..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsanlar yalnızca yaşamın amacının mutluluk olmadığını düşünmeye başlayınca, mutluluğa ulaşabilir. -George Orwell
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Sevgi ve Aşk > İbrahim Kamil




12 Eylül 2007
Aşk ve Kara  
Tanrılaşmak

İbrahim Kamil


Herkesin kapılıp gittiği, delice akan akarsuya benzeyen zamanın sahibi olan hayatı izlerken gördüm her şeyin karanlığını. Zaman hayatın, aşk insanların karanlığıydı. Hayat, insanlar sayesinde değer kazanan parçalar taşıyordu içinde. İnsanlarsa, onları Tanrılaştıran düşlerine sığınıyorlardı, gözlerini hayata kapayarak. Karanlık hayatta gözlerini kapatıp kendi Tanrısı olan ve kendine yeni bir hayat kuran insanlar mutlu oluyordu ancak. İçiçe geçmiş iki negatif, bir pozitif doğuruyordu. Ne aşk olmadan hayatın değeri vardı, ne hayat olmadan aşkın.


:ACBG:
Büyük bir boşluğun içinde sürükleniyoruz. Evrenden bile büyük bir karadeliğe doğru sürükleniyoruz: Kendi evrenimizi ölüme teslim edeceğiz bir gün.
Sıradan hayatlarımızı farklı kılan, hepimizi bir diğerimizden daha kudretli hissettiren, bize bu boş hayatta her şeyi düşlerimizle değerli kıldıran, bizi Tanrılaştıran 'aşk'a mecburuz. sıradan hayatlarımızı farklı kıldığı için, bir diğerimizden daha kudretli hissettirdiği için, şu boş hayatta düşlerimizi yaratmamızı sağladığı, bizi Tanrılaştırdığı için 'aşk'a mecburuz.
O olmadan başka biri olmayı başaramıyoruz. Ve hepimiz başka birinin hayatını yaşamayı istiyoruz; düşlerimizde başka hayatlardan parçalar taşıyoruz: Bunları bizimle yaşayacak birini arıyoruz.
Onu ne kadar düşlersek, ona o kadar bağlanıyor, o denli yüceleştiriyoruz karşımızdakini. Her an farklı bir şekilde hayal ediyor, ve kurduğumuz tüm hayallere onu eklediğimiz, o hayalleri gerçek hayata taşımak istediğimiz için ulu bir arzu taşıyoruz, onun yanında olmaya karşı.
Saçları, gözleri, yanakları, dudakları, teni ve davranışları kimsede yok sanıyoruz. Herkeste olan yanlarını muazzam sanıyoruz. Tanrılaştığımız için Tanrıçalaştırıyoruz onu.
Oysa kimsenin bir farkı. Büyük bir topluluk olan kadınları farklı kılan, erkeklerin 'yalnızlık korkularından' başka şey değil oysa. Erkekleri kadınlar için farklı kılan da 'O'. Ve 'Hayat'ı...

Her şeyi bilen Tanrı'nın bizi niçin dünyaya yolladığını merak ediyorum her zaman. Ne yapacağımızı bilen Tanrı'nın cehenneme gitmemizi istemediğini ve her şeyi değiştirecek kudrette olduğunu söyleyip duruyoruz. Yarattığı şeytanı kendine rakip sayıp tüm dengeleri değiştiren Tanrı, ya onun taşıdığı iyiliği, yahut şeytanın taşıdığı kötülüğü seçmemizi istiyor; ve sonra, her şeyi değiştirebilecek kudrette olan Tanrı'nın, yaptıklarımız için bizi yargılayacağı günü bekliyoruz, O'nun yarattığı hayatta, O'nun yarattığı kullar olarak. Yaşadıklarımız, iyilik ve kötülük rekabetinden başka şey değil.
Ve Tanrı, bunlardan kaçmak için tek bir yol sunuyor bize: Aşk. 99 kudretinden 'Yaratmak' olanını 'Düş' isminde sunuyor bize. Biz, yargılandığımız gün ya iyilik ve kötülük arasında kaldığımız için yargılanacağız, yahut Tanrı'ya " Senin verdiğin 'Yaratmak' kudretimi kullanıp, senin yarattılarını değil, kendi yarattıklarımı yaşadım: bu yüüzden yargılanamam." diyeceğiz.
'Aşk', Tanrı'nın şeytana karşı en büyük kozu.
'Aşk' şeytanın değil, şeytan kılığına bürünmüş beyaz, iyiliksever bir meleğin bize usulca fısıltısıdır.
'Sınav' olan hayatın içindeki şeytana kapılmamak için kopya çekmemizi ve sonra çıkmamızı istiyor. Kopya çekip cevapladığımız soruları atlıyor, sonucu söylerken. Biz başkalarının hayatından kopya çekerek kendi hayatımıza yazdığımız sahneleri düşlerimizde saklıyoruz aşık olunca; sonra bir karakterin bedenini 'Sevgilimizin' bedeni haline getiriyoru 'Tanrılaşmışlığımızla'. Mahşer günü hayatını aşık olarak geçiren insanları gösterip, başını öne eğerek hayıflanan şeytana alaylı bir gülümseyiş fırlatacak Tanrı.

Her şeyi yaratan Tanrı'nın sahibi olduğu hayattan ve onun içindeki delice akan akarsuya benzeyen zamandan çıkıp, akarsuyun yanındaki yeşil alandaki bir ağaç gölgesinde izlemek zorundayız her şeyi; gördüklerimizden kopya çekip almalıyız ve Tanrılaşarak topladığımız parçalardan yeni bir hayat kurup ona birinin bedenini eklemeliyiz, onu düşlerimizde saklamalıyız.

Sadece hayatı yaşamaktan korkuyoruz. Her an yanımızda bir şeytan saklayan o hayat ürpertiyor bizi. Çünkü yalnızlığı beraberinde bulunduruyor.
Gözlermizi kapatmalıyız o karanlığa.

Ama çoğu zaman düşlerimizi yaşadığımız insanlar tarafından terk ediliyoruz. Terk edilmekten korkuyoruz, hayatın içine tekrar döneceğimiz için.

Hayata gözlerimizi kapattığımız için kapıyoruz gözlerimizi sevgilimizi sararken, öperken ve koklarken.

Her şeyi kendimizce değiştirip güzel görmek için aşık olmak zorundayız. Yalnız kalmamak için aşık olmak zorundayız. Terk edildiğimizde hayatın içinde uzun süre durmayıp, düşlerimizdeki karakterin bedenini değiştirmeli, başka birini bulmalıyız. Düşlerimizde sakladığımız, hep başkalarının hayatından izler taşıyan ama 'benim' diyebilecek kadar içimize aldığımız sahneleri yaşamak için aradığımız kişiyi bulduğumuzda korkmadan daha çok hayal kurmayı ve o hayatı uzatmayı bilmeliyiz. Gerçek ölümden daha çok acı veriyor çünkü, o hayatta ölmek.

Tanrı'nın şeytana alaylı bir gülümseyiş fırlatması için, karşılaştığımız her durumda sevinmek, her şeyin sıradan olduğu hayatta değil, kendi yarattığımız yaşamda var olmak, Tanrılaşmak için: Hadi, aşık olalım!



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


İbrahim Kamil kimdir?

Ben hiçbir şeyi umursamam. Ama her şeyi yazmak isterim. Bana 'deli' denmesinden hoşlanıyorum, çünkü bütün büyük yazarlar delirmekten aşağı kalmamışlardır.

Etkilendiği Yazarlar:
Etkilendiğim tek bir roman yoktur. Yunan Mitolojisi, Gogol ve Dostoyevski romanları, beni en çok etkileyenlerdir.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © İbrahim Kamil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.