Yatağında rahatça gerindi Can, bu işlem sırasında uykusundan bir anlık da olsa uyanmıştı ama bu onun için sorun değildi. Hemen tekrardan gözlerini kapadı. Bir yandan da bu işlemin rüya olup olmadığını düşünüyordu. Çünkü gerçek olsa demin gözünü açtığına gördüğü şey olmazdı. Sahi o neydi. Gözlerini zorlukla ve bıkkınlıkla tekrar araladı. O kederli günden beri bu gördüğü kaçıncı hayaldi. Muhtemelen yine hrhangi bir gölgeyi o sanmıştı. Tekrar balkon kapısından tarafa döndü. Ama döner dönmez gözlerini tekrar kısmak zorunda kaldı. Başının üstündeki pencereden büyük bir ışık kaynağı yükseliyordu. Bir an sanki her yer bembeyaz oldu. Dünya, zaman ve mekan kavramını yitirdi. bu salise ile ölçülecek aralıktan sonra, Can'ın yatağının tam karşısında bembeyaz sakallı, ince uzun suratlı yaşlı bir adam belirdi. Genç adamın bu ak sakallı "ışık kaynağı"nı tanıması pek uzun sürmedi. Bu dedesiydi. Üzerinde, hep Can'ın dedesinin cennette giydiğini hayal ettiği o bembeyaz örtümsü elbise vardı. Yaşlı adamın sakalları ise şimdi hayattayken olduğunden çok daha parlaktı. "Merhaba oğlum.." dedi adam kısık bir sesle. "Nasılsın?" Can'ın gözleri bu ışığa alıştığında kendiliğinden açıldı. Yüreği hem deli gibi çarpıyordu ama içi huzurluydu. "Dede." dedi farkındalığın verdiği rahatlıkla. "Evet, ben. Nasılsın?" "İ, iyiyim dede.." Herhalde beni götürmeye geldi diye düşündü Can. Nitekim dedesi öldükten sonra kendisini de yanına alacağı gibi saçma bir fikir kurulmuştu genç adamın kafasına. Dede, Can'ın aklından geçenleri okum gibi cevapladı. "Seni görmeye geldim oğlum. Nasılsın diye bakmaya geldim." Anne ve babasını çağırmak geçti Can'ın içinden. Fakat hemen sonra onların dedesini göremeyeceklerini hissetti. "Dede," dedi usulca. "Dede neden gittin? Neden şimdi? Neden ben daha ölüme bu kadar yabancıyken.." "Yaz mevsiminde kar yağar m güzel torunum?" dedi adam. "Sen hiç yaylamızdaki böceklerin kışın yuvalarından çıktığını gördün mü? Herşeyin bir mevsimi vardır oğlum. Benim de mevsimim bu kadarmış.." "Peki neden bu böyle dede, neden insanlar hep ölmek zorunda?" "Uzun ömürlü olmak değil, yaşadığın ömrü güzelliklerle donatabilmekdir esas olan." Diye cevap verdi adam. "Kelebeklerin de bir günlük ömürleri vardır, fakat buna rağmen tat almaktan, uçmaktan bıkarlar mı? Sen de bıkmayacaksın. Bıkmayacaksın ki benim yanıma yerleşme günün geldiğinde bu dünyadan büyük bir hazla göçedebilesin.." 'Göçedebilesin' sözcüğü Can'ın beyninde yankılanarak uzaklaştı. Ses kesilip başka sesler kulaklarına dolmaya başladığında dehşetle gözlerini açtı. Hava aydınlanmıştı. Kuşlar ötüyorlardı. Can, artık alışkanlık olmuş bir hareketle yandaki komodinden saatini alıp baktı: 11:30 idi. Fakat allahtan bugün haftasonu idi. Yatağında rahatça gerindi ve sağ tarafına dönüp uyumaya devam etti. Dedesinin mezarına gitmelerine daha bir saat vardı.