Özgürlük sevdası insanın başkalarına duyduğu sevgidir; güç sevdası insanın kendine duyduğu sevgidir. -Hazlitt |
|
||||||||||
|
Geri getirmek istediğim onca zamanın acımasızlığı çaresiz yanımı okşuyor. Hayata dokunamıyorum. Hayat yine gözlerimin önünden akıp gidiyor. Zaman- hayatımdan çekip gidenlerin ardından hemen duruyor. Bu durgunluk çıldırtıyor beni. Çıldırdığım anlarda buz gibi soğukluk yayılıyor ensemden sırtıma, kanım donuyor sanki. Eksik yaşanmışlıklar nefesimi daraltıyor, düşündükçe... İçimde ayak sesleri yankılanıyor, gidenlerin ayak sesleri... En yakın ve en sıcak yüzleriyle içimde geçiş töreni yapıyor insanlar. Geçtikçe acımasızlaşıyorlar ve de korkuyorlar. Ardına bakmadan gidendir korkak olan. Oysa terk edilmek korkutmadı beni hiçbir zaman. Terk edenin edasından çekinmedim, mağrur duruşumla seyrettim olanları. Kalbime üzüldüm sadece. Her zerresini düşünmeden pay ettiğim “insancıl” yüreğimden utandım her seferinde. Çekip gidenlerin utanmazlığını erittim onca “utancımla”. Ben onlardan utanç duydum... Nedensiz vedaların ipini boynuma geçirip, ayrılığın dar ağacında asılsam da, Aşk’a olan özlemimi kazıyamam içimden. Her şehirde yeniden başladı yolculuklarım, nereye gideceğimi bilemeden. Beynimde çılgınlıklarım, sırtımda saflığım, yüreğimde bastırılmış haykırışlarımla... Ben her yenilginin ardından böyle öç aldım kendimden. Ruhumu yollara vurdum, o nereye ben de oraya... Galiba bu yaz yine gitme zamanı olacak benim için. Doğduğum şehrin anlamsızlığını yanlış anladım. “Süveyda” hastalığımdan kurtulmak için gelmiştim yine buralara, ama yanılmışım. Bunun ne reçetesi ver, ne de tedavisi. Ben “normal üstü” biriyim. Ama ne yazık ki, günümüzde “anormal” olanla “normal üstü” olanı karıştırıyorlar. Ben normal üstü bir deliyim. Kendini anlatmaktan ve ifade etmekten vazgeçen insan, bence, “dahi” bir delidir. Anlamaya, hatta dinlemeye tahammülü olmayan insanlara neyi ne kadar anlatabilirsin ki?!. Çünkü biliyorlar ki, dinlerlerse hak vermeleri gerekir. Dinlerlerse suçluluk duyarlar. Dinlerlerse ders almaları gerekir. At gözlüğü takmış insan topluluğundan daha fazla ne beklenir ki?!. İçimden yuvasız martılar havalanıyor, çığlık çığlığa. İçimde öksüz sevgimin söylenmeyen nakaratı yankılanıyor. Yüreğimin “şah damarına” tutunarak, yolsuz ve duygusuz olmamak için direniyorum. Mahvolmamak için mahvedemem. Son zamanlarda hayatımda olup bitenlere anlam verebilmek için çaba sarf ederken, kendi anlamımı da kaybetme korkusu yaşıyorum. Aşk’ın kandilini koynuma aldım, hoyrat rüzgarlara yenilip sönmesin diye... Şimdi daha da takılıyorum her ayrıntıya, küçük detaylara bile kafa yorar oldum. Çünkü bazı şeyler hep detaylarda saklı olur. Hayatta zaruri gördüğümüz her şey de kocaman tesadüflerin sonucudur. Asiyim ya ben, hep imkansızı arar bulurum ya, hep zor olanı başarma hırsına büründüm ya, kutsadığım Aşk’ı tek başına yaşamanın zorluğunu da kaldırırım her halde. Dünya genelinde toplumlarda ortalama her yüz kişiden biri şizofreni hastasıdır. Bilinen ve kayda geçen rakamlar bunlar. Bir de gizli şizofreni hastaları vardır. Kendilerini belli etmezler. Onlar her yerdeler ve daha tehlikeliler. Kendi ailemizde bile bulabiliriz onları. Sevgileriyle nefretlerini aynı anda ve aynı ölçüde yaşarlar. İçlerinde verdikleri bu savaşın sonucunu da en yakındakileri yaralayarak, inciterek gösterirler. Alkışlanmak isterler sürekli. İsimleri büyük harflerle yazılsın isterler her olaya. Yenilgiyi hazmedemezler. Narsis duygularında boğarlar bütün güzellikleri... Oysa yüreklerinden umut kesilmiş zavallı “insancıklardır” onlar. Uzanan her yardım eline zehirli tırnaklarını batırırlar. Kabus dolu bir sahne oyunu gibi. Montaj edemezsiniz, belleğinize yer eden görüntüleri bir başkasıyla değiştiremezsiniz... Bu oyunda yerim olmadığını düşündüğüm için yollara vurdum kendimi. “Gizli şizofrenleri” kurtarma çabalarım da yetersiz kaldı. Onlar kendi bildiklerinin haricinde, doğru ya da yanlış, bir başkasının tek sözcüğünü bile kabul edemezler. Kabulleniş onlar için büyük tehlike, ağır yenilgidir... ... Aylardan Haziran... Çok düşündüm, günlerce uykusuz gecelerin koynunda arşınladım odamı. Kül tablası üretildiği günden o kadar izmaritin közüyle yanmamıştı her halde. Şafak sökmeden önce gökyüzünün renklerini izledim sabahlarca. Laciverdin tonlarını gördüm semada. Horozların ötme saatlerini ezberledim. Bildiğim ve bana öğretilen bütün patolojik ve bilimsel yöntemlere el attım. Monitörün ışınlarıyla zehirledim bedenimi, 24 saatlerce başından kalkmadan. Uyuyup uyanıp bana bakıp, tekrar uyuyan Sibirya Kurdum hala aynı günde olduğumuzu sanıyordu belki de. Bünyem, içimde yaşadığım strese karşı alarma geçmişti. Bir an önce kurtulmazsam, vücut sistemim, kendini koruma programını devre dışı bırakarak, çökecekti bir anda. İlk defa ardına bakmadan giden taraf olmak istedim. Çünkü benim yaşamaya ihtiyacım vardı. Çünkü bana ihtiyacı olan çok insan vardı. Gözlerini görmeden günümü tamamlayamayacağım oğlum vardı; yoğun iş temposundan soluk almak için sığındığım, mekanı buram buram huzur kokan “kahveci” Sibel abla vardı, yanında bir anda çocuklaşıp ve bir anda olgunlaştığım canım arkadaşım Elif vardı, etin en tazesini bana ayıran kasabım, A4 kağıtlarımı aldığım kırtasiyecim, 2 yıldır ayrı kaldığım evime göz kulak olan Mevlut efendi,.. vardı. Gerçek insanlardı onlar. Bana iyi gelen, içten gülümseyen, hayatı materyalizmin içinde gören “pazarlıkçılar” olmayan, en önemlisi de dinleyen ve anlayan insanlarımdı onlar... ... Aylardan Temmuz... Ait olduğum yere döndüm. Buradayım işte. Büyük umutlarla gittiğim doğduğum şehirden ve “yakınlarımdan”, kendimi kurtaracak gücümü de kaybetmeden, uzaklaşmanın en doğru karar olduğunu; büyük bir iç huzuru ve de ömrümden ağır fatura olarak kesilen 2 yılımı kaybetmenin hüznüyle, şimdi daha iyi anlıyorum... Bir şeyi daha anladım: taş kalpli ya da yüreksiz insanlar olduğu sürece, taş yapılı kentlere yenik düşmeler asla bitmeyecek... NİL
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |