Değişim dışında hiçbir şey sürekli değildir. -Heraklitos |
|
||||||||||
|
Sema denizinin en diplerinde bir yerlerde bir denizkızı varmış derdi hep anneannem ve ben hep merak ederdim bu gizemli yaratığı. Anlamını bilmediğim bir telaş sarardı beni her yağmur yağdığında. Sanki kocaman bir damla çise olurken, yeryüzüne içinde denizkızını da getirecekti ve ben hep heyecanla gökyüzüne bakardım hep, yağmur yağışlarınca... Gözlerimi acıtmasına bile aldırmazdım bazen iri damlaların hatta dolu altında çıplak ayakla koştuğum günleri anımsarım. Minik bikinimi kışın soğuğuna aldırmadan bedenime geçirir, elimde şemsiyemle uçmaya çalışırdım. Filmlerden etkilenirdim belkide. Her 31 Ekim geldiğinde, cadıların çatılardan şemsiyelerle uçuşunu izlemek için duvardaki antika saatin 12 kez vurmasını beklerdim Kasım bitimlerine hiç kala... Mumlar yakardım odamda babamın ne dediğine aldırmadan ve kiliseye benzetilen odamda sonsuz huzura dalardım çalışmayan bilgisayarımın, mavi flu ekranına kilitlenirken bakışlarım. Öyle derin hayallere dalardım ki; engin okyanuslar boğardı beni... Hep olmayacak işler peşinde dururdum, koşup. Küçücük yaşlarımda. Olmazdı da zaten. Düş kırıklıklarımı yerlerden toplamayı da o zamanlar öğrenmiştim, “çoktandır söyleyemiyorum”lu bakışları da... İçimde biryerlerde hep bir sır saklardım aklımca... Herkesin bildiği ama unutulmuşluğa yüz tuttuğu için hatırlanmayıp, herkesin aslında “artık” bilmediği sırlar... Minik bir misketim vardı, hiç unutamam. Tek bir an bile yanımdan ayırmazdım. Renklerinde yiterdi ruhum ve bir başka dünyam olurdu o benim. “hayal” adında, “hayal” tadında ve “hayal”imsi bir dünya... Sınır... Yok... Keman çalmayı o zamanlar da severdim. Ağları yine hep kemanımın kayışı ve ben, o her ağladığında onunla beraber yasa bulanırdım... O beni şarkısıyla ıslatır, ben ona nem salgılardım. hiç yokluklar içinden pıhtılaşmış bir kan yuvarını yeniden hayata geçirmek gibiydi kemanımın söylediği her bir masalsı şarkı... Ben onu dinlerdim o çalardı yada ben onu çalardım o beni dinlerdi... Birgün kayışım koptuğunda içimde birşeyler parçalandı. Sattım onu ve uzun zamandır almak isteyip alamadığım ayakkabılarımı almayı denedim. Hiç aklıma bile gelmeyecekti sanki; ağlama isteğime karşı koyamadığım zamanlarda, onu arayıp bulamadığımda anneme “düzenleme yaparken nereye sakladın onu?” diye soracağım... Alacağım yanıt hep ürküttü beni. Kötü bir kabus olarak işlenmesini ne kadar çok isterdim o günün hayat defterime oysa... O da olmadı işte ve ben ihanet ettim beni acılarımdan arındıran en yakın hatta belki de tek dostuma. O şimdi, birilerinin vatanı olan bir ülkenin en büyük yerleşim birimi olan İstanbul’da. Ben gitmezsem o gelemez. Ben gitsem onu bulamam. Belki birgün bağışlar beni. İyi olduğunu biliyorum ama, en azından bu güzel. İvedi düşlerim var... Her gece uykularımdan uyandırmaya andlı, siyam kedilerim dolanıyor arka bahçemde ve “kendi”min olacak evi hayal edip duruyorum bu son günlerde... Sessizliği dinliyorum her fırsat bulduğumda, gözlerim kapalı... Gözlerim kapalı olduğunda, ne kadar da gün olsa gök, boyun eğer göz kapaklarım karanlığa ve daha iyi duyumsarım, yalnız kalınmışlığın acı sesini... Toprağa, yağmurdan sonra yapışıp kalmış minik bir toz zerresi gibi sessiz ses... Ya ses yada sessiz nasıl olur deme şimdi! Marangozlar, demir sehpayı ahşaba dönüştürebilirler mi hiç? Bu sorunun cevabı erdiğinde birgün aklına, adın kalacak aklımda ve “bulmuşsun” diyeceğim... Bakalım. Hastane koridorlarında, en uzun yolu yürüyen, en hasta adama rastladım dün. Yardım etmek istediğimde itti beni. Gözleri görmüyor ve burnundan ağır çekim bir film gibi kan damlıyordu ağır ağır... Şairin dediği geldi aklıma o an nedense; “ölü güneşlerin, serpilen mor kulu...” ölmesin güneşler!!! Kıyasıya bir yarış gibi ateş, meşaleyi söndüren, ölecek... Suç ve cezası ağır... Gaz yağına tutsak sevişmeler kaldı bir bana..! GÜL ÇAKIR gulcakir9@hotmail.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © gül çakır, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |