Bildiğim tek şey, ben bir Marksist değilim. -Karl Marx |
|
||||||||||
|
Tıp fakültesinde okuduğu yıllarda bir gençle tanışmıştı. Aynı üniversitenin tiyatro bölümünde okuyan bu genç çevresinde çok seviliyor tüm kız öğrencilerin dikkatini çekiyordu. Yakışıklı, espritüel ve çekici olması kızların rüyalarını süslemesi için geçerli bir sebepti. Ama o genç adam sadece o nu aldı rüyalarına. Bir arkadaş toplantısında tanıştılar ve sevdiler birbirlerini. Flörtleri tutkulu bir aşka dönüştüğünde okulları bitmek üzereydi. Genç kız birkaç ay sonra doktor olacaktı, sevdiği adam ise tiyatro oyuncusu. Aşkları üniversitede bir destan misali anlatılıyor, Leyla ile mecnun sevdaları unutulmuş sadece onların aşkı konuşuluyordu. Çok geçmeden diplomalarını alıp mezun olduklarında ayrılıklarını başlatan olaylar zinciri start vermişti. Genç kızın tayini ülkenin bir ucunda bir sağlık ocağına çıkmış, sevdiği adam ise hayallerini gerçekleştirmek üzere yurt dışına çıkmıştı. Bağlarını hiç kopartmadılar, sevdalarını yollara ezdirmeden devam ettirdiler. Hasretle geçen birkaç yıldan sonra tekrar buluştular başkentte. Genç adam sevdiği kadına her kadına nasip olmayacak şekilde evlenme teklif ettiğinde genç adeta bulutlara uçuyordu. Olaya ailelere intikal ettiğinde ise ayrılık bombasının fitili ateşleniyordu. Genç kızın babası ülkenin önde gelen tıp adamlarından biriydi ve kızının bir tıp adamıyla evlenmesinden yanaydı. Fakat genç kız kararlılığını devam ettiriyor sevdiği adamla evlenme isteğinden vazgeçmiyordu. Ailenin en sevdiği ferdi olan halası bir akşam yemeğe davet etti genç kızı. Yemek sonrası halasıyla yaptığı sohbet yılların birikimi sevdalarını yok etmeye yetmişti. Kariyerini düşünmeliydi, macerayla yaşanacak bir ülkede değillerdi ve hayat zordu. Ve kaçınılmaz son gerçekleşmiş ailesinin çabaları Muaffak olmuştu. Sevdiği adamın evlenme teklifini reddederek yakın aile dostlarından birinin oğlu olan psikolog doktorla evlenmeyi kabul etmişti. Evlendikleri günden bu yana geçen beş yılda her gün pişman oldu verdiği karara. Ama iş işten geçmişti artık. Sevdiği adam yurt dışında önemli bir sanat adamı olmuş, ülkeye her geliş gidişi basında yer bulmuştu. Genç kadın ise kocasının alkol problemleri yüzünden cehennem hayatı yaşamış ve sevdiği adamın hasretiyle yaşamıştı. Aynada yansıyan gözlerine bakarak birkaç kelimelik bir cümle döküldü dudaklarından ‘’ seni bir kez görebilsem; öyle özledim ki seni; gel kendini özletmeden’’ Birden irkilerek saate baktı, hastaneye geç kalmıştı. Bu gece acil serviste nöbeti vardı. Önce vizite yapıp yatan hastalarını kontrol edecek akşam ise acil serviste yorucu bir gece yaşayacaktı. Koşar adımlarla çıktı evden. Hastaneye varana kadar sevdiği adamı düşündü. Özlemişti ve küllenen aşkı evliliği kötü gittikçe alevleniyordu. Keşke şuan yatak odasında yatan kocasının yerinde sevdiği adam olsaydı, hayat bu kadar çekilmez olmazdı belki. Hastaneye varır varmaz işe koyuldu. Akşama kadar yatan hastalarını ziyaret etti, onların sıkıntılarını gidermeye çalıştı. Akşam yemeğinden sonra acil servise indi. İçinden bir ses sakin bir gece olacak diyordu. Düşündüğü gibi oldu. Sabahın üçüne kadar fazla bir yoğunluk olmadı. Bir trafik kazası yaralısı ile iki kalp krizi vakası gelmişti. Diğerleri ise ufak tefek olaylardı. Sakin bir gecede olsa yorulmuştu. Kahve makinesinden aldığı bir bardak kahveyle dinlenme odasına gitti. Uyumak istese de aklındaki düşünceler buna müsaade etmiyordu. Nöbetlerin en sevdiği tarafı kocasından uzak kalıyor olasıydı. Dinlenmeye çekildiğinde pişmanlıklarını özgürce yaşayabiliyor, kendi acısıyla kendi yarasını tedavi ediyordu. Yine öyle oldu; sıcak kahvenin buharını izlerken yine daldı gitti uzaklara. Sevdiği adamı düşündü yeniden,şu an neredeydi acaba, evlenmiş miydi, unutabilmiş miydi sevdalarını. Belli belirsiz hayaller ve düşünceler arasında uyuklamaya başladığı anda dudaklarından belli belirsiz bir cümle döküldü; ‘’ gel kendini özletmeden ‘’ Sıçrayarak uyandığında kapı sertçe vuruluyor herkes ona sesleniyordu. Trafik kazasında yaralanmış birini getirmişlerdi ve durumu ağırdı. Kazanın şiddetinden göğüs kafesi parçalanan hastayı gördüğünde kanının donduğunu hissetti. Kırılan kaburgaların akciğerleri parçaladığı belliydi. Genç kadın yüzü kan içindeki hastanın dudaklarındaki gülümsemeyi gördüğünde belki de hayatının en büyük şokunu yaşıyordu. Sevdiği adam önündeki sedyede kanlar içinde yatıyor ve son nefesini vermek üzereyken bile ona sevgi dolu gözlerle bakıyordu. Günün başladığı andan itibaren hasretinin acısıyla sarsıldığı genç adam şuan önündeki sedyede son nefesini vermeye çalışıyordu. Genç adam son bir hamleyle kanlı ellerini sevdiği kadına uzattı. Genç kadın şok halinde tuttu sevdiği adamın elini. Genç adam kendine doğru çekti genç kadını ve nefes borusundaki son nefesini verirken küçük bir cümleyle veda etti. ‘’ sana geldim sevgilim ‘’
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © KURTSEYT, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |