Konuş ki seni göreyim. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
En başta Milli Eğitim Bakanlığı ve Türk dilinin korunup geliştirilmesinden sorumlu olması gereken bugünkü TDK, bu sorunlara ne yazık ki seyirci kalmaktadır. Elbette bu sorunların çözümü yasalarla ve yasaklarla sınırlı, yaptırımcı bir yol izlemek değil; tersine eleştiriye açık, yapıcı ve uzlaşımcı bir anlayışla tüm dilcileri bir araya getirmek ve bunların yapacağı ortak çalışmaların sonuçlarını eğitimcilerle paylaşmak, dilin öğretiminde ortak ilkeler ve yayınlar oluşturmaktır. Özel öğretimde gözlemlediğimiz pek çok yanlışı ve çelişkiyi artık kamuoyuyla paylaşmak ve gittikçe yaygınlaşan bir dil sorununu gündeme getirmek kaçınılmaz bir durum olmuştur. ÖSS ve OKS’ye hazırlıkla ilgili yayınlarda yazar kadrolarının , bilimsellikle ve birbiriyle bağdaşmayacak pek çok bilgi verdiği görülmektedir.Bu bilgilerden biri de “deyimleşmiş bileşik fiil” ve “yarı kaynaşmış bileşik fiil” adıyla öğrenciye sunulan bölümlerdir. Yıllardır öğretilen, eski ve eski olduğu kadar da çoğu yanlış olan bu görüşlerden yepyeni bir yorumla dilimiz ne zaman kurtulacak merak ediyoruz. “Yarı kaynaşmış bileşik fiil “ ne demek? Bunun ölçütü nedir? Doğrusu böyle bir ölçüt de böyle bir fiil de yok bilimsel olarak. Örneğin “karar vermek,haber vermek, görüntü vermek,önem vermek, selam vermek,imkan vermek,yer vermek, cevap vermek,bilgi vermek, izlenim vermek, güven vermek,ödül vermek, sır vermek,rapor vermek, beyanat vermek, korku vermek; hayal kurmak, düş kurmak, tuzak kurmak, bağ kurmak, bağıntı kurmak, ilgi kurmak, ilişki kurmak, (olaylar arasında) köprü kurmak, temas kurmak; soru sormak; kuşku uyandırmak, kaygı uyandırmak, izlenim uyandırmak, şüphe uyandırmak, saygı uyandırmak, saygı duymak, kaygı duymak, kuşku duymak, şüphe duymak, eziklik duymak; ilgi beklemek, ilgi görmek, ilgi göstermek; iz sürmek; yer almak; sır saklamak; idman yapmak... söz öbeğiymiş gibi, çoğu yayında “yarı kaynaşmış bileşik fiil” diye nitelendirilmekte ve öğrencilere bu konuda yanlış bilgiler sunulmaktadır. Bu filleri örnek cümlelerde kullanalım, bakalım yüklem nasıl bulunacak? __Konuya her zaman önem VERİYORUM. (Konuya her zaman gereken önemi VERİYORUM. Konuya her zaman büyük bir önem VERİYORUM...) __Size saygı DUYUYORUM. (Size karşı bu saygıyı hep DUYDUM ve DUYACAĞIM. Size karşı hep inanılmaz bir saygı DUYDUK...) __Bu yazar, bütün yapıtlarında köylü sorunlarına yer VERİR. ( Edebiyat tarihi, yazara hak ettiği yeri VERMİŞTİR. Konuşmasında bu konuya en geniş yeri bu yazarımız VERMİŞTİR...) __Her yazar bu düşüncelere ilgi GÖSTERİR. (Her insan, bu ilgiyi her yerde ve her zaman bu tür yapıtlara GÖSTERMİŞTİR. Bu makaleye okuyucular, sürekli inanılmaz derecede yoğun bir ilgi GÖSTERMİŞTİR.) __Şairimiz, edebiyatımızda son dönemlerde yer ALIR. (Şairimiz hak ettiği yeri edebiyat tarihimizde ALMIŞTIR. Sanatçımız, edebiyat tarihimizde hak ettiği o erişilmez yerini nihayet ALMIŞTIR....) Bunlar bir çırpıda akla geliveren örnekler. Bu listeyi daha da uzatmak mümkün. Şimdi soru 1: Bu örnekler bir cümlede kullanıldığında cümlenin yüklemini bileşik sayıp iki sözcüğü birlikte mi yüklem sayacağız?. “Deyimleşmiş bileşik fiil”in de tam olarak cümledeki yeri ve konumu nedir sorusuna net bir cevap verilebilmiş değil henüz. Deyimler yüklem olduğunda öğrenciye çok klasik bir deyişle denir ki :”Deyimler asla bölünmez..” Ama bu bilgi, Türkçe deyimlerin kullanım mantığını ne kadar açıklamaya yeterlidir acaba? “eli uzun, dili damağı kurumak, nutku kurumak, çenesi düşmek,hayalleri suya düşmek,gözü dönmek,karnı doymak, karnı zil çalmak, canı istemek, gözü gönlü açılmak, gözü doymak, tadı kaçmak, beli doğrulmamak, canı çıkmak, sesi soluğu kesilmek, eli değmemek, söz dinlemek, içi erimek, içi gitmek, başı dönmek, dilinde tüy bitmek, yerinde yeller esmek, eli böğründe kalmak, yüreği yanmak, burnu büyümek, gözü korkmak, ağzı kulaklarına varmak, yüzü gülmek, göğsü kabarmak, dili varmamak, başı dara düşmek, başı sıkışmak, ağzını bıçak açmamak,canı sıkılmak, eli darda, boynu bükük, gözü tok...” __Oğlu sınavı kazanınca göğsü KABARDI. ( Oğlu sınavı kazanınca o duygusal yaşlı adamın göğsü KABARDI. Bu olay, adamın göğsünü iyice KABARTMIŞTI.) __ Zaman geçince hayalleri suya DÜŞMÜŞTÜ. ( Adamın hayalleri tek tek suya DÜŞÜYORDU. Bir gün gerçekleşir diye beklediği hayalleri suya DÜŞÜYORDU....) __ Bu olaylardan sonra ağzını bıçak AÇMIYORDU. (Yaşanan bunca acı olaydan sonra bu genç ve dinamik adamın ağzını bıçak AÇMIYORDU...) İkinci sorumuz şu: Bu deyimlerin yüklem olduğu cümlelerde yüklem, hep deyimin tamamını kapsayacak biçimde mi alınacaktır? Buyurun öyleyse bu cümleleri ve bunların benzerlerini öğelerine ayırın. Bilimsel açıklamasını da bekleyelim. Yine de biz çağrıda bulunalım: MEB , TDK , DİL DERNEĞİ ve tüm dilseverler göreve!...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © nuri sağaltıcı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |