"Gülün dikene katlanması onu güzel kokulu yaptı." -Mevlana |
|
||||||||||
|
20 m2’lik Almanya da yasamaya dün basladım. İki gecedir Theaterhaus’un kapısın da acılış saatini , bekleyen beyler ve bayanlar’la bende pencerede bekliyorum. ’’Herzlich willkommen .....................’’ Bir gece en şık kıyafetimle aşagıya inip onların arasına katılmak , pencerenin kirli camlarının arkasına sığınmadan , onlarla yüzleşmek, belirsiz ve tanımsız siluetimle aralarında dolaşıp bir sigara içmek, belkide sadece bunu yapmayı içimdeki huzursuzluğu dindirip , dinginleştirecektir diye denemek istiyorum. Tiyatro hausun içini merak ettikçe heyecanım ve aşkım da artıyor , Umut ve coşku burdaki varlıgımın nedenini dahada anlamlaştırsada,insanların yüzlerini 8.kattan seçememek, kaygımı artırıyor. Operedaki Hayalet gibi, insanlara yakınlaşmadan ,biraz uzaktan gölgelerin arasından seyretmek.. şimdilik huzur verici gibi görünüyor. Gerçek hedefimin opera izlemek olduguna henüz karar veremedim . Aradığımın bu olduguna emin olsbilseydim, Paris Opera evinin karşısında küçük bir oda tutar,yerleşir , yüzyıllarca orda yaşardım. Bordo rengini hep sevdim, dedemin annaneme aldığı etekde bordo kadifedendi üzerinde minik kasımpatı çiçekleri vardı , kasımpatıların ne zaman açtıgını bile unuttum ,en son ne zaman kasımpatı gördüm şu an hiç hatırlamıyorum.Bordo kadifeden bir balo kıyafetini kendime hazırlamak için günlerce makinede dikiş diksemde onu giyerek operadaki localardan birinde yer almanın düşü şimdi içimi kıpırdatdı.Hiç balo kıyafetim olmadı , nasıl dikilir onuda bilmiyorum , burda metrelerce kadife satan kumaşçılar varmıdır.Bunun için kasabama geri dönmeliyim .Bizim evin karşısındaki kumaşçı antepten hep kumaşlar getirirdi ,onda bordo kadife kumaş olmalı.Dedemde muhtemelen ordan almıştır kadifeyi. Derin yanlızlığın içinde coşkuyla insanlara ulaşmak büyük bir özlem gibi görünsede ,aradığımın sesiz ve derinden gelen bir keman sesi oldugunu düşlemek beni sakinleştiriyor.Aşagıda bekleyen beylerden birine aşık olmayı o kadar çok istiyorum ki, her hafta Theaterhaus’un önünde gelişini heyecanla beklemek, gözlerimle delice onu aramak, yanındaki kadının kim oldugunu merak edip kıskanmak,her defasında onu bir kahve içmeye davet edebilecek cesareti kendimde toparlamayı umut edebilmek , içeriye giren son izleyiciden sonra artık son umudumuda kaybedip geriye üzgün merdivenlere hapsolmak.Her sabah onunla uyanmak. Takım elbisenin içindeki smokinli adamı sevecekmiyim aradıgım sevgi degil ki aşk ve heyecan.Sevgiyi şu ana kadar hiç düşünmemiştim , tutkuyla beraber kaybolmayı istedim sadece. Yüzümdeki maske bazen aglayan bir yüzken bazen gülen surat . Şimdilik 20 m2lik bir yaşamım var.Koridordaki 3.Buzdolabının 3.katı bana aitmiş biraz önce ögrendim.Koyacak bir şeyler hemen bulup yerleştim. Kendime ait bir yerin oldugunu duydugum anda hemen oraya sahiplenmeye çalışıyorum.Esyaya tutsaklığın ,özgürlüğümü yok edecegini kendime çok anlatsamda , şimdi kitaplarım yanımda degil.Kütüphanem çok uzaklarda tozlanmışlardır.Onları özlüyorum. Odamda bir dolabım var, henüz ne koyacagımı bilmiyorum dilini anlamadıgım birkaç kitap var , kapağını şimdi açmak beni korkutuyor. Geride biraktıklarım ve kaybettiklerim şimdi çok uzaklarda onlara ulaşmak ve dokunmak imkansız ve kayıp gibi.Nerdeler , nasıllar yüzlerini görmek ve sadece gülümseyip yanlarından ayrılmak istiyorum.Bazen anılarım ve geçmişimin kaybolacağı telaşına kapılsamda , biliyorum ki babam her zamanki gibi yeşil paltosuyla taşlık yolun agzında oturmuş beni bekliyor. Odada hersey beyaza hapsolurken bir tek Kapım yeşile boyanmış, Yeşile duydugum duyguyu henüz keşfedememiş durumda olsamda kapının arkasında kömür çizgisi çıplak bir kadın duruyordu. Bu kadını sevdim magrur ve eglenceli.Kadın gibi bende beş çizgiden oluşabilseydim bir araya getirildiginde işte kadın ... Bu odada ben gelmeden üç saat öncesine kadar başka bir kadın yaşıyordu.Odayı da dünyam gibi degiştirmeyi bir an çok istesemsemde, misafir oldugumu hatırladım.Elimde sadece valizlerim, ne kitaplarım,ne koltugum ne de duvara asacak renkli bir kartpostalım vardı , sesini duymadıgım saç renginin sarı olup olmadıgını bile bilmedigim bir kadının misafiriydim. Bu çizgi kadına anlam veren biraz önce bu kapıdan çıkan kadındı, belkide o da benim gibi kendini anlamlandırmak için kapıldıgı telaşın içinde çizerek bulmuştu çıkışı.Kapıdaki çizgi kadın bendim ve o , başka daha bir sürü kadın gibi oda bizden biriydi sade basit ve bir kalemin kalınlıgından çıkan kadın.Duyguyu kendimden yok edip çizgi gibi banada bir kalemin anlam vermesini diliyorum şimdi.Kalbim agır geliyor içimdeki husursuzluk sakinligimi yok ederken birisi olsada içimdeki çizgi kadındaki hınzırlıgı ortaya çıkarsa.Hep istiyorum ki biri olsun gelsin ve çizssin beni.Pandomim gibi sokakta bir kösede saatlece durabilirmiyim gücüm varmı sallanan bir yaprak olmaya.Şimdi yeşil bir boyam olsa çizgi kadını yok edebilirim. Tanımsız ve anlamsızmıydı herşey yaşadıgı sürede degilsede bana anlamını kaybettigi zaman evet. Şimdilik bu odada üç ay kalacagım ,benden önce yaşayan kızın bedeni ve kimliginden parçalar her yerde.Yıllarca burdan ayrılmak istemiyorum bu kentteki tek huzurlu yer.Duvardaki garfik poster yedi yaşımda annemin bana diktigi kumaşın deseni.Münihte yürüyen kadınlar.Annem bana elbiseyi aşkla dikmişti , sevgi elbisenin her katında .Bu odadaki kızla kalbim şimdi aynı çarpıyor.Bana terliğini bırakmış severek giyiyorum ,o da artık bana yabancı degil.Annemden bu kızdada parçalar var.Çizgi kadınla olan hesaplaşmam bitti artık onu seviyorum.Ona her baktıgımda hayata popo sallayan çizgi kadın komik yanımı keşfetmemi saglıyor.Tekrar gülmeyi ögrenmeliyim. Yolculuga çıkma kararımı kendi içime yolculuğu baslatmak için vermiştim , bulutların arkasındaki güneşin parlaklığı beni kendine öylesine hapsetmişti ki kasabadan kasabaya dolaşan satıcı gibiyim..Ya digerleri gökyüzünün diger tarafında yasayanlar,nasıldır ki diye düşlerken içimdeki yanlızlıklaydı kavgam aslında. Durmak bilmeden gece ve gündüzle sonsuz aşklar yasamak istiyordum. Çok eski zamanlarda , tarihini hatırlamak yüzümdeki çizgileri biraz daha derinleştirsede gecenin bir karanlıgında eve giderken annem ve babamın elini sıkıca tutar ve sadece gökyüzünü izleyerek yürürdüm.Sıkıca tuttuğum kocaman iki elin sıcaklığı,bana güven veriyordu.Dipsiz derin bir gecenin içine gözlerimi hapsederken sonsuzluga yolculuk hayalleri kurardım.Şimdi ikisininde eli yok. Arada yürürken ayaklarım çakıl taşlarına takıldıkça düşecek gibi olsamda , iki elin gücüyle havalarda uçardım. Bugün eski bir kitapçıya girdim,beni ispanyol zannetti.Kimligimin şu anda ne olduguna karar veremedigim için bu beni rahatsız etmedi nereye ait oldugumu şu anda bende bilmiyorum.Kitapçı 55 yaşlarında bir adamdı.Çocuk kitapları bölümüne beni götürürken adamı arkadan takip etmek zorunda kaldım.Yürürken poposu bir saga bir sola kayıyor ve dans ederek yürüyordu.İstanbuldaki kitap evinde çalışan çocugu hatırladım bir an.Kitap alırken akşam iş çıkışı kahvede buluşmak istemişti.Ben içeçcegim bir kahve ve ayak üstü yapılmayan bir sohbetin tadını düşlerken , evim varmıydı sorusuyla karşılaşmıştım.Kitapçıya sorabilirmiydim evi varmıydı.Akşam gidecek evim var ama belki sohbet ederdik ama hangi dille.Almanca zor degildi ama ben bir kitapçıyla sohbet etmek istemiyordum, odam sadece bana aitti bir ikinci kişiyi taşımazdı.Kitapçının yüzüne baktıgımda enerjisinin son kalan parçasını da biraz önce yürürken verdigini görebiliyordum.Aksam evine gittiginde koltuguna hapsolan bir satıcı olabilirdi onu düşünmek, onun sesizliginin içinde hapsolmak bana keyif vermiyordu. Ruhum çok uzaklarda küçük bir kasabanın derin sesizligine hapsolmuştu.Türk gecesine katıldım akşam kendimi tamamen yabancı hissederken , beni heyecanlandıran tek şey benim kasabamdan bir kadının binlerce kilometre uzaklardan burda olmasıydı. Aşkla yanına gittim benle ortak parçalar taşıyordu aynı topraklara baglıydık.Ne bekliyordum ki duygum benimle bütünleşmesi aşka gelmesiydi ,sesimdeki coşkuyu hissetmesini, yolculugun duraklarından birinde karşılaştıgımızı farkedebilmesini istemiştim. O yüz , İnsan kalabalıgının sarhoşlugndan bunu farkedecek kalbe sahip degildi ‘’babanız memurdu heralde’’ dedi. Buz gibi bir ses tonunu ne duymak ne de o topraklara yabancı olmak istedim.Orda yaşayan herkes gibi onunda oraya yabancı oldugunu düşündüm.Beni yabancı olarak adleddirmek onlara en kolay gelen şeydi, böylece büyük bir sorumluluguda ortadan kaldırmış oluyorlardı, aslında onların farketmedigi kadar sadece oraya aittim.Bunu ben istiyordum ,artık bir yere ait olmayı istiyordum, küçücükken büyüdügüm genç kızlıgımın geçtiği aşklarım ve kırılganlıklarımın yaşandıgı sesiz dünyada kabul görmek istiyordum.Taş bir evde geçmişti yaşamım , evin kapı girişi çoktan degişmiştir biliyorum. Kış sabahları bahçenin bir ucundaki tuvalete gitmek beni rahatsız bile etmiyordu.5*4 m2 bir odam ve umutlarım vardı.Hep 20 m2lik dünyalara sıgınıyorsamda şimdi umut ve heyecanım varmı emin degilim. Aynada çizgilerim ve cebimde kaygı dolu kelimelerim var. Theaterhaus’un açılış saati geldi ,bugünün Pazar oldugunu unutup saatlerdir aşagıya gelecek insanları merakla bekliyordum,her zamanki gibi sesiz dünyanın sesiz günü.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © emir, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |