"Bilmezlik ile ne hoştum; hayalimde ne güzellik, ne de aşk vardı." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
“Kadın gözyaşlarını silerek elinde bavuluyla evden çıkar. Ardına bakmadan hızla karışır caddedeki kalabalığa...” Yazdığı senaryonun son cümlesini bitirip altına imzasını attıktan sonra derin bir nefes aldı. Bu çalışma odasına her girişinde, yazmak üzere bilgisayarın başına her geçişinde tanrılaşıyordu kendince... Kadınlar, erkekler yaratıyor, onların kişiliklerini donatıyor, kaderlerine yön veriyordu. Sabahları erken uyanması, kahvaltıdan yarım saat sonra türk kahvesiyle günün ilk sigarasını yakması kadar sıradandı onun için...Ama yazdığı her aşk hikayesinin ayrılıkla bitmesine o bile engel olamıyordu. İş aşka geldi mi kendi yarattığı insancıklar elinden kayıveriyor, aşkın kendi yazgısına yeniliyorlardı. Bunun vermiş olduğu tuhaf burukluk, bir yandan da bir işi daha bitirmiş olmanın rahatlığıyla gözlerini kapatıp şöyle bir yaslandı tahta koltuğa... Hayatı boyunca asla erken kalkıp işe gitmemiş, asla mesaisi olmamış bu adamın, kendi mesaisini yarattığı çalışma odası küçüktü , hatta kasvetli sayılıydı... Güneş bu odaya günün hiçbir saatinde vurmuyordu. Camın önüne dayanmış tahta masa, son model bilgisayar , kağıtlar, renk renk kalemler, gittiği ülkelerden getirdiği kartpostallar, neden yazdığını sonradan asla hatırlamadığı notlarla kaplıydı. Masayla kütüphade arasındaki boşluğa yarım yamalak çaldığı gitar yaslanmıştı. Müzik aletletlerine olan merakı her denemede başarızlıkla sonuçlanmıştı ama el işlerine yatkındı. Özellikle de ne zaman bunalsa atardı kendini Dolapdere nin arkasında keşfedip, sahibiyle arkadaş olduğu marangozhaneye. Kendi yaptığı tahta raflara doldurduğu kitaplar, cd ler, boş kalan tek duvarda babasının çizdiği karakalem ağlayan çocuk resmi ve çerçevelerde birkaç kadının sahil kasabalarında ya da arkadaş toplantılarında kahkahalarla gülen fotoğrafları... Başı ağrıyordu. Boynunu sağa sola çevirerek rahatlamaya çalışırken camda yansıyan yüzüyle karşılaştı. Gözlerinin altı iyice morlaşmıştı. Esmer, uzun boylu, zayıf adam kır saçlıydı. Son iki yılda hızla beyazlayan saçlarını öyle sevmişti ki... Sanki her beyaz tel yaşadığı en mutlu, en acıklı anlardı yaşamındaki. Gözlerinin kenarında güldüğünde daha da derinleşen çizgiler vardı. Sonra ellerine baktı. Müzik serüveninin en başında piyano çalamamasının sanığı onun gibi kocaman bir adam için küçücük kalan ellerinde sokakta sevdiği kedilerden izler vardı. Aklı hala yazdığı aşk öyküsündeydi. Acaba kadın aşkı için ihaneti kabul etseydi, o hayal kırıklığını içine sindirip adamın yanında kalabilir miydi? Hiç olmazsa bu öykü ayrılıkla bitmeseydi… Yeniden açtı bilgisayarın sayfasını.... erkeğin ihaneti ikinci kadının entrikaları senaryonun en önemli bölümüydü. Bunu çıkarırsa herşeyi baştan kurgulaması gerekecek, üstelik yapımcıyla arası bozulacaktı. Gözyaşı mutlaka olmalıydı. Acaba bu öykü devam etsa kadın ve adam dost olabilir miydi? Aynı onun hayatından çıkan kadınlarla yaptığı gibi arada bir bir kahve içimi için bir araya gelip, eskiden çekilen acılar, paylaşılanlar yokmuş gibi gündelik hayatlarına dönebilirler miydi? Oysa o ayrıldığı tüm kadınlarla dosttu şimdi. Onlarla telefonlaşıyor, gündelik dertlerini dinliyor, hatta şimdiki sevgileririyle yaşadıkları sorunlara çözümler üretiyordu. Kadınlarla ilgili aklına kurcalayan hiçbirşey yoktu artık. Denklemi çözmüştü. Şimdiye dek hayatına giren bir sürü kadın, kimisiyle bir gece, kimiyle birkaç gün, kimiyle birkaç ay süren ilişkileri hep aynı şekilde başlıyor, ilk görüşte ne olduğunu o bile anlamadan kendini sokakta, evde, barlarda, yatakta birarada buluyor, sonra gündelik yaşama birlikte adapte olmaya çalışırken başlayan uzaklaşmalar, bağımlılık korkusu, kadınların eleştirileri, kadınların sitemleri, kadınların istekleri, kadınların değerleri, ilişkiyi bir sona erdirme çabaları ve sonuna kadınların gözyaşları.... oysa o özgürlükten yanaydı. Hayatındaki kadına asla baskı uygulamadan kendisi olmalarını isterdi. Bir erkeğe bağlı olmadan her yönden kendi ayakları üstünde durabilen, o olmadan kendi istekleri gibi yaşayan hatta onunlayken bir başkasına aşık olup bıunu karşısında ezilip büzülmeden söyleyerek onu terkedebilecek kadar cesur bir kadın yok muydu? Dostlularda da durum farklı değildi. İnsanlar değişmişti artık. Herkes yaşayabilme kaygısıyla birbirini eziyor, çıkar ilişkileri almış gidiyordu. İçki masasında, barlarda sohbetlerde herşey güzel, ya ağlarken? Başını omuzuna dayayıp hiçbir şey düşünmeden katılarak ağlayacağı kimse yoktu işte... Belki de son günlede iyiden iyiye kendini bu çalışma odasına hapsetmesinin nedenide buydu. “Yanlızlık insanın kendi belirlediği sondur” demişti bir arkadaşı. Gerçekten yanlızdı işte. “Bu ruh halinden hemen sıyrılmalıyım” dedi kendi kendine. Böyle düşünmeye devam ederse içi büsbütün sıkılacak, uykusu kaçacak, sabah kalktığında da huzursuzluğu devam edecekti. İçinde bir dakika daha kalırsa boğulacağını hissettiği çalışma odasında çıkıp yatak odasına giderek attı kendi yatağın üzerine... ne yapıp edip kafasını dağıtmalıydı. Birilerini hatta bir kadını arayıp onunla akşam yemeği yer, sonra bir barda bir şeyler içer belki de geceyi onunla geceyi geçirebilirdi. Böylece arayacağına emin olduğu yapımcıya en azından bu gecelik hesap vermekten de kurtulurdu. Bu kadının kim olacağını düşünürken birden bire aklına takılan şarkı karar vermesine yardımcı oldu ve hemen sarıldı telefona. Tanıştıklarında henüz onsekiz yaşında olan bu genç kadının ilk aşkıydı. Bebek yüzlü, yumuşacık, sıcacık bir kızdı ama öylesine aşıktı ki, bir süre sonra bu yükü taşıyamamış, kızın sevgisinden, beklentilerinden boğulmuş ve onu aldatmıştı. Kız sıradan bir tesadüf sonucu aldatıldığını öğrendiğinde çığlık çığlığa ağlamış, “seni asla affetmeyeceğim” diye haykırmıştı. Aradan zaman geçtikten sonra daha doğrusu yaşananları biraz soğuyunca ara sıra konuşmaya başlamış zaman içinde arkadaş olmuşlardı, aynı diğerleriyle olduğu gibi. Ama onu ötekilerden ayıran tek şey yalınlığı ve birlikteyken insanı aklındaki kirli olan her şeyden arındırmasıydı. “Merhaba güzel kız, neyse ki evdesin...” “Kiminle görüşüyorum?” “İlk aşkınla...” Sesini bir kerede tanıyamayışına oldukça şaşırdı, gerçi bir süredir görüşmüyorlardı ama... “Af edersin, birden tanıyamadım sesini, hayırdır? Nereden geldim aklına?” “Sen hep aklımdasın da bu aralar arayamadım seni. Bir saate kadar hazır ol, gelip alıyorum seni. Bol bol konuşuruz. Boğazda rakı balık, tamam mı?” “Seni on dakika sonra arayabilir miyim? On dakika sonra.... Önceden verilmiş bir sözü vardı belki de, diye düşündü. Ama ne olursa olsun biri ölmediyse mutlaka ne yapar eder gelirdi yanına. Her gelişinde mutlaka onun seveceği bir kitabı, bir müzik cd sini getirir, onu dinler, aklı erdiğince anlamaya çalışır hatta son birkaç seferinde akıl verir olmuştu. On dakika geçip hala telefon çalmayınca garip bir telaşa kapıldı. Mutfağa gidip bir bardak su içti, televizyonu açıp kanalları dolaştı, camın önüne geçti, denize baktı... Saçmalık bu, diye düşündü... on dakika geçti, bir on dakika daha... Niye bekliyorum ki? “Aramadın...” “Şimdi arayacaktım... unutmuşum, bu gece üniversiteden arkadaşlara söz verdim. Başka bir zaman görüşsek olmaz mı?” Şaşırdı. Çok şaşırdı. Boşver demek istedi, canı cehenneme üniversitelilerin. Oyunbozanlık yapma. Sen şimdi bana lazımsın. Gel ki rahatça ağlayabileyim... demek istediği her şey tıkandı boğazına. Hayal kırıklığını belli etmemeye çabalayarak kapattı telefonu. Ağır ağır, her adımda aklından geçen her şeyi silip atarak önce çalışma odasına geçip öyküyü son haliyle bilgisayara kaydettip kapattı, sonra ışığı söndürdü. Üstündekileri tek tek çıkarıp fırlatarak çırılçıplak girdi yatağa. Ayaklarını karnına çekti ve uykuya kaçtı. Yalnız olduğu her gece ki yaptığı gibi..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nehir A., 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |