"Kirazlar ve dutların tadını çocuklar ve serçelerden sor." -Goethe |
|
||||||||||
|
An zamanla yazılır, o halde hangi zamana yazılır? Saat dörde geliyordu. Şansımı ikinci kez denemeye karar vermiştim. Bu sefer kulübe boş değildi. Adamın üzerinde siyah bir pardösü vardı. Telefon kulübesine yaklaştıkça onu daha ayrıntılı görmeye başladım. Evliydi. Yüzük parmağındaki alyansın parıltısı metrelerce uzaktan seçiliyordu. Ona doğru ilerleyip yaklaştıkça profilinden gördüğüm kaşının kanamakta olduğunu fark ettim. Kan pıhtılaşmış, akan kan damlaları kirli sakalına süzülüp kurumuştu. Kulübenin bir kaç metre arkasındaki elektrik direğine doğru yürüdüm. Sırtımı direğe yaslayıp pardösümün cebinden sigara paketimi çıkardım. Bekliyordum. Ne pahasına olursa olsun kendimi affettirmenin bir yolunu bulmalı, aramalıydım. Adam bana aldırmadan konuşmasına devam ediyordu. Yoksunluğumun, içimdeki burukluğun demlenmesinin belleğindeki karmaşada yeri yoktu anlaşılan. Son sigaramdan acele bir nefes daha çektim; Acaba o da benim gibi eşinin sesini duyabilmek için mi gelmişti buraya? Yoksa basit bir kavga sonucu hayatını adadığı insanı yitirme korkusu mu sarmıştı benliğini? Varsayımlar giderek başımı ağrıtıyordu. Konuşmanın yalnızca iç sesin doğrularını kabullenmekle tatlıya bağlanacağını biliyor olmalıydı! Hızla çıktı kulübeden. Yüzündeki ifade paramparça olmuş bir hayatın izlerini yansılıyordu. Kentin üzerine çöken sis tabakası daha da yoğunlaşmıştı. Yeryüzüne inmiş bulutları yararak, bana doğru yaklaştı. Soluğunu yüzümde hissettiğim an gözlerimi kapayıp, kısa aralıklarla yerini ardılına bırakan fotoğrafları izledim perdede; Her gün okuduğumuz, önemsemediğimiz, duymak istemediğimiz üçüncü sayfa haberlerinde görüyordum kendimi. Yüzümü seçemiyordum. Yere düşen bedenimin farklı anlarda çekilmiş fotoğrafları konulmuştu gri sayfaya. Yüzümü göremiyordum. Üzeri bir gazete kağıdıyla kaplanmıştı. Görülmesi yasaklanan, insanlara dehşet veren beis bir nesneydi sadece. Gözlerimi açtığımda flaşların parlayan ışığı eşliğinde, küçük bir İsviçre çakısı ya da fakir bir sokak satıcısından alınan kelebeğin soğukluğunu hissedecektim. Gerilime kapandı sezgi. Ceplerimi yokladım. Boş sigara paketinden dahası yoktu. Kulübeye girdim. Saat üçe geliyordu. Şansımı üçüncü kez denemeye karar vermiştim. Bu sefer kulübe boş değildi. Adamın üzerinde siyah bir pardösü vardı. Telefon kulübesine yaklaştıkça onu daha ayrıntılı görmeye başladım. Evliydi...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © çağdaş çetinkaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |