Sanat hem bir coşma, hem bir yadsıma işidir. -Camus |
|
||||||||||
|
İŞE GEÇ KALIŞ : ( çalan şarkı yine aynı ) Her zamanki gibi erkenden kalkmam gerektiğini bildiğim halde yine kalkamamıştım. İş yerinde yine moralini bozucu bir başlangıç olacaktı .... peh çokta umrumda. Gece ne kadar erken yatarsam yatayım bu kalkma sorunu, uykumun derinliği ya da uykuya olan ihtiyacımla ilgili değil. Her sabah gördüğüm rüyaların bir iki saniye içinde kaybolmasına da sinir olmaya başladım. Hafızamı zorlasam da gece olanları hatırlayamıyordum. Hatırladığım tek şey sabah rüyalarının yüzümde bıraktığı aptal gülümsemem. Bir ayna olsaydı da gülümsememe bakıp neye benzediğimi görebilseydim. Bu gülümsemem yüzünden, hafızamı hatırlamak için zorluyorum; ama etkisinden çok çabuk kurtulup yine aptalca bir şey yaptığıma kanaat getiyorum ve vazgeçiyorum. Sakal traşı olmayalı üç günü geçti. Yine umurumda değildi. Bununla ilgili de bir uyarı alsam, belki şirket tarihine uyarılar kralı olarak geçebilirim. Bir şekilde mutsuzum ve bu mutsuzluk artık umutsuzluk kuyusunda bir taş işçisi olarak çalıştığım günlere gün katıyor. Yataktan çıkma vakti geldi. Ağzımda dün gece ardı ardına tükettiğim sigaraların kötü tadı var. Yüzüm şişmiş. Baş ağrısı yok. Saçlarım... Saçlarım her sabah olduğu gibi, kafamın içi gibi karmakarışık. Hiç değilse sabah topladığım tek şey onlardı. Ne işe yaradığını bilmediğim kocaman evimde; ne işe yaradığını belki de unuttuğum, ortasında iki kişilik karyola olan yatak odamda yatmaktansa, televizyon karşısında oturma odasında bir battaniyeye sarılıp aldığım filmlerin dünyasında kaybolmak ve sızmak daha cazip görünmekle birlikte bir alışkanlık oldu. Gece ardı ardına yaktığım sigaraların izmaritleri kül tablasında, dün gece izlediğim filmlerin birinde gördüğüm çöp dağını andırıyor. Bu odadaki koku da ne böyle ? Anlaşılan kapıyı açık bırakmayı yine unutmuşum. Adını unuttuğum, gençliğimde sürttüğüm kahvelerin atmosferi odama dolmuştu sanki. Yataktan kurtulmak için bir hamle yaptı ve bir sigara yaktı. Ağız kokumu düşünmek bile istemiyorum. Burnum hissizleşti. Klasik sabah sporumuz tuvalete kadar yürümek. Sigaramızı aynanın önüne bırakalım. Aynada benden başkası yok. O bende de bir değişiklik yok. O yüzden bu saçma düşünceyi bir kenara atıp kendime gelmek için bana su gerek, su. Avuçlarını açtığı çeşmenin altına yöneltti. Avuçlarına doldurduğu suyu yüzüne her çarpışında bin parçaya bölünen su damlaları vücudundaki uykuyu biraz olsun ondan alıp götürüyordu. Yüzüne götürdüğü ıslak elleriyle, kafasından ayrılmak için can atar gibi dağınık duran saçlarını düzeltti elinden geldiği kadar. Islak gözleriyle kendine baktı. Gözlerini gördü sadece. Kendine bakan iki göz. Kimim ben ? Neden hala buradayım ? Yine boktan bir sabah işte. Yüzünü ve saçlarını havluyla sildikten sonra mutfağa yöneldi. Bir kaç lokma birşey ile sabah kendi deyimim ile ayaküstü kahvaltımı yapayım. Bu çikolata paketini ne zaman açtım ? Hay hafızama... İki parça kırdı ve bir lokmada hepsini ağzına tıktı. Şeker ağzına yayıldıkça bütün dişlerinden dayanılmaz bir sızı ortaya çıktı. Offf bu sızı ne şimdi ? Diş ağrısı mı ? Bunu geçirmenin bir yolu olmalı... Hemen yuttuğu çikolatanın ardından yakında gördüğü su şişesini kafasına dikti. Hahaha yine işe yaradı..Biraz kendine gelir gibi oldu. Ardından sigarasını hatırladı. Tuvalette aynanın önünde tütüp duran sigarasını aldı. Şimdi sıra giyinmeye gelmişti. Kahverengi takım mı yoksa her zaman tercih ettiği siyah takım mı? Ne giysem, ne giysem? Ulan, hatunlar gibi düşünüyorsun, dün ne giydiysen aynını giy işte. Nerede bu takım ? Akşam eve gelince çok sevdiği salona her parçasını çıkarıp sağa sola attığını hatırladı. Salona yöneldi. Saatine baktı; çoktan 9:00 olmuştu. Eh bir azar daha işiteceğiz.Daha ne kadar dayanacaklar acaba bana? Onlar mı dayanıyor yoksa ben mi ? Bu sabah bir değişiklik var; işe gitmeden kafamı yormaya başladım. İşe başlama zamanı gelmişti ve geçiyordu. Umursamadı. Ağzının kenarında duran sigarasını aldı ve kül tablasında söndüğüne kanaat getirinceye kadar bastırdı. Yarım sönen sigaralardan ne kadar pis koku çıkardı. Aklına gelince tiksindi. Yatağı toplamaya değmez ne de olsa benden başkası eve gelmiyor. Yalnızlık bu mu acaba? Bu sabah çok düşünüyorsun... Parfümümüzü de sıkalım. Şimdi hazırız. Hava nasıl acaba ? Evin koca pencerelerini kapatan kara perdeleri hiç açmıyorum ki dışardaki havanın nasıl olduğunu bileyim. Şemsiyemizi alalım ne olur olmaz mevsim değişik bu aralar. Aman birisine denk gelmeyeyim sabaha sabah. Hiç muhabbet edecek vaktim yok. Aman Allah’ tan yan komşumuz; mahellemizin biricik bakkalı Ayşe Hanım ortalıkta görünmüyor. Gece fazla baykuşluk yapmış olacak ki bu saatte balkonda geleni geçeni çetere defterine işliyor olurdu. Kadını da anlamak lazım ben de o yaşta kocasız kalsaydım ne yapacağımı bilemeyip etrafa saldırırdım. Aman Allah’ ım ne diyorum ben kocasız kalmak. Koş koş işe iyice geç kaldık. Herkes ne kadar güvensiz dese de bu mahalleyi seviyorum. Seviyoruz diye tedbiri elden bırakmamak gerektiğini de biliyorum tabi ki. Gece geç saatlerde gezmek yasak. Yasak değil de hani daha çok başına birşeyler gelme olasılığının arttığı zamanlar olduğu için kendimce yasak. Hava güneşli ama biraz da bulut var. Serinliği hissetmek güç değil.Şemsiyeyi aldığımız iyi olmuş belki yağacak dedirten bir görüntü hakim havaya. Geri mi dönsem. Nerde, ödenmesi gereken bir yığın borç varken birden geri dönersem karşımda alacaklılar beni bekliyor olacağı kesin. En iyisi rutine binmiş işimize devam edelim. Şu walkmandeki kaseti de değiştirmek gerek. Ama dünyadan beni ayıran ender şeylerden biri de bu kaset. Toplum içinde zararlı olduğuna zaman zaman şahit oldum. Arkasından araba geldiğini farkına varamıyor insan. Tabi yolun ortasından yürüyorsan ani basılan korna sesi kulaklıktan yayılan müziği bir anda bastırabiliyor. Ama yolun kenarından kendince yürümeye devam ediyorsan birden yanında beliren araba ile irkilebiliyorsun. Sokaklar yine bomboş. Trafik denen şeyden eser yok. Herkes zamanında işinin başına oturmuştur. Benim bir ayrıcalığım yok. Sadece orda zamanında bulunamıyorum. Sürekli olan birşey değil orda olmamak. Geç kalışlarımı telafi etmek için saat 9:00 da orda oluyorum birkaç gün. Ama sık sık değil bazen.Bakalım bugün saatlerimizi hangi sıkıntılı işler ile harcayacağız. Hakketten trafik hep böyle olsa keşke. Ama gittikçe kalabalıklaşıyor bu şehir. Sadece yetişen nesil ile böyle bir artış olamaz. Başka şehirlerden başka köylerden güzelim yurtlarını bırakıp gelen insanlarla dolu koca şehir. İşin ilginç yanı şehirdekiler oraya ordakiler şehire gelmek için can atıyor. Ama şehirldekilerin bunu yapacak ne cesaretleri var ne de yapabilecek güçleri. Gelenleri anlamak da güçlük çekiyorum. Onlar da kendilerince haklı olsalar gerek. Sabah sabah bu konuları kulağımdaki müzikle düşünmek ne güzel geldi bana. Müzik yaşadığımız herşeye ritim tutabilen müzik. Sadece ritim. Herşeyin kulağımdaki müzikle hareket ettiğini düşünmek her zaman gülünç gelmiştir. Sabah kalktığımda oluşan sinir bulutunu belki de bu müzik oyunu ile dağıttığım için hergün aynı kasedi dinliyorum. Keşke işe giderken vasıta kullanmasam. Ama bu kalabalık şehirde işyerleri çoğu şehirde olduğu gibi yaşam alanlarında uzak. Aslında yakın yerlerde de yaşanabilir ama bunu tercih etmememin iki sebebi var. Birincisi merkeze doğru geldikçe kira fiyatları dayanılmaz oluyor. İkincisi ise işe bu kadar yakın bir ev tutmak işten çıkma ve işe gelme sürelerini kısaltacağından. Elimden sabah işe gelirken oynadığım oyunlarımın alınmasını istemeyen bir çocuk gibiyim. Hayatımı geri istiyorum. Size söylüyorum dünya bey hayatımı geri istiyorum. En azından bu isyanımın benim için güzel bir sonla bitmesini istiyorum. Yoruluyorum ve yine susuyorum, susuyorum, susu... sustum. Geçen gün ne kadar da mutluydum değil mi diye kendimi kandırsam. Kahretsin düşünceleri geride bırakmam gerekecek iş yerine gelmişiz. Bu kadar yolu o kadar kafa patlatarak geldiğimden olacak ki başım daha işe başlamadan ağrımağa başladı. Derin bir oh çekmek gerek; yine patronlar gelmeden şirkete geç geldim. Bir de onları bahane ederek duygu sömürüsü yapılmasa bu geç kalmalar konusunda... bir başka iş bulsam da durum değişmeyecek gibi geliyor. Artık içimde üretkenlik ışıltıları yavaş yavaş söndüğünü hissediyorum. Beni diriltecek birşeyler olmalı... Belki var belki de yok. İşte bu bilinmeze doğru ilerlerken gün geçirmeğe devam ediyoruz. Ne koşuyorum, ne yürüyorum, ne de yerimde duruyorum. Aslında sık sık yerimde duruyorum. Pek ilerleme kaydedebildiğim söylenemez. İçeriye hızlı bir giriş ve hızlı bir günaydın faslı.. çay bardağını kaptığın gibi mutfağa git... Biraz olsun öfkeleri dinmiş olabilir.. Kahretsin birşey demediklerinde de vicdan azabı beni öldürebilir mi ? Evet huzura çağrıldık yine. Ne ile mi uğraşıyorum ? Acaba klasik cevaplar mı versem? Bu ne ile uğraşıyorum kısmı beni çok çabuk sinirlendiriyor. Bir de verdiğiniz süreyi asla beğenmezler. Bir işi bitirmek için biçtiğiniz süreyi... genelde onlara bırakıyorum süre belirlemeyi. Ne de olsa araya bir ton iş girecek ve asıl istenilen şeyle ilgilenemediğim için bitiş süresi yine değişecek. İşten bahsetmeden edemiyorum bazen, ne de olsa günümün, haftamın, ayımın hatta ömrümün en uzun uğraşı iş. Bütün durumu etkileme özelliğine sahip. Ama belki de boş... Buna tam olarak karar vermiş değilim. Hafif bir gülümsemenin tam sırası. Günaydın ! Günaydın ! Günaydın ! herkese günaydın! Ne kadar mutlu görünüyorsun hayrola ? Hayrola hayrola... Maske işte canım maske diyemiyorsun ki. Akşamdan suya bıraktığımız patatesleri soymadan ince ince diliyoruz. İçine süt ilave ettiğimiz mikserde 2 dakika pelte haline gelinceye kadar karıştırıyoruz. Çıkan ürünü yüzünüze gözünüze sürebilirsiniz. Yalnız dikkat akşama kadar geçerlidir. Alışkanlık yapabilir. Sıkıntılı günlerinizde ne oldu sorusu ile başınıza üşüşenleri engeller. Gece ve arkadaş ortamında uygulanan başka türleri de vardır. İleri düzeylerde bu maskelerin tariflerini vereceğim. Kahretsin! Az daha unutuyordum. Bugün kahve makinasını çalıştırma günüm. O kadar ısrar etmeme rağmen hala filitre ve filitre kahve alınmadığından kendi imkanlarımla aldım. Bunu yapmam kahve makinasını yanı başımda tutmama yettiğine inanıyorum. Zaten bu duruma itiraz eden birisi olursa... olursa olsun. O zaman düşünürüz. Bu alışveriş işini hala anlamış değilim. Alınan peçeteler, şekerler, çay o kadar kalitesiz ki; peçete su ile tepkimeye giriyor sanki elinizde avucunuzda paramparça oluyor. Keşke silmeseydim diyorsunuz. İkinci sorunlu malzeme çay; ilk yapılan çayları kaçırırsanız akşama kadar karın ağrısı çekmeyi göze alıyorsanız zift çaydan bir bardak içmeniz yeterli olur. Ama çay şekersiz gitmez. Kaç şeker istersiniz sorusuna her zaman çelişkili cevap veriyorum. Şirketteki şekerlerin boyutları ile tad oranları birbirine paralel yapılmış. Ah heleki hata edip kahve kreması kullandıysanız. Kokusu bile sizi öğürmeye zorlayabilir. Evet kahve makinası iyi fikirdi. Artık kendi kahvemi kendim yapıp kendim içeceğim, tabi ki bencilliğin lüzumu yok ama bencil olmayacağım diye de etrafa amne hizmeti gibi kahve dağıtmanın da lüzumu yok. Nefis kokuyor, amanın bütün şirket kahve makinamdan çıkan kokuyla sarıldı. Eğer birileri farkına varırsa bardağını kapan gelir. Nitekim gel... günaydın. Evet kahve yaptım sonunda. Tabi ne demek siz bardağınızı. Sütlü mü istersiniz? Şeker peki ? Ne siz krema ve şeker koydunuz mu ? İşte başladık. Sinir katsayıları borsası açıldı. O kadar güzel bir kahveyi bu kadar boktan bir krema ve şekerle içersen eleştiri yapma hakkının olduğunu düşünürsün ister istemez. Neyse yapacak bir şey yok. Eleştiriye açık insanız ne de olsa. Hı hı evet evet, haklısınız tadı biraz acı. Normal hazı kahveye benzemiyor. Afiyet olsun. Ne demek efendim. Bekleriz tekrar. Mümkünse hergün olmasın. Yok birşey.Sesli düşünüyordum. Kolay gelsin görüşmek üzere. Az daha rezil rüsva oluyordum. Bu sesli düşünmeler birgün başıma bela açacak ya bakalım...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Haki, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |