Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin. -Nâzım Hikmet |
|
||||||||||
|
Gene aynı rüyayı gördüm. Bu beş oldu ama artık görmezden gelmeye çalışıyorum. "Aldırmayınca görmezsin." dedi bir tanıdık. Pek haklı çıktığını söyleyemem, hala basbayağı görüyorum işte. Hayır, bir de herkes uyanınca unutur sonra "Unutuyorum, kahretsin! " diye dövünür. Eşek sıpaları... Ben, rüyalarından sıkılmış biri olarak bu tabiri uygun görüyorum o ismi lazım değil kişilere; ama siz de iki günde bir, önceki gece gördüğünüz rüyanın tıpkıbasım versiyonunu görseydiniz, muhakkak benim gibi düşünürdünüz. Hatta bazılarınızın koşar adım psikiyatriste gittiğini görüyor gibiyim ya da kendinden şüphelenmeye başladığını. Neyse ki bende o gibi tedirginlikler belirmedi. Yalnız, her sabah kalkınca odadaki bir objeye lanet okuyorum hırsımdan, öfkemden (genelde ilk ne görürsem ona oluyor bu tepkim). Mesela üçüncü seferimde çay bardağına sövmüştüm, hatta dayanamayıp duvara yapıştırıvermiştim güzelim bardağı, sonra üzüldüm ama ne fayda. Güne iyi başlamak nedir, hatırlayamıyorum artık. Yatağımdan ısrarla sağdan kalkmama rağmen, içimde bir yerlerdeki öfkem beni aşıyor, rüyalarım da beni aşıyor, kendimi buruşuk bir mendil gibi hissediyorum; ezik büzük... Doktorlar bunun depresyon belirtisi olduğunu söylüyor ama sanmam. Son depresyonumun üstünden daha altı ay geçmedi. Depresyon kabakulak gibidir; fakat zaman aralığı daha kısadır. İki depresyonu ardarda geçirmek için ihtiyacınız olan minimum süre 6 aydır. Neyse, bu rüya hezeyanı içerisinde arkadaşların da tepkileri pek olumlu olmadı tabi. "Nedir derdin? " diye sorduklarında sabırla rüyamı anlattım. Kendilerince yorumluyorlardı. Onlar yorumlarken benim midem bulanıyordu. İki gün sonra tekrar soruyorlardı: "Derdin ne?". Aynı diyaloglar beş hafta boyunca tekerrür etti ve bugüne geldik. Artık derdimi merak etmiyorlar, suratım beş karış olduğu zaman her şey normal seyrinde devam ediyor, tam güleyazıyorum ki hepsinin yüzü bana doğru dönüyor. "Ayı oynatıyoruz sanki. " diyorum içimden. Bunu derken yüzüm yine o bilindik çatık kaş, büzüşük dudak, sarkık yanak haline geri dönüyor. Herkes işine devam ediyor. Geride bıraktığım on günlük süreç içerisinde belki de her şey kötü gitmedi, yanlış aktarmayayım. Ev sahibem öldü, veraset işlemleri tamamlanana kadar kira ödemeyeceğim, bütçeme büyük katkı. Diğeriyse, Nurgül'le tanışmam. Topu topu iki iyi vaka var ama hiç olmamasından iyidir. "Nurgül de kim oluyor? Sıradan biri olsaydı Nurgül'le tanışmam diye özel bir cümle ayırmazdın ona" diyeceksiniz, ağzımdan laf almaya çalışacaksınız. Hay hay efendim ... Nurgül'le sıradan bir otobüs yolculuğu sırasında karşılaştık. O gün rüya periyodumun ikinci basamağındaydım, çarşamba günü, hiç unutmam. Bileti yoktu kızcağızın, ben de çıkarıp bilet verdim. Neden sonra kız sadece teşekkür etmedi, adımı da öğrenmek istedi. Güzel bir bayanın benimle ilgilenmesi hoşuma gider-di, rüyalar başlamadan önce. Ama o gün, ağzımdan çıkabilecek en güzel laf “ Benden uzak durun!” olabilirdi. Neyse ki, kısık sesle de olsa “Rica ederim” demeyi başarabildim ve derin bir sessizliğe gömüldüm gazetemin içinde. O adımı sordu ben başlıkları okudum; o bana işini anlattı, ben bulmacaya göz attım; gazetenin arka sayfasını okumak için eğildi, bana şirinlik yaptı, gazeteyi ikiye katladım. Çok adi bir insandım. O "ben"den nefret ediyorum. Hep o lanet rüya yüzünden. Otobüsten indim, gazeteyi bir kenara bıraktım, ne halt yediğimi düşünmeye durdum. Kimi umursamadığımı bilmek için bile tanışmam gerekmez miydi? Köpürdüm kendi kendime. Neyse ki, ertesi gün hoş beş edebildik zira o gün üstümde herhangi bir rüya etkisi yoktu, çok hafiftim. Onun yanında kendimi tanıyamadım, ben çok ama çok komik bir insandım, esprilerime arkamızda oturan yaşlı bayan bile kikirdedi. Nurgül beni sevmişti ve ertesi gün bana rüyamı sordu. Çünkü ertesi gün rüya günüydü, hiç espri yoktu, hep bozuk surat vardı; hiç gülümseme yoktu, hep öfkeli gözler vardı. Ben de anlattım . "Issız bir kumsaldayım , sadece yakıcı güneş, incecik sıcak kum tanecikleri, sağ tarafımda görebildiğim, deniz; sol tarafımdaysa, kumsal ve havanın birleştiği noktada, ufuk noktasında, kımıldanan ağaçlar. Şüphesiz kumsaldan ötesi tropik bir orman ama rüyamda oraya gitmeyi hiç düşünmedim. Çünkü o kadın vardı bütün rüyalarımda. Kan kırmızısı elbisesi, omuzlarına düşen tek tek örülmüş saçları ve muhteşem ten rengi. Buğday tenli, fakat bir gariplik var, sanki vücuduna yapışmış olan ama görülmeyen kavuniçi bir tayt gibi... Ten rengi, turuncu filtrenin önündeki sarı buğdayların rengini andırıyor, derisini soymak geliyor içimden, muhteşem. Fakat yüzünü göremiyorum kadının, bana arkası dönük biçimde kumsal boyunca yürüyor. Gözlerimi alamıyorum, bir şeyler mırıldanıyor, duyamıyorum, kadına bakıyorum sadece. Gözden kaybolana kadar uzaklaşıyor ve ben uyanıyorum. O mırıldandığı şeyse dilimin ucuna gelip de hatırlayamadığım sözcüklerden biri oluyor ve çıldırıyorum. Ama mırıldandığı neyse, duyabilirsem bir çözüme kavuşturabileceğimi sanıyorum çıkmazımı." Nurgül'le ilişkimiz beş rüyadır devam ediyor şu an itibariyle. Bu güzel bir olay. Nurgül beni rüyalarımla kabul ediyor, onu seviyorum ama yarın annesiyle tanışmam için bana çok baskı yaptı, bu yüzden biraz tartıştık, lakin pabuç dilli beni ikna etti. Yarın annesiyle tanışacağım, babası şehit olmuş. Bu gidişle onuncu rüyamda ben bu kızla evlenirim. Çok hızlı ilerledi ilişkimiz, neyse ahengi bozmayalım. Ayağa kalkıp, banyoya yürüdüm. Yüzümü yıkarken şimşek çaktı kafamda. Su elimden lavaboya değil, beynime akıyordu.Temizleniyordu sanki birtakım şeyler. Ve geldi. " Bulacaksın ... Şaşıracaksın ..." bu iki kelime. Evet. Bu iki kelime ve kalan boşluklar. Kırmızılı kadının mırıldandığı sözler bunlar. Rüyamda iki adım atabildiğimi hatırlıyorum. Demek bir kaç adım daha atsam, tamamiyle öğrenebileceğim. Ama bu kadarı da yeter herhalde. Bulacağım ... Şaşıracağım... Hiç bir anlam ifade etmiyor bana. Yapmam gereken annemi ziyaret etmek. Annem mahallenin Münire teyzesidir, tanımayan yoktur. Seksen küsür yaşının verdiği ağırlık vardır üstünde ama akranlarına nazaran hala dinçtir; yalnız yaşar, yalnız yer, yalnız uyur. Babamdan ayrıldıktan sonra bir daha evlenmemiş, kendini dine vermeyi tercih etmiş. "Bana yardıma geliyorlar oğul, halbuki onların yardıma ihtiyacı var da söyleyemiyorlar. Ben anlıyorum onları, Allah-ü Teala beni onlara yardım edeyim diye ayakta tutuyor hala. ". Her gittiğimde sarfeder bu cümleleri, nurlandığını, onu merak etmemem gerektiğini söyler. Ben de merak etmem zaten, ayda bir giderim. Buzdolabını güzelcene döşer, bütün dertlerime sıkıntılarıma deva bulur, elini öper, dönerim. Rüyamı da açıklayabilecek biri varsa şüphesiz ki o, annemdir. Annemi yine iyi gördüm. Elinde bir tespih karşımda oturuyor, birer birer çekiyor tespihi, "Allah Allah..." diye de eşlik ediyor kısık sesle. Bu ay ikinci defa geliyorum. Uzun zamandır ikilememiştim, bu yüzden annemi bir endişe sarıyor, fark ediyorum. "Ziyaretinin sebebi nedir oğul, derdin mi vardır? ". Anlatıyorum her şeyi, Nurgül'ü, rüyamı, halimi. Sabırla dinliyor. Onun karşısında dilim çözülüyor sanki, cümlelerim birbirine bağlanıyor, susamıyorum. "'Bulacaksın ...Şaşıracaksın...' nedir, ne anlama gelir? " diye soruyorum . Duraksıyor. " Bulacaksın oğul. Aramadığın birşeyi bulacaksın. O şey ki senin araman gereken, hayatını sürdüreceğin kadın. Rüyana gireni bulamazsan, yalnız yaşayacaksın benim gibi. Zamanın gelmiş oğul, bu rüyalar sen eşini bulana kadar sürecek. Şansın var oğul, melekler sana yol gösteriyor ." Annemin sözleri çok anlamsız geldi. Bugün yarın gidici olan bir annenin otuzunu aşmış tek oğlunun mürvetini görmek için uydurduğu şeylerdi bunlar. Hangi rüyayı görürsem göreyim, evlenmem gerektiğinden bahsedecekti annem. Onu anlıyorum. Haksızlık ettiğimin de farkındayım; ama yalnızlıktır beni ben yapan. Mizacımda var yalnızlık. Anneme bunun Nurgül olup olmama ihtimalini soruyorum. Bilemeyeceğini ama Nurgül'ün neredeyse kızım yaşında olduğunu, ilahi gücün böyle bir izdivaca yol göstermeyeceğini söylüyor. O an evleneceğim kişinin Nurgül olduğuna karar veriyorum. İlahi güç varsa eğer, bana en çok kızım yaşındaki Nurgül’ün uyacağını söylüyor, annemin görüşlerinin bu noktada pek de önemi yok. Elini öpüyorum annemin, bir dahakine iyi haberlerle geleceğimi söylüyorum. "İnşallah." diyor. Annemin bu sözlerinin beni rahatlattığını söyleyebilirim. Bulacağım, Nurgül'ü buldum; şaşıracağım, Nurgül'ün beni sevdiğine, yaş farkını gözetmediğine şaşırdım . Cumartesi günü. Bugün Nurgül'le buluşacağım. Birlikte annesini ziyaret edeceğiz. Annesinin kestane şekerini çok sevdiğini söyledi. Buluşmadan önce pastaneye uğramalıyım. Onu şaşırtmak istiyorum. Annesinin yanında evlenme teklif edeceğim. Dün akşam aklıma geldi. Eğer bayılmazsa "Evet!" diyeceğinden eminim. Bugün rüya görmedim. Bu iyiye işaret, annemin dediğini doğrular gibi. Yarın da görmeyeceğim muhtemelen. Aramadığım aşkı, buldum kazara. Beyaz takım elbisemi giydim. Çok afili görünüyorum. Annesi damadına bayılacak. Sözleştiğimiz saatte iskelede buluştuk Nurgül'le. Heyecanlıydım, o da heyecanlıydı. Komiklik yapmamam, düzgün konuşmam konusunda beni uyardı. Yaşımı hatırlattım. Gülüştük. Beşiktaş'ta oturuyordu annesi. İki ay olmuş taşınalı, Nurgül de ikinci defa geliyormuş ama hafızası güçlüymüş. Fazla dolaştırmadı. Müstakil bir ev, güzel bir bahçe, süslü bir bahçe kapısı... Göze çok hoş geliyordu. Nurgül'ler zengindi anlaşılan. Bir dul için fazla bakımlı bir evdi. Kapıya geldik. Annesinin neden evlenmediğini sordum. Sırf bu ev için bile yüzlerce erkek talip olabilirdi annesine, çirkin olsa bile. Gerçi daha tanışmadık. "Hayır!" dedi. " Sakın neden evlenmediğini falan sorma, çok sinirlenir. Babamdan sonra bir erkeğin dahi, yanına yaklaşmasına müsaade etmedi. Onun hatıralarına saygı duyduğunu söyler. Belki iletişim kurmaya çalışsa evlenebilirdi, ama böylesi daha iyi. Hem ben varım sırada di mi ya? ". Gülümsedi hafifçe . Zili çaldı. Zilleri kilise çanlarını andırıyordu, şangır şangır ediyordu. Kulaklarımı tıkadım, gözlerimi kıstım. Yankı yapıyordu hala. Dayanılmazdı . Gözlerimi açtım. Hala rüya görüyorum. Issız bir kumsaldayım. Kırmızılı kadın bana dönmüş, bir melek kadar güzel, zarif. Gülümsüyor, "Bulabildiğinize çok şaşırdım. " diyor. Demek cümlenin tamamı buymuş. Annemin dediğini hatırlıyorum. Tanrı bana ilahi eşimi gösteriyor.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ragıb metin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |