..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İçine koyabileceğin bir karanlığın olmadan, bir ışığın olamaz. -Arlo Guthrie
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Sevgi ve Arkadaşlık > şadan




18 Mayıs 2006
Bir Hayat Böyle Geçti  
şadan
Mehmet Efendi 3 erkek, 4 kız çocuklarıyla köyde yaşıyordu. Köyleri iki dere yatağının yamaçlarına kurulmuş bir orman köyü idi.


:AGBE:





BİR HAYAT BÖYLE GEÇTİ

Mehmet Efendi 3 erkek, 4 kız çocuklarıyla köyde yaşıyordu. Köyleri iki dere yatağının yamaçlarına kurulmuş bir orman köyü idi. Orman bilinçsizce kesildiği için köyün etrafında artık ağaç kalmamıştı. Köye orman köyü değil kıraç bir dağ köyü demek daha doğru olurdu.
Mehmet Efendi; diğer köylülere göre maddi durumu biraz daha iyi olan bir adandı. O yaşı ilerlediği için artık çalışmıyordu tarlasını bağını yarıya vererek geçinip gidiyordu. Yılların verdiği tecrübe ve kararlılık onun pırıl pırıl bakan kara gözlerinden okunuyordu. Saçları bembeyaz olmuştu ama hiç dökülmemişti. Oturup kalkarken göbeği biraz rahatsızlık veriyordu, ona sorarsan göbek fala yoktu.
Ortanca oğlunu yıllarca okullarda okutmuş onun tabiriyle oğlu adam olmuştu. Diğer çocukları ancak köydeki ilkokulu bitirebilmişlerdi. Bütün çocuklarını evlendirmiş hepsinin birçok çocukları vardı. Torunlarının çoğunun isimlerini bilmediği gibi, onların sayısını da bilmiyordu. Ama oğullarından olan torunlarının isimlerini tek tek aklındaydı.
En büyük oğlunun oğlu Kasım’a aynı köyden bir kızla söz kesilmişti. Mehmet Efendi, yaşadığı köyde böyle bir adet olmasa da oğlunun baskısıyla torununa bir tarla verdi, nişan hediyesi olarak. Bu hediyelerin arkası kesilmedi oğlanların oğlu evlendi tarla hediye et, nişanı oldu tarla hediye et derken tarlalar bağlar bahçeler yavaş yavaş azalıyordu.
Bu arada Mehmet Efendinin karısı Fatma Ninenin gözleri iyi görmez olduğu gibi birde kansere yakalanmıştı. Çok mücadele etti ama sonunda kansere yenik düştü. Mehmet Efendi, aylarca hanımının arkasından gözyaşı döktü. “O benim tüten ocağımdı, şimdi ocağım söndü ne yapacağım” diyordu. Evlatlarının hepsi daha sağdı kızlar, oğlanlar “Baba biz sana bakarız gel yanımızda bizim evde kal” diyorlardı. O yapayalnız 45 yıllık hayat arkadaşıyla paylaştığı evden çıkmıyordu. Ocağı sönse de sönmüş ocaklı evde kalmaya tercih ediyordu. Torunları ona yemek getirdiğinde, hanımının yaptığı yemekler aklına geliyordu. Hanımı çok güzel yemek yapamıyordu, yaptığı yemeklerin bazen tuzunu unutuyor, bazen yağını koymayı unutuyordu, ama yine onun yemeği, onun kokusu burnunda tütüyordu. “Keşke hakkın rahmetine kavuşmasa da varsın tuzunu unuttuğu çorbadan yapsaydı” diyordu içinden. Fatma Nine gittiğinden beri, geleni gideni de azalmıştı. Mehmet Efendi pek gezip dolaşan birisi değildi. Günde beş vakit namazını camide kılmak için evinden çıkar, onun dışında hep evinde oturur, altı ahır olarak kullanılan iki katlı evinin penceresinden dışarıyı seyrederek geçirirdi günleri.
Mehmet Efendi, kendisi de biliyordu, en büyük hatası oğullarının torunlarına hediye ettiği tarlalardan sonra, bir de geriye kalan tarlalarını oğulları arasında pay etmesiydi. Ocağı sönmüştü tavuğa, keçiye, öküze, ineğe ve eşeğe de ihtiyacı kalmayınca onları da çocuklarına dağıtmıştı.
Günlerden bir gün, sabahın erken saatinde küçük oğlu geldi evine. Mehmet Efendi şaşırdı “Hayırdır inşallah” dedi içinden. Kısa bir hal hatırdan sonra
-     Baba bu ev çok eskidi bir gün başına yıkılacak altında kalacaksın, bu evi yıkalım yerine güzel bir ev yapalım sende otur bende oturayım. Görüyorsun benim evimde eskidi.
Gür beyaz kaşlarının altından oğluna şöyle bir baktı, o bakışla aslında her şeyi anlatmıştı. Oğlunun anlamayacağını bildiği için.
-     Oğlum eski meski beni idare ediyor. Bu evin her köşesinde anacığın hatıraları var. Eğer evi yıkarsak hatıralarda kaybolacak.
Oğlu onu hiç dinlemiyor gibiydi. Uzun çabalardan sonra, babasını ikna eden en küçük oğul Mustafa, geçici olarak babasının kalması için, babasının öküzleri varken onları bağladığı evin altındaki ahırı temizledi. Babasının yatağını yorganını oraya indirdi.
Babasına da;
-     Baba ben evi yapayım en güzel odasını sana vereceğim. Gelinin, torunların sana bakar yaşar gideriz
Mehmet Efendi, bu konuşmaya hiç cevap vermedi, bunun olmayacağını biliyordu. Bundan sonraki hayatı ne kadarsa burada, doğru dürüst kapısı penceresi bile olmayan ahırda geçeceğini artık anlamıştı.
Günler hızla geçiyor, ev yavaş yavaş tamamlanıyordu. Oğlu hiç yanına gelmediği gibi Mehmet Efendi de yukarı çıkıp yeni yapılan eve hiç bakmıyordu. Yıkılan evle beraber tüm anıları da kaybolmuştu. “Hayat ne garip değimli” diyordu kendi kendine. “Çok değil daha birkaç yıl öncesine kadar etrafımda pervane kesilen çocuklarım, torunlarım vardı. Şimdi nerdeler niye hiç hatırımı sormuyorlar. Elimi öpmek için gelmiyorlar.” Ulan Mehmet sen bu malını mülkünü çocuklarına paylaştırmakla çok yanlış yaptın galiba. Tarlaların duruyor olsaydı sen şimdi sefil bir vaziyette ahırda yaşar mıydın? Yaşamazdın elbet. Ama sen çocuklarını düşündün onların bağı bahçesi olsun benim gençliğimde çektiğim zorlukları onlar yaşamasın istedin onlar ne yaptı sana, en sonunda bir ahırı layık gördüler.”
Bir gece Mehmet Efendi tuvalet ihtiyacı gelmişti, gecenin karanlığında uygun bir yer ararken rüzgârın da etkisiyle avluda düşer, yerler birkaç gün önce yağan yağmur yüzünden biraz çamur olduğu için düşünce kalkamaz. Oğluna seslenir ama sesini duyuramayınca soğukta avluda sabahlamak zorunda kalır.
Sabahleyin torunları görünce babasına haber verirler. Oğlu yatağına geri getirdiğinde çok üşümüştü. Babasına çok kızan oğlu “ Bundan sonra akşamları seni bağlayacağım.” dedi

O gün akşam oğlu dediğini yaptı Mehmet Efendiyi ayağından yatağının yanına çaktığı bir kazığa bağladı
Mehmet Efendi, oğluna hiç bir şey söylemedi ama çok kızmıştı, o günden sonra getirdikleri yemeği yemeyerek ölüm orucuna başlamıştı. Aslında imanlı bir adam olmasına rağmen artık karar vermişti ölmek istiyordu.
Olayı duyan kızları geldi
-     Gel baba bize gidelim biz sana bakarız
-     Babacığım neden konuşmuyorsun bize küs müsün biz sana ne yaptık.
-     Evlatlarım ben size küs değilim kendime küsüm. Bu hale gelmemin sorumlusu kendimim. Malımı mülkümü oğlanlara bölüştürmeseydim, bu hallere düşmezdim.
-     Baba artık geçmişin önemi yok gel gidelim.
-     Yavrularım gidin artık, kalbinizi kırmadan gidin artık. Beni yalınız bırakın.

Kızların evleri uzaktı her gün gelmeleri biraz zor oluyordu. Ama biz yine geliriz baba diyerek elini tek tek öperek ayrıldılar.

Babalarını ziyaret ettikten birkaç gün sonra büyük abisinin oğlunun biri geldi sabahın erken saatinde.
-     Hala dedem öldü
-     Münevver hanımın başından kaynar sular döküldü sanki.
-     Ne zaman ölmüş.
-     Bilmiyoruz, bu sabah kahvaltısını götürmüştüm o zaman gördüm.

Mehmet Efendi, öğlen namazının ardından cenaze namazı kılınarak ebedi istirahat hanesine konuldu.
Oğullarının üzüldüğü pek belli olmuyordu ama kızlar gerçekten üzgündü. Ağabeylerinin yanına gidip baş sağlığı bile dilemek içlerinden gelmedi. Babalarının mezarı başında bir Fatiha okuduktan sonra hemen oradan ayrıldılar.
Cenaze töreni çok kalabalıktı, Mehmet Efendi, sürekli hasretini çektiği eşinin yanına gitmişti. İnşallah mutlulukları orada da devam eder.
Ogün akşam köy kahvesinde sadece Mehmet Efendi konuşuldu. Bazıları yazık oldu diyordu. Bazıları acıdığını söylüyordu. Bazıları da Mehmet Efendi yanlış yapmıştı diyordu. Olan olmuştu bir kere gidenler geri gelmiyor.





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


şadan kimdir?

Mersinde yaşıyorum

Etkilendiği Yazarlar:
şair ve yazar


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © şadan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.