduk.Uzandığımız yerden bütün yerle bağımızı koparmıştık , her yeri silmiştik ve sadece gökyüzünü görüyorduk. Aylardan haziran olmalıydı. Çünkü gökyüzü ancak haziran da o kadar mavi olabilirdi ve ancak ; haziranda bulutlar o kadar acele yer değiştirebilirdi. Bizi dünyaya bağlayan tek şey üstümüzden alaycı alaycı geçen yaşam acemisi rengarenk kelebeklerdi. Mavi çocuk dedi ki bulutuna; Suya atıldım çocuk bu gece Ben de artık aldatıldım bir beise Olmasaydı keşke Kendime acımışlığım. Sudan korktuğumu bilir halbuki Ne çok sevmiştik Aynı düşleri kurmayı Heyhat Artık maviliğim gökyüzünde Toprağa gömülü Kimim ki hem ben, Kim? Yalın ayak toprağa basan arkadaşım artık ayaklarını hissetmiyordu . Bir buluta öylesine takılmıştı ki bulut onu gökyüzüne çekip almıştı. Bulutu bir gemiye benziyordu ve arkadaşımın çocuk kalbine demirlemişti. Gözlerini kocaman açmış öyle hareketsizce duruyordu. Onun hemen yanındaydım ve nefes alış verişinden , teklemelerinden , aniden çıkardığı hırıltılardan gemisiyle maceradan maceraya atıldığını anlıyordum. Uçuyorum’. diyordu. -Uçuyorummm….heyyyyyyyyyy! Yeşil çocuk düşündü ki; Bu kadar kolay olmamalıydı Baht kuyusuna düşüşümüz Ecel dedikleri bile Gelince ,kelimesiyle uyarırdı diriyi Hayalci çocukları dövmekten Elleri nasır bağlamış dünya Dur bundan sonra Çünkü son hayalci çocuk Artık ulaşamayacağın Bir gemide Kimsin hem sen! Kim? En küçüğümüz en sağdakimiz , kıpır kıpır bir velet . Nerde muzurluk, o orda. Küçüklüğü yaştan değil boydan olmalıydı zahir. Yoksa hayalleri yıkmakta ayrı marifet değil mi ki? Durmuyor yerinde; bir maviye yığılıyor bir yeşilin gemisine üflüyor,bir yerde , bir gökte gidip geliyor. Yüzümüze oflayıp pofluyor. -Hey ,ben de gördüm. Bak bu adam , diğeri yılan, şu da keçi evet evet keçi. Maviyle Yeşil aynı anda hayır diyorlar. -O adam değil bir çocuk, diğeri yılan değil sihirli sopa , o da keçi değil uçan at. Bunun üzerine daha da mızmızlanıyor hayta ,verilen cevaplara sinirlenerek. -Haydi haydi kalkın burası dedemin çayırı hem. Kalkın oğlum hayde bana ne , kalkın. Sopayla mavinin çıplak ayaklarına vuruyor. Yeşilin de göz kapaklarını açıyor .Babalarıyla oynamak isteyen yaramaz çocuklar gibi . İkisi de artık dünyada grinin sayesinde. Gri çocuk şöyle mızmızlanıyor; Bir mektup yazmıştım yıllar önce Dağa yazılmış bir yalvarış Kurşunlardan kaçana ,yuva dağ Kuşlardan sehpa yap bana Çıkayım zirvene Cevap gecikmedi dağdan Artık gizlenen çocuklar yok içimde Kuşlar çoktan göç etti Süleymanın ülkesine Sana bir taş gönderdim griden İçinde al oku hayal ile yalanı Sonra sussunlar hep seni görenler Çünkü en büyük ızdırab artık gözlerinde Sarı bak insana Gri gibi sarı Tanımadığın kimse yok Ne acı Kimsin biliyorum. Kimsen biliyorum, Kim? Üçü de yeryüzüne dönünce aniden her şey değişti. Gök önce kızıla kesti sonra kara bulutlar hızla toplanıp beyaz bulutları yere fırlattılar. Gemi , sihirli sopa , uçan at ve çocuk binlerce parça oldular. Parçaları yere yaklaştıkça sivrilip karardılar. Bir parça gelip üçünün ayaklarına önüne düştü. Yeşil ilk bakışta bunun geminin pervanesi olduğunu anladı, mavi ; uçan atın kopan kuyruğundan taşlaşmış bir parça olduğuna kanaat getirdi, gri çok korkuyordu çünkü yılan yerdeydi ve babasına benzeyen adam düştü düşecekti. İlk ayağa kalkıp koşmaya başlayan gri oldu.Biz de onun arkasından fırladık. Bir yandan da nerdeyse nefes almadan tüm gücümüzle bağırıyorduk. -Aneeeeeee! Biz çayırda koştukça kara gök beyaz bulutları tek tek öldürüp , leşlerini parçalıyor ve her bir parçasını demire, çiviye, mızrak uçlarına çevirip üzerimize fırlatıyordu. Tam da bize nişan alarak hem de. Evi görüyorduk ama hiç bu kadar uzak olduğunu daha önceden düşünmemiştik . Ne bitmez çığlık çığlığa bir kaçıştı. Kötü bulutlar gelip beyaz ülkemizi talan ediyorlardı ve amaçları bizi de ele geçirip heykele çevirmekti. Bu çok korkunç bir şey olurdu ,bütün gün kuşların üstüne pislediği ve hiç çişini yapamayan bir şey olmak ; aman allahım çok hızlı koşmalıydık. Ayaklarımız yapış yapış ve ıslaktı bu büyük ihtimalle beyaz ülkede yaşayanların kanları olmalıydı. Yeşil ağlamaya dönüştürmüştü çoktan bağırışlarını,benim de yüzüm döküldü dökülecekti. Kara bulutlar gittikçe bize yaklaşıyorlardı.Sonra bana bir şeyin değdiğini fark ettim ,sonra bir tane daha,ve bir tane daha…Ve ağlıyordum artık , yeşille gri de aynı şey olmuş olacak ki üçümüzün ağlamaları yeri göğü almıştı. Gri ben vuruldum deyip bağırarak kendini yerde yuvarladı . Koşamıyorum artık diyordu sümüğünü çeke çeke ağlayarak. Her şey onun yüzünde başlamış olsa da onu orda bırakamazdık , zorla yerden kaldırıp ittire ittire önümüze aldık. O ise ; her şey bitti !’ diyordu , her şey bitti, oyyyy oyy oyy !Bir daha öyle yapmayacağım oyyy. Ama yeşil; bakın kim var balkon da .‘dedi. Evet bu oydu. Pıti nene. Onu görünce yeniden koşmaya başladık.Her tarafımız yapış yapıştı ve kızıla boyanmıştık. Bu kendi kanımız olmalıydı.Artık kara göğün elleri bizi nerdeyse yakalamak üzereyken son anda uçarak Pıti nenenin eteğine yapıştık. Üçümüzde ağlıyorduk . Nene üçümüzü upuzun kollarıyla yerden kaldırıp iri memelerinin arasına sıkıştırıp eve aldı. Kurtulmuştuk. -Oğulcanlar toprak yağarken ne yapıyordunuz dışarıda.’dedi Pıti nene.Göl kadar geniş ve derin alümünyum leğende yıkarken bizi. Bizse hep bir ağızdan beyaz ülkemizden , kötü kara gökten ve bizi heykel yapmak istemesini heyecanla ve bağıra bağıra anlatıyorduk. Nene biriniz anlatsın loo, dedi. -Mavi sen de bakayım. -Pıti nene ,beyaz ülkemizi kara gök sardı , sonra yaptığmız her şeyi üstümüze fırlatlatmaya başladılar kötü bulutlar. -Hmm, ’dedi , nene. Gözlerini iyice açarak griyi sabunlamaya devam etti. Pıti nene bizi uzun uzun yıkadı ve ve uzun uzun sustu. Tek tek gözlerimize bakıyordu. Geniş yuvarlak ve devamlı gülen bir yüzü vardı.Nerdeyse yeşilin artık olmayan gemisi kadar geniş ve uzun bir kadındı. Tüm vücudu sanki pamuktan yapılmış gibi yumuşak ve beyazdı. Sonra kocaman bir havluya yine üçümüzü sarıp leğenden çıkardı. Geniş bir sofanın üstüne bizi yatırdı ve üstümüze kalın yünden bir battaniye örttü.sadece gözlerimiz ve battaniyenden fırlamış parmak uçlarımız dışarıda kalmıştı. Biz dört yaşını yeni bitirmiş üç çocuk halen çok korkuyorduk. Sonra nenemiz dedi ki; İyiyi ara çocuğum Kayıp ülken bugün yıkılsa Yarın yine kur İhaneti hiç unutma Ama kini karadan bil Ve Göm toprağa Huzur diyecekler sana Kuşlardan ezberle mutlakı Geceden söndür karayı Gündüzden beyaz ol Ülken gibi Yenildiğinde korkma Sanma dirilmek artık yok sana İyiler hep dirilir Hiç unutma. Biz üç çocuk gözlerimiz pırıl pırıl Pıti neneyi dinlerken. Pıti nene ;size prenses Makamerma ile prens Horizonun masalını anlatayım mı , dedi. Sevinçten ağzımız kulaklarımıza varmış bir şekilde ; heee ! Dedik O anlattıkça biz yine gözlerimizi kısıp ülkemizi inşa etmeye başladık. Beyaza dirilmeye yol aldık usulca… Ufuk ataman Sabah 05 23 .10.2008
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ufuk ,ataman, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |