Gençliğinde müzik öğrenen, felsefeyi daha iyi anlar. -Platon |
|
||||||||||
|
Karaman’ı çok sevmişti Murat. Kapalı alanda sigara içmek adeti olmadığı halde bir tane sigara yaktı. Zehirli dumanı içine çekti. Sonra acı acı öksürdü. Doktorun sözlerini hatırladı. Doktoru kalın çerçeveli gözlüklerini indirip ona bir yaratığa bakar gibi bakmış ve şöyle demişti. “Murat bey eğer sigarayı bırakmazsanız korkarım bir dahaki görüşmemiz morgda olacak.” Murat gülümsedi. Bir nefes daha çekti sigaradan. Morgun soğukluğunu hayal etti. Hafifçe titredi. Sonra bir nefes daha çekti istemsizce. Telefon ansızın çalınca Murat bir an oturduğu koltukta zıpladı. İsteksizce telefonun yanına gidip ahizeyi kaldırdı. Arayan resepsiyon görevlisiydi. Murat otele girerken kendisini karşılayan görevliyi iyi hatırlıyordu. Adam o kadar kiloluydu ki durduğu yerde terliyordu. Murat adamdan anahtarı aldığında anahtar terden sırılsıklamdı. Sonra adamla biraz sohbet etmişlerdi. Adı Oğuz’du. Karaman’ın bir köyündendi adam. Hangi köy olduğunu da söylemişti ama Murat hatırlayamıyordu. Şimdi Oğuz, yani resepsiyon görevlisi telefonun diğer ucundaydı. Sesi kilolu olduğunu belli edercesine kısıktı. “Efendim, yemeğinizi odanıza mı getireyim yoksa aşağı mı ineceksiniz?” Telefon cızırdadı. Murat yorgun bir sesle yanıtladı Oğuz’u. “Zahmet etmeyin, ben birazdan aşağı inerim.” Oğuz makinemsi bir sesle görüşmeyi noktaladı. “Peki efendim.” Önce Murat kapattı telefonu, ardından Oğuz… O esnada caddeden bir konvoy geçiyordu. Muhtemelen asker uğurluyorlardı, ya da düğün konvoyuydu. Murat aşağı inmek için kalktı. Laboratuarın ışığı rahatsız ediciydi. Doktor Ercan gözlerini kısmıştı bu yüzden. Önündeki kediye odaklanmıştı. Kediyi ameliyat ediyordu. Aslında kedinin bir sorunu yoktu. Doktor bir deney yapıyordu kedinin üzerinde. Sıradan bir deney değildi bu. Doktor narkozla uyuşturduğu kedinin karnını yarmıştı. Yıllardır üzerinde çalıştığı kapsülü yerleştirdi kedinin vücuduna. Eldivenlerini önlüğüne sildi. Sonra özenle dikti kedinin karnını. Kedinin rengi griydi. Lakin tüyleri yer yer kırmızıya boyanmıştı ameliyat sırasında. Bir süre sonra kedi gözlerini açtı. Aşırı ışıktan ürküp miyavladı. Doktorun kolları arasında şaşkın gözlerle etrafı seyrediyordu. Doktor telsize benzer aleti eline aldı. Gri kediyi yere bıraktı. Kedi narkozun etkisinden tam olarak çıkamadığı için hala uyuşuktu. Yere kıvrılıp gözlerini kapadı. Doktor alete koordinatları girdi. Yıllar süren çalışmalarının sonucunu sonunda görecekti. Mavi bir düğmeye bastı. Gri kedi ortadan kayboldu. Biraz önce onun kıvrıldığı zemin şimdi boştu. Doktorun gözleri sevinçle parıldadı. Başarmıştı işte. Girdiği koordinatlara göre kedinin bahçeye ışınlanmış olması gerekiyordu. Pencereden bahçeye baktı. Kedi oradaydı. Bahçede kendi etrafında dönüp duruyor ve başına geleni anlamaya çalışıyordu. Nerden bilebilirdi ki dünyayı derinden etkileyecek bir buluşun parçası olduğunu. Murat aşağıya indiğinde Oğuz yemek salonunda onu bekliyordu. Otelin tek müşterisi Murat’tı ve Oğuz’un onu da kaybedip işten kovulmaya hiç niyeti yoktu. Murat yemeğini yerken Oğuz ona peçete getirdi, su getirdi. Oğuz terden sırılsıklam olmuştu. Murat ona acıyarak baktı. Oğuz da Murat’a acıyarak bakıyordu aslında. Çünkü Murat durmadan öksürüyordu. Yemekten sonra Oğuz’la Murat sohbet ettiler. Oğuz tam bir bilimkurgu manyağıydı. Evindeki kütüphanesinde yüzlerce bilimkurgu roman olduğunu söyledi. Murat şaşırdı. Oğuz’dan birkaç ödünç roman istedi. O da hemen kabul etti. Kilolu insanlara özgü sesiyle, “Çok sevdiğim bir seri var, onu getireyim size.” dedi. Murat gülümsedi, çok sevmişti bu tombul delikanlıyı. Mavi gözleri otelin kapısına daldı. Ardından acı acı öksürdü. Ertesi gün Karaman’daki gazeteler esrarengiz kedilerden bahsediyordu. Bir dükkanın önünde aniden ortaya çıkan gri kedi, yaşlı bir karı kocanın evinde ortaya çıkan beyaz kedi… Liste uzayıp gidiyordu. Halk panik içerisindeydi. Belediye başkanı bir kedi komitesi kurmuştu. Çocuklar kedicilik oynuyorlardı, erkekler kahvehanelerde, kadınlar altın günlerinde kedilerden bahsediyorlardı. Gri kedi, siyah kedi, tüylü kedi, tombul kedi, sıska kedi, kedi de kedi… Murat bilimkurgu romanına dalmıştı. Romanda ışınlanmayı bulan bir bilim adamından bahsediyordu. Murat çok sevmişti romanı. Oğuz’a teşekkür etti içinden. Oğuz da, Murat da gazeteleri okumamışlardı. Işınlanan kedilerden haberleri yoktu. Oğuz resepsiyonda sıkıntıyla bekliyordu. Müşteri gelmiyordu otele, böyle giderse kapanabilirdi otel. O zaman Oğuz işsiz kalırdı. Sıkıntıdan terlemişti. Terleyen avuçlarını tişörtüne sildi. Otelin kapısına baktı Oğuz. Bir an inanamadı gözlerine. Kapının olduğu yerde bir kedi ortaya çıkmıştı. Oğuz alnındaki terleri sildi. Yüzünde şaşkın bir ifade vardı. Yere yığıldı gürültüyle. Bayılmıştı. O esnada Murat derin bir uykudaydı. Bir rüya görüyordu. Rüyasında Oğuz ile beraber uzak gezegenlere gidip maceralar yaşıyorlardı. Sonra ansızın uyandı. Dolunayın ışığı aydınlatıyordu odayı. İçinde garip bir his vardı. Kalkıp perdeyi araladı. Caddeye baktı. Kimse yoktu caddede. Araba filan da geçmiyordu. Ne de olsa saat gecenin ikisiydi. Sonra Murat caddenin ortasında bir kedi gördü. Gri tüylü, parlak gözlü bir kedi… Nereden çıkmıştı bu kedi? Sonra onun yanında bir kedi daha ortaya çıktı. Sonra bir tane daha… Polis ekipleri ihbar üzerine geldikleri otel odasında inceleme yapıyorlardı. Odanın ortasında geçen gün oraya gelen müşterinin yani Murat’ın cesedi vardı. Kapının arkasından kilolu bir adam cesede bakıp ağlıyordu. Bu resepsiyon görevlisi Oğuz’du. Gece korktuğu için bu odaya çıkmış ve Murat beyin cesediyle karşılaşmıştı. Cesedin elinde açık duran bir bilimkurgu roman vardı. Ve sigara tablasında sönmemiş bir sigara… Morg soğuktu. Doktor titreyerek girdi morga. Yeni gelen cesede doğru ilerledi. Doktor bir ay önce canlı olarak kendisine muayene olan adamın cesedini hemen tanıdı. Bu Murat adında bir hastasıydı bir zamanlar. Doktor bir ay önce şöyle demişti Murat’a: “Murat bey eğer sigarayı bırakmazsanız korkarım bir dahaki görüşmemiz morgta olacak.” Doktor acı acı gülümsedi. Morgun kuytu bir köşesinde bir kedi ortaya çıktı birden. Gri tüylü, parlak gözlü bir kedi… Mümin Can Haziran 2008
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mümin Can, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |