Işık verirseniz, karanlık kendiliğinden yitecektir. -Erasmus |
|
||||||||||
|
Aynada uzun süre kendime bakıyorum. Dün gece ki uykusuzluktan sonra, gözlerim kan çanağına dönmüş ve altlarında torbalar oluşmuş. Bugün büyük gün ve ne yazık ki tek şahidi benim. Isteksizce hazırlanıyorum. Ayaklarım sürükleniyor resmen yorgun bedenimin ardından. “Acaba“ diyorum....“ Acaba son kez denemeli miyim?“. İç ses kazanıyor ve son kez şansımı deniyorum. Bütün ümitsizliğime rağmen. - Alo Pelin? - Evet Gündaç? Ben hazırım. Sen mi gelirsin, yoksa ben mi gelip alayım seni? - Iyi düşündün mü canım? Sonrası sandığın kadar kolay olmayacak. Bunu yaşadım biliyorum. - En doğrusu bu Gündaç bu ikimiz için de doğru olanı. Hazır değiliz. - Peki ben geliyorum. Sen hazır ol. Çağrı yaparım geldiğimde inersin. - Tamam. Bekliyorum. Pelin’in eviyle, evim arasında yarım saatlik bir mesafe var. Zamanın nasıl aktığını bilmiyorum. Yol boyunca aklımda o sahne defalarca tekrar ediyor. Ağır çekim film kareleri oynuyor gözlerimin önünde. Bir kornayla irkiliyorum: - Daha ne bekliyorsun? Kırmızı yandı görmüyor musun? Özür diler gibi elimi kaldırıyorum dikiz aynasına. Murat’ın nasıl olupta sessiz kaldığına kızıyorum içten içe. Biraz ısrar etse ikna edebilir Pelin’i. Biliyorum. - Alo benim. Hala zamanın var biliyorsun değil mi? - Artık bitti Gündaç. O böyle istiyor ve böyle olacak. - Peki ya sonrası? Ikinizde ne çok mutsuz olacaksınız biliyorsun değil mi? - Ben elimden geleni yaptım Gündaç. Sen de gördün. O çocuğu nasıl istediğimi biliyorsun. - Pelin bu yükü hayatı boyunca taşıyacak. Aklından hiç çıkmayacak. Her gece sessizce ağlayacak belki sana duyurmadan. O’nu ikna etmelisin. Lütfen, tekrar dene. - Hayır Gündaç, çok çabaladım. Artık, bundan sonrası için, tek düşünmesi gereken kişi Pelin. - Evin önüne geldim. Pelin’i aramam gerek. Hoşça kal ... - Peki ... Pelin, fazla bekletmeden çıkıyor apartman kapısından. Gözlerinde siyah camlı bir güneş gözlüğü var. Saçlarını yukarıda gelişi güzel toplamış. Sıradan geliyor gözüme. O her zaman şık, bakımlı kadın yok şimdi. Arabaya biniyor, “selam „ dercesine gülümsüyor. Karşılık veriyorum. Ikimizde zoraki tebessüm ediyoruz. Ikimizde mutsuzuz, ikimizde korkuyoruz. Onun kafasından geçenleri okuyorum. Beş yıl öncesinin `ben`i karşımda duruyor şimdi. Yol boyunca sessizce yola bakıyoruz. Gideceğimiz yere varmaya yakın, O bozuyor sessizliği: - Korkuyorum... - Biliyorum... Hala vazgeçebilirsin! - Sen de vaz geçebilirdin! Neden vaz geçmedin? O’na “bana vaçgeçmem gerektiğini söyleyen olmadı. Yanımda hiç kimsem yoktu ve bir gecelik bir iliskinin anisini bir omur boyu hatirlatacak bir izi isteyip istemedigimden bile emin degildim „ demedim. Diyemedim. Büyük bir binanın önünde duruyoruz. Tıpkı beş yıl önce durduğum gibi. Her şey aynı değişen pek bir şey olmamış. Muayenehanenin kapısında son kez Pelin’e bakıyorum „emin misin? „ der gibi. “Hadi „ diyor zili işaret ederek. Kapıda bizi güleç yüzüyle Fatma Hanım karşılıyor. Ayağımıza mavi galoşları takarak giriyoruz içeri. Bana bakarak : - Hoşgeldiniz? Nasılsınız görüşmeyeli? - Teşekkür ederim. Size arkadaşımı getirdim istemesem de... Beni tanımış olmasından duyduğum öfke ve rahatsızlıkla hemen konuya giriyorum. - Arkadaşım Pelin. Telefonda kısaca bahsetmiştim. Henüz bir kaç haftalık hamile. Aldırmak istiyor. - Merhaba hoşgeldiniz. Ben Doktor Bey’e bakayım. Randevunuz vardı zaten sizi bekliyordu O’da. Bekleme salonunda ki deri koltuklara oturuyoruz. Beş yıl önce kürtaj işleminden hemen sonra baygın yattığım koltuklar bunlar. Kokuyu duyumsuyorum. Beş yıl öncesinin kötü kokusu hala üzerimden gitmemiş sanki. Pelin çok gergin. Ayaklarını sürekli döşemeye vurmasından anlıyorum. Birbirimize hiç bakmıyoruz. Ikimizde birazdan olacakları düşünüyoruz. Konuşmuyoruz. Çok şey söylemek istiyorum. Yalvarmak istiyorum. “ Çok canın yanacak pelin. Çok üzüleceksin sonrasında. Lütfen vazgeç. Hayatın boyunca içinde ki senden olan bu parçayı unutamayacaksın. Çok pişman olacaksın!... Lütfen!... Lütfen!... „ Bütün bu sözleri içimden söylüyorum. Dilimin ucuna kadar geliyor, derin bir nefes alıp söylemek istiyorum ama kararlı yüzüne bakınca vazgeçiyorum her seferinde. - Doktor Bey sizi bekliyor. Ikimizde irkiliyoruz. Sanki buraya sadece oturmaya gelmişizde biraz soluklanıp gidecek gibiyiz. Fatma Hanım’ın sesi anlık bir şaşkınlık yaratıyor yüzümüzde. Birbirmize bakıyoruz, pelin hemen toparlanıp ayağa kalkıyor. - Sen de gel Gündaç. Yanımda olmanı istiyorum. - Ben burada beklemek istiyorum. Bunu izlemek istemiyorum anla lütfen. - Anlıyorum ama yalnız gidemem çok korkuyorum. Lütfen yanımda ol. - Pelin! Korkuyorsan yapma öyleyse. Ben böyle bir olaya bir kez daha tanıklık edemem. Bu kadar güçlü değilim. - Gündaç, lütfen! - Peki ama sadece odada duracağım. Uzak bir yerde olurum ama yanında durup izlemem tamam mı? - Tamam Gündaç. Aynı odada olman yeterli. Sağol. Minnet dolu ve buğulu gözlerle bakıyor bana. Yaşayacaklarını biliyorum. Bildiğimi biliyor. Gözlerimde ki korkuyu gözlerinde görüyorum. Doktorun odasına giderken farkında olmadan elimi tutuyor. Elleri titriyor, buz gibi... - Hala vaktin var. Pelin hala vazgeçebilirsin. - Hayır Gündaç. Bu iş burada bitmeli. Murat ve ben artık devam etmemeliyiz bu oyuna. Duruyorum aniden. - Ne demek bu şimdi? - Ayrılacağım ondan. Ben O’na asla senin sahip olduğun gibi sahip olamadım. Ve hiç beklenmeyen bu misafiri sırf şartlar gerektirdiği için doğurmak istemiyorum. - Murat bu çocuğu, ikinizin çocuğunu istiyor Pelin. - O bizim çocuğumuzu istemiyor, O bir çocuk istiyor Gündaç. Kimden olduğu önemli değil. Tıpkı, beş yıl önce senin çocuğunu istediği gibi bu çocuğu da istiyor. Susuyorum. Haklı olabilir mi? Evet Murat beş yıl önce de benim çocuğumu istemişti. Geri istemişti. Aldırtıktan sonra öğrendiğinde yıkılmıştı. Hala her sarhoş olduğunda bunu dile getirir. Hala sorgular beni. Pelin’e bu olayda ilk kez hak verdiğimi fark ediyorum. Mutsuz bir ilişkide bir çocuk ne kadar sağlıklı olabilirdi ki? - Pelin.... Şunu bilmeni istiyorum. Aldığın her kararda ben sonuna kadar yanındayım. - Sağol Gündaç. Bu iyiliğini asla unutmayacağım. Beni şaşırtıyorsun her seferinde. - Ama lütfen iyi düşün. Sadece kendin için düşün. - .............. - Bu herşeyden önce senin çocuğun kimden olduğunun önemi yok. - Ama bu çocuğun anne ve baba sevgisine ihtiyacı var Gündaç. Ona sunacağım hayatta sağlam bir ilişki örneği olmayacak. Mutsuz olacak. Mutsuz bir çocuk daha getirmeyeceğim bu dünyaya. Yeterince var onlardan. - Eğer, sen bu çocuğu istiyorsan, sadece senin sevgin bile onu yaşatacaktır. Iyi düşün lütfen. Sonrasında üzülmemen için şimdi çok iyi düşünmelisin. - En doğrusu bu inan. Çok düşündüm. Geceler boyu düşündüğüm bu. Ben içinden çıkamadığım bir dünyaya onu nasıl sokarım ? - Peki canım. Sadece yanında olduğumu bilmeni istedim. Ne olursa olsun. - Bugün burada olman demek ne demek bilemezsin Gündaç. Bana nasıl güç veriyorsun bilemezsin. - Biliyorum canım. Yalnız kalındığında ki güçsüzlükle çarpmam yeterli oluyor bilmem için. - Böyle olmasını istemezdim. Inan bana. Teşekkür ederim Gündaç her şey için. Bana sarılıyor bunları söylerken. Açık olan omzumda bir ıslaklık hissediyorum. Ağlıyor... Açık mavi mermer taşlar beş yıl önceki gibi yansıtıyor yüzümü. Tertemizdi her zaman ki gibi. Doktor Suat Bey Askeri Tıp Fakültesinde Bölüm Başkanıydı. Askerlikten gelen alışkanlıklarını kendi özel muayenehanesinde de devam ettirmişti. Her yer tertemiz ve kurallara sonuna kadar uyuluyordu. Fatma Hanım onun hem çok otoriter, hem de çok nazik biri olduğunu her defasında dile getirirdi. Suat Bey bizi ayakta bekliyordu. Gülümseyerek önce tokalaştı sonra oturmamızı işaret ederek koltukları gösterdi. Hem otoriter, hem nazik. Her iki yanını da kusursuz bir dengeyle kontrol edebilen nadir insanlardandı. Yine de benim celladımdı o. Celladına hayran olan kaç kişi vardır acaba hayatta? - Hoşgeldiniz hanımlar. Çok bekletmedim umarım? - Hoşbulduk. Hayır yeni gelmiştik bizde. Pelin susuyor. Beni sözcü tayin etmiş gibi sorulan sorulardan sonra bana dönüyor yüzü. - konuya hemen girelim mi? Yoksa öncesinde birşeyler içer miyiz? - Hemen gerekeni yapın lütfen Doktor Bey daha fazla beklemek istemiyorum. Pelin bu kez benim cevaplamamı beklemiyor. Gerginliği, telaşı yüzündeki kasların gerilmesine neden oluyor. Çok fazla terliyor ve titriyor. - Peki o halde... En son regl olduğunuz tarihi hatırlıyor musunuz? - Geçen ayın on beşiydi. - hımm.... Bir bakalım yani dört haftalık. Peki eşinizin onayı var mı? - Evet buyurun. Çantasından çıkardığı, altında Murat’ın imzası bulunan bir kağıdı doktora uzatıyor. Her belgeyi eksiksiz istemişti Suat Bey, evli çiftlerde eşin onayını kesinlikle yazılı şekilde isterdi. Onay belgesini okuduktan sonra özenli bir şekilde hasta formunun yanına iliştiriyor. Bir yandan Pelin’e ait hasta formunu okurken diğer yandan arada bize bakarak gülümsüyor. - Pelin Hanım bu ilk hamilelik mi? - Evet - Peki, iyi düşündünüz mü? Bu kolay verilecek bir karar değil biliyorsunuz. Yanınızda ki Küçük Hanım bunu en iyi bilenlerden. Beş yıl önceki günü hatırlatıyor sözleriyle bana. Beş yıl önce “iyi düşün „ dediği anı hatırlatıyor, yaramazlık yapan bir çocuğa bakar gibi bakıyor bana. Sıkılıyorum. Gözlerimi kaçırıyorum keskin bakışlarından. Pelin yerinde doğruluyor. Önce uzun uzun yere bakıyor sonrasında o kendinden emin haliyle “evet „ diyor. Suat Bey bir şey söylemeden uzun uzun bakıyor Pelin’e. Hep böyle yapar hastasını izler. Gözlemini yapar. Kısa bir izleme sonrasında ise neredeyse hasta hakkında her şeyi bilecek kadar çözmüştür kişiyi. - Peki ... Şöyle buyurun lütfen. Yerinden kalkarak odasının yanındaki beyaz kapıyı işaret ederek: - Fatma hanım sizi hazırlasın. - Gündaç? Doktor Pelin’in “sende gel „ diyen bakışlarını kaçırmıyor. Bende doktora bakıyorum “sakıncası var mı ? „ der gibi. - Buyurun siz hazırlanın arkaşınız Küçük Hanımefendi de yanınızda olur merak etmeyin. Tanığa gerek yok işimi iyi yaparım. Gülümsüyor bunları söylerken. Pelin’i rahatlatmak istediği belli. Odaya geri döndüğümüzde önünde ki telefonu kaldırarak: - Fatma Hanım hastamızı hazırlayın ve benim Cd’yi de takın lütfen. Biraz rahatlamaya ihtiyacımız var anlaşılan. Hastalarına çocuk gibi davranıyor. Bu sinirlerimi bozuyor daha önce de bozmuştu. Beş yıl öncede bundan rahatsız olmuştum. Elim çantama gidiyor sigara paketime uzanıp çıkarıyorum. Başı önünde ki forumlarda olduğu halde çok hafif başını kaldırarak bana bakıyor. Azarlamasına gerek yok. Yine “ çok ayıp „ der gibi bakışları. Bir klasik müzik yükseliyor az duyulur sesle odanın köşelerinde bulunan hoparlörlerden. Müziği duyar duymaz ayaklanıyor Suat Bey. Bu “hazırız „ anlamına geliyor sanırım. Bende onunla birlikte ayaklanıyorum peşinden gidiyorum. Korkunç “an „a çok az kaldı. Odaya yaklaştıkça kendimi daha kötü hissediyorum. Titremeye başlıyorum. Aklıma Pelin geliyor. Şu anda çatalda olan bacakları nasıl titriyor tahmin edebiliyorum. Titriyorum . Bana bakıp gülümsüyor Suat Bey . - Rahat olun, bu kez şartlar eşit. ikimizde ayakta olan tarafız bugün. Gülümsüyorum . Bu kadar zeki olması sinirlerimi bozuyor. Onun yanında düşüncelerimi bile saklamaya çalıştığımı fark ediyorum. Korkmadığımı göstermek istercesine, odanın kapısında bana yol verir vermez hiç tereddüt etmeden içeri giriyorum. Bu oda... Bu korkunç canavara benzeyen çatal ayaklı yatak... İçim ürperiyor, dışarıya kaçmak arzusu duyuyorum. Gözgöze geliyoruz doktorla. Gülümsüyorum. Kendi korkularımla savaşmaktan Pelin’i en son farkediyorum. Perişan, korku dolu, medet umarcasına gözlerime bakıyor, ağlamaklı.... Kulağına eğiliyorum: - Hala vaktin var canım. - Hayır. Çok üzgünüm. - Fatma Hanım siz benimle gelin evraklara bir bakalım. Bu arada da hastamız biraz rahatlasın. Çok heyecanlı. Son cümleyi söylerken bana bakıyor. Bakışlarından “onu rahatlat” dediğini anlıyorum. Nasıl yapabilirim ki bunu? Evet, o heyecanlı ama en az ben de onun kadar heyecanlıyım ve en az onun kadar korkuyorum. Yüzümde ki endişeyi fark etmiş olmalı ki, Suat Bey odadan ayrılırken arkası dönük olduğu halde ekliyor : - Bütün kadınların bu oda ile ilgili ilginç ve eğlenceli bir hikayesi vardır muhakkak. Yüzümün kızardığını hissediyorum. Beş yıl önce bu masada yatarken aklımdan geçen düşünceler geliyor aklıma. Sanıyorum bütün kadınlar benzer şeyleri düşünmüştür. Bir erkeğin karşısında bu şekilde yatan bir kadın varken nasıl olupta etkilenmediklerini çok merak etmiştim ben. Hatta kürtaj sırasında istem dışı gözümün Doktorun pantolonunun ön kısmına kaymasına engel olamamıştım. Garip bir meraktı bu. Belki kadınca bir deney. Bilemiyorum. Ama emin olduğum tek şey belki de sadece bu çatallı canavarda kadınlığımızın bir önemi yok. Belki sadece bu çatallı canavarda bir et parçasından öte bir insan olarak yatıyoruz. - Gündaç? - efendim canım? - Ne düşünmüştün? - Ne zaman? - Burada yatarken. - Hatırlamıyorum. Çok korkuyordum. Saçma-sapan binlerce düşünce vardı beynimde. Net değil şimdi, uzun zaman oldu. Yalan söylüyordum. Düşüncelerimi ona anlatamayacak kadar utanmıştım düşündüğüm şeylerden çünkü. - Bende korkuyorum ama... - Ama? - Düşünmeden de edemiyorum. - Neyi? - Hayatımda ilk kez yarı çıplak bir şekilde ve bu pozisyonda yatarken karşımda ki erkeğin penis boyu umrumda değil. Ne ilginç değil mi? Farkında olmadan o an ki şaşkınlığımdan kahkahayı patlatıveriyorum. Demek ki herkes aynı şeyleri düşünüyor en azından bir kez aklından geçiriyor bunu. Normalim diyerek içten içe seviniyorum. Bir süre sonra Suat Bey kapıda görünüyor. - Kahkaha sesi geldiğine göre biraz daha rahatız. Bu hikayeler hep işe yarar. Bunu söyleyerek neler düşündüğünüzü biliyorum demeye getiriyor. O’na daha çok kızıyorum. Düşüncelerimize bile ortak olması delirtiyor beni. Her şeyi anlamak, bilmek zorundaymış gibi. Suat Bey’in ardından Fatma Hanım’da giriyor odaya aynı sırıtan suratla. Onunda benzer hikayeleri çok duyduğunu anlıyorum gözgöze geldiğimizde. Pelin’in az önceki rahatlığı, Suat Bey odaya girdiği andan itibaren yerini yine korkuya bırakmıştı. Yine o endişeli gözler. Yine buğulanmıştı bakışları. Başını yana kaydırarak yere dikti gözlerini. Kesilmeyi bekleyen kurbanlık koyunlar gibiydi. Fatma Hanım beyaz eldivenleri ile Pelin’in doğru yerleşmesine yardımcı oluyor: - Belini biraz daha aşağıya kaydır canım. Korkma hemen bitecek hiç bir şey anlamayacaksın. Bacaklarını çatala doğru şekilde yerleştiriyor üstünde ki o sevimsiz elbiseye benzeyen üstlüğü sıyırıyor beline kadar ve başka bir bez ile örtüyor bacaklarını. Pelin’in bacakları titriyor örtünün altında olmasına rağmen bu çok açık görülüyor. Suat Bey arkası bize dönük pencereden dışarıyı izliyor. Boğaz manzarası görülmeye değer güzellikte yine. Beş yıl önce kendime gelmem için bu pencere önüne getirilmiştim. Şimdi Suat Bey’in durduğu yerde durup temiz hava almak için derin nefes alıp veriyordum boğaza nazır. Bayılmadan önceki tek görüntü bu mavi gerdanlık. Pelin’in buz gibi soğuk parmaklarını hissediyorum avucumun içinde. Ne zaman elini tuttum, ne zaman saçını okşamaya başladığımı hatırlamıyorum. Gözlerinde acı var korkuya karışmış bir acı... - Biz hazırız . Fatma Hanım’ın seslenişiyle birlikte Suat Bey eldivenlerini takmaya başlıyor. Pelin daha sıkı tutuyor elimi. Ve ben daha hızlı okşuyorum saçlarını. Murat’a kızıyorum içimden. Burada olmalı ve aynı acıyı yaşamalıydı. Yine yoktu ve bir sonraki sarhoşluğa kadar da acımayacaktı içi. Aynı şeyi, hatta aynı kişiyi düşünüyorduk Pelin’le bana bakışında ki o sitemi fark ediyorum. Suat Bey çatallı canavarın yanına yaklaştırıyor iskemlesini. Masanın yanında televizyon ekranına benzeyen iki ekran var. Biri Pelin’in göreceği şekilde karşımızda diğeri Suat Bey’e dönük. - Görmek ister misiniz? - Hayır. Hemen başlayın Doktor Bey. Görmemesi daha iyi olur bence. - Evet... Gündaç haklı...Görmesem daha iyi olur. “ peki „ diyerek iskemleden kalkıyor Suat Bey. Yan tarafta sayısız aletlerin olduğu masadan Fatma hanım bir şeyler alıyor. Şişman bir bayan olduğu için göremiyoruz neler aldığını. - Durun vaz geçtim görmek istiyorum. - Pelin bu iyi bir fikir değil! Daha çok üzülmenden başka bir işe yaramayacak bu. Karar vermemizi bekleyen gözlerle bize bakıyor Suat Bey, o çıldırtan sakinliğini hiç bozmadan. - Bunu istiyorum. O’nu görmeliyim ilk ve son kez. Hatırımda bir kan pıhtısından başka bir görüntü kalmalı. - Peki canım. Haklısın. Suat Bey’e bakıyoruz kabul ettiğimizi gösterir biçimde. Çocuk sanki sadece pelin’in değil ikimizinde. Ikimizde hissediyoruz O’nu. Kararlarımızı birlikte alıyoruz. Murat ise olayın içinde değil. Bu filmde üç kahraman var. Pelin, karnında ki bebeği ve ben. Fatma Hanım, Pelin’in karnına sıvı bir jel sürüyor. Yoğun ve saydam. Soğukluğunu hissediyorum. Pelin’in birazdan irkeleceğini biliyorum. Çok soğuktur tene değdiğinde bir anlık şok etkisi yaratır. Pelin’de hissediyor irkiliyor. Elimi sıkıyor sıkıca yaklaş der gibi işaret ediyor başıyla. Yaklaşıyorum iyice yanına fılısdıyor: - Sperme benziyor değil mi? - Ben de ilk gördüğümde bunu düşünmüştüm. Gülüyoruz. Saydam ve yoğun gerçekten de benziyor. Fatma Hanım sperm-jeli sürme işini bitirince Suat Bey elinde hazır tuttuğu barkot okuyucu cihazalara benzeyen bir aleti Pelin!in karnında gezdirmeye başlıyor. Ekranda benim için bildik bir görüntü beliriyor. Pelin için ilk...Heyecandan kocaman açılmış gözlerle gördüğü karaltıları birşeye benzetmeye çabalarmışcasına bır kısıp bır açıyor gözlerini. - Henüz bir şey göremezsiniz hanımlar. Daha görüntü ekrana gelmedi. Yine o hakim ses odada. Ister istemez tedirgin oluyorum. Hatta kızıyorum ona bu kadar iyi olduğu için. - İşte burada. Ekranın ortasında bir karaltı beliriyor hareket ediyor sağa sola sallanıyor. Bir torbaya konmuş ve çalkalandıkça sallanan fasulyeye benziyor. Ben fasulyemi toprağından koparmıştım. Anımsıyorum... İçim acıyor. Bir şırınga dolusu, dev şırınga dolusu kan pıhtısı şeklindeyken veda etmiştim ona. Pelin’in gözleri doluyor, benim de. Elimi yine tutuyor ama artık o kadar sıkı kavramıyor parmaklarımı. Ben ise saçlarını hala okşuyorum. Sadece artık daha uysal, daha yumuşak hareketlerle. Tedirgin değiliz artık. Ikimizde artık üşümüyoruz. Titremiyoruz. Sıcacık ısınıyor odanın içi. Suat Bey gülümsüyor bize bakıp. O kendinden emin gülüşü fark ediyorum. Sinirlenmiyorum. Bende ona gülümsüyorum. Odada ki herkes gülümsüyor. Artık o ağır koku yok odada. N.p
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Gece, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |