Hiçbir zaman karakterlerimin hüzünlü olduklarını düşünmedim. Tersine yaşam dolular. Trajediyi seçmediler, trajedi onları seçti. -Juliette Binoche |
|
||||||||||
|
Birazdan uyumaya çalışacağım. Sensiz bir hâlde... Odamda sensizlik; pencereyi açtığımda, kapattığımda, lambayı yaktığımda, yatağıma uzandığımda, hem içimde ve gördüğün gibi hem de dışımda... Üstüm, başım; içim, dışım sensizlik... Başımı yastığa yaslayacağım; gözlerim, uyku adasına yol alıncaya kadar pusulam sen olacaksın. Bir o yana, güzel geçen günlere; bir bu yana, sensiz süren fırtınalı felakete sürükleyeceksin beni dalga misâli... Uyku adasına vardığımda belki daha önce hiç görmediğim bir yer ile karşılaşacağım. Bunu, daha önceki yolculuklarımdan biliyorum. Ne şekilde ve ne zaman çıkarsam çıkayım, her seferinde elbet bir yerde seninle karşılaşıyoruz. Acabu bu sefer beni neler bekliyor? Sen, beklesen de, beklemesen de; ben, bu yolculuğa çıkacağım. Sana varacağım. İstesen de, istemesen de... Bu rüyâlı yolculuk benim! Tıpkı senin gibi... Sen, inkar etsen ne fark eder ki! ? Kanıtlarım çok, yapabileceğin bir şey yok. Kanıtlarımda şahitler hem de! Dudaklarım da, kalbim de, gözlerim de, ellerim de... Hakim olan, yaradan da şahit! Ceza olarak, hayâllerimi gerçeğe dönüştüreceksin. Bizi mutlu edecek, keyfini süreceksin. Senin gibi bir suçluya da ancak böyle bir ceza yaraşır. Ayrılık; mahkemenin tozlu, gün yüzü görmeyen, unutulan raflarına; kavuşmamız ise Gökkuşağı'na karışır. Ona da ancak bu yakışır... Ebedi renklerin içinde olmak... Bereketli yağmurlardan sonra ortaya çıkmak ve kutsal bir vazifeyi yerine getirmek... Her renk, tabiatın bir parçasını anlatır anlayanlara... Bizde Aşk'ı... Aşık olanlara! Beyazın saflığını belki herkes anlar; ama Aşk'ı, sadece aşık olan... İşimiz bittiğinde çekiliriz bilinmeyen köşemize... Kırmızıdan meşk alıp keyfini süreriz; ben, bana yakıştırdığın renkten, lacivetten bir tutam alırım; sen, sevdiğim beyazdan bir damla ve başlarız dans etmeye, Aşk'ın Dansı'nı renklere göstermeye... Dans bitti, alkışlar çok hoş... Renk, renk... Duyduğumuz bu aşırı hhissin adı zevk... Peki ya bu üstümüze atılan çiçekler! ? Bu, kulağa heyecan katan melodi? Bu kalabalık? Gökyüzü'nün bir köşesi'nde bu olanlar! ? ... Nadide süslerle dolu bu yol, kimisinin adını bildiğim, tanıdığım; ama kimilerini daha önce hiç görmediğim bu gülümseyen renkler, çılgınca alkışlar; yıldızların, yürüdüğümüz yolu aydınlatması, Ay'ın bana önce göz kırpması ve alkışlara katılması... Rüyâda olsam; bu, benim düğünüm derdim, üzerine Siyah giyerdim. De! Bakıyorum da giysim zaten öyle... Yürüyorum sevdiğimle, el ele... Karşımızda sonsuz yükseklikte bir kapı, kollarının iki yanında melek... 'Öp onu' diyor biri diğerime, 'Açılması için öpmen gerek...' Öpüyor, dünyada asırlar geçiyor; ama o asırlardan biri bile bu sahne karşısında bir ân sürmüyor, gelip geçiyor ve kapı açılıyor, ilk adımlarımızı beraber atıyoruz, hâl-i hazırda ikram edilmeyi bekleyen, inciden kadehleri elimize alıp o benzersiz tadı yudumluyoruz; ama sarhoş olmuyoruz. Zaten 'Biz sarhoşuyuz...' Nur renginde iki bulut bizi buyur ediyor; Güneş'in tam karşımızda, Şeytan'ın solumuzda, Azrail'in sağımızda olduğu, - bizim oturmamızı bekledikleri her hâllerinden belli - üzerinde ne bir şeklin ne de bir rengin bulunmadığı masaya... Oturduğumuz masa ve bulunduğumuz yer, görünmez bir hisle kaplı... Daha önce yaşamadığımız bir mutlulukla... Güneş, Şeytan'a dönüyor ve 'Şahit misin? ' diye soruyor. 'Şahidim' diyor Şeytan, 'Daha önceleri nicelerini yokettim; ama bu Aşk'ı silmek ne kelime, tozlu ayrılıklarında bile elimden geleni yaptığım hâlde başaramadım. Asıl Şeytan o! Aşk! Bu yüzden şahidim...' Melekliğini çıkartıp ruhlarımıza takıyor... Bu sefer Azrail'e dönüyor Güneş, 'Şahit misin? ' diye sormadan; Azrail, 'Benden korkmayan, bana boyun eğmeyen aşıkların, bundan sonra şahitleri; ama bundan önce şahidiyim! ' diyor ve Tanrı'nın buyruğuyla canlarımızı bize hediye ediyor... Güneş lafa girip 'Ben, ilk şahidinizim, beni sözlerine katarak az iltifatta bulunmadın Pınara' diyor, gülüşmelerimiz kâinatta yankılanıyor... Tanrı'm hediyesini en baştan verdi: Beni, sana; Seni, bana... Ve öpüşüyorduk o ân; elin yanağımda, elim yanağında... Tanrı'nın huzuru'nda! SENİ ÇOK SEVİYORUM SENİ ÇOK SEVİYORUM 'SENİ ÇOK SEVİYORUM'
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Urungu Şad, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |