Dünyada insandan çok aptal var. -Heinrich Heine |
|
||||||||||
|
Vezirin sesi geldi önce: -Piyon ! iki ileri. Piyon iki ileri gitti. Sonra rakip bir piyonunu ilerletti. Vezir: - “Daha ne duruyorsun mahmuzlasana şu atı.” Rakip, filini sürdü çapraz kareye. Filin hoşuna gitti ilerlemek. Hep çapraz yürürdü. Bilmezdi ki düz ilerlemek. Çapraz yürürdü ki çatsın birine. Bahanesi olsun. Düşündüm. Filler de gerçekten yan yan mı yürür diye? Ama doymadıkları kesin. Tevekkeli fil dememişler bu taşa. Yediği piyonlardan belli. Vezir kaleyi yönlendirdi file. Kale de ilerledi fil gibi. Bazen düze bazen yana... hareketleri farklı da olsa piyondan ya da attan, amaçları hep aynıydı: “tahta üzerinde hegomanya...” bir ses geldi yere düşen piyondan: -“Doğru adam yok mu kardeşim bu tahtada. Herkes ilerliyor ya çapraz ya yana.” Rakip, atını yolladı filini korusun diye. Atın ise aklına gelmedi sormak: -“bu seçim neye göre?” -“Neden at?” -“Neden fili korumak?” Sonra boş ver dedi içinden ganimeti düşünerek. Bu arada vezir görmüştü açığı. Kükredi. - “kale! Kale’ ileri.” Yüzünü ekşitti rakip. Bir piyonunu daha gözden çıkardı umarsızca. Ha sekiz, ha altı dedi kendi kendine. Hem çalışkandır bizim piyonlar. İki piyonun yerine de oynarlar. Hem belki kahraman olurlar diye düşündü içinden. Ha sekiz, ha altı... Vezir bir at daha yolladı rakip alana. Rakip ise : - “ne yapalım kader” dedi piyonlara hücum emri verirken. Piyonlar bie an bile tereddüt etmediler. Zaten ustası yaparken taşları, bu görevi biçmişti onlara: “ KURBAN” Hem de söylenmişti : - hadi gösterin kendinizi ! gösterin kendinizi de, belki olursunuz kahraman. At, fil, kale. Herbiri bir şövalye . aradıkları kimbilir ya bir prenses, ya kraliçe, ya da şan şöhret. Piyon ,sabırla , korkusuzca ilerlemekteydi bir yandan. Gözünde ne para ne paye. Rakip bir piyon daha verdi. Diğerlerine de seslenmeyi ihmal etmedi: -şahımız sağolsun! Rabbim şahımızı korusun. Vezir diğer fili sürdü rakip cephenin gerisine. Rakip atı ile fili kovaladı. Ama zannederim nafile. Piyonlar göğüs göğüse geldi tahtanın ortasında. Çatırtılar, çuturtular, yere düşenler, bağıranlar, çağıranlar... lakin duraksama, tereddüt, korku namına bir esame yok gözlerinde. Kahraman piyonlar! Ama zaten geri gelmek yok ki karakterinizde. Hep ileri! Hep ileri! Rakip emir vermekten vazgeçti öteye beriye. Bir telaştır başladı. Önce ne yana gideceğine karar veremedi. Koştu bir o yana bir bu yana. Yalnızlık, bıkkınlık yoktu belki ama ümitsizlik ve şaşkınlık belli oluyordu hareketlerinde. Ne yapacağını, kime yardım edeceğini bilemiyor belki ama bir başına verdiğ mücadele övgüye değer: - kahraman rakip! Emin ol geçeceksin tarihe. Şah mı? Hiç duruyor yerli yerinde. En azından şimdilik. Zaten asil bir taştır o. Gittiği gideceği en fazla bir kare. Yorulmaya, savaşmaya hiç alışık değildir. Piyondan çok farklıdır. Hem de 5 kare. Hem gerek yoktu ki kendini yormasına. Veziri vardır aslanlar gibi. Nasıl desem sanki bir pire. Bir piyon daha gitti sessizce meçhule doğru. Gurur vardı gözlerinde. Görevini eksiksiz yapmış olmanın mutluluğu. Piyondu o. Ne görev biçilmişse kendine onu yapardı. Doğuştan engelliydi, kısıtlıtydı hareketleri. Hiç bir zaman olamazdı ne bir fil ne bir kale. Bazen çok büyük kahramanlıklar gösterir, kurtarırdı vezirini kölelikten. Ama kendi sonu hep aynı olurdu. Acizdi doğuştan. Birden bir ses geldi. Zannederim ya at ya filden. Ya da her ikisi birden. Bağırıyorlardı avazları çıktığı kadar, biraz da küstah bir eda seslerinde. Görseniz o an at ile fili. Burunları kaf dağında. Sanırsınız küçük dağları yaratanlar kendileri. Bağırdılar bir ağızdan. Biraz da küstahça. -ŞAH ! Şah donakaldı. Aklı mallarında. Rakip şaşkın. Bakındı geriye doğru. Ama vakit çok geç. Yetişemezdi artık. Sadece atına seslenebildi. Ses tonundan inancının kalmadığı belliydi. Ama yine de seslenebildi atına: -Şah’ı koru. Şah’ı koru. Sesi o kadar cılızdı ki at duymadı bile onu. Filden kaçmaktı o an tek arzusu. Elinden gelse tahtanın dışına bile hamle yapardı. Yeter ki izin verilse. Keşke diyordu o an içinden. Keşke peşine düşmeye değecek böyle bir taş olacağıma basit bir piyon olsaydım yada tahtanın bir karesi... Şah sessiz. Son bire umut bakındı sağına soluna. Kurtulacağını bilse eğer, razıydı vermeye üç beş nefer. Gözleri dolu, mağrur ve gururlu... Son ve ilk sözü duyuldu: - Piyon ! iki ileri.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © bekir ince, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |