Dünyada birbirinin eşi ne iki görüş vardır, ne iki saç kılı, ne de iki tohum. -Montaigne |
|
||||||||||
|
Cemal Süreya’nın Ülkesi Aşk anlaşılması zor bir kavram olmaktan çıkmıştır, sadece aşkın değişik değişik türleri vardır. Asyalı aşk nedir Cemal Süreya anlatmıştır bize. Aşkın biraz zor olanıdır. Kendini alamadığın alışkanlık yapmış bir zehir gibidir ona göre Asyalı aşk. Yıllardır hikâyeleştirilmiş olan da budur aslında. Acının Asyalı ülkelerde kader haline getirilmesin den mi yoksa tarihsel bir gerçekçilikten mi adını almıştır onu Cemal Süreya’ya sormak lazım. O ülkede yalnızlık daha başka, bakışlar daha tesirlidir. İçlenmek, özlemek ve sigara dumanı zaruret haline gelmiştir. Sevilen karanlıktadır, kendini özletmektedir, en büyük amacı da budur zaten; kendini özletmek. Sinsi bir zevk duyar bundan. Sevilenin neyi niçin yaptığı çok ta mühim bir mesele olmaktan çıkmıştır zaten, Cemal Süreya bunu çokta sorgulamaz. Kendisiyle baş başa kalan âşık aşkın tadını çıkarmaya başlar. Sevilenin yanında olmasından ziyade bilinmeyen sokaklarda olması sevileni bin kat daha yüceltmiş, aşkı tadından yenmez hale getirmiştir. Mutluluğun kaynağı artık belli olmuştur; katmerli bir belirsizlik, acı bir umutsuzluk ve şanlı bir yalnızlık. Önemli olan artık aşkın kendisi oluvermiştir. Sevgilinin şekli şemaili pekte alakadar etmez seveni. Yüzü olan, eli olan, gözü olan, ağzı olan, karnı, eli, önleri, arkasıyla belli belirsiz de bir şeydir artık. Belki uzun süren ayrılığın verdiği bir unutmuşlukta olabilir. Ama sevgili şekil olarak ne kadar belirsiz ise anlam olarak o kadar gerçektir ve hayatımızda var olan her şeyden bir parça taşımaktadır kendisinde. Çocukluk, kardeşlik, saflık, dostluk, özgürlük, bağlılık, tutku, zaaf sevilende vücut bulmuştur. Manası bu kadar değerli hale gelmiş olan sevgili yalnızlığa bir çare olmaktan daha ziyade taşıdığı anlam bakımından yalnızlığın esbabı mucibesi haline gelmiştir. Her an onu görecek gibi yaşamak her şeyi ona bağlamak ve güzel günleri ondan beklemenin çaresizliği. Her insan çehresinde onu görmenin verdiği heyecan ve bunun sebep olduğu anlamsız sevinç. Ama olsun boş ver kalbi titretmiyor mu sen ona baksana. Esasında arapsaçı haline gelmiş bu durum bu ülkede yaşamanın mükellefiyetidir ve âşık bunları yaşarken bir anlamda da kalp titreyişlerinin de diyetini ödemektedir. Tarihin bu ülkeye yüklediği anlam aşkta kendini epeyce hissettirmektedir. Ganimetçi bir geçmiş mi buna sebep olan yoksa burjuvalaşamamış nesiller mi, yoksa hiç ilgisi yok biz çok farklıyız diyen anlayış mı? Cukkacılarla romantikler arasına sıkışıp kalanlar sorsunlar bu soruyu kendilerine. Aşkla tarihin ne alakası var diyenleri de gayet normal karşılıyorum çünkü onlarda Cemal Süreya’nın ülkesinin vatandaşları. Sevilenin her an gelebileceği umudu ise kaynağını bizzat yalnızlığın kendisinden almaktadır. Ne çare ki bu gelişte bile bir hezimet ve perişanlık kendisini hissettirmektedir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © recep demir, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |