..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
En bilge insanlar bile arasıra bir iki zırvadan hoşlanırlar. -Roald Dahl
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Sevgi ve Arkadaşlık > cihat şimşek




7 Şubat 2006
Gölgesinden Korkan Prenses  
cihat şimşek
Hayatta sadece


:BDBG:
Güzel bakışlı, güzel görüşlü, güzel gülüşlü, güzel düşünüşlü, güzel duyuşlu bir prensesin yaşadığı bir ülke varmış. Günlerden bir gün, ülkenin güzel prensesi gece uyurken su içmek için kalkmış; o esnada çakan şimşeğin ışığı güzel prensesin gölgesini duvara yansıtmış. Ama bu yansıyan gölge o kadar korkunç gözükmüşki o an, güzel prenses o günden sonra hiç gölgesine bakamaz olmuş. Büyük bir vesvese, evham tüm benliğini kaplamış... Bu yüzden gündüzleri dışarı çıkmıyor; kimseyle konuşmuoyr; sürekli karanlık yerlerde dolaşıyormuş. Dışarıya aysız gecelerde çok nadiren çıkıyormuş. Aydınlığa çıkınca gölgesinin kendisine tekrar canavar gibi gözükeceğini zannedip korkuyormuş!. Sarayın bodrum katında, karanlık, rutubetli, küf kokan bir yerde uyumaya başlamış. Babası olan kral, bu durum karşısında günden güne eriyor, kızının bu durumuna çok üzülüyordu. Başvurmadığı alim, medyum, akıllı insan kalmamıştı. Kimi danıştıysa, kimden fikir aldıysa bir türlü düzelmemişti durumu...

Günler geçtikçe prensesin güneş görmeyen vücudu çirkinleşmeye, üstü başı dağınık pejmürde, bir hal almaya başlamış. Bu durmu görenler, onun prenses olduğunu bilmeseler sıradan bir hizmetçi bile sanacak kadar kötüymüş üstü başı. Günlerden bir gün, prenses gene bodrum kattaki karanlık, nemli,rutubetli odasında uyurken birden " güneş tutulması " olur. Gündüz vakti ortalık gece karanlığına bürünür. Tam o esnada uyanan prenses, vakti, gece sanıp dışarı çıkar. Saraydan epey uzaklaştıktan sonra güneş tekrar yüzünü göstermeye başlar. Ortalık tekrardan aydınlık olmaya başlayınca kız korkar!: hızlı bir şekilde hava aydınlarnır. Prenses ne yapacağını şaşırmıştır!, etrafta aydınlığın verdiği gölgeler belirir. Prenses tir tir titremeye, beyaz teni heyecandan kıpkırmızı olmaya başlar, kalbi minik bir serçeninki gibi hızlı atıyordur, nefes alışları sıklaşmıştır....Çok korkmuştur. Uzun yıllar gündüz dışarı çıkmamıştır. Çevredeki kuşların sesleri ona, dipsiz kuyulardan gelen ne olduğu anlaşılmayan homurtular gibi gelir. Gözleri aydınlığı unuttuğundan o kadar sıkı kapatırki gözlerini, hiç açılmamak üzere mühürlenen firavun kabiri gibi... . Senelerdir bodrum kattaki nem, küf kokusundan burnu çevredeki güzel çiçeklerin kokusunu zor algılıyordu . Yere kapandı prenses, ağlamaya başladı. Sımsıkı kapanan gözlerinden bir damla yaş aktı bir gelincik çiçeğinin üstüne. Sabah yağan çiy tanesi gibi kondu gelinciğin üstüne... Güneş ışığının vurmasıyla gelinciğin üstündeki gözyaşı, seher yıldızı gibi parıl parıl parladı birden..Gelincik dile geldi:

Neden kaçarsın gölgenden canavar gibi

Sen doğduğundan beri seninle değilmi ?

Eziyet etse yaratırmıydı hiç Yaratan

Gölgen olmasaydı ne anlıyacaktın aydınlıktan !

O anda prensesin vesvesesi eçti. Artık korkmuyordu gölgesinden ve diğer gölgelerden. Herşey eskisi gibi güzel gözükmeye başladı. O an anladı, bizi Yaratanın hiç bir şeyi eziyet olsun diye yaratmadığını. Biz kendi kendimize eziyet ediyorduk. Hayata hep yanlış yerden, karamsarlık gözlüğüyle bakıyorduk. Başımıza gelen ufak bir olay bile bütün hayatımızı karartmaya yetecek kadar ağır geliyordu bize. Biz, duvarda gördüğümüz şekillerden, hatta kendi gölgemizden bile korkunç anlamlar çıkartıyorduk. Bu korkunç anlamlara o kadar çok inanıyordukki, sonunda kendi gölgemiz altında eziliyorduk. Hayattan hiç bir zevk alamıyorduk. Bakmasını bilmeyen gözler; duymasını bilmeyen kulaklar; sevmesini bilmeyen gönüllerimiz var. Ama Allahtan da bize en büyük rahmet bize gönderilen bir kılavuz var: bize nasıl sevileceğini gösteren akıllarımız var...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


cihat şimşek kimdir?

Geçiyordum Uğradım, bende ucundan tutayım dedim bu hayatın ve klavyeye sarıldım. . .

Etkilendiği Yazarlar:
SALAH BİRSEL, REŞAT NURİ GÜNTEKİN


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © cihat şimşek, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.