Dünya hiçbir padişaha kalmadı, sana da kalmayacaktır. -Nizamî |
|
||||||||||
|
Doğu, Batıda yaşayanların puslu bir vadi diye nitelendirdiği, Anadolu’nun bağrı. Fakirlikten, yokluktan ekmeklerini başka yerde arayanların ve buna rağmen yaşama sevinçlerini kaybetmeyenlerin olduğu yer. İçinde binlerce hikayenin, binlerce acı tatlı öykünün barındığı iyi niyet ve korku vatanı. Okuyamayan çocukların, kocaya kul köle edilen kızların çığlıklarıyla, rüzgarın sesinin karıştığı yer. Iyiliğin ve kötülüğün başa baş yarıştığı yer. Zeyneb’in çığlığı da bu sesleriniçinde duyuluyordu. Ama onun öyküsü sıradan, okuyamayan bir kızın öyküsü değildi. Sanki herkesin gözünden damlayan yaşlar onun gözlerinden bir başka damlıyordu. Ateş gibi. Kor gibi. Acı. Zeynep 15 yaşında bir kızdı. Eğer okusaydı, 8. Sınıfı bitirmiş olacak, liseye başlayacaktı. Babası Hasan işsizdi. İşsizdi ama senenin 365 gününün 300 günü başka biryerde 65 günü evdeydi. Anne Fatma kocasının bu haline oldukça endişeleniyor, onun nerede olduğunu tahmin etmesine rağmen aklına bile getirmek istemiyordu. Zeynep, Hasan’ın dört kızından en küçüğüydü. Diğer ablaları evlenmiş, hatta en büyüğünün iki yaşında bir kız çocuğu vardı. Ablalarından en büyüğü Dilan, 17 yaşında evlenmişti. Kardeşler arasında en erken evlenen oydu. Gerçi Zeynep’in akıbeti belli değildi ama şu ana kadar böyleydi. Belki de en büyük övünçtür doğuda kaç çocuğun var diyince şöyle kelli felli bir rakam söylemek. Belki de en büyük üzüntüdür kızın ne yapıyor diye sorduğumuzda üç yaşında bir oğlu var ellerinizden öper demeleri. I İşte bütün bunlar, insanların bu muhteşem yerler için, eve misafir gelince karda bile yatsa onu ağırlayacak derecede misafirperver, kendisi zor geçinirken yardımını esirgemeyecek kadar yardımsever, ve bunlar gibi nice hasletlere sahip insanlar için kötü düşünmelerine yol açıyor. Belki de doğu diyince akla korku vatanı gelmesinin nedeni bu. Belki de önemli olan fakir olsa bile gururuyla fakir olmak. Ama bunu beceremeyen o kadar insan var ki. Zeynep’in babası bunlardan yalnızca biri. Senenin dörtte üçünü evin dışında, kimsenin bilmediği ama herkesin tahmin ettiği bir yerde geçiren ne kızına şefkat gösterip, ne de onunla ilgilenen bir babaydı. Her gelişinde “Kızım çalışmalara devam ediyorsun değil mi? Yakında verimini alacaksın” diyor. Başka da birşey konuşmuyordu. Çalışma ve verim darken. Zeynep çok iyi koşan, spor yapan atletik bir kızdı. Sporu ve temiz havayı sevdiği için her sabah su doldurmak için çeşmeye giderken koşuyor, dönüşteyse o ağır kapları zorlanmadan taşıyordu. Bunu bilen babasıysa Zeynep’e her gelişinde o soruyu soruyor fakat ne olduğunu anlayamayan Zeynep korkusundan “Ne çalışması baba” diye soramıyordu. Kış iyice bastırmıştı. Kar diz boyu olmuş, köye gelen yollar kapanmıştı. Zeynep karı çok severdi. Sadece karı değil beyaz olan herşeyi severdi. Hatta birgin annesiyle konuşurken annesi ona; “ Sevmediğin beyaz birşey var mı?” demiş, Zeynep’de annesine; “Tek sevmediğim beyaz kefendir anne” demişti. Annesi Zeynep’in okumamasına çok üzülüyordu. Bütün kızlarına üzülüyordu ama Zeynep bir başkaydı. Çünkü o çok zekiydi. Her şeye aklı eriyor, herşeyi aklında tutabiliyordu. Belki de okusaydı çok iyi yerlere gelebilirdi. Karlı günlerin Zeynep için bir başka önemi vardı. Çünkü babası eve genelde karlı günlerde dönerdi. Döndükten sonar 4-5 gün hep yatar, ve yemek yerdi. Evden hiç çıkmaz, sıkıntısını Fatma ve Zeynep’e çatarak giderirdi. Ve nitekim yine öyle oldu. Bir Pazar sabahı kapı çaldı. Kaıpıyı Zeynep’in annesi Fatma açtı. Karşısında dokuz aydır görmediği, nerede olduğunu bilmediği fakat istemeyerek de olsa tahmin edebildiği kocası vardı. Dört kızının babası vardı. Hasan kapıdan içeri girdi. Kimseye birşey demeden sadece “Benim yatağımı aç” dedi. Zeynep korkudan odadan bile çıkmadı. Çünkü babası geldiği ilk günlerde çok sinirli olur, çatacak yer arardı. Bir baba dokuz aydır görmediği kızını özlemez mi? Bir kocanın dokuz ay karısı burnunda tütmez mi? Özlemiyordu. Hasan’ın burnunda tüten tek şey Fatma’nın tarlada çalışıp kazandığı paralarla alıp içtiği sıgaranın dumanıydı. Ertesi gün ikindiye doğru uyandı ve hiç yapmadığı birşeyi yaptı. Karısına “Bana Zeynep’i çağır” dedi. Fatma tedirgin, meraklı ve endişeliydi. Gitti ve Zeynep’e “Baban seni çağırıyor kızım dedi .” Zeynep birden şaşırdı. Sanki isminin yerine başka bir isimle hitap edilmiş gibi oldu birden. “Babam beni mi çağırıyor?” dedi annesine. Fatma “Evet” dedi. “Aman ha huyuna git tersine denk gelme” dedi. Zeynep düşünceli adımlarla gitti Hasan’ın yanına. Hasan “Otur şuraya” dedi ve karşısındaki minderi gösterdi. “Bak” dedi. “Şimdi seni biryere götüreceğim, benle beraber orada kalıp çalışmalarının hakkını vereceksin” dedi. Zeynep nereye gideceğiz? ne çalışması? Demeye korkuyordu. Ama sordu. “Nereye gideceğiz baba” dedi. Hasan hiç zorlanmadan direk kafasını kaldırdı ve “Dağa çıkacağız. Hem sen temiz havayı seversin. Orada yeni abi, ablalarla tanışırsın. Zor birşey yapmayacaksın sadece bize yemek hazırlayacaksın dedi. Zeynep ne olduğunu anlayamamıştı. Annesine hep “Babam nerede” diye sorduğunda neden cevap alamadığını anlar gibiydi. Olabilir miydi böyle birşey? Babası terörist olabilir miydi? Iyi değildi Zeynep. Bayılacak gibiydi. O hengamede ağzından çıkan “Ama” gibi sesleri duyan babası “Aması falan yok. Dayaktan gebermek istemiyorsan çabuk annene söyle yiyecek ne varsa bir çantaya koysun, sen de hazırlan gece çıkacağız dedi. Hasan odadan çıkınca Fatma odaya girdi. “Ne oldu, ne dedi, konuşsana kızım” dedi fakat Zeynep’ten cevap alamıyordu. Çünkü Zeynep en derin düşüncelere dalmıştı. Babası terörist miydi? Peki teröristse dağda o ne yapacaktı? Zeynep hayatında hiç kitap yüzü görmemiş, hiç okumamıştı, tıpkı üç ablası gibi. Ama 15 yaşında olmasına ve hiç okumamasına rağmen köyde konuşulanlardan ve gördüklerinden teröristin ne demek olduğunu, nerede yaşadığını ve ne yaptığını biliyordu. İşte bu yüzden de üstünden o şoku atıp biraz düşünmeye başladığı zaman babasının terörist olduğuna gerçekten inanmıştı. Ama hala kendisinin orada ne yapacağını düşünemiyor, belki de düşünmek istemiyordu. Düşüncelerden kendisini alıp annesine kulak verdiği zaman “Söylesene kızım ne dedi baban” sözleri ilk işittiği sözlerdi. Annesine bütün herşeyi aynen anlattı. Babası onu dağa götüreceğini söylediği zaman şok olan Zeynep’in durumunu şimdi de anne Fatma yaşıyordu. Zeynep’in dediklerine inanamıyor, inansa bile olacakları hayal bile edemiyordu. Ne yapacaktı? Canını dağa mı gönderecekti? Bağrına taş mı basacaktı? Hayır olamaz diyordu kendi kendine. Nasıl yaşarımki ben onsuz. Hadi gitti diyelim. Kızım da onun gibi, Hasan gibi… diyor ama devamını getiremiyordu. Dili varmıyordu, gönlü elvermiyordu. Tüm bu duygular içinde Zeynep’ten o can alıcı soru geldi. “Anne babam terörist mi?” diyordu. Haklıydı da. Aklında kopan fırtınalardan fırsat bulup anca sorabilmişti bu soruyu. Öğrenmek istiyordu tahminlerinin doğru olup olmadığını. Belki de hayatında en çok istediği şey olacaktı, annesinin “Hayır kızım yok öyle birşey” demesi. Ama o gerçekleri biliyor gibiydi. Fazla hayal kurmuyor ve öylece annesinin cevabını bekliyordu. Peki ya anne ne yapacaktı? Kızına ne cevap verecekti? Hasan’ın onu götüreceği yeri nasıl söyleyecekti ona? Çıldıracak gibiydi Fatma. O an tek kurtuluşu herşeyin donması olurdu belki. Ama herşey gerçekti. Hem de fazlasıyla. Ve Fatma konuşmaya başladı; “Bak kızım babanın nereye gidip geldiğini, ne yaptığını ben de hiç görmedim. Ama kahretsin ki etraftan duyduklarım ve tahminlerimden sonra bir de sana dediği bu meseleyle artık emin oldum. Belki de bir annenin söyleyebileceği en son söz ama, kızım “Baban bir hain””. Evet Fatma belki de kendine inanmayarak bunu nasıl söyledim diye hala düşünüyordu. Fatma da kızları gibi okumamış. okutulmamış ama konuşmayı ve derdini anlatmayı becerebilen bir kadındı. Belki de böyle birşey başına gelse çok az kadının konuşabileceği şekilde konuşmuş, kızına gerçekleri anlatırken babasının yaptıklarının ne denli yanlış birşey olduğunu tek kelimeyle anlatmıştı. Ve sözlerine şöyle devam etti; “Şimdi onu engellemeye çalışıp, seni götürmemesini sağlamaya çalışsam gücüm yetmez. Söylesem ağzımı açtığım anda hem sana hem de bana yapmadığını bırakmaz. Bak kızım sen zeki ve çevik bir kızsın oraya gittiğin zaman kimseye kanmayasın. Kendini riske atmadan oradan uzaklaşma yolunu arayasın. Unutma sen bu ülkenin bir evladısın. Sen hain olamazsın, olmayacaksın.” Fatma üniversite mezunu bir annenin dahi yapamayacağı bir konuşma yapmıştı. Ama içi yanıyordu. Ciğeri parçalanıyordu. Çünkü biliyordu ne kadar zeki ve çevik olursa olsun bir işe yaramayacak diğerleri gibi onu da kandıracaklardı. Ama elden birşey gelmiyordu. Ağlamaktan başka bir care yoktu. Gerçi ağlamak neyi değiştirecekse. Ya Zeynep? O ne haldeydi? Bir yandan annesinin dediklerini düşünüyor,bir yandanda gideceği yerde ne yapacağını. Hem Fatma, hemde Zeynep’in gözyaşları bu düşünceler arasından ateş gibi kayıp geçiyordu. Ikisi de ağlamaklı bir halde derin düşüncelere kapılmışken odaya Hasan girdi ve “hadi daha hazırlanmadınmıyarım saate çıkacağız” dedi. Ve başka birşey demeden kapıyı kapattı. Bunu duyan Zeynep ve Fatmanın üzüntüleri daha da arttı. Fatma içinden “son yarım saat. Belkide kızımı göreceğim son yarım saat. Onun yanında oturup saçlarını okşayacağım son yarım saat. Gelse bile bu saf ve tertemiz kızımı göreceğim son yarım saat. Allahım sen ona da bana da yardım et”diye dualar düşünceler geçiyordu. Ya Zeynep? O farklı mıydı? Onun içinden de buna benzer duygular geçiyordu. O da “Son yarım saat, annemin dizinin dibinde duracağım son yarım saat. Evimin kokusunu alacağım son yarım saat. Bilmediğim ama çok endişelendiğim o yere gitmeme son yarım saat. Allahım sen yarım et” diyordu. İşte bu duygularla o malum son yarım saatte tükendi. Fatma, Zeynep’e bavulunu hazırlarken her eşyasına gözyaşı akıtıyordu. Ona o bavulu verirken yüzündeki ifadeler, o gözlerindeki mana herşeyi anlatıyordu aslında. Kapıda vedalaşmadan Fatma, ne kadar korksada ne kadar çekinse de ana yüreğine, ana duylularına dayanarak Hasan’a “Kızımı nereye götürüyorsun?” dedi. Hasan öyle bir baktı ki Fatma’ya Fatma yine korkmayıp konuşacak gibi olsa da Zeynep babasının yapacaklarından korktuğu için “Anneciğim” diyerek boynuna sarıldı. Belki de son anneciğim deyişiydi. Belki de son sarılışlarıydı birbirlerine. Ikisi de bunu biliyor, o yüzden sımsıkı sarılıyorları. Ve yola çıktılar. Fatma kızının dönüp dönemeyeceğini bilmezken, Zeynep’te nereye gideceği merakındaydı. Köyden bayağı uzaklaştıktan sonra bir kamyonet geldi onları almaya. Kamyonetteki adam bakımsız, saçı sakalı birbirine karışmış, silahlı bir adamdı. Hayatında hiç okuyamayan Zeynep’in zihnindeki terörist portresi yavaş yavaş çizilmeye başlanmıştı. Adam Hasan’a “Bu mu kız” dedi. Hasan “Evet bu. Hadi gidelim” dedi. Zeynep’ten bir eşya gibi bahsediyorlardı. O bahsedenlerden biri babası olmasına rağmen. Yola çıkmışlardı. Zeynep etrafa iyice bakıyordu. Belki de yolu hafızasına kazıyordu. Dağa yakın bir yerde arabayı mağraya benzer bir yere gizleyip dağa çıkmaya başladılar. Zeynep’in kafasında taşlar yavaş yavaş yerine oturmaya başlamıştı. Sonunda kampa benzer bir yere geldiler. Bir mağranın önünde silahla nöbet tutan 4-5 kişi ve içeride ateşin başında duran 10-15 kadar adam ve iki tane kadın vardı. Oranın lideri sayılan Şehmuz adındaki adam yine o soruyu sordu. “Kız bu mu?” Hasan “Evet” dedi. Şehmuz içerideki kızlardan birine seslenerek “Gülsüm, bak şu kıza görevini anlat” dedi. Ve Hasan’I da yanına çekerek ordakilerle bir nevi bir toplantı yaptılar. Zeynep artık olayı kavramış, içindeki merak duygusu yerini korku ve endişeye bırakmıştı. Gülsüm Zeynep’in yanına gelerek “bak kızım ben Gülsüm sen ayak işlerine bakacaksın, yaptığım yemekleri dağıtacaksın. Bizimkiler çatışmaya gitti mi sığınağı kontrol edeceğiz.” Dedi. Zeynep haklı olarak “Ne çatışması?” diye sordu. Gülsüm mağrur bir tavırla; “Ha birde burda yaşamanın en önemli kuralını söyleyeyim sana; fazla meraklı olmayacaksın”dedi. Belli ki Zeynep’e fazla birşey hissettirmeden yavaş yavaş zehirleyeceklerdi. Hasansa Zeynep onun kızı mı yoksa yabancı mı belli olmayacak derecede rahattı ve Zeynep’e göz ucuyla bile bakmıyordu. Zaten bunu Zeynep’e bir yabancı bile yapmazdı. Zeynep’in çileli dağ öyküsü başlamıştı. Ne olduğunu, kim olduğunu, kime ne yaptığını bilmeyen insanlara hizmet ediyor, bunun karşılığında kuru ekmek yiyordu. Bir gece Şehmuz Hasan’I yanına çağırdı. Onu bir başka sığınağa yolladı. Babasının bavuluyla gittiğini gören Zeynep çekinerek de olsa Hasan’ın arkasından “Baba nereye?” diye bağırdı. Hasan kızgın bir şekilde “sana hesap mı vereceğim bak işine sen kırmayayım bacaklarını” dedi. Bunun üzerine Zeynep babasından tamamen soğumuş, bir babanın kızına bunu basıl yapacağını düşünmeye başlamıştı. Belki onu oraya getiren babasıydı belki bunları yaşamasına sebep olan da oydu ama yinede babasının orada olması ona biraz da olsa güven veriyordu. Ama şimdi Zeynep yapayalnızdı. Son bahar rüzgarında dalından savrulmuş bir yaprak misali solgundu. Solgun ve yalnız. Yuvasından kopmuştu. Artık gördüğü zorluklar çektiği çileler canına tak etmişti. Zor dayanıyordu. Bir gece yarısı Zeynep uyurken herkes kalkmış, hazırlanmaya başlamıştı. Gidenler Gülsüm’e “Biz bir iki gün yokuz. Dikkatli ol, kıza da mukayet ol” dediler. Zeynep aslında uyumuyor bütün bu konuşulanları dinliyordu. Ve nihayet gittiler. Kampta sadece Gülsüm, Zeynep ve bir kız daha vardı. Zeynep aklından geçeni yapmayı çok istiyor. Ama bir okadarda korkuyurdu. Ne mi istiyordu? Zeynep kaçmak istiyordu. Bu zulüm yuvasından kaçıp annesine sarılmak istiyordu. Hem de hiç bırakmamacasına. Ama nasıl yapacaktı bunu. Gündüz olsa gelirken ezberlediği yollardan evi bulabilirdi. Ama şimdi, gecenin bu vakti nasıl giderdi. Olsun diyordu. Ne olacaksa olsun. Burda böyle yaşamak yaşamaksa kaçış yolunda ölsem de olur diyordu. Çünkü biliyordu; yavaş yavaş ideoloji safsatalarını anlatmaya başlamışlar, devamını da getireceklerdi. Evet, kararlıydı, kaçacaktı. Zeynep zaten mutfak niyetiyle kullandıkları yerde yatıyordu. Hemen yanından bıçağı eline aldı. Ve uyuyan Gülsüm’ü uyandırmamak için sessizce yerinden kalktı. Normalde nöbet tuttukları halde üç kişi kaldıkları için o gece kimse nöbet tutmuyordu. Zeynep yavaş yavaş dağdan inmeye başladı. 15 yaşında bir kız. Gece yarısı koca dağdan tek başına inmeye çalışıyordu. Sırf özgürlüğüne kavuşmak uğruna karanlığa koşuyor hem yolu düşünüyor, hem de gözlerinden o kıvılcımlar akıyordu. O acı dolu kor gibi gözyaşları. Nihayet dağdan inmişti. Yolda ufak tefek tökezlemeler dışında başına birşey gelmemişti. Dağdan indiğinde önüne iki yol çıkıyordu. Ya sağa ya sola gidecekti. Zeynep gözlerini kapadı, aklına annesini getirdi, köyünü getirdi ve bir hamleyle sağa doğru döndü. Ve koşmaya başladı. Bir kuş gibi uçuyordu adeta. Ama kanadı kırık bir kuş. Koştu, koştu, koştu… Gecenin o vakti karları yara yara koştu. Çok sevdiği karlar ona yol olmuştu. Ve sonunda karşısına bir bina çıktı. Tek katlı ama geniş bir bina Zeynep köyünü bulamamıştı. Belki annesine sarılamamıştı ama kurtuldum mu diyordu kendi kendine. Uzaktan görülen bu binaya yaklaştıkça önünde bekleyen iki silahlı adamı gördü. Bir anda irkildi. Onlarda ona dur diyip ona doğru yaklaşmaya başlamışlardı. Üstündeki kıyafetlere, başlarındaki berelere bakıp anımsadı bir an onları. Tabi ya dedi içinden. Bunlar komşumuz Narin teyzenin oğlu hastalanıp kardan hekime götüremeyince yardım edenler dedi. Annem anlatmıştı diyordu içinden. Askerdi bunlar. Bizim rahat uyumamızı sağlıyorlarmış. O an içinde bunca şeyi düşünen Zeynep’e asker; “Kimsin sen ne işin var burda?” Zeynep;”asker abi” diyerek söze girip herşeyi bir bir anlattı. Asker Zeynep’I içeri götürürken Zeynep’in aklı hala karışıktı. Eğer bu abiler bizi ve diğer insanları koruyorsa babamlarda bize ve diğer insanlara ihanet ediyorsa ozaman… ozaman diyor ama devamını getiremiyordu. Şimdi aklı daha da karışmıştı. Aslında bu çok normaldi. Asker Zeynep’I yüzbaşına yani oranın komutanına götürdü. Komutan Zeynep’e aç mısın? Bir ihtiyacın var mı? diye sordu. Zeynep’in komutana cevabı; “üşüyorum “ oldu. Nasıl üşümesin bu soğukta, bu karda onca yolu o hızla koşup donmaması büyük mucizeydi. Zeynep ısındıktan sonra komutan;” iyi misin ? sana birşeyler soracağım şimdi bana anlatacaksın” dedi. “ senin köyünün adı ne bakayım?” “soğuksu köyü amca” “peki seni şimdi annenin yanına göndereceğim. Ama birşey sormam lazım. Babanların kaldığı o kampa yolun solundan mı, yoksa sağından mı gidiliyor?” Zeynep bir an duraksadı. Ne diyeceğini bilmiyordu. Orada babası olabilirdi ama orada ona eziyet etmişler, burada ise iyi davranmışlardı. Söyleyecekti. Hareket ettiği her saniye annesinin sözleri aklına geliyordu. “unutma kızım sen bu ülkenin evladısın, hain olmadın, olmayacaksın demişti annesi.” Ve Zeynep kararını Verdi. Komutana kampın yerini söyledi. Kampın Zeynep’e “seni şimdi annenin yanına gönderiyorum ama en kısa zamanda ziyaretine geleceğim” dedi ve bir askeri çağırıp Zeynep’I soğuksu köyüne götürmesini ve köyde Zeynep’in evini göstereceğini, Zeynep’I de annesine teslim etmeden gelmemesini söyledi. Zeynep’I gönderen komutan hemen operasyon emri Verdi ve malum yere operasyon düzenlendi. Tam gittikleri sırada çatışmaya giden terrorist grubu dönüş yapıyordu. Bu askerlerin işlerini kolaylaştırmıştı. Hepsini toplu olarak çembere almışlar ve çatışma başlamıştı. Etrafları sarılı olduğu için çatışmaktan başka çareleri yoktu. O grubun arasında Zeynep’in babası da vardı. Ama komutan Zeynep’in babasını tanımıyordu. Sonuc olarak 15 kişilik grupta üçü sağ yakalanıp. Diğerleri öldürüldü. Ve maalesef iki Türk askeri de şehit olmuştu. Ölen teröristlerin arasında Zeynep’in babası da vardı. Işin ilginç tarafı, Hasan’ı vuranın Zeynep’in konuştuğu komutan olmasıydı. Komutan Zeynep’in babasının yalnızca ismini öğrenmişti. Ölen teröristlerin isimleri önüne geldiğinde Hasan’ın ismini duyunca birden irkildi. Acaba o mu diyordu? Acaba Zeynep’in babasını ben mi vurdum? Tüm bu düşüncelerle araştırdıktan sonra kaygılarının doğru olduğunu anlamıştı. Ve o zor ziyaret için yola çıkmıştı. Peki ya Zeynep’te durum nasıldı? Zeynep annesine sağ salim kavuşmuştu. Birbirlerine sımsıkı sarılmışlar, hasret gidermişlerdi. Zeynep annesine olanları bir bir anlattı. Annesi ona; “ sana da bu yakışırdı, aferim kızım” dedi dedi demesine ama olanları hissetmesinden olacak. Sanki Hasan’a birşey olduğunu tahmin eder gibiydi. Bu ihtimali düşünüyor, böyle birşey olduğu takdirde Zeynep’in halinden korkuyordu. Öğlen vakti kapıya bir minibus geldi. Gelen komutandı. Zeynep hemen tanıdı. “Hoşgeldin asker amca” dedi. Fatma da meraklı ve kaygılı bir sesle”buyurun” dedi. Komutan lafa nasıl gireceğini bilemiyordu. Ilk once hal hatır sorup, Zeynep’in ne kadar zeki bir kız olduğunu annesine anlattı. Ve Fatma’ya “okuyor mu?” sorusunu yöneltti. Fatma kısık ve utangaç bir sesle “ hayır” dedi. Komutan “niçin?” diye hiç sormadı bile. Sadece “eğer izin verirseniz. Zeynep’in okul masraflarını karşılayabilirim. Sen de ister misin Zeynep “ dedi. Okumayı çok isteyen Zeynep ve kızının okumasını çok isteyen Fatma “Sağol” dediler. Nereden nereye gidiyordu hayatları? Derken komutan yavaş yavaş konuya girmeye başlıyordu. “Bakın, açık konuşacağım. Zeynep’in yapmış olduğu ihbar sonucunda o yere gittik ve operasyon düzenledik. Onlardan birçok kişi öldü. Biz de iki şehit verdik.” Zeynep ve Fatma şehitler için Allah rahmet eylesin diyip pür dikkat komutanı dinlemeye devam ettiler. Aslında Fatma tahmin eder gibiydi bu konuşmanın sonunu. Darken komutan devam etti; “bakın, ölen teröristler arasında Hasan’da vardı. Belki bunu duyunca bana kızacaksınız. Belki bu ne yüzsüz adam diyeceksiniz ama ben hata yaptığımı düşünmediğim için açıkça söylüyorum ki o çatışmada Hasan’I ben öldürmüştüm.” Bu söz eve deyimi yerindeyse bomba gibi düşmüştü. Komutan söyleyip kurtuldum rahatlığıyla acaba ne tepki verecekler endişesini beraber taşıyordu. Fatma’nın tahmin ettiği şey doğru çıkmıştı. Hasan’ın ölmesine belki de çok üzülmemişti. Kocası olsa bile. Onu düşündüren tek nokta Zeynep’in tepkisiydi. Durum böyle olunca komutanın da, Fatma’nın da bakışları Zeynep’in üzerinde toplandı. Ya Zeynep? O ne düşünüyordu. Çok kullandığımız bir söz vardır “ yaşadıklarının film şeridi gibi gözlerini önünden geçmesi”. Zeynep adeta o sözü yaşıyordu. Dağda yaşadıkları, komutanın ona yaptığı iyilikler, babasının onlara yaptıkları, bütün bunlar gözünün önünden akıp geçiyordu. Üzülmüyor muydu? Evet üzülüyordu. Neticede babasıydı. Ama bu yaşadıkları ona bazı kavramları tam anlamıyla benimsetmişti. Ama aklı hala karışıktı. Şimdi komutana ne diyecekti? Babasını öldüren adama ne diyecekti? Babasını öldüren adam onu o cehennemden kurtaran adamdı. Onu okutacak adamdı. Zeynep başını kaldırdı. Ve merakla beklenen konuşmasını yaptı; “Asker amca, ben okuyup babam gibi cahillikten, hain olmaktan kurtulmak, annemi, çevremi, etrafımdakileri o iğrenç şeyden kurtarmak istiyorum. Belki kaçarken bir nevi dağları deldim, yolda koşarken karları deldim, şimdi bu haberde gönlümü deldi ama önümde bunca sene varken bu delikleri kapatırım değil mi amca? Kapatırım değil mi anne” dedi. Komutanın da Fatma’nın da gözyaşları sel olup aktı. Ve Zeynep devam etti; “sana da kızmıyorum asker amca. O benim babam ama eğerki hainse bu vatanı bölmekse amacı sana kızmıyorum. Evet belki üzülüyorum, içim acıyor am asana kızamıyorum. Sana kızamıyorum.” Evet Zeynep’in babası ölmüştü ama Zeynep en çok arzuladığı şeye, okula kavuşmuştu. Evet belki babasını komutan vurmuştu ama onu da aynı komutan okutmuştu. DİLEĞİMİZ KARLARI DELEN AYŞELERİN, DAĞLARI DELEN ZEYNEPLERİN HEP VAR OLMASI. ZEYNEPLERİN, AYŞELERİN HERKESİN OKUMASI. CAHİLLİĞİN YOK OLUP, İLMİN BAKİ KALMASI. Enes TEZCAN
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ENES, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |