..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Şahin bakışlı, ahu gözlü, şirin davranışlı ve tatlı sözlü idi. -Fuzuli, Leyla ve Mecnun
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Tarihsel Olaylar > Cem Bulut




24 Eylül 2008
Anormal Cinsel Birleşmenin Yargısı - Eduard Bernstein  
Cem Bulut
Alman kuramcı Bernstein' ın başta İngiltere olmak üzere tüm Avrupa' da tartışmalar yaratan Wilde Davası' ndan hareketle yazdığı bir makale olup, sosyal demokraside konuyla ilgili bu kapsamdaki ilk kuramsal çabadır. Not: Almanca aslı için: http://www.neue-einheit.com/deutsch/is/is1998/is11_98.htm


:BHGJ:
ANORMAL CİNSEL BİRLEŞMENİN YARGISI- 1895

“Wilde Davası” henüz adli olarak sonucuna varmadı, jüri karardaki hayati noktalardan birinde fikir birliğine varamadığından dava başka bir jüriye devredildi ve birkaç gün içinde onlar tarafından değerlendirme gerçekleştirilecek. Jüride rastlanan ihtilaflar kamuoyunda da aynı şekilde görülmekte. İlk başlarda toplumda 'çarmıha gerin' diye çığlıklar atılmaktayken, delil yetersizliği neticesinde, suçlandığı eylemleri gerçekleştirmiş olsa bile beraat etmesini umut edenlerin sayısı artış gösterdi. Ve bir rahip -bir hristiyan sosyalisti aslına bakarsanız- muhterem Selwyn Image, Wilde' ı suçlayan hukuk düzenini tamamen habis bulup, bu düzenin feshini talep etme cesaretini Church Reformer' daki mektubunda gösterdi.
Almanya Wilde' ın suçlandığı eylemlerin cezai nitelik taşıdığı birkaç ülkeden biri. Ahlaki ikiyüzlülük söz konusu olduğunda İngiltere' den aşağı kalır tarafı olmadığı aşikar, fakat şu hususa dikkat gösterelim, alman sosyal demokrat hareketi içerisinde bile hala toplumca normal varsayılanın sınırları dışında kalan cinsel eylemlere karşı nasıl hareket edileceği konusunda ileri sürülen fikirlerde geniş farklılıklar var. Parti toplumsal hayatın diğer meselelerinde ne kadar bilimsel ve tarafsız yargılara varmaya çalışsa da cinsel meseleler gündeme geldiğinde sağlam, çağdaş ve bilimsel temelli bir bakış açısı oluşturup arkasında durma konusunda fazla bir çaba görünürde yok. Yargıdan çok ön-yargı var ve çeşitli riyakarca, aşırı bağnaz felsefi radikallik ahlakı örneklerinden ödünç alınmış liberter tavırlar. Cinsel davranış konusu sosyal demokrasinin iktisadi ve politik mücadelesi açısından mutlak zaruret taşımasa da toplumsal hayatın bu noktasında nesnel değerlendirme arayışı yersiz de değildir. Bilimsel görüş temelli bir bakış açısına ulaşabilmek için -az ya da çok- ahlaki keyfiyete dayanan yargılardan arınmak şarttır. Parti bugün kamu hukukunu etkileyecek güce sahiptir, onun sözcüleri ve basını ise gerek kamuoyunu, gerek kendi üyelerini ve onların bağlantılarını. Bu nedenle parti bugün olanlar adına sorumluluk taşımaktadır. Bu şartlar altında böylesi bir soruna bilimsel bakış açısı getirmek için yazının devamında çaba harcanacaktır.
İlk olarak seçtiğimiz 'anormal cinsel birleşme' ifadesi üzerine birkaç açıklama. Kullanılmasına alışılagelmiş ifade bilindiği üzere -doğal olmayan-dır. Fakat bu kendi başına hata doğurucudur, zira 'doğal olmayan' olmayan ne vardır? Bütün kültürel varlığımız, sabahtan akşama sürdüğümüz yaşam tarzı doğaya, varlığımızın doğal elzemlerine karşı suçtur. Mesele sadece neyin doğal olduğu olsaydı en kötü cinsel aşırılık bile -örnek olarak- mektup yazmaktan daha aşırı olamazdı, zira yazılı kelimeler vasıtasıyla sosyal ilişki kurmak doğamıza bilinen bütün cinsel arzuyu tatmin yollarından daha aykırıdır. Hayvanların (genel olarak evcil ve tutsak olanların tabi ki fakat yine de bunlar doğaya insanın kendisinden daha yakındır) ve doğal halk denilenlerin 'doğal olmayan' cinsel arzuyu tatmin eylemlerine rastlanmadı mı? Geleneksel ifade mantıkdışıdır, bu durumda geleneksel hükmün olduğu gibi, bunu şimdi eleştiri merceğine alalım.
'Anormal' ifadesi 'doğal olmayan' ' dan çok daha yerinde görünüyor. Mevcut konu dahilinde, normallik kavramı bir taraftan daha esnek iken diğer taraftan neyin doğal ya da doğru olduğu meselesi kadar muhteviyatı bulunmakta. Ayrıca kullanılışı ahlaki görüşlerin; ifade edildiği doğal yaşamda neyin bulunduğunu değil, toplumun kendisine gelişiminin belirli bir safhasında neyin normal göründüğünü esas alan tarihi tezahürler olduğu gerçeğine daha iyi uyuyor.
Ne var ki bu bizi insanın her zaman için türün üremesini sağlayan cinsel eylemi normal şekil olarak algıladığını inkar etme sonucuna götürmez. Bu konuda insanlar bile doğanın kanunlarına sıkı sıkıya bağlıdır. Fakat geniş nüfus kitlelerinin bu ödevi gerçek olmayan bir fikir olarak değerlendirdiği, doğanın kanunun ölçüt olmadığı kültürler ve zamanlar da oldu. Ve uygar uluslar için şu şöylenebilir: sayısı artan birçok durumda ilişki kurma eylemi insan neslinin devamı kaygısında olmadığı gibi bu tarz bir sonuca ulaşılması en hoş karşılanmayan durumdur ve fırsat el verdiğince buna engel olunur. Resmi olarak orjinal ilişki kurma normu tasvip edilir, fakat pratikte cinsel birleşme salt zevk için yaşanır ve üremeden azat edildiğinden dolayı, son derece doğa dışıdır, hatta doğaya karşıdır. Fakat hukuk ve görenekler bunu sorgulamaz, sadece üremenin imgesinin ortadan kaybolduğu, aslında sırf doğaya aykırı olmadığı , normalliğe de aykırı olduğu için , kesinkes belirlenmiş kurgusal normlarla uyuşmayan belirli cinsel birleşme çeşitlerini yasaklar ve cezalandırır. Peki bu bakış açısı tasvip edilebilir mi?
Genel olarak toplumun durumu ile özel olarak cinsel hayatın örgütlenimi arasındaki ilişki hakkındaki bütün bilgilerimiz oldukça geri kalmıştır. Bizim bilgimize kimse bu konuda , cinsel aktivite biçimleri üzerine yazılanların çokluğuna rağmen, Morgan' ın üretimin gelişimi ve aile normları arasındaki ilişkiyi ifade ederek bulunduğu katkıda bulunmamıştır. Antropolog ve etnograflar bize gerek cinsel tezahürün her türlüsünün cezasız ve utanma duygusu olmadan yaşandığı, gerek ölüm cezasına varacak kadar ağır bir şekilde cezalandırıldığı ilkel ve yarı- ilkel toplumları anlatır: cinsel birleşmede neye izin verilip neye verilmeyeceğinin cinsel hayatın çeşitli koşullarına göre şekillendiği aşikardır, fakat kural olarak bunların sebeplerine ilişkin detaylı araştırmaya gerek görmeden gerçeklere ulaşmada bu kadarı kafi görülmüştür. Açık bir biçimde sodomi benzeri tezahürlerin genellikle ya da munhasıran köylü halklar ve çiftçilerde ortaya çıktığı gözlerden kaçmamaktadır; daha da önemlisi cinsel aşırılıklar artan zenginlik ve lüks ile de artış göstermektedir. Fakat bu cümle bile ciddi bir detaylandırma gerektirmektedir. Zenginlikler birçok farklı şartta ve farklı toplumsal koşulda elde edilir; ticaretle, korsanlıkla, endüstriyle, köle ekonomisinin yardımıyla ve emekçilerin karşılıksızca sömürülmesiyle. Dolayısıyla, buna bağlı olarak anormal cinsel zevklerin tatmini ve ehlileştirilmesi için farklı koşullar yaratılmaktadır. Eski uygarlıkların eserlerindeki pornografik kısımların 15. yüz yılda gerçekleştirilen bir derlemesi olan Antonius Panormitia' nın 'Hermaphrodi' eserine bakacak olursak zenginlikleri köle ekonomisi ve ticarete dayanan eski uygarlıklar, görünüşe göre bu alanda hayal edilebilecek her şeyi denemiştir, gelecek kuşaklara 'eklenecek oldukça az şey' kaldığı söylenebilir. Açıkçası Roma İmparatorluğu' nda kölelere ve köle çocuklara yapılmasına izin verilenler bugün tasavvur bile edilemez. İnsan hayatına bugün sadece ruh hastalarında görülebilecek saygısızlık içerirler. (Günümüzde yok yere gerçekleştirilen zorbalıklar da göz ardı edilmeden ayrı bir kategoride değerlendirilmelidir) Modern bir ticaret şehrindeki ahlak koşullarını bizim sanayileşmiş şehirlerimizdekilerle karşılaştırın. İkincide sadece daha az sayıda aşırılık olacağı gibi şekilleri de oldukça değişik olacak, cinsel birleşmenin genel tertibi de diğerinden farklı olacaktır.
Kuşkusuz daha ileri kültüre sahip ülkelerde toplumsal çehrelerin daha kuvvetli eşitlenmesi durumu ortaya çıkar. Ticaretin görülmedik serbestleşmesi ve rekabetin sişirilmesi temelini en derinden alan farklılıkların bertaraf olması etkisini yaratmaktadır.
Konuya dönmek gerekirse, Romalılar anormal cinsel zevklerin tatmininde Eski Yunan' ın yolunu izlemiştir, Eski Yunan ise Eski Mısır' ın ve çeşitli Asyalı halkların. Bugün bunların ilk nasıl ortaya çıktığına dair ancak varsayımlarda bulunabiliriz. İhtimal şudur ki normal şekilde cinsel dürtünün yeterince tatmin edilmesi yolunda ilk yetersizlikler insanları anormal cinsel zevk eylemlerine yöneltti ve bu çeşit yetersizlikler her koşulda sağlanmış olabilir. Fakat bu meseleyi burada daha fazla kovuşturamayız. Şu kadarını söylemek yeterlidir ki anormal cinsel birleşme tarihte o kadar köklü, yaygındır ve o kadar farklı kültürel kademelerde buna rastlanır ki kesin olarak insan kültürel gelişiminin herhangi bir aşamasında bulunmadığı söylenemez. Keza anormal cinsel birleşmeye en fazla gerileme dönemlerinde rastlanıldığına dair sıkça savunulagelmiş teoriyi desteklemek mümkün değildir. Aslında, daha önce de alıntıda bulunduğumuz Hellman Eski Yunan Periklien dönemini bunun aksini ispat etmek üzere kanıt göstermekte olsa da, bu örnekle konuya tamamen ters düşmektedir, zira şüphe götürmez bir biçimde Atina' nın yozlaşmasına öncü olan dönem tam da Perikles dönemidir. Bu dönemde serpilmiş muhteşem sanat bizi burada yanıltmasın zira sanat halkın canlılığını gösteren sadık bir gösterge değildir. Atinalılar aslında oğlan aşkını Perikles' ten çok daha öncede yaşıyordu, bu ulusal kalkınmalarını engellemedi, bu ve bunun gibi görenekler diğer halkların gerçek yükseliş dönemlerinde de bulunmaktaydı.
Anormal cinsel zevk karşıtlığıyla ilgili bilinenler; en azından uygar toplumlar söz konusu olduğunda bunların ortaya çıkışıyla ilgili bilinenlerden daha fazladır. Ve bu noktada bir durum belirgindir;
Çağlar boyunca normal cinsel birleşmenin üreme amacıyla iki yetişkin ve karşı cinsten birey gerektirdiğinin düşünüldüğünü zaten belirttik. Fakat çok eski zamanlarda masturbasyonun yanında fizyolojik olarak seks eyleminin gerektirdiğinden farklı organların , ister farklı bir cinsiyetten ister aynısından bir bireye ait olsunlar cinsel zevk için kullanıldığını görüyoruz. Bugün itibariyle kanunlar birinci kategoriye giren şekildeki anormal cinsel birleşmeleri gözardı etmiştir ve etmektedir. Konu bir erkeğin kadın bedenini kullanması olduğunda hukukun kadın bedenini -tecavüz ve bedene zarar verme dışında- cinsel anlamda suistimal edilmesi mümkün olmayan bir şey olarak gördüğünü söylemek abartılı olmayacaktır. Kadın homoseksüel aşkı da birçok yerde ve birçok zamanda göz ardı edilmiştir. Erkek cinsiyetinin üyeleri arasındaki homoseksüel ilişkiye gösterilen tavır ise oldukça farklıdır. Bu siyahi halkların çoğunda ağır biçimde cezalandırılmıştır, Musa yahudilere (Musa' nın Üçüncü Kitabı, B: 18, 20), Solon kölelere bunu yasaklamıştır, Justinian Roma devletinde cezalandırmayı başlatmış, son olarak Lex Carolina paedicatio (anüs kullanımı) eylemine erkeklerde ve çocuklarda ölüm cezasını koymuştur, onun bakış açısı ortaçağdan günümüze kadar geçerliliğini korumuştur.
Önümüzde bu belirtilen gerçekleri edindiğimiz viyanalı profesör von Krafft- Ebing' in kitabı duruyor. Adı Der Konträrsexuale vor dem Strafrichter ve içerisinde yazarın kendini ifade ediş biçimi sanki kadın cinsine imtiyazlı muamelede bulunuluyormuş gibi; ya da en azından erkeklerin homoseksüel eylemlerine verilen cezalarla karşılaştırıldığında kadınlara tanınan dokunulmazlığın adaletsiz olduğu yönünde. Biz ise meseleye farklı bakıyoruz: kadın bedenine sağlanan özgürlük kadına duyulan saygısızlığı yansıtır ve baba soylu ailenin gelişimiyle ortaya çıkmıştır. Daha ileri bir rasyonalizasyon döneminde çağdaş ceza hukuku ışığında Krafft- Ebing' in gözüne ayrımın bu biçimde görünmesi gayet doğaldır, fakat bu rasyonalizasyon çabası mevcut düzenlemelerin, bedeni erkeğe ait bir nesne olan kadına yönelik hor görme kalıntılarına dayandığı gerçeğini değiştiremez. Bu durumdan şimdi çok mu uzaktayız? Bay von Krafft- Ebing ayrı bir yerde ise haklı olarak örneğin Prusya kanunlarının erkeler ile erkeklerin ilişkileri söz konusu olduğunda çelişkili olduğunu ortaya koyuyor. Bunlar 'kişinin kendi ahlaksızılığına karşı ahlaki mertebesini koruma' amacı güdüyor ve kadındaki paedicatio' nun cezasız kalmasını sağlıyor. Ek olarak ahlaki ve estetik olarak erkekteki paedicatio' dan farklı olmadığı gibi, aksine çoğu zaman daha aşağı nitelik taşıyor. Ama kimse bu ahlaki hukuki uygulamayı erkeğin kadına duyduğu aşka ve kadın paedicatio' ya uygulamaya kalkışmıyor.
Neden toplum kadın bedenine yönelik bu ve bunun gibi aşırılıklara müdahale etmiyor? Bu cehalet değildir. Kendini iki çocukla sınırlandıran evlilikler hakkında bir şey söyleyecek değiliz belki ama kadın fahişe örneğine değinmeliyiz. Kadın fahişenin vücuduyla, sakatlığa yol açacak eziyet dışında her şeyi yapmak serbest bırakılmıştır. Evlilik hayatının gizliliğini korumayı amaçlayan kaygılar burada geçerli değildir. Devlet fahişenin toplumsal hayatını denetler ve sağlık durumunu önemser -hayır cinsel organlarının sağlık durumunu. Devlet fahişeyi satın alan erkeğin ona ne yaptığıyla ilgilenmez; sadece erkek kadına cinsel bir hastalık bulaştırırsa tecrit eder (fahişeyi).
Fakat eğer erkekle kadın arasındaki akdi bağ bu kadar mahirse ve kadının bedenini uğruna sattığı herhangi bir zevk meşruysa, neden erkeklerle erkekler arasındaki benzer bir akdin ceza gerektirdiğinin sağlam bir temeli yoktur. Bütün tıbbi otoriteler, gerçekte erkek aşkının çok az örneğinde vuku bulan paedicatio' nun fiziksel olarak mahzursuz olduğunu açıklıyor. Bu nedenle sadece icra edenlerin ahlakına yaptığı etki kaygı konusu. Bunun yanında bütün ceza hukuku otoriteleri devletin ve ceza hukukunun ahlakı gözetim altında tutmayacağı, tutamayacağı konusunda fikir birliğinde. Bunun mümkünatsızlığını anlamak için böyle bir girişimin ne gibi sonuçları olacağını göz önünde getirmek yeterli olurdu. Gelişmekte olan erkek neslini korumak -Fransa' da olduğu gibi- hukuk için oldukça yeterlidir. Kadın bedeni bu şekilde hukukun dışında kaldığı sürece erkek aşkının hukuken cezalandırılmasını geçerli gösterecek bir argüman bulunamaz. Randevuevlerinde ve fuhuş yuvalarında günlük olarak polisin gözü önünde yaşananların ahlaki standartlara göre erkek aşkından daha az habis olduğu vurgulandığına göre benzer bir argüman da bu noktada ortaya konulmalıdır. Daha ötesi çoğu ülkede kanunların ilgili maddeleri yüz olayın doksan dokuzunda kağıt üzerinde kalır, yüzüncüsünde de ahlaki şantajın eline önemli bir alet olurlar. Berlin özel olarak bu durumu yaşamıştır ve Prusya' nın bıraktığı miraslardan biri imparatorluk ceza hukukunun söz konusu maddesidir. Konuyla ilgili cezai düzenlemelerin kaldırıldığı ülkelerde tekrar yürürlüğe girmeleri yönünde hiçbir istek oluşmamıştır.
Meselenin hukuki tarafı için bu kadarı yeterlidir. Geriye sadece toplumsal kamuoyunun erkek aşkı meselelerini nasıl göreceği, ahlaki açıdan nasıl değerleyeceği kalmaktadır. Kitabıyla Avusturya Ceza Yasası' ndaki söz konusu maddenin yürürlükten kaldırılmasını savunan Bay von Krafft- Ebing -neredeyse psikiyatristlerin tamamı gibi- meseleye ağırlıklı olarak patolojik nitelik taşıyan bir bakışın benimsenmesini istemektedir. Her halükarda en azından şu söylenebilir ki; erkek aşkının kesinlikle her durumda yozlaşmış bir tabiatın, çürümenin, hayvani bir arzu arayışının ya da benzerlerinin göstergesi olduğu söylenemez. Bu tarz yakıştırmaları hemencecik ortaya koyan insanlar, kaleme alanların bile yaygın önyargılara dayanarak müdafaa ettiği gerici ceza yasalarını kabullenmiş olur ve bu bakış açısına itibar edilmemesi gerekmektedir. Bundan ziyade her münferit hadisede sefihçe bir şehvet düşkünlüğünden mi kaynaklandığına, yoksa kişinin kendi cinsine karşı duyduğu ahlaki değil patolojik olarak değerlendirilmesi gereken engellenemez aşka mı dayandığına kanaat getirilmelidir.
Diğer yandan abartılı patolojik açıklamalar karşısında da temkinli olmak gerekmektedir. Analizin nihai safhasında her şey fizyolojik dürtü kaynaklı sunulabilir, buna en iyi vesile olanlar da şüphesiz cinsel meselelerdir. Hayvanlar aleminde üreme dönemlerin aslında hayvanın anormal, patolojik hatta psikotik bir dönemi olduğunu görmez miyiz? İnsanların cinsel hayatı buna benzerlik teşkil etse de insan eyleminde cinsel heyecan ve diğer benzeri anlık hislerin dışında, toplumsal değer yargıları, örf ve adetler müessesesi ile bireyin neyin doğru olduğunu düşündüğünün hepsi arzu ve eylemleri etkiler ve ancak bunlara uygun hareket edenler söz konusu şahısların enervasyonuna yol açan cinsel arzuların oluşmasını önleyebilir. Toplumsal koşullar deyim yerindeyse doğal cinsel zevki cezayla tehdit ettiğince, bütün hayatımız bedenin ve ruh sağlığının gereksinimlerine kalıcı hasarlar vermeye devam ettiğince; anormal cinsel birleşme de ortadan kalkmayacaktır. Aksine normal olana dönüşme yönünde eğilim gösterecektir.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Elma Kırmızı Değildir [Şiir]
Olacağı Varsa Öleceğiz [Şiir]
Devrim [Şiir]
Sen - Mayakovski [Şiir]
Kimse Sevmez Kimseyi [Şiir]
İskra [Şiir]
Sabahı Özlersen, [Şiir]
Modus Vivendi [Şiir]
Genç Bir Adamken [Şiir]
Bir Kerede [Şiir]


Cem Bulut kimdir?

İki kitabım yayımlandı. Keskin Köşeler (Roman), 103 Nolu Hücre: Yoldaş Mayakovski. Şiir, özellikle Sovyet Dönemi fütürizmiyle ilgileniyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
Rainer Maria Rilke, Vladimir Mayakovski, Charles Baudelaire, Attila İlhan, Emile Zola


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Cem Bulut, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.