"Usun ve deneyimin aksaçlılarınki gibi, ama yüreğin masum çocuklarınki gibi olsun." -Schiller |
|
||||||||||
|
(Oturma odası aydınlanır. İçeriye Zülfiye ve Kadriye girerler.) Kadriye: … Hadi, hadi. Aaa… Zülfiye sen de iyice kocadın gayri. Baksana daha kapıyı bulamıyorsun. Şaşkın bir hamsi gibisin. ( Dizi başlayacağı için televizyonu açmaya çalışır.) bu merette senin gibi Zülfiye. Baksana laftan anlamıyor. Ne sus dediğinde susuyor; ne de açmak istediğinde açılıyor. O da senin gibi İkizdereli olmasın. Zülfiye: (Gülerek) Bana diyene bak. Kumandayı bana tutarsan açılmaz tabi. Rıza Abi seni nasıl bulmuş. Hâlbuki sizin köyde ne akıllı kızlar vardı. Haa… Kadriye anlatsana, Rıza Abi ile nasıl tanışmıştınız? Kadriye: Boş ver, açma eskiyi. Zülfiye: Yoksa unuttun mu? Kadriye: Aaa… Bak sen şu kokanaya. Seni, tüm dünyayı unuturum; ama o günü asla unutmam. (Ve hikayeyi anlatmaya başlar.) Yağmurlu bir Rize günüydü. Sanırsın Nuh Tufanı bir daha yaşanıyor. O gün babam değirmenden dönmemişti. Anneme söyleyip babama yardıma gittim. Değirmene geldiğimde ortalıkta kimsecikler yoktu. Beklemeye başladım. 5- 10 dakika geçmemişti ki, arkamdan bir el omzuma dokundu. Korktum. Zülfiye: (Heyecanla) Kimdi kız? Haa… Kimdi? Kadriye: (Sinirli bir şekilde) Ya şu çeneni kapatsam anlatacağım. (Bir süre bekler.) Hemen geri çekildim. Dokunan el babama aitti. Yanında da genç, yakışıklı mı yakışıklı bir uşak vardı. Zülfiye: (Gülerek) Rıza mıydı kız? Rıza mıydı? Kadriye: (O yaşına göre genç bir kız edâsı ile kızararak) Hee oydu, Rıza’ydı. O an içimden bir şeyler eridi, gitti. Onda da öyle bir hâl sezdim. Zülfiye: Niye ki ne? Kadriye: O zamanlar böylemiydik! O gün de Rıza’nın kısmetine bir güzel donatmıştım kendimi. Şimdikinin, insanı çıplak gösteren elbiseleri yoktu. O zamanlar biz, başımıza pullu çember takardık. İnsanın aklığını, paklığını ortaya çıkarırdı. Hemen altına da keten gömleği giydik mi! Bak sen bizdeki çalıma. Zülfiye: Doğru diyorsun. Nerde…! o eski elbiseler. (Hüzünlenerek) Gayri bizim gibi kocamışlar rağbet ediyor. Kadriye: Öyle ya. Hele eskinin şalvarları vardı. Şimdinin süslü eteklerine bin basan, kırmızı ile beyaz çizgilerle süslenmiş. İşte Rıza benim o halime vuruldu. Ertesi akşam da kaçtık. Zülfiye: Aaa… Kız Kadriye o kadar mı azdın idi? Tühh… Koca koca diye ölürmüşsün! Kadriye: Sus kız aşifte şimdi biri işitecek. Zülfiye: Aman, duymayan mı kaldı! Neyse boş ver artık. (Zil çalar. Kapıyı açmaya giderken) Dizi başlayacak sen bizim kanalı açıver. Kadriye: (Bağırarak) Bizim kanal hangisiydi? Zülfiye: Cnnbc Turk, Allah’ım sabır. Atv tabi ki. (Kapıyı açar) (Gelenler bir alt katta oturan, iki üniversiteli kızdır.) (Rahatsız olmuş gibi yüzünü buruşturarak) Yine mi siz, ne o, okul bitti mi? Sevinç: İnsan bir hoş geldiniz der, ya Zülfiye Nine! Ayşe: (Lafa karışarak) He ya okul bitti. Size de master yapmaya geldik yani. Zülfiye Nine sen Beyaz Show’u çok mu izliyorsun? Zülfiye: (Anlamayarak) Ne beyazı ne diyorsun sen? Ayşe: Beyaz Show diyorum. Hani televizyonda çıkıyor ya! Zülfiye: Ha… O mu, tabi izliyorum kızım. Beyaz hocayı kim sevmez ki! Niye sordun? Ayşe: (Gülerek) saçların çok beyazlamış da yani. (Zülfiye Nine bastonunu tam kafasına indirecekken, Sevinç araya girer.) Sevinç: (Yalvarır gibi) Zülfiye Nine bizi içeri almayacak mısın? Zülfiye: Bir şartla: Diziyi izlerken sesinizi çıkartmayacaksınız. Sevinç ve Ayşe: Ne zaman konuştuk ki zaten. Zülfiye: Güzel kızım sana güveniyorum da, şu papağana pek itimat edemiyorum. Sevinç: Nineciğim sen bana güven. (Ayşe’ye bir dirsek atar.) Sesini çıkartmayacak. (Bir zaman sonra) (Diziyi dikkatle izlemektedirler. Odaya sadece çıtlatılan çekirdeklerin ve televizyonun sesi hâkimdir. Kadriye: (Heyecanla) Aliye binme o arabaya, patlayacak. Kızım binme diyorum sana. (Bir müddet sonra) Al işte bindi. Lafımızı dinletemiyoruz ki, bunların hepsi çatlak bir hamsi. Öyle kıyafet giyme dersin giyerler, tanımadığın adamın arabasına binme dersin binerler. Zülfiye: Doğru söylüyorsun da Kadriyeciğim; Aliye de, diğerleri de seni işitmiyorlar. Ben sana bunu anlatamıyorum. Sen televizyona konuşacağına şu yanında oturan cimcimelere laf et! Ayşe: Aşk olsun yani Zülfiye Nine ne kusurumuzu gördün ki. Hem Aliye’nin giyiniş tarzında bir kusur yok ki! Hanım hanımcık giyinmiş. Daha ne yapsın yani! Kadriye: (Televizyonla ilgilenmektedir.) Ha, bu kız ne diyor, Aliye’ye? Zülfiye: Sen bırak Aliye’yi de Ayşe’ye kulak ver, Ayşe’ye. Kadriye: Ha Ayşe ne diyor ki? Zülfiye: Ne demiyor ki! Şimdinin kıyafetlerini bize savunuyor da. (Sinirle ve heyecanla) Daha ne diyecek, ha Kadriye daha ne diyecek! Kadriye: Öyle mi diyor bu hamsi. Tabi derler Zülfiye. Onlar bizim kıyafetlerimizi bilemezler ki. Giymemişler. Anaları babaları da bunları destekler oldular. Hele şunun çoraplarına, eteğine, üstündeki tişörte bak da… Biz böylemiydik! Ha Zülfiye, eskiden düğün gününde köyün kızları nasıl giyinirlerdi, gelin nasıl süslenirdi. Hele bir deyiver. Zülfiye: Hey gidi günler hey. Neydi o günler… (İçeri gider.) (Geldiğinde elinde bir bohça vardır.) Hele bakın bunlar benim çeyizlerimdi. Hepsi el emeği göz nurudur. Her nakışta genç Zülfiye’nin hayalleri var. (Deyip sözünü bitirir.) (Ayşeler kalkarlar) (Perde kapanır.) 2. Perde (Ayşeler gittikten sonra kendisini istedikleri güne dalar.) (Zülfiyeler’in kapısı çalınır.) Dilruba: Kızz, Zülfiye kalk, bakıver şu kapıya. Züliye: Tamam ana bakıyorum. (Hızlı bir şekilde kapıya yürüyerek, kapıyı açar.) Aaa… Hoş geldin Fadime Teyze Fadime: Hoş bulduk güzel kızım. Ama fazla kalacak değilim. Annen Dilruba evde mi? Dilruba: Kız Zülfiye gelen kim? Zülfiye: İşte duydun zilin sesini. Buyur içeri Fadime teyze (Arkasını dönerek) Fadime Teyze’ymiş ana. Dilruba: Fadime mi? (İçinden) ne işi olur ki bu saatte! (Salona geçer.) hoş geldin Fadimeciğim. Hangi rüzgâr attı seni! Fadime: Öyle deme Dilruba işten güçten vakit mi bulabiliyor insan. Neyse fazla kalacak değilim! Dilruba: Sen de Fadime. Bir çayımızı içirmeden valla bırakmam. Dur hele nedir acelen? Fadime: Çay mı kahvemi artık akşam içeriz. Daha tatlı almamız lazım. Dilruba: (Keyiflenerek) başımızın üstünde yeriniz var Fadimeciğim. (Bu sırada Zülfiye kızarmış bir hâldedir.) Fadime: Allah’a ısmarladık Dilruba: Güle güle… (Zülfiye’ye dönerek) Kız işittin her halde. Akşam için evi bir temizle bakalım, çeyizlerini de çıkart. Ser şöyle gelen gidenin görebileceği bir yere. Zülfiye: Tamam ana! (perde kapanır) 3. Perde (Akşam olur.) (Zülfiyeler’in kapısı çalınır.) (Kapıya tüm ev halkı çıkar.) Dilruba: hoş geldiniz, Safalar getirdiniz Fadime: hoş bulduk (öpüşürler) Dilruba: (Zülfiyeye işaret ederek) Kız alsana Fadime teyzenin elindekileri. (Zülfiye anasının dediğini yapar.) (Güler yüzle içeri buyur eder.) Zülfiye: Buyurun teyzeciğim. (Dilruba içeri girer.) (Etraftaki çeyizler dikkatini çeker.) Fadime: Aman aman kim işlemiş bu çeyizleri? Dilruba: Aaa… Fadime benim işleyecek halim mi var? Hem kocadık gayri. Tabi ki bizim kız işledi. Fadime: Maşallah, maşallah (Dilruba , Zülfiyeye işaret ederek kahveleri getirmesini ister.) (Bu sırada Fadime çeyizleri dikkatle incelemektedir.) (Bir süre sonra Zülfiye elinde tepsi ile içeri girer.) Zülfiye: (Hafifçe eğilerek) buyurun Fadime teyzeciğim. Fadime: Ellerin dert görmesin kızım. (Kahveden bir yudum alır.) Hem kahven, hem çeyizlerin, hem de sen çok güzelsin. (Dilrubaya dönerek) Allah sahibine bağışlasın Dilruba. Dilruba: Öyle diyorsun da Fadime; bizim kız 20 yaşını geçti hala bir isteyeni çıkmadı. Zülfiye: (Anasına kızar bir hâlde) Ana… Fadime: (Gülerek) Öyle deme Dilruba belki bir isteyeni vardır. (Dilruba hafifçe Zülfiye’ye işaret ederek boşları almasını ister.) Fadime: Kızımız da çok hamaratmış. Maşallah. Neyse Dilruba asıl sadede gelelim. Senelerdir sen beni bilisin, ben seni bilirim. Bizim ramazan da askerliğini yaptı. Diyorum ki münasipse; Hak Teâla da isterse senin kızı bizim oğlana almayı düşünürüm. Dilruba: neden olmasın Fadime. Allah yazdıysa olur. Hem senin ramazanı da bilirim helal süt emmiş yiğittir. Ama önce bir kızıma danışayım. (mutfağa geçer) Fadime: (İçinden) Bu da yeni adet oldu. Kız kısmına fikir mi sorulurmuş! (Dilruba Zülfiye’nin yanına gider.) Dilruba: Ha kızım ne diyorsun? Zülfiye: Neye ne diyeceğim ana? Dilruba: Anlamazlıktan gelme kız. Bal gibi sen de işin farkındasın. Ramazan diyorum, Fadime teyzenin oğlu. Ha… Zülfiye: Ben ne diyeyim ana (Başını öne eğer.) Dilruba: belli ki senin de gönlün istiyor. (Mutlu bir şekilde içeri girer.) Fadime: Ne oldu Dilruba? Dilruba: Tamam. Fadime düğün hazırlıklarına başlayın. (perde kapanır.)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Baki PALA, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |