..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Güzel birşeyin fazlası harika olabilir -Mae West
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Nail Uyar




10 Şubat 2007
Bir İdeal Uğruna  
Nail Uyar
Beklemiyordu, böyle bir şeyi hiç beklemiyodu. Şırası mıydı şimdi?Durup dururken bu atama da neyin nesiydi? Hem de şunun şurasında okulların açılmasına iki hafta kala... Atamayı mı düşünecekti, yoksa önündeki kış kıyamette Ter-ü taze karışıyla dört yaşındaki kızını mı? O da biliyordu, vatan toprağının her karışında görev yapmanın kutsal olduğunu; ama şimdi hazırlıklı değil di buna. Doğuya atanmasına değil, atamasının aniden ve zamansız olmasına üzülüyordu. Genç idealist adam içini çekti. Karısı ve kızının bu durumdan haberi yoktu.


:CBCA:
1
BİR İDEAL UĞRUNA

Balıkesirli bir ailenin dört çocuğundan en küçüğüydü Fikret. Otuzunu geride bırakmış, kahverengi gözlü, açık buğday tenli, orta boylu, yakışıklı, tatlı dilli biriydi. Kardeşlerinin içinde tek okuyandı. Eğitim Enstitüsünü bitirdikten sonra öğretmen olmuş, ilk ataması Aydın’ın Nazilli ilçesine yapılmıştı. İki yıl sonra da Nazillili bir tüccarın kızıyla evlenmişti.
     Öğretmenliğinin yedinci yılındaydı. Öğretim yılının başlamasına on beş gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan atamayla ilgili mektup almış, ataması Van İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yapılmıştı.
     Beklemiyordu, böyle bir şeyi hiç beklemiyordu. Sırası mıydı şimdi? Durup dururken, bu atama da neyin nesiydi? Hem de şunun şurasında okulların açılmasına iki hafta kala… Atamayı mı düşünecekti, yoksa önündeki kış kıyamette ter-ü taze karısıyla dört yaşındaki kızını mı?
     O da biliyordu, vatan toprağının her karışında görev yapmanın kutsal olduğunu; ama şimdi hazırlıklı değildi buna. Doğuya atanmasına değil, atamasının aniden ve zamansız olmasına üzülüyordu.
     Genç, idealist adam içini çekti.      
     Karısı ve kızının bu durumdan haberi yoktu.
     Van’ı haritadan biliyordu. Doğunun en ücra yerlerindendi. İran sınırındaydı. İçinden “Neyse” dedi. “Başa gelen çekilir.” Karısının ve çocuğunun bulunduğu odaya geçti.
     Esmer, yeşil gözlü, dolgun vücutlu genç kadın, salondaki masada çocuğuna yemek yediriyordu. Yanına gelen kocasını sıkıntılı görünce şaşırdı:
     -Hayrola, moralin niye bozuk?
     Yanıt vermedi kocası.
     Karısı ardını bırakmayınca, olup biteni anlattı.
     Beklenmeyen atamaya karısı da çok üzüldü…
     Aklına hemen baba evi geldi. Ortaokulu yeni bitirmişti. Babası: “Kızım” demişti. “ Liseyi bitirdin. Matematiğin de kuvvetli. Tezgâhta da iyi yetiştin. Para işinde insanlara pek güven olmuyor. Erkek kardeşlerin de daha küçük. Boş ver üniversiteyi. Kazansan da arkandan gelemeyiz. Bak, işimiz gücümüz hep burada! En azından evleninceye kadar işimizin başında bulun. Sonra da erkek kardeşin yetişir…”
     Kocasına az kalsın “istifa et!” diyecekti. Sonra, “Olmaz! Mesleğini çok seviyor. Başka iş yapamaz. Yapmak istemez.” dedi. Düşüncesinden vazgeçti.
     

***

     Fikret, ertesi günü sabah erkenden kalktı. Bakanlığa gitmek için hazırlandı. Mektubu da yanına aldı. Eşi ve çocuğuyla vedalaşarak evden ayrıldı.
     Faytonla Nazilli garajına geldi, İzmir’e giden otobüslerden birine bindi. Basmane’deki kent garajında indi. Basmane Garı’na geçip, Afyon Postası’na bilet aldı. Afyon üzerinden aktarmalı olarak Ankara’ya hareket etti…
     Bakanlıkta tayinle ilgili görüşme yaptı. Aynı günün akşamı yolluğunu alıp, geri dönmek için yola çıktı…
     Ankara dönüşü, eşiyle oturup, atamayla ilgili uzun uzun konuştular. Sonunda karara vardılar: Fikret’in eşi ve çocuğu şimdilik kayınbabasının yanında kalacak. Saray’da eşinden ve çocuğundan ayrı olarak görevini sürdürecek. Bu arada, lojman ayarlayabilirse eşini ve çocuğunu yanına alacak… Ayarlayamazsa tatilde Nazilli’ye dönecek, yazı ailesinin yanında geçirecek. Okulun açılmasına yakın Saray’da kiralık ev arayacak, bulursa taşınacaklar. Aldıkları bu kararı, aynı günün akşamı kayınbabasının evine giderek açıkladılar, onlar da uygun gördüler.
     Yeni ataması yapılan yerde göreve başlamasına on gün kalmıştı.

2
BİR İDEAL UĞRUNA

     Boşuna dememişlerdi, “Sayılı günler çabuk geçer.” diye. Aradan beş gün daha geçti…
     Fikret’le karısı, o sabah daha erken kalktılar. Kızları henüz uyuyordu… Fikret tıraşını oldu. Lacivert takım elbisesinin altına beyaz gömleğini, ayağına siyah iskarpinlerini giydi; boynuna da vişne çürüğü kravatını bağladı. Akşamdan eşiyle hazırladıkları tahta bavulu aldı. Karısı da kızını kucakladı. Doğru kayınpederinin evine… Burada kucaklaşmalar, sarılıp ağlamalar sızlamalar, gözyaşları…
     Fikret metanetli olmaya çalıştı. Becerdi de.
     Uğurlamak için hep beraber bahçe kapısına yürüdüler. Fikret, elindeki tahta bavulla beş-on adım atınca, kaynanası tasla uğur suyu döktü. Arkasından bakakaldılar, tâ ki ilk sokaktan köşeyi dönünceye dek.
     Boyunları bükük geri döndüler. Avluyu geçip, evin içine girinceye dek kaynanasının ve karısının ağzından dualar eksik olmadı.

***

     Dördüncü günün sabahı, Fikret elindeki tahta bavuluyla İl Milli Eğitim Müdürü’nün karşısına dikildi. Elindeki atama belgesini kendisine uzattı. Belgeyi alan müdür, meslektaşına oturması için yer gösterdi… Bakanlıktan gelen tayinle ilgili dosyayı arşivden istetti. Elindeki belgeyle dosyasındakini karşılaştırdı, birbirini teyit ediyordu.
     Müdür, kendisinden yaşça küçük de olsa Fikret’e:
     -Hocam, tayininiz Saray’ın M. köyü İlkokulu’na. İl haritasına baktım, İran sınırına yakın görülüyor. Ben şimdi, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne verilecek olan görev yazınızı vereyim.
     Bu sırada Fikret hemen ayağa kalktı.
     Müdür sözlerinin arkasını getirdi:
     -İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü size gerekli bilgilendirmeyi yapacaktır. Yeni görevinizde şimdiden başarılar dilerim.
     Görev yazısını aldı, ceketinin cebine koydu. Teşekkür ederek elini uzattı…
     Kapıdan çıkınca, girerken yan tarafa bıraktığı tahta bavulunu aldı. İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden ayrıldığında saat on sularıydı.
     Garajdan eski bir minibüsle Özalp’a hareket etti. İkindi sularında ilçeye girdi.
     Çarçabuk karnını doyurdu.
     Oyalanmadı hiç; çünkü zamanla yarışıyordu.
     Saray’a gitmek üzere külüstür bir dolmuşa bindi. Yol toprak ve bozuk olduğundan bir saatte varabildi.

***
     
     Saray’ın küçük, derme çatma garajında dolmuştan inince kol saatine baktı. 16:45’i gösteriyordu. İçinden “Mesai saatinin bitmesine on beş dakika var.” dedi. “Yetişmeliyim.”      Elinde tahta bavuluyla adımlarını hızlandırdı. Mesai saatinin bitimine beş dakika kala hükümet konağının önüne geldi. Soluk soluğaydı. Hava serin olmasına karşın elindeki yük terletmişti. Konağın kapısından girerken, kolu yorulduğu için tahta bavulunu sağ eline aldı. Kapıdaki bekçiye İlçe Milli Eğitim Müdürüyle görüşmesi gerektiğini söyledi… Merdivenlerden üst kata çıktı. Koridorda göz gezdirirken sol tarafta, ahşap zemin üzerine siyah yazıyla “Milli Eğitim Müdürlüğü” yazısını gördü. Doğru oraya yöneldi. Tahta bavulunu yine kapının yan tarafına bırakarak girdi. Getirdiği görev yazısının suretini müdüre uzattı… O da İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne istekte bulunduğu yazıyı çıkardı. İkisini karşılaştırıp dosyasına koydu. Gidecek olduğu köyle ilgili kısa bilgi verip, yeni görevinde başarılar diledi.
     Zaman yitirmeden hükümet konağından ayrıldı.
3
BİR İDEAL UĞRUNA

     Gün aya kavuşmak üzereydi.
     Kentin çarşısına uğradı. İlk önüne çıkan küçük bakkal dükkanından yiyecek-içecek şeyler aldı. Dükkana bakan küçük erkek çocuğu olduğu için ona adres sormadı. Çıktı. Ana caddede yürüdü… Gözüne ilişen büyük bir manifatura dükkanına selâm verip girdi. Tezgahın başında oturan kırk beş -elli yaşlarında, başı bereli, elmacık kemikleri çıkık, uzun kır sakallı adama:
     -Öğretmenim, adım Fikret Güneş. Tayinim M. Köyü ilkokuluna çıktı. Yarından sonra göreve başlamam gerekiyor. Köye nasıl gidebilirim?
     Manifaturacı hemen:
     -Biraz önce, o köylülerden bir gurup geldi, benden alış-veriş yaptılar. Şimdi buradaydılar. Yeni çıktılar. Adımlarını hızlandırırsan yetişirsin, dedi. Dışarı çıktı, gideceği yönü gösterdi.
     Fikret tahta bavulunu kaptığı gibi yerinden fırladı, gösterilen yöne doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı. Tek sigara içimlik hızlı yürüyüşten sonra kent geride kaldı. Dar bir toprak yola girdi. Ortalık kararmıştı. Önünde insan, hayvan karaltısıyla ilgili en ufak bir şey görünmüyordu. Sağ kolu ağrıyınca, bu kez tahta bavulunu sol eline aldı. Tez adımlarla yürümesine rağmen ne önünden gidenleri, ne de karşısından gelen birini görebildi. Oysa, bozkırın ortasından uzayıp giden tozlu ve taşlı yolda bir saattir yürüyordu. Gökyüzündeki yusyuvarlak ay, gümüş tepsi gibi balkıyordu; kendisine yalnız eşlik eden o idi…     
     Geceleyin hava serinlemişti, insanı üşütüyordu. Rüzgârdan ağaçların yaprakları hışırdıyordu.      
     Yorulmuş ve acıkmıştı.
     Yol kenarında nadasa bırakılmış, içinde tek tük ağaç bulunan tarlalardan birine oturdu. Tahta bavulundan yol azığını ve suyunu çıkardı. Bozkırın ortasında, yukarıdaki ayın parlak ışığı altında karnını doyurdu. Yemekten sonra üstüne rehavet çöktü. Yenik düşmemek için hemen ayağa kalktı. Yanında içmek için bulundurduğu sudan biraz alıp yüzünü yıkadı. Uykusu açılır gibi oldu. İçinden “En iyisi durmayayım, yürüyeyim. Yoksa uykuya yenik düşeceğim.” dedi. Tahta bavulunu aldı, yola koyuldu. Yürüdükçe uykusu dağılıyor, gözü açılıyordu. Biraz sonra uykusundan hiçbir eser kalmadı.
      Gözünün önünde karısıyla kızının hayali: Önce kızının gülüşü, “Baba” deyişi, bakkala gitmek için ikide bir para isteyişi, dışarıdan gelince annesinden önce koşarak kapıyı açışı, bazı günler heyecanlı heyecanlı “baba annem var ya, bugün…” diye şikâyet edişi; sonra karısının okul dönüşlerinde “Ooo, hoş geldin şekerim!” deyip sarılışı, sabahları gül kurusu poplin geceliğiyle mutfakta kahvaltı hazırlarken arkasından kucaklayıp öpüşü, bir şey yaptırmak istediğinde o anki işvesi, bazen de dansözlere taş çıkartırcasına karşısında kıvırtışı…
     İçini çekti.
     Bir süre sonra, nedense kötü şeyleri hayal etti: Yüzleri poşuyla sarılı zebellâ iki eşkıya. Yolun karaltısında, ağaçların arasından önüne fırlıyorlar. Ellerinde silahları… “Kıpırdama hiç!” Donup kalıyor. “Bavulu bırak, ellerini kaldır!” Panik içinde. Denileni yapıyor. Korkudan yüzü kireç gibi. Diz çöktürüp, bavulunu açtırıyorlar. İşlerine yarayacak ne varsa alıyorlar. Yetmiyor, toprağa yüzükoyun yatırıp, başına bir kurşun. Biran ürperiyor. Bedenini daha bir korku sarıyor. Telâşla adımlarını çabuklaştırıyor. Ardından gecenin karanlığında cam gibi parlayan iki ışık, kendine doğru yaklaşıyor: Yırtıcı, aç kurt. Elindeki bavulla savunmaya geçiyor… Avını yakalayamayan kurt yandan, arkadan saldırıyor. Bu kez tahta bavulunu olduğu yerde savurarak daireler çiziyor. Kan ter içinde, soluk soluğa. Başından aldığı tahta bavulun sert darbesiyle, kurt yere yığılıyor.
     Tüyleri diken diken oldu. Titredi.
     Önündeki toprak yol sağa kıvrılırken, sol tarafı sık ağaçlı ve karanlıktı. Sol taraftaki ağaçlar yolun kıvrımını karartıyordu. Kıvrımı tedirginlik içinde geçti. İp gibi uzayıp giden yolda ürkek bakışlarla ilerledi. Şimdi, düz, geniş bozkırın ortasındaydı. Artık etrafını seçebiliyordu. Korkularından biraz da olsa sıyrılmıştı.
4
BİR İDEAL UĞRUNA

     Tahta bavulunu yere bıraktı. Yolun kıyısındaki küçük bir kayanın üstüne oturdu. Kulak kesildi. Korku içindeydi. iki de bir sağına soluna, ara sıra dönüp arkasına bakıyordu. Sanki arkasından biri ansızın saldırıp, boğazını sıkacaktı. Fazla oturamadı. İçinden “Yolcu yolunda gerek.” dedi. Tahta bavulunu kaptığı gibi yürüdü. Bir sigara içimlik yürüyüşten sonra, koyun çanlarının seslerini işitti. Uzaktan geliyordu. “Çobanlar, koyunlar.”dedi. “Galiba köye yaklaşıyorum.” Birkaç adım daha attı. Önce köpeğin havlamasını duydu, ardından kendisi karşısına çıkıverdi. Yabancı kokusu almıştı anlaşılan. Hemen hedef küçültüp, yere çömdü. Babası çocukluğunda “Oğul,” demişti. “Sen sen ol; karşına bir köpek çıktığında hemen yere çöm. O zaman saldırmaz. Bekler, bir süre sonra da çeker gider.” Dediğini yaptı babasının. Köpek yanından ıraklaştıktan sonra ayağa kalktı. Elindeki tahta bavuluyla adımlarını hızlandırdı… Çan sesleri duyulmaz oldu.
     Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Neredeyse sabah ezanı okunmak üzereydi. Bir çeyrek saat daha yürüdükten sonra içinden “Saray’daki manifaturacı ‘molasız üç dört saatte ulaşırsın’ demişti. Onun söylediğine göre şimdiye kadar köye çoktan varmam gerekiyordu. Yoksa köyü geçip gittim mi?” dedi.
     Farkında olmadan sınıra dayanmış, şans eseri mayınlara basmadan İran tarafına geçmişti.     

     

Ağustos 2005
Çiğli/İzmir
     
     
          

     
     
     
     
     
     
     





.Eleştiriler & Yorumlar

:: ETKİLEYİCİ VE SÜRÜKLEYİCİ BİR HİKAYE
Gönderen: ibrahim arıkan / İzmir/Türkiye
22 Nisan 2007
Gerçekten de böyle bir hikayeyigönderdiğiniz için öncelikle size teşekkür ederim.Bir öğretmenin ideali uğruna savaşması insanı duygulandırıyor.Bende öğretmenliğe yeni başlayan bir eğitimci olarak kendimce dersler çıkardım.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Nail Uyar kimdir?

32 yıldır yazının içindeyim. Yerel bir gazetede 20 yıldır yazıyorum. Son 11 yıldır amatörce köşe yazarlığı yapıyorum. Son altı yıldır da aynı gazetenin başyazarlığını yapıyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
Orhan Kemal, Necati Cumalı, Sabahttin Ali, Bekir Yıldız, Kemal Tahir, Cengiz Aytmatov, Refik Halit Karay, Sevgi Soysal, Füruzan, Pınar Kür, Antdov Çehov, Guy De Maupasssant.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Nail Uyar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.