"İnsanların bazen neye güldüklerini anlamak güçtür." -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Tavanında geniş aralıklarla sıralanmış, sıkıntılı lambaları olan, upuzun, küf sarısı bir koridorda yürüyoruz; iki kolumda iki gardiyan… Taş zeminde postalların ‘garç-gurç’ları arasına sıkışmış zavallı ‘tak-tuk’larım yankılanıyor... Yüzümde, filmin birinden görüp çaldığım ölüme giden direnişçinin soylu ifadesi… Mesafeleri açılan lambaların arasına karanlıklar yerleşmiş; içlerinden geçerken gölgemi yağmalıyorlar, sanki hiç geri dönmeyecekmişim gibi… Koridorun sonunda ki karanlığı fark ediyorum; yaşama sırtını dönmüş bir cellat gibi bekliyor. Eminim; kafamı keserken, sökük diken terzi kadar sıradan davranacak. Bağırıp çağırmaya, ayaklarımı sürümeye başlıyorum. Ama gardiyanlar buna hazırlıklı; daha sıkı yapışıyorlar koluma. Yürüme bandı gibi, tükenmeyen koridor; geriye dönme umudumu da, soğukkanlılığımı da yok ediyor. Yüzümdeki direnişçi kuruyup pul pul döküldü. Gerçek yüzüm, altın kaplaması soyulmuş kalp para gibi çıktı ortaya. Zaten hiçbir zaman iyi bir kalpazan olamadım. Yazdığım sahte şiirler hemen fark edildi. Üstelik de suçüstü yakalandım… Karanlığın içinde bir kapı olduğunu, açıldığı zaman fark ediyorum. Beni içeri itip kapıyı üzerimden kapıyorlar. Çarpan kapıdan bir yankılanma bekliyorum. Ama ses, suya atılmış bir taş gibi yutuluyor. Çevremdekileri seçmeye çalışıyorum; diğer mahkumları, eşyaları… Ama her yerde gözlerimi acıtacak kadar yoğun bir karanlık var. Ortaya bir ‘Merhaba’… Sesime ne cevap geldi; ne de yankısını işittim. Ellerimi bile göremiyorum. Yokum! Yutulmuşum... Bilincimse ışık kadar tezat… Ve karanlıklar, aralarına kimseyi almayacak kadar yabani. Sadece benim hissettiğim bir yabancılığım artık. Bunu asla yadırgamam; yabancılık, ömür boyu taşıdığım bir duygu… beklide burada bulunmamın sebebi. Çünkü ondan kurtulmak için hep benzemeye ve benzetmeye çalıştım. Karanlıklar, köşeden bucaktan çıkıp, yeni gelen insancığı görmeye koşuşuyor. İtiş kakış üzerime çullanıyorlar. Boğuluyorum… Arkamı dönüp kapıyı yumruklamaya başlıyorum, kapının dışındakilere yalvarıyorum. Hatta kimsenin beni duymayacağını bile bile bu işi uzatıyorum. Gürültüden karanlıklar şaşırdı. Geri çekilip olan biteni seyrediyorlar. Dönüp de bakamıyorum onlara; ama her an biri omzuma dokunacakmış gibi… Bu ihtimalden ödüm kopuyor; herhalde kalbim buna dayanamaz. Nefesin çatallaşıyor, çatallaştıkça yabancılaşıyor; sanki biri enseme enseme üflüyor. Aklımı yitirebilirim. Delirme korkusu bana diğer seçeneği sundu; yüzümü dönüp onlarla yüzleşmek, hatta üstlerine gitmek… Ama bunu yapmak benim için öyle zor ki… Çünkü ben bir korkağım. Bu yüzden yaşam savaşında hep cephe arkası bulaşıkçılığı seçtim. Oysa, daha genç yaşta insanın doğrularını, yanlışlarını, onurunu kitaplardan öğrenebilmiştim. En keskin kılıçları, en sağlam kalkanları en gergin yayları edindim sanıyordum.. Fakat bunları yaşamak için savaşmak gerektiğini görünce, silahlarım ağır geldi, kollarım iki yana düştü. Cesaretim yoktu. Kitaplar, kahramanların o cesaretleri nereden edindiklerini yazmamışlardı. Hatta cesaretin her zaman kahramanlarda olmadığını da gördüm. İnsanların incir çekirdeği çıkarları için nasıl birbirlerini öldürdüklerini ve sabun köpüğü inançları için nasıl vahşileştiklerini… Kör cesaretlerinden korktum. Saklanmam gerekiyordu. Her gün, bencillikleri birbirlerini kırdırırken, farklı olanı gördüklerinde, nasılsa, tek yürek olabiliyorlardı. O zaman marangoz rendesi gibi, aynılaştırmak için acımasızca yontuyorlar; bunu yaparken bir vatansever, kutsallıkları koruyan birer şövalye olduklarına inanıyorlardı. Dahası kişileşiyorlar, manevi doyumlar yaşayabiliyorlardı. Balon patlamasından korkan bir atın üzerinde nasıl savaş alanına dalabilirdim… Geviş getiren mandanın ağzında bir orkide olacakmışım gibi geldi.İnsanlardan korktum;İnançlarımdan soyundum. Onların güldüklerine güldüm; onların anladıkları kadarını anladım; onların kelimelerine sahip oldum, hatta o kelimelerle sahte şiirler yazdım. Burada ki karanlık mayalanıyor sanki; yüzyıllardır rengini bir ton çözecek bir ışık girmemiş gibi... Ayağımla yeri yoklaya yoklaya bir adım atıyorum. Aslında ellerim bir duvara değse için rahatlayacak. Bir adım, bir adım daha… adımlarımı hızlandırıyorum. Ellerimi indirdim, koşmaya başladım. Belki yanlış yere gidiyorum diye defalarca yönümü değiştirdim. Sonunda kayboldum. Burada kaybolmak komik; yani yönümü kaybettim… Sanki daha önce bir yönüm varmış gibi... Burası mezardan farksız; ama yaşama ne de çok benziyor. Daha doğrusu yaşamdaki halime… Keşke o kapının dibinden hiç ayrılmasaydım; dibine sığınabileceğim bir duvarım olurdu. Ya da zayıfta olsa, uzakta da olsa, bir ışık…Bıkmadan usanmada ışığa doğru yürüyebilirdim. Durduğumda karanlıklar bir girdap gibi etrafımda dönüyor. Yere düşüyorum, yerin bu kadar yakın olduğuna şaşırıyorum. Gözlerimi kapattığımda kendi karanlığım sıcacık karşılıyor beni. Burada bana tek yakın şey; daha önce niye düşünmedim bunu… Karanlığımın dibinde şiirlerimi buluyorum; sahte şiirlerimi. Alıp onları boşluğa savuruyorum. Sahte olduklarını hissettirircesine madeni bir sesle yere düşüyorlar. Hepsini dışarı atıyorum; biraz kızgınlığım var onlara. İçimi onlardan temizledikçe altından sıcacık közlenmiş ateşim çıkıyor. Bu sıcaklığı gençliğimden tanıyorum. Onu henüz başkalarının kelimeleriyle boğmadan önce sıcacık ısıtırdı beni, yalnız gecelerimde. Orada daha önce söylenmemiş şiirlerim var. Bu kez onları savuruyorum; havada uçuşuyorlar, ateş böcekleri gibi, ateşleri hemen soğumuyor. İşte bu çok güzel.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Murat YOLYAPAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |