Dünyada birbirinin eşi ne iki görüş vardır, ne iki saç kılı, ne de iki tohum. -Montaigne |
|
||||||||||
|
Saat yine gece yarısını devirdi… Yüreğimin acılarını mantığımın duvarları arasına hapsetmeye götüren kara trenim bugünkü seferine kalkmak üzere… Şöyle bir bakıyorum da; seni tanıdığım günden bu yana birkaç vagon daha arttı bu kara trenin uzunluğu. Daha bir yavaş gitmeye başladı üzerindeki yükün muazzam ağırlığından… Bu; bana acı çektiriyorsun demek değil tabi ki. Bu; keşke seni tanımasaydım demek değil. Sen, bana keyif ve mutluluktan başka bir şey vermiyorsun aslında… Ben, sana olan sevgim gibi dolu dolu yaşadığım için sensiz zamanların hüznünü, ulaşamadığım için sana, istemeden de olsa bu acılarla dağlıyorum yüreğimi. Kara trenim tiz bir düdük sesi ardından rayları ezercesine hareket edipte gecenin karanlığına daldığında yanımda sadece o güne dair mutluluk kırıntıları kalıyor ıssızlaşan istasyonda… Her biri bir sonraki gün için yeni bir umut kaynağı olan, karanlık gecemi aydınlatan, soğuk yüreğimi ısıtan kırıntılar. Aslında, senin gülen güzel gözlerinle bir bakışından, bir tebessümünden, konuşurken kullandığın kelimelerin her birinden, seninle birlikte geçen zamanlarımın anlık parıltılarından oluşan kırıntılar… Dediğim gibi… Ulaşamıyorum bir türlü sana… Elimi uzattığımda dokunabileceğim kadar yakınımda olduğun halde, sana doğru her hamlemin önü tıkanıyor… Sanki görünmeyen eller boğazımı, kalbimi sıkıyor. Tam söyleyecekken durduruluyorum. Doğru zaman olmadığı kaygısı kaplıyor içimi… Geri adım atıyorum istemeden… Geldiğini nasıl anlayacağımı bilmesem de, hep doğru zamanı bekliyorum sana ulaşmak için. Doğru zamanı ayarlamaya çalışıyorum elimden geldiğince. En mükemmel şekliyle olsun istiyorum ilan-ı aşkımın sana… Bu yüzdendir ki; bu dile getirişten önce, kinaye ve latife sanatlarının tüm incelikleriyle sevgimi ince ince işlemeye çalışıyorum sana… En az sana olan sevgim kadar büyük bu doğru zaman kaygım… Hani “Dimyat’a pirinç‘e giderken evdeki bulgurdan olmak” diye bir söz var ya. Sana ulaşmak için yapacağım yanlış zamanlı bir hamlenin, benden elimdeki tek şeyi yani yarına dair tüm umutlarım olan kırıntıları kopartıp alacağından korkuyorum… Bu nedenle de giderek platonikleşiyorum… Senin üzerine, sana olan sevgimin üzerine kumar oynamak istemiyorum ben… Kaybetmeyi kaldıramayacak kadar yorgun güvercin gibi tedirgin yüreğim... Seni de istiyorum, kırıntılarımı da… Sen sakın benim kırıntılar dediğime bakma onlara… Aslında hepsi senden ibaret… Aslında hepsi sana işaret… Ve senin bunların hiçbirinden haberin yok… Ferhat MEHMETOĞLU 17.08.2007
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ferhat MEHMETOĞLU, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |