..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Gençliğinde müzik öğrenen, felsefeyi daha iyi anlar. -Platon
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Fantastik > Gülcaan




15 Nisan 2007
Biz. 1  
Gülcaan
Kalan az sayıda insan gençliklerini balta girmemiş ormanda bırakıp, kendine yalnız bir yol çizmeye karar verdi, verildi, ya da mecbur kaldı. Bu sorun hala çözümlenemedi. Ama ormanda aldıkları yara ondan sonraki yaşamlarını belirler oldu. Hiç ummadıkları anda onlara bir sürü engel çıkardı.


:AGJJ:
BİZ 1


Bir grup gençtik. Yenidünyalar keşfetmeye çıktık. Tarihin bu görevi bize verdiğini var saydık. Sorumluluk üstlendik. Dünya bizden yana sandık, daldık balta girmemiş ormanlara. Hesabımızda dünyanın keşfedilmemiş en en birinci harikasını bulmak vardı. Bu harikanın ne olduğunu bile bilemiyorduk. Belki ilk çağdan kalmış bir insan, belki konuşan ve yürüyen bir orman, belki tüm konuşmaları bastıracak ılık bir rüzgâr. Herkesin hayali kendineydi. Coşkumuz bize ne olursa olsun yetecekti. Eğlenceli başladık uzun süreceğini iddia ettiğimiz yolculuğumuza.

Eğlencemiz doğa harikası patikalardan, meyve dolu ağaçlardan ve yıllanmış çınarların gölgesinden geçerken müthişti. Fakat bu güzel patikalı yol çok kısaydı. Ummadığımız bir anda dikenli çalılıklar, insan yiyen otlar, dağlar boyunda ısırganlar çıktı karşımıza. Yılmadığımızı kendimize söyleyerek yürüdük üstüne, tükürdük cellâdın yüzüne.

O zamana kadar ben yoktu biz vardık. Fakat herkes kendi beni ile zorda kaldı. Kimimiz bunu fark etti kimimiz fark etmedi. Öndekiler arkadakileri duymadı, görmedi, bilmedi. Arkadakilerin kimi sık gördüğü bir çalılığa daldı kayboldu gitti. Kimini insan yiyen otlar yedi. Kimini ısırganlar dalayıp zehirledi. Bazılarından yıllar sonra haber alındı. Kimi dönüş yolunu bulamamış yitmişti, kimi yolda açlıktan ve korkudan ölmüştü, kimi de yolunu bulmuştu!!!

Yola devam edenler bu kayıpların farkına varamadı. Taa ki “insan boğan” akıntıya gelene kadar. Akıntı 260 km bir hızla akıyordu. Akıntıyı geçince herkes kurtulacaktı. Akıntıyı geçince kurtulacağını var sayanlar o panikle tek tek atladı suya, hepsi yok oldu gitti. Onlardan da haber alınamadı. Oysa akıntıya kürek sallamak için fazla kola ve bacağa ihtiyaç vardı. Onların ise sayısı iyiden iyiye azalmıştı, ihtiyaç duydukları kol ve bacaklar yanlarında yoktu. O zaman onlar da anladılar ki artık biz yok ben vardı. En en birinci doğa harikasını bulmak hiç de o kadar kolay değildi.

Kalan az sayıda insan gençliklerini balta girmemiş ormanda bırakıp, kendine yalnız bir yol çizmeye karar verdi, verildi, ya da mecbur kaldı. Bu sorun hala çözümlenemedi. Ama ormanda aldıkları yara ondan sonraki yaşamlarını belirler oldu. Hiç ummadıkları anda onlara bir sürü engel çıkardı.

Hep sanılır ki acılar çoğaldıkça daha dayanılmaz olur, daha acı verir. Oysa ilk acı bilinmediğinden, tanınmadığından daha çok acıtır insanı. Gafil avlanmanın en büyük acı olduğunu orada anladılar. Geride kalanlar için sonradan yaşayacakları acı ne kadar büyük gözükürse gözüksün o kadar büyük gelmedi. Fakat sürekli arkalarına ve önlerine bakar oldular, tedbirli davrandılar. Tilki uykusu uyur gibi tedirgindiler. Gençliklerini balta girmemiş ormanda yitirdiklerini garantici davrandıkları zaman anladılar.

İşte ben de bu balta girmemiş ormandan döndüğüm için daha korkak ve daha tedbirliyim. Bilirim ki korkaklık tedbirdir.

İşte ben bu yüzden yaşarken dolu gibi yaşıyormuş yaparım, bilirim ki yaşadıklarımın içi boşalınca yaşadıklarım küçülecek ve yere yapışıp kalacak, çok yer tutmayacak yaşamımda.

İşte ben bu yüzden sözler havada uçuşurken onlara inanırım, uçmayı bıraktıklarında onlara inanmayı keserim.

İşte ben bu yüzden damarımdan kan alırken gözümü kırpmadan koluma bakar, hemşireye damarımı tarif eder damarımı bulamadığı zaman “şırınganı azıcık etimin içinde gezdir korkma, bak orada, kaçıyor” derim.

İşte ben bu yüzden gördüğüm her çalıdan, kocaman duran ısırgana benzeyen otlardan kaçarım. Etrafında bile gezinmem.

İşte ben bu yüzden “boş ver boş ver arkadaş başka bulursun, en kötü günlerin hep böyle olsun” şarkısını tüm dertli türkülerden daha çok severim.

07.04.2006
Ankara





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Gülcaan kimdir?

Başka bir dünya da doğdum, yaşadım ve yaşıyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
Orhan Pamuk


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Gülcaan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.