Her şey ancak sevgiyle satın alınabilmelidir. -Andre Gide |
|
||||||||||
|
"Şiddeti arttırın!" şeklinde bir haykırma yağmurlu havada çınladı. Başta belli olmasa da daha sonra bu sesin kaldırımda oturan siyah paltolu adamdan geldiği anlaşılmıştı. Gerçi normal insanlar dibine kadar girse de anlayamazlardı; zira etrafta cirit atan yaratıklar gibi o da görünmezdi ve ayrıca sesini de duyamazdınız. Şiddeti artırma konusundaki komutunu elindeki garip alete bakarak vermişti ve belli ki caddede çalışan yaratıklar üstünde önemli bir yetkisi vardı ki hepsi birden hızlarını arttırmıştı. Ağaçlar daha bir şiddetle sallanmaya başlamış, evlerin camları aldıkları darbelerden neredeyse kırılma noktasına gelmiş, koronun uğultusu kulakları sağır edecek düzeylere ulaşır olmuştu. Ayrıca yeni çalışanlar eklenmişti yaratık gruplarına. Bu son eklenenler evlerin çatılarına çıkmış, çatılardaki kiremitleri bir bir söküp aşağıya atmaya başlamışlardı. Bankta oturan adamın hareketlerinden uzun süre yağmurda kalmaktan hoşlanmadığı anlaşılıyordu.Ama yaratıkların çıkardığı iş de hoşuna gitmiş olacak ki bir mutluluk tebessümü yerleşivermişti yüzüne. Bu rahatsızlık ve mutluluk duyguları arasında gidip gelirken kafasında başka bir konu daha vardı ki zaten bu konu bu işe başlamasına neden olan konuydu:Babası.Evet, babasını düşünüyordu.Babasının işini devralmıştı,daha doğrusu babası ona devretmişti işini ve onun kabul etmekten başka şansı kalmamıştı.Babası yaşlı ve hastaydı. Artık bu işi devam ettiremezdi ve oğluna vermişti görevi. Ama Rüzgarın işini yapmak kolay değildi. Hem de hiç! Aşırı zahmetli ve bir o kadar da yorucu bir görevdi bu. Dünyanın herhangi noktasındaki en ufak bir esinti bile önemliydi bu işte. Tabi ki her esintiyi kontrol edemezdi. Zaten milyonlarca denetleyici vardı dünyada. Ama babası yetişebildiğince çok işe giderdi. Tüm esintileri kontrol ederdi. En büyüğünden en küçüğüne kadar. Fakat Rüzgar'ın Oğlu ancak bir caddedeki ekibi yönetiyordu. Yine de azımsanacak bir iş değildi bu. Şiddetli bir yel oluşturmuştu. Daldığı düşüncelerden sıyrılıp elindeki alete baktığında caddeye seslendi: "Yarım saat kaldı, dayanın!" Ve o yarım saat geçtiğinde sırılsıklam bir halde bankta öylece kalakalmıştı. 'Babamın hasta olmasına şaşmamalı' diye geçirdi içinden. Caddeye baktığında kötü bir his oluştu içinde. Bir yıkım gerçekleştirmişti sanki. Kiremitler yerlere saçılmış, bazı ağaçlar devrilmiş ve bazı evler de camsız kalmıştı. Ama onun işi buydu. Yapmak zorundaydı. 'Doğa şartları' diye kendine hatırlattı. Bu geceden yaklaşık bir hafta sonra Rüzgar bir daha esemeyeceği bir yere doğru yol almıştı.Bu ölüm Rüzgar'ın Oğlu'nu derinden etkilemişti ve haftalarca kendine gelememişti. İşte bu dönemde Rüzgar'ın düşmanları yüzyıllardır bekledikleri fırsatı yakalamışlardı. Hiçbir zaman alt edemedikleri kudretli Rüzgar gitmiş, yerine tecrübesiz oğlu gelmişti. Hikayenin bundan sonraki bölümünde Yel olarak anılacak olan Rüzgar'ın Oğlu kederinden bu düşmanların kurduğu planları farkedememişti. Ve bu ona çok pahalıya patlıyacaktı. Çünkü Rüzgar'ı daha önce alt etmeyi deneyip başaramayan iki düşmanı birlik olmuşlardı ve şimdiye kadar görülmüş en şiddetli saldırıyı gerçekleştirmek üzere harekete geçmişlerdi. Sıcak güneşli bir günde televizyonlar ani kasırga hakkında bas bas bağrınırken o da çoktan duymuştu bu haberi ve karşılık vermek üzere denize doğru yol almıştı. Ama ne yapacaktı? Babası olsa bu kasırgayla baş edecek büyüklükte bir rüzgar çok rahat oluştururdu. Kasırgaya kasırgayla karşılık bile verebilirdi.Ama babası yoktu ve sadece o vardı artık. Kıyıya ulaştığında denizi köpürten kasırgayı da görmüştü. Ve elinde bir planı yoktu. Aslında gelirken dünyadaki tüm çalışanları toplayıp, çok büyük bir rüzgar oluşturmayı düşünmüştü ama çabaları boşa çıkmıştı. Çünkü Yüzyıllardır bugünü planlayan düşmanları doğal olarak bunu da düşünmüştü. Büyük bir ihanet çarpmıştı Yel'in yüzüne. Emri altındaki tüm yaratıklar karşı tarafa geçmişti. Kim bilir ne bahanelerle kandırılmışlardı. Fakat Yel'in bildiği tek birşey vardı ki acele bir çözüm bulmalıydı bu kasırgaya. Aslında tek çözüm vardı. Yani en azından onun bulabildiği -tecrübesizliği ve bilgisizliği yüzünden kurnazca bir yöntem bulamazdı- tek çözüm vardı ve o da: savaşmak. Toplayabildiği tüm yaratık ordusuyla oluşturabildiği en büyük rüzgarı oluşturdu ve kasırganın tam tersi yöne doğru yolladı onları. İki yaratık ordusu masmavi okyanusun üzerinde de öyle sert çarpıştı ki oluşan dalgalar bir gökdeleni yutabilecek büyüklükteydi. Yel sadece bu şiddetli çarpışmayı izlemekle yetiniyordu. Pek de umudu yoktu. Etrafına bakındı. Kaçışan halk bir yandan denizin üstünde gerçekleşen -şimdiye dek görülmemiş- hava olayını izliyorlardı. Çevreyi müthiş bir uğultu kaplarken Yel kendi yaratıklarının iri yarı düşmanları karşısında pek başarılı olamadığını da fark ediyordu. Yine de halâ bir umut vardı. Başarabilirlerdi belki. Tabi az sonra gerçekleşen olay olmasaydı. Kasırga kadar şiddetli bir hortum binaları yerle bir ederek yaklaşıyordu. Bu Rüzgar'ın bir başka düşmanıydı ve daha önce de dediğim gibi düşmanları birleşmişti. Yani bu iki düşmanı savaşılması imkansız bir ordu toplamıştı ve Yel'in yapacağı hiçbir şey yoktu. Binaların camlarını kıran is rengi yaratıklar hortumun sadece bir parçasıydı. Diğer bir parçası da insanlar da dahil yerde bulunan ne var ne yoksa yukarı, hortuma doğru taşıyordu. Yel bu yıkımı sadece izlemekle yetiniyordu. Fakat karşı taraf da çok yaratık kaybetmişti ve Yel antlaşma yapmaktan başka bir kurtuluş yöntemi düşünemiyordu ve bu düşüncesini de uygulamaya soktu. Düşmanları da savaşa devam ederlerse daha çok adam kaybedeceklerini ve işe yaramaz bir hale geleceklerini düşünerek bu antlaşmaya uydular. Antlaşma şartları şöyleydi; -Yel normal, her gün olan esintileri oluşturabilecekti. -Şiddetli rüzgarları düşmanları oluşturacaktı. -Düşmanları istedikleri zaman kasırga ve fırtına oluşturabilecekti. ...Ve oluşturmuşlardı da.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cem Uludağ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |