Herşeye imgelem karar verir. -Pascal |
|
||||||||||
|
Yazdığım bu defter, bir yılın en yorgun anlarının en uzak anında karalanmaya başlanmadı. Henüz takvimlerden sen yoksun yaprakları uçurulmadan, henüz ellerimin daha bir üşüdüğünü fark etmeden; henüz geçmeden sen yoksun alt yazıları güneşin doğuşundan batışına izlediği yollardan, yağmurun süpürdüğü rüzgârdan, rüzgârın dokunduğu feri kaçmış göz yamaçlarımdan… başlamışım yazmaya. Yani tarih yerinde bir not aramak gerekirse, sen yoksun diyorum çok da konuşmanın lüzumu yok susuyorum. İşte; söz kalemde başladı kalemde devam etsin, ister kalem sussun kâğıt konuşsun, ister kalem ağlasın mendil olsun sayfalar, ben susuyorum... Öylesine bir sayfadayım, ne çok yıkık ne de henüz ömrünün baharında bir delikanlı çevikliğinde satırlar. Gözlerim bozukluğuna bozuluyor ama öylesine bir sayfadayım beyazlık okunuyor satırlarda hecesiz. Üstünde küçük bölmeler, küçük ayrıntı denilen göz ardı vakaları, hepsi zindan gibi hepsinde bir ben kilitli. Tarih sormak için kimse de yok; sadece takvimlerin yalancılığını üstlenen bir ben. Tarih sormak gerekirse bir sen yoksun düşüyor ağzımdan son yaprak misali son dalda, son solukta. Zaman yok. Nerede? Kim çaldı? Soruyorum kendime. Bir isim söylemek geliyor içimden, bir vicdan azabı vesilesi, bir isim söylemek geliyor içimden ama; sen yoksun… Bir ben alıştım diyorum kendime bir de ben alıştım değilim diyorum alışamazdım bu haller üzerinde yürümeye. Bir senden yoksunum ben böyle bir çağır gelirim yanına: benden yoksun! diye çağır beni. Yanında yine senden yoksun yine senden bir sen. Yoksun kalsam da yanında yine senden yoksun ama sen yoksun… Bir yapraklar düşer bir de sen yoksunlar. Bir ağaçlar bir ben... Üstü üstüne vurulsun bütün adın yazılı olanlar ben hepsini taşıyorum kendi diyarıma. Üstüne kapak koymuyorum bir resim arıyorum ama; sen yoksun… Ben şimdi; hani bilinemez vardır ya işte onlardayım. Ne bir ikram ne güler yüz, ben emin olduğumda olsam şimdi... Bir fincan tebessüm varsa akşam istemeye gelelim ama; sen yoksun... Bir mola verme yerim kalmadı. Bütün (g)özleme kulelerinde silahlar bana doğru; dursam ve aniden vurulsam mı acaba? Ölümün acabalısıda mı çıktı diyorum kendime... yoktu... ve sen yoksun... Bir yokluk ancak bu kadar yok olabilirdi. Bütün perdelerde perdeleme kendime, kendimi unutturma çabası içinde. Bir varlık arıyordum cevapsız aramalardan olmaması dileğiyle ama; sen yoksun… Ceplerimde çakıl taşlarım ağzımda pazar ağzı. Umut... Bir umut acaba değişir misin bir ümitle hepsini ve cevap beklemeye koyuluyordum... Hastanın sabahı özlediği kadar aşkla; şeytanın günaha olan zaafıyla... Bekliyordum... Bir cevap; sen yoksun... Tarih: Sen Yoksun... İmza: Sen yoksun... 29.12.2005
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Eren Eymen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |