"Hayranlığı o dereceye vardı ki; yere düştü ve kendinden geçti." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
* iki dakika önce ( küçük bir kentte yürüyen iki canlı ) : -konuşalım o zaman, yarım bırakmak senin için önemli değilse, benim için de önemli değil. -niye sinirlisin o halde ? -çünkü seninle sadece boşalabilmek için yatmıyoırum ama sen yemek yemeyi yarıda bırakır gibi... -tamam kızma gel. -hayır, giyinelim hadi. * iki dakika sonra ( aynı kentin parkının varoşa çıkan yolu ) avuçlarıma sanki buzdan bir karanlık vermişlerdi ve ben onu düşürmemeye çalışıyordum.( demek gidecekti kendime itiraf edemediğim şeyleri sana itiraf ettikten sonra bile zehir püskürten, sokaklarından ihanet terleri akan o şehre beni değişecekti ) varoşa dalalı iki dakika olmuştu, tehlikeli yerlere girmeyeyse bir dakika vardı, kimin umrunda beni çoğu tanıyordu zaten.Hep bir buhrandan sora kentli kaçıklar, aşksal mazeretlerini mağazaların ışıklarında, züppe kalabalığın soyut umarsızlığında unutmaya çalışır. Oysa ben köyden gelmişliğin de belki etkisiyle yüzüme vuran bu kayıp suratlar içinde arardım, kendiminkine benzer bir yalnızlığı. oturdum çoğunlukla gece oturduğum yıkık evin dibindeki serseriler taşına : -sarı naber bileeder, bu saatte bira takılıyon ne iş ? -nebiliyim işte canım sıkkın biraz. -söle bakam bi bira, hem dertleşiriz hem çekeriz. -al şu karşıdan o zaman. Birayı aldı konuştu bayaa hayattan, kadınlardan ama ilginç olanı içinde ilginç bişey olmamasıydı, "hatunu çok serbest bırakmıycaksın", falan gibi şeyler anımsıyorum.Geç saate kadar kendimi de şişeleri de tüketip evime gittm, konuştuklarımızı hatta konuşma eylemini bile unutmak istedim. İki dakika öncenin ve iki dakika sonranın ortası; tam o an ( bir park, bir masa, kız ve oğlan ) : -bak sen herşeyi kafanda fazla abartıyorsun. -yaa ! istanbul'u biliyorum sonuçta. -ama ben okumaya gidiyorum sadece oraya -İzmire git o zaman -ama orada sinema televizyon sektörü istanbul kadar gelişmiş değil ki, hem seninde iş bulma olanağın çok fazla, gelince askerden ben yurttan çıkarım ev tutarız, sadece 6 ay ayrı kalıcaz.ben yarı tatilde seni görmeye gelirim sen de izin kullanırsın gelirsin, belki İstanbul'a çıkar, ay ne güzel olur değil mi !? bana söz vermişti oysa, son ihanetinden sonra, kendine kendisi de güvenmediği için İzmirde öğretmenlik yazacaktı güya.Affedince herşey değişiyor demek ki, kendi hayalleri tüm sözlerin önüne, hatta tüm sevgilerin önüne geçebiliyor.Ve biliyorum ki istanbul'daki yaşamda onu etkiliyor. Elma şekeriyle kandırabileceği çocuğum ben de zaten herzamanki gibi. Herşeyin ötesinde biliyor nasıl tiksindiğimi o yoz kalabalıktan, renkli ama dilsiz ulu binaların gökyüzüne saçtığı negatif elektrikten : -Bebeğim harika bir şehirmiş bir bilsen. -ben istanbul'a asla gelemem biliyorsun değil mi ? -gelmiycek misin ? -sanırım. birbuçuk yıl sonra bu gün ( beşiktaş-kız kulesine bakan bir tutam sarı saçın altında bir çift yeşil göz ) Aslında seni hapsetmişler şu kuleye istanbul. Gün senin değil, gece senin değil , evlerini sokaklarını, kubbelerini, kapılarını ayırmış, bir cinnet kalabalığı. Bak sana asla gelmem diyordum, geldim işte, sen davet etmesen bile ( edemezdin; misafir karşılamayacak kadar kırıktın ) ben yine de sana yanımda hediyeler getirdim. Sabahları sıtmalı uyanışlar, ertelenemeyen alkol komaları, cinlenen bir ruh ve bir yük katarı kinlenmiş yürek.Denizine mi salayım, göğüne mi yani beyninden mi vurayım göğsünden mi ; Bu hayat akademisinde uzun yıllardır üstünde çalıştığım silahla ? Görüyorum ki eskidikçe gerçekten herşeyin güzelleşmiş, hala senin bir bakire olduğuna inanan şairlerin dediği gibi.Ama ya biz ? her çılgın ayrılığımızın her muhteşem sevdamızın kanlı elleriyle Boğaz'ını sıkıyoruz , her başarısızlığımızın bahanesi o kuleye kapatılmışlığımız sanıyoruz, her sevdiğimizi çalanın sen olduğuna inanıyoruz...yine de küsmedin bize değil mi? anlayan kalplere açtın tarihten beri yaşattığın düşü...Özür dilerim istanbul ben de birara tüm yitikliklerimin sebebinin sen olduğunu düşünüp; meydanlarını mayın tarlası, kapalı alanlarını zindan varsayıp anana avradına sövdüğüm için.Şimdi senin için sevgiyle birlikte, ne yazık ki bir eziklik te taşıyorum yüreğimde, "üzülme ben alışığım taşıma o yükü" diyeceksin ama sevgili istanbul, büyümesi için her aşkın; yanında biraz da hüzün lazım. Biz insanoğlu hemencecik aşık oluruz İstanbul üçbuçuk yıl önce ( İzmir'in bir köyü ) -ee nasıl buldun yeni sevgilini, telefonda tanışmak biraz garipti ama -harika bence, ne zaman geliyorsun balıkesir'e ? -Sınavlarım var orda bir hafta sonra, ama sen istersen daha erken orada olabilirim -öptüm tatlım -öptüm bebeğim ( o kıza ne mi oldu alemden-aleme, adamdan-adama koştu seviyor mu bilmiyorum hala İstanbul'u ama okulu bırakıp evine gitmak istiyordu son gördüğümde, ben hala burdayım sevgiyle)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kuzey darıcı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |