İyi bir aşk mektubu yazmak için, neler yazacağını bilmeden oturman, kalktığında da ne yazdığını bilmemen gerekir. -Rouesseua |
|
||||||||||
|
Ortasında kalmışlara çok benzetmişler şehri. Adım adım sokakları “inlerle cinleri içine almış akşamüstü bile. Sanki sevmiyor kimse bu şehirde sarhoş olmayı, sokaklarda naralar atmayı.. Öyle ya gece yarısı bile kimseler yok.. Kendinden uzaklaştırmak ister gibi havası da kötü buranın. Hem kirli hem de soğuk.. Bu kara şehrin tek caddesinde bir kadın yürüyor şimdi.. Yalnızlığını belgelemek istercesine amaçsız koşulsuz geziniyor. Rüyalarının etkisinden kurtulmak, gerçeğe aymak istiyor artık. İçin için korkutuyor gördüğü rüyalar. Birkaç gün önce yakın arkadaşına açmıştı derdini: “Korkuyorum Cavidan. Artık her şeyden uzak yaşıyorum diye seviniyordum. Bittiğini düşünüyordum; şehri terk ettim. Hiçbir iz istemiyordum fakat hep onu görüyorum rüyamda.” “nasıl görüyorsun?” “Siyah, uzun saçlı bir kadın.. Yattığım yerden kaldırmaya çalışıyor beni.. Sonra Serdar.. O seyrediyor yalnızca.. Ve ağlamaya başlıyor.. Artık bambaşka bir şehirdeydi Zerrin. Bir türlü tamamlayamadığı öykülerini geride bırakmıştı. Fakat sahip olduğu gerçekler bir kenarda O’na bakıyordu. İçi kararıyordu birkaç gündür bu dar sokaklara bakarken. Ayakları nereye götürüyordu şimdi kim bilir... Fakat gün o kadar uzun geldi ki sanki bir şeyler yapması gerektiğini öğütlüyordu. Üstelik neredeyse gece olacaktı. Gözlerini her kapatışında, Serdar ve uzun siyah saçlı kadın gözünün önüne geliyordu. “Bir şey mi oldu acaba?” dediği gün aramıştı O’nu. Hiçbir zaman telefonlarına cevap vermeyen Serdar bekliyormuşçasına açtı. Öyle korkunçtu ki ses tonu. Sanki içinden, ta içinden geliyordu. Zerrin’i konuştukça heyecanlandıran, korkutan buydu işte: Duyduğu endişenin doğrular üzerine kurulmuş olması. Eve dönmek istemiyordu. Yine aynı kabusu göreceğinden, sonra tekrar bağırarak uyanacağından emindi. Otogarın kapısına geldiğinde yürümekten yorulmuştu. “Gitmem lazım. “dedi. “O’na gitmeliyim.” Kararsız kalmaktan çok korkuyordu. Fakat yine de üç beş saniye durakladı otogarın kapısının önünde. Zerrin için o kadar uzundu ki o zaman dilimi… Sanki bakıp bakıp kayboluyordu karşısındaki gerçekler. Bazen belirginleşiyor Serdar!ın yüzü bazen de siliniyordu. Neden sonra bir bilet alırken buldu kendini. Bunu hiçbir zaman hatırlayamayacaktı. Sarhoşken yaptığı hatalar gibiydi bilet alışı. Bir süre böyle düşündü. Ama sonra: “Ne olacaksa olsun artık” dedi. “Bıktım her günümün aynı geçmesinden. Bir hesap var orada beni bekliyor.” Bütün bu düşüncelerle otobüse bindi Sabaha karşı Serdar’ın yanında olurdu. Şimdi radyodaki Her nihavent O’nu hatırlatıyordu. Her hüzzamda Zerrin Serdar2a gidiyordu. Bütün kabusları bitirmeye. Yol boyunca hep eskiler takıldı aklının bir tarafına.. Birlikte yedikleri yemekler, seyrettikleri filmler.. En çok da öyle habersizce çekip gidişinde takılıyor hala ilk günkü acıyı duyuyordu t5arif edemediği şekilde.. Doğrular, yanlışlar bir bir aklına geliyor, kimi zaman ilk mola yerinde inmeyi düşünüyordu. Otobüsteki herkes Zerrin’i konuşuyordu sanki: “Bak şu kızı terk etmiş sevgilisi” “Yaa neden?” “Önce aldatmış sonra da çekip gitmiş.. Hiçbir şey söylememiş ki.. “Vah vah!.. şimdi nereye gidiyormuş peki?” “Ne bileyim..” Bazen Zerrin de unutuyordu neden gittiğini.. Sonra Serdar’ı yeniden görmekten korkuyordu. “Yeniden aynı acıyı duyar mıyım?” Ne diyeceğim karşısına çıkıp?.. Ya kovarsa beni? Yapmadı mı sanki? Niye geldim ki…” Kafasında yüzlerce kez şekil değiştirmiş sorularla Serdar’ın kapısına vardı. Sonradan söyleyecekti Serdar: “O gün hayatımın en anlamlı günüydü. Ne olursa olsun bana geldin..” Hiçbir şey sormadı Serdar. Sadece Zerrin’e bakıyordu. ‘uyurken O’nu seyretmek ne kadar güzelmiş.’ Dedi kendi kendine. Böyle bir şey beklemiyordu: Zerrin gelecek, aynı gün O’nu uyurken seyredecek… Hayatının bu kadar garip olacağını tahmin edemezdi elbette: Bir zamanlar istemediği kadını şimdi öyle özlemişti ki… Bunu kendine bile itiraf edemiyordu. Serdar, çok eski arkadaşlarmış e uzun zamandır görüşmüyorlarmış gibi davranıyordu. Kahvaltıyı kendisi hazırlamış, Zerrin uyunana kadar beklemişti. Evinin düzenini, iş yerini arkadaşlarını anlatıyor; konuşurken çok dikkatle bakıyordu Zerrin’e. Zerrin kendini çok garip hissetti bir an. Serdar öyle sıcak davranıyordu ki gelme sebeplerini unutuyordu yavaş yavaş. Sanki son molada ezberlemişti şimdi teker teker yok oluyorlardı.. Kahvaltıdan sonra oturma odasına geçtiler . Mobilyalar değişmemişti. Kitaplarının sırası da… Hasretle baktı kitaplarına.. Hepsini kendisi dizmişti alfabetik sırayla .. Serdar’a aldığı fincan takımları da duruyordu büfede.. Birlikte taşımışlardı evi ve hiçbir şey değişmemişti.. Hayatında biri var mıydı acaba? “Otursana Zerrin.” “Değiştirmemişsin hiçbir şeyi..” Cevap vermedi. Her zamanki gibi altı çizili cümlelerde susuyor, lüzumsuz şeylerden bahsediyordu. Yoksa Serdar gerçekten lüzumsuz muydu? Birden böyle demek geldi içinden. Vazgeçti.. “Serdar buraya kurtulmak için geldim.” Dedi birden o an tarif edilemez bir şekilde pişmanlıkla rahatlamayı aynı anda hissetti. Serdar çok şaşırmıştı. Ne diyeceğini bilemiyordu: “Haftalardır rüyamda görüyorum seni. Oysa şu an yüzünü görmeye tahammülüm yok. Sana her baktığımda aynı şeyi hissediyorum: Acı.. Sadece bu… Her sabah işe gittiğim yolda büyük bir reklam panosu var: ‘yakında’diye bilinmeyen bir ürünün reklamı.. Onu her gördüğümde aklıma sen geliyorsun. “yakında diyorsun bana. Zerrin yakında sana kendini iade edeceğim. Serdar lütfen artık bana kendimi iade et!!! Kurtar beni kabuslarımdan Kendimi yeniden bulmak istiyorum!!! Serdar hiç beklemiyordu bunları. Aslında tahmin etmesi gerekiyordu. Bunca zaman sonra neden gelmişti ki Zerrin? Şimdi bütün hesaplar görülecekti. Ve bütün cevapsız sorular yeniden karşısındaydı: “Neden gittin? Nereye gittin? Nasıl gidebildin..” Ve hesabı verilemeyecekti. Çaresizdi. Çocuk gibi ağlıyordu şimdi.. Zerrin’se bütün yumuşaklığını kaybetmiş Serdar’ın üzerine geliyordu: “Şu evden çekip gittiğin gün kendimi küçücük hissettim. Bana verilen değerlerin hepsi alınmış, dört duvara sıkışmışım.. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Güçlü olmalıydı.. İnadına seslendi. “Dört duvar diyorum sana!!” “Duyuyorum Zerrin bağırma..” “Anlamıyorsun ama… Anlasaydın bana lüzumsuz şeyleden bahsetmezdin. Böyle alçalmazdın karşımda.. Odaya çığ gibi düşen bir sessizlik doldu. Zerrin’in buraya taşıdığı cümlelere ağır gelmişti omzuna.. Bir koltuğa oturdu: “Bütün günlerin, gecelerin altını çizdim seninle bu evde. Çok mu? Sonra sen gidince artık başka günlerin altını çizmeye başladım.. Hepsini sana anlatmak için.. İlk kez Serdar’ın yüzüne baktı. “Hak ettim değil mi?” dedi. Serdar sadece yere bakıyor hiç konuşmuyordu Son birkaç dakikada adeta çökmüştü. Hesabını veremeyeceğim şeyler yapmışım diye düşünüyordu. “Öyle pişmanım ki..” “Sana hesap sormak hakkım. Bir gün geleceğimi biliyordun. Cevap vermesen, veremesen bile geleceğimi biliyordun. Yarım kalmış bir öyküyü tamamlamaya, yaşanmamış bir ayrılığı yaşamaya geldim. Anlıyor musun?” Hiç yüzüne bakmadan kafasını salladı Serdar. “Şimdi şu odadan üzerinde havluyla bi kadın çıksa umrumda olmaz. Çünkü ben tamamlanmayanı tamamlamaya kendimi senden geri almaya geldim…” “Çok pişmanım Zerrin.. Hiçbir şeyin hesabını veremiyorum.. Sonuna kadar haklısın. Yaşadıklarım altında ezdim seni. Buna hakkım yoktu. Özür dilemeler, affet beniler hiç fayda etmez biliyorum. Çok üzgünüm…” O an buraya gelmesinin saçmalığını bir kez daha kavradı Zerrin.. Kendine yeni bir hayat kurmuştu.. Mahvolmasını istemediği bir hayat.. Buraya gelmekle mahvetmeye hazırlıyordu. Telaşla kalktı yerinden. “Ve öykünün sonunda genç kadın yaşayamadığı ayrılığı tatmanın verdiği mutlulukla ait olduğu yere gider…” dedi. Serdar da kalktı telaşla: “Böyle gitme lütfen.. Beni affettin mi onu söyle bari. Sana yaptığım kötülüğün aynısını bana yapma.. Bak kimse gelmiyor son iki aydır. Hayatımdan o kadar çok insanı çıkardım ki.. En çok da senin için pişmanım..” ‘Sen hayatımdaki en gereksiz parçaydın Serdar. Senden kendimi almaya neden geldim bilmiyorum. Fakat en azından bu gereksizliği gördüğüm için seviniyorum. Şu evi, seni gördüğüm için acılar tırmandı devam edecek biliyorum.. En şiddetlisiyle hem de. Yine de huzurluyum tamamlamadım kendimi’ diye düşündü; ama o kadar acıdı ki Serdar’a içinde kalacağını bile bile söylemedi. ‘Ben onun kadar insafsız değilim’ diye geçirdi içinden. Tıpkı Serdar’ın yaptığı gibi arkasına bakmadan kapattı kapıyı.. Kendini en özgür hissettiği şehre doğru gidiyordu artık. Ve bütün şarkılar özgürlüğü anlatıyordu.. ŞUBAT’07
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © irem, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |