Sevgi dünyadaki yaşam ırmağıdır. -Henry Ward Beecher |
|
||||||||||
|
Birbirinden müştekî mağdûrlar gaddârlar Halinden memnun olana rastlamak mümkün mü? Herkeste bir hoşnutsuzluk, bir rahatsızlık, bir huzursuzluk ki sormayın. Amir memurundan, memur amirinden, asıl vekilinden, vekil asılından müşteki… Ebeveynler çocukları, çocuklar ebeveynleri beğenmiyor. Ehli hibre itibar kalmadı. Cemaat imamı beğenmez, imam cemaati. Seyirci oynanan futboldan şikayetçi, futbolcu hakemden. Komşu komşunun külüne muhtaç değil, kuyusunu kazmakta. Öğrenciler öğretmene karşı, öğretmenler öğrenciye… İlme talep kalmadı, kısa yoldan köşe dönmenin peşindeyiz... "Ne olacak bu memleketin hali" diye kurulan her cümle havada geziniyor. Artık ülkenin hâl-i pür melâlini düşünecek kimse kalmadı; herkes, vaziyeti kurtarma, vartayı atlatma derdinde sadece. Gemiyi kurtaran kaptan… Ne günlerdi… fotoğrafların bir de arabisi vardı. Öteki yüzümüzü gösteren. Soğuk görmüş cisimler gibi büzülmüşüz, küçülmüşüz. Cüceleşmişiz, güdükleşmişiz, sıradanlaşmışız, sığlaşmışız… Egomuzu tatmin için, zihnimizi, beynimizi ve yüreğimizi kötürümleştirerek süflî, ilkel ve geçici çıkarlarımız uğruna kendimizi ve bu ülkeyi kadavraya çevirdiğimizin farkında mıyız acaba? Bayağı ve iptidai bir ruh hali bizimkisi. Herkes kendi halini doğru olarak göstermenin peşinde. Hangi dağ yol vermez, hangi dağ aşılmazdır. Önce içimizdeki dağları aşmalıyız. Kalbimizden başlamalıyız yolculuğa… Başkalarını bırakalım kendisiyle barışık olan kaç kişi var memlekette. Gördüğümüz bütün yüzler asık. İnsan insanın kurdu. Hatta kendi kendinin kurdu. “Keskin sirke küpüne zarar.” Herkes sahip olduğu şeyi şiddet unsuru olarak kullanıyor. Yazacak köşesi olanlar şiddet aleti olarak "söz"ü kullanıyor. Parası olanlar şiddet unsuru olarak “parayı”, mevki sahibi olanlar "koltuğunun" gücünü kullanıyor. Dahası herkes bir dayıya yaslanmak derdinde. Neremizden tutarsanız tutun, dökülüyoruz yirmi yaşını geçmiş otomobil gibi.... En büyük, en hayatî meseleleri basmakalıp cümlelerle sıradanlaştırıyoruz. En sıradan meseleleri ise dev aynalarında büyüterek heyulalar haline getiriyoruz. Ölçülerimiz bozuldu; çünkü mihengimizi kaybettik, nirengi noktalarımızı tarumâr ettik. Sonra da derekenin girdabında çırpınıp duruyoruz. "Daha" sihirli kelime. Daha: törpü. İnsanımız zihin olarak fersudeleşmiş, beyinlerimiz ve kalplerimiz tefessüh etmiş, şahsi çıkarların dışında başka bir düşünce uğramıyor yanımıza. Menfaatlerimizin peşinde koşuşturmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Egoizm… Daha'cılık… daha çok üretecek, daha çok satacak, daha çok kazanacak, daha çok yiyecek, daha çok def-i hacet edecek, daha çok haz alacaksınız. Daha çok para, daha çok makam, daha çok zevk… Hız ve hazz… Süleyman'ın ordusu yürürken, ordudaki nefer ayağının altındaki karıncayı düşünmeyecektir. Demokrasi halkın kendi kendini yönetmesi olarak tarif ediliyor. Yöneticiler halkın içinden çıkıp halk adına iş görüyorlar. İşin teorisi bu. Ama pratik biraz farklı. Yönetim mekanizmalarına hasbel kader gelenler aristokratik bir tiksinti ile halka bakıyorlar. Kendilerini VIP(Very Important Person) olarak görüp, halkı ikinci sınıf vatandaş olarak gören bu sonradan görme elitler böylece kendi entelliklerini tescil etmiş oluyorlar. Bu psikolojide olanlar için karıncadan ne farkımız var. Bataklıkta gül yetişmez. Toplumlara hakim kültürler o toplumun şekillenmesinde rol oynar. Toplumun ahlak anlayışı, kültürel farklılığı toplumun fertlerine yansır. Sadece fertlerine değil, mimarisine, şehircilik anlayışına, edebiyatına... Bir Fransız, Fransız gibi davranır; bir Türk, Türk gibi; bir Rus, Rus gibi... Londra İstanbul'dan, İstanbul Kahire'den farklı olacaktır. Bunda yadırganacak bir taraf yoktur. Ve her toplum kendi insanını yetiştirir. Neden bir Türk İngiliz gibi davransın ki? Her toplumun kendine has kültürü, ahlak anlayışı, ve gelenekleri var. Toplum, insanı kendi inanç sistemi içerisinde, örf ve adetleri içerisinde yetiştiriyor. Ve bir toplumun iyi kabul ettiğini, diğeri benimsemeyebiliyor. Bir savaşçı bir toplumda kahraman ilan edilirken başka bir toplum tarafından cani olarak tanımlanabiliyor. Kısaca her toplumun kıstası kendi inanç ve etik anlayışı. Hazreti Ömer'in hayatı, toplumun kendi insanını şekillendirmesine, kendi insan yapısını inşa etmesine çok çarpıcı bir misaldir. Kendi kız çocuğunu diri diri toprağa gömen bir toplumun sert mizaçlı ferdidir O. Kızkardeşini dövüp ağzını kanatacak kadar şiddet yanlısı. Aynı şahıs Müslüman olduktan sonra daha doğrusu halifeliği sırasında sırtına un çuvalını yükleyip Medine sokaklarında sabahın alacakaranlığında fakirlerin evlerine taşımaktan mutluluk duyar hale geliyor. Hazreti Ömer'de değişen nedir? Onu bu hale getiren, ondaki bu değişikliği sağlayan yeni sistemin ahlak anlayışıdır. İslamın şahısların düşüncelerinde meydana getirdiği terakkidir. Sonuç olarak şikayet etmeye hakkımız yok. Herkes kapısının önünü temizlesin. Her toplum kendi mizacına uygun fertleri yetiştirecektir. Niyazi KARABULUT
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Niyazi KARABULUT, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |