Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin. -Nâzım Hikmet |
|
||||||||||
|
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla bir araya geldi. Edinilen bilgilere göre, Öcalan, görüşmede sağlık sorunlarına değinerek, "Sağlık sorunlarım aynı, bir değişme yok. Ancak sesimde sorun var. Boğazımdaki yapışkan sıvı rahatsız ediyor." dedi. Peş peşe aldığı hücre cezalarına ilişkin bilgi veren Öcalan, cezaların henüz uygulamaya geçirilmediği bilgisine vererek, "İtiraz süresi dolmak üzere, dolunca hücre cezalarını uygulamaya başlayabilirler. Aynı nedenle üst üste verilen hücre cezalarının hukuki dayanağı nedir? Çatışmaların on kat daha artacağını, kırk milyon Kürdün ayaklanacağını, yine Kürdistan'ın dört parçasındaki Kürtlerin PKK etrafında toplanacağını belirtmişim. Aynı dayanakla bana birden fazla hücre cezası verebilirler mi? Hukuki dayanağı nedir? Benim görüşmelerim savunmalarım temelindedir. Bu durum savunma hakkının ihlalidir. Ben AİHM'e sunduğum savunmalarımda da bunları ifade ettim." şeklinde konuştu. BEN PKK LİDERİYİM "Bu hücre cezalarını vererek savunma hakkımı anlamsızlaştırıyorlar" diyen Öcalan, "İşte Kürt demeyeceksin diyorlar, Önder ve liderim demeyeceksin diyorlar. Kürdistan demeyeceksin diyorlar. Ben daha önce Adalet Divanı kararı ile ilgili savunma alınacaksa, PKK'yi temsilen benim savunmamın alınması gerektiğini, PKK'yi benim temsil ettiğimi söylemiştim. Bu düşüncelerimi paylaşmam nasıl oluyor da suç teşkil ediyor? Ben PKK lideri olduğum için yargılandım. Bunun için ceza aldım. PKK lideriyim deyince mi suçlu oluyorum? İngiliz avukata Adalet Divanı kararına ilişkin bu düşüncelerimi paylaşmam ve daha sonraki görüşmelerde aynı konuyu tartışmam hücre cezası ile ilgili soruşturma nedeni oluyor. Öyle ise bütün söylediklerim soruşturma konusu olacak. Bu da 70 - 90 gün hücre cezası demektir." ifadelerini kullandı. Öcalan, şöyle konuştu: "Görüşmelerim hücre cezasıyla sonuçlanacaksa o zaman görüşme yapmamam lazım. Yani savunmalarım da ifade ettiğim bu konuları konuşamayacaksam dedikodu mu yapayım? Ben görüşlerimi, düşüncelerimi, savunmalarımı tartışamayacaksam görüşmelerin bir anlamı yok. Bu durum savunma hakkının ihlalidir, AİHM'e başvuru yapacağım. Ben bu görüşlerimi daha önceki hücre cezalarına ilişkin yazdığım tek sayfalık savunmamda ifade ettim." 40 MİLYON KÜRT AYAĞA KALKAR Son günlerde tırmanan ve Türkiye'yi maddi-manevi yıkıma götüren operasyon ve çatışmaları değerlendiren Öcalan, şu hususların altını çizdi: "Çatışmaların gidişatı ortada, nasıl devam edecek? Hükümet demokratik çözüm ve demokratik siyasetin gelişmesi için adımlar atmazsa çatışmalar artacaktır. İşte bunları söylüyorum diye hücre cezaları veriyorlar. Çatışmalar on kat daha artar, kırk milyon Kürt ayağa kalkar bu durumu kabul etmezler diyorum bana bizi tehdit ediyorsun diyorlar. Ama bunlar gerçeklerdir, bu gerçekleri anlamak istemiyorlar. Bu söylediklerimle örgüte talimat verdiğimi iddia ediyorlar. Ben örgüte talimat vermiyorum. Kaldı ki hükümet demokratik adımlar atmazsa, PKK beni dinlemez, silah bırakın desem bile PKK silah bırakmaz. Bana niye konuşmuyorsun, düşüncelerini açıklamıyorsun diye yetkililer gelip görüşmüşlerdi. Şimdi de ben konuşunca, düşüncelerimi açıklayınca, örgüte talimat verdin diye hücre cezaları veriyorlar. Oysa benim buradaki büyük bir sabır ve olgunluk içindeki mücadelem biliniyor. Burada hükümetin demokratik çözüm geliştirmesini, Kürtlerin de demokratik çözümü detaylı bir şekilde kendi içlerinde tartışmalarını sağlamaları için sabır ve büyük bir olgunluk gösteriyorum. Demokratik çözüm geliştirilirken objektif somut ve kabul edilebilir adımları içermesi lazım. Çözüm arayışları açık önerilerle desteklenmesi gerekmektedir. Mustafa Kemal bile Osmanlıyı eleştirirken kendi radikal çözüm önerilerini tartışmaya açıyordu. Bizim önerimiz demokratik çözümdür." PARAYLA KÜRTLERİ BAĞLAYACAKLAR Başbakan Erdoğan'ın Diyarbakır gezisine de değinen Öcalan, şu eleştirilerde bulundu: "Başbakan Recep Tayip Erdoğan Diyarbakır'a gitmiş. Bunu GAP Taarruzu ve Kürdistan Seferi olarak nitelemek gerekir. Başbakan 'GAP'la terörü bitireceğim' diyor. Aslında hakkımda istenilen hücre cezaları da bunun sonucudur. Bir taraftan parayla, makam mevkiiyle, teşviklerle, makro, mikro kredilerle Kürtleri kendilerine bağlamaya çalışacaklar. Bu politika çok eskilere Gılgameş-Enkidu'ya kadar uzanmaktadır. İktidarlar kendilerini kadınla, parayla, makamla güçlü kılmaya çalışıyorlar. İskender, seferlerinden sonra on bin kadın alarak on bin düğün yaptı. Napolyon var, para para para diyor, parayla iktidarını güçlendiriyordu. Benim içinse önemli olan özgürlüktür. Özgürlük mücadelesi veren herkese sonsuz saygı duyarım, bu küçük bir çocuk olsa bile. Diğer taraftan da beni etkisiz hale getirmek için idari, siyasi, adli baskı geliştiriyorlar hatta imha etmek bile isteyebilirler. Diyarbakır'a devlet gitmiş diyorlar, doğrudur. Devlet nedir? Devlet, idari bir mekanizmadır, Devlet, idarecilik yapar, siyaset yapmaz. Devletle içli dışlı olan insanlar vardır. Siyaseti bunlar yaparlar. Daha iyi anlaşılması için örnek vereyim; İmralı Cezaevinde üzerimde mikro devlet sistemi uygulanıyor. Cezaevinin bir idaresi var, idari işleri takip ediyorlar. Ellerinden bunun dışında bir şey gelmez. Bana uygulananlar, siyasetin bir sonucudur. Siyaset nedir? Siyaseti iki cümleyle güzel bir şekilde ifade edersek; Siyaset, yerelden evrensele, bireyden topluma, kendi kimlik problemlerini tartışması, kendi kimliğini özgürce edebi bir şekilde ifade etmesidir, dile getirmesidir. Demokratik siyaset işte böyle güzel bir şeydir. Edebiyat nedir? Kültürlerin, toplumların yaşadıkları sorunları, güzel bir şekilde, edebi bir dille ifade etmesidir. Mehmet Uzun, Kürt kültürü ve yaşamından uzak olan çevreler tarafından niye ilgi görmedi? Çünkü Kürtlerin yaşadıklarını anlatıyordu. Diğerleri, Kürtleri tanımıyorlar, Kürtlerin neler yaşadığını, ne sıkıntılar çektiğini bilmiyorlar, bunu anlamıyorlar." KÜRTLER PAKETE İTİBAR GÖSTERMEZ Öcalan, GAP Paketi ve Erdoğan'ın Diyarbakır gezisine eleştirilerini şu şekilde sürdürdü: "Daha önce de tartışıldı, "teröre" 12 milyar dolar ayırmışlar. Bununla ancak sayıları beş yüzü geçmeyen işbirlikçi aileleri kendilerine bağlayabilirler. Bunların para için yapamayacağı, satamayacağı değer yoktur. Bunlar küresel sermayeye dayanarak deveyi hamuduyla yutuyorlar. Ancak onurlu Kürtler bunu kabul etmez. Bazılarıysa 'devlet İslam'ı, İktidar İslam'ının ortaya çıkardığı kişiliklerdir. Bunlar sübjektif olarak ajan değiller belki ama objektif olarak ajandırlar. Halkımızı bunlara karşı dikkatli olmalı. Bu tavırlara karşı demokratik siyasetin geliştirilmesi gerektiğini belirtiyorum." SİYASET AKADEMİSİ DERHAL KURULMALI 2000 yılından itibaren yaptığı siyaset okulu önerisini bu kez de yineleyen Öcalan, "Demokratik Siyaset Akademilerini bir dakika bile gecikmeksizin kurulmalıdır. Genelde siyaset, özelde ise demokratik siyasetin yapılabilmesi için siyaset akademilerinin kurulması şarttır. Bu akademilerde halk, demokratik siyaset konusunda eğitilebilir. Bu oyunların önüne ancak bu şekilde geçilebilir. Kürtleri kandıramazlar. Bazı yazarlar, 'Apo siyaseti biliyor ama parası yok' diyor. Doğrudur, benim param yok ama benim onurum var, benim arkamda Kürt halkının onuru var, milyonlarca Kürt halkı var. Kimin kazanacağını, paranın mı, onurun mu kazanacağını göreceğiz." dedi. AKP YAHUDİ KÖKENLİDİR AKP iktidarını İngiltere ve İsrail bağlamında değerlendiren Öcalan, AKP'nin temeline ilişkin şu tespit ve eleştirilerde bulundu: "Bu oyunların çoğu taa 1926'larda geliştirilmeye çalışıldı. Bunlar aslında İngiliz oyunları kraliçe boşuna mı geldi. Mustafa Kemal, bunları görüp engellemeye çalıştı ama ona izin vermediler, onu etkisiz hale getirdiler. Hatta kız kardeşi bir parti kurup siyaset yapmak istiyordu ona da izin vermediler. Şeyh Sait isyanıyla Kürtleri de etkisiz hale getirdikten sonra 1926 ile birlikte Birinci Hegemonik iktidarını kurdular. Bu iktidar, mevcut laisizme dayanıyordu. İzmir Milletvekili Yahudi asıllı Avram Galanti, Mustafa Kemal için "Musa değerindedir" diyordu ve adeta Mustafa Kemal'i tanrılaştırmak istiyorlardı, tanrılaştırdılar! Bugünkü iktidarın temeli de 1946'larda atılmıştır. Aslında daha eskiye, taa Osmanlılara, 1818'lere kadar götürülebilir. Buna da İkinci Hegemonik İktidar diyorum. Bu iktidar, mevcut laisizm karşıtı olarak, ılımlı İslam şeklinde geliştirilmiştir. "Musa'nın Çocukları" kitabını biliyorsunuz. Bu kitap, peygamberin oğullarını anlatıyor. Bu iktidar da aslında Yahudi kökenlidir, eşlerinin hepsinin başı açıktı bunların. Ben Arınç, Gül ve Erdoğan'ın birbirleriyle olan ilişkilerini, ilişkilenme koşullarını bilmiyorum ama araştırmaya ve incelemeye değer bir konudur. Arınç, Gül ve Erdoğan için bunlarla işbirliği içindedir demiyorum ama bu bir İngiliz siyasetidir, bunun araştırılması gerekir. AKP'NİN SORUNU ÇÖZECEĞİNİ ZANNETMİYORUM Türkiye'nin iktidar kurumlaşmasını da masaya yatıran Öcalan, "Günümüzde yaşanan da Birinci Hegemonik İktidar ile İkinci Hegemonik iktidar arasındaki çatışmadır. Kürtler bu iktidarları zaten kabul etmezler." dedi, hegemonik iktidar olgusunu analiz etti ve şunları dile getirdi: "Birinci Hegemonik İktidarın temel anlayışı bugünkü laisizmdir. Bugün halen üç kuruma dayanıyor; Ordu, Yargı ve Üniversitelerdir. Bunlar bu iktidar anlayışı içerisinde yetiştirilmiş, buna göre yaşam tarzları şekillenmiş, mevcut laisizmi korumak için tavır geliştirmeleri, direnmeleri ve bunu korumaları gayet doğaldır. Bunlar bu iktidarın seksen yıllık orta sınıfıdır. Bugün bunun siyasi sözcülüğünü Baykal yapmaktadır. İkinci Hegemonik İktidar ise Ilımlı İslam siyasetiyle bütün bu yapıları aşmak ve denetim altına almak istiyor. Başta laisizm olmak üzere bütün yapılarını aşmak istiyor. AKP Hükümeti ülkeyi ittihat terakki döneminden daha geri daha beter bir duruma getirecektir. Biliyorsunuz Dolmabahçe görüşmeleri var. Başarılı olmak ve iktidar için ekonomik kriz gizlenmek isteniyor, borsalar, para piyasaları denetim altında tutulmak isteniyor. Üretime dayanmadan, kupon üzerinden, kâğıt üzerinden bunlar yapılıyor. Bahçeli de iki hegemonik iktidar arasında bir yerdedir. Aslında AKP ve CHP'nin tamamı değil, bu partiler içerisinde bir grup, bu hegemonik iktidarları temsil ediyor. AKP'nin iktidarda kalabilmesi için yapması gereken üç şey var. Birincisi ekonomik krizi olabildiğince gizlemek, İkincisi Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümü, üçüncüsü de para piyasalarını ve borsaları denetim altında tutmak. Bunları başarabilir mi bilmiyorum, başarabileceğini zannetmiyorum. Başaramazsa AKP hükümeti çözülecektir." 40 MİLYON KÜRDÜ KULLANMAYA ÇALIŞACAKLAR Öcalan, AKP'nin sistem içindeki rol ve işlevine yönelik şu tespitleri ifade etti: "Ilımlı İslamla hedeflenen aslında Ortadoğu'da Arap milliyetçiliğinin kırılmasıdır. Türkiye öncülüğünde Suriye-İsrail görüşmelerinin yapılması, Arap milliyetçiliğinin kırılması çalışmasıdır. Benim Suriye'den çıkartılmam da bununla ilintilidir. Türkiye İsrail-Suriye arasındaki sorunu çözmeye çalışıyor ama bir taraftan Amerika, bir taraftan İsrail tarafından kuşatılmış durumda. İsrail- Suriye görüşmeleri üzerinden AKP'ye, 'Arap milliyetçiliğini kır, biz seni bir süre daha destekleyelim' diyorlar. Bu temelde AKP iktidarını bir süre daha destekleyecekler. El Kaide'yi biliyorsunuz, bir taraftan Afganistan, Pakistan, Suudi Arabistan, Mısır tarafından denetim altına alınmak isteniyor. Diğer taraftan ise, Amerika, İngiltere ve İsrail'in Ilımlı İslam müdahalesiyle denetim altına alma politikası var. El Kaide, Amerika'ya, 'benim önümü aç, ben bir ulus-devletçik olarak burada yaşayayım' diyor. Ama Amerika da 'buna izin vermem, benim denetimim altında kalmalısın' diyor. Türkiye, buna müdahil olmaya çalışıyor ama tek başına değil, bir taraftan Amerika, bir taraftan İsrail var. Saddam'ı çözdüler. Sıra İran'a gelecek. Türkiye'nin kendi başına hareket etmesine izin vermezler. Amerika buna izin vermeyecek. Kırk milyon Kürd'ü İran'dan sonra Türkiye'ye karşı kullanmaya çalışacaklar. İşte ben bu tehlikeyi dile getiriyorum, anlamıyorlar, bu tehlikeyi görmüyorlar ve talimat veriyorsun diye ceza veriyorlar! Ben bunları daha önce el konulan savunmalarımda daha detaylı bir şekilde açıklamıştım." SOL MAHVOLMUŞ DTP OYUNLARI ANLATAMIYOR Türkiye sol hareketleri ve DTP'yi mercek altına alan Öcalan, konuyla ilgili olarak "Ben burada Türk Solu liderlerine şunu söylemek isterim. Mahvolmuşlar, onlar Bahçeli'den de daha geri durumdalar. Bu oyunları görüp anlatamıyorlar. DTP de bunu yapamıyor. DTP demokratik siyasetin üstesinden gelemiyor. Doğru çalışırlarsa halk arasında sağlam iki tur atarlarsa, Türk halkının da Kürt halkının da desteğini alacaklardır. Bu durumda hegomonik iktidarlar kaybedecektir, hatta bu iktidarlar yüzde beş bile destek alamazlar. Demokratik siyaset kazanacaktır. Bu iş böyle çatışmalarla, operasyonlarla çözülmez." ifadelerine yer verdi. ÇÖZÜM ÖNERİM DEMOKRATİK SİYASETTİR Türkiye'nin artık hızla çözümü tartışan bir zemine sürükleneceğini ifade eden Öcalan, çözüme yönelik şu tespit ve önerilerde bulundu: "Sorunun siyasal yollarla çözülmesi gerektiğini ifade eden yazarlar, aydınlar var. Türkiye artık hızla buna evirilecektir. Türkiyeli aydınlar bunu ifade etmeye başlayacaktır. Buradan Türkiye aydınlarına da şunu ifade etmeliyim; bu oyunları iyi görmeliler. Ben bütün bu oyunları görüp ifade ediyorum. Bunlara karşı 'senin çözüm önerin nedir?' diye sorulursa, benim çözüm önerim, anti tekel, anti hegemonik, barışçıl ve demokratik temelde gelişecek, toplumun her kesiminin, küçük ölçekli işyeri temsilcilerinin dahi içinde yer alacağı demokratik siyasettir. Aynı çatı altında barış ve demokrasi temelinde bir araya gelinmesidir. Buna koalisyon mu dersiniz, ittifak mı dersiniz, bu çok önemli değil. Önemli olan demokratik çözümün gelişmesidir. Demokratik çözüm, demokratik siyasetin öğrenilmesiyle gerçekleşir. Ben bu nedenle Hakkâri den Edirne'ye kadar her yerde demokratik siyaset akademilerinin kurulması gerektiğini düşünüyorum. Demokratik siyaset akademisiyle birlikte bireyin demokratikleşmesini, bireyin demokratikleşmesi de toplumun demokratikleşmesini getirecektir. İSLAM DİNİ BARIŞ DİNİDİR 2001 yılında yazdığı Sümer Rahip Devleti'nden Demokratik Halk Uygarlığı'na isimli kitabında İslamda reform, Ortadoğu'da rönesans öneren Öcalan, geçen hafta olduğu gibi bu hafta da İslam değerlendirmesi yaptı. Öcalan, "İslam dini de, ezilenlere yardım eden bir dindir, barış dinidir. Camiler Hz. Muhammed döneminde sorunların tartışılıp çözümlerin üretildiği bir toplumsal barış merkezleriydi. Günümüzde de camiler demokratik siyasetin ve barışın gelişmesine hizmet etmelidir. Bunun için çalışılmalıdır. Halkımızın da özellikle tarikatlardan uzak durmaları gerektiğini düşünüyorum. Diyarbakır'da demokratik siyasetin gelişmemesi için hiçbir neden yoktur. Demokratik siyaseti geliştirirseniz üstesinden gelemeyeceğiniz sorun yoktur. Demokratik siyaset gelişmezse kaybederiz." dedi. Öcalan, sözlerini şu şekilde tamamladı: "Mahir Kaynak, MİT'in kurumsallaşmasını sağlayan kişilerden biridir, yoğun araştırmaları var. Yine Yalçın Küçük, Gizli Tarih kitabında gerçeğe yakın objektif bazı şeyler söylüyor. Gizli Tarih kitabının devamını getireceğini, gizli tarihi açıklayacağını söylüyor. Ne kadarını başarır bilemiyorum, umarım başarır. Dışarıdaki dostlara, geldiğiniz yerlere ve cezaevindekilere, kadınlara, gençliğe Suriye de yanımda olan Mele Abdurrahman şahsında duyarlı mellelere de selam ve saygılarımı iletiyorum."
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © zakir, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |