Yedi iklim dört köşeyi dolandım / Meğer dünya her tarafta bir imiş. -Dadaloğlu |
|
||||||||||
|
Hep maviliklerime vurur kurşunilikler. Ve hep tek mevsimde yaşarım. Yanlış sevdaya çiçeklenince ektim acının tohumunu. Gün çoktan batmıştır, biliyorum hava çoktan karardı. Küçükken güneş doğumlarına sevinirdim. Annem “kızım görmüyorsun ki sen güneşi neden seversin anlamam” derdi. Bilmezdi ki asıl güneş içimdeydi. Hersabah acıtan bir mor sancıyla yüreğime dolardı. Sahi ilk nezaman görmediğimi anlamıştım? Akraba çocukları bir aile toplantısında birleşmiş oynuyorduk; Bir ara Ebru (kuzenim) “Ben öğretmen sizler öğrenci olacaksınız” (kalemleri dağıttı) ve bana “inci sana kalem” dedi uzatırken. Çizmeye başladım. Kalem dolaşıyordu ak kağıtta dolaşmaya başladı başlamasına da sezemeyen ben de bilinç adına şimşekler henüz çakmamıştı. Ve ebru “Sen körsün yazamazsın ki...” deyince ince tiz sesimle feryadı basmıştım. “Hayır ben kör değilim” Neydi kör?? Şimdi bilinç kıpırdanmaları başlamıştı. O 3 harfin aşktan sonra hayatım boyunca yaşamıma çelme takıp düşüşüme neden olacağını nereden bilirdi ki körpe yüreğim. Donuyorum, karda donup öleceğim. 45 dakika oldu. Sibel hala gelemedi. Oysa benim ortaokul,lise, ve ünüversite boyunca arkadaşımdır Sibel. Onu ortaokulda yatılı okurken bir sinamaya giderken tanıdım ve bir daha bırakmadım. Aynı fakülteyi kazandım. Hafta sonları kütüphanelerde ders çalıştığım kadim arkadaşımla. Ve ve ve sonunda en büyük darbeyi de ondan yemedimmi? Gözlerimden akan yaşlar şimdi ısıtıverdi yüzümü. Bir an ensemde buz gibi bir el hissettim. “Hey dışarda mı bekledin!” Yarım saattir ulaşmaya çalışıyorum kardan gelemedim. Konuştuğumuz gibi komşumuz Sadık ağabeyle konuştum. Oda şimdi burada olur. Haydi çantaları alıp harekete geçelim. Az kaldı otobüsün kalkmasına.” Bu kenti terk ederken burada bir hayat bırakıyordum. Kalbimi, yarım yaşanmışlıkları, eksik duyguları, aşkımı ve ilklerimi ve ve ve sonu gelmemiş umutlarımı... Sibele sarılıp hıçkırarak ağlamaya başladım. Gözyaşlarım özgürce akıyor, yükümü damla damla dışarı atıyorlar. Nasılda ağırım kendime. Akan her damlayla hafifleşsemde senelerce gözyaşı akıtmam gerekir. Çantaları Sibel omuzladı ve yürümeye başladık. Bastığım adımlarımdan bile emin değildim. İstanbulu terk etmek çok acı veriyor bana. Aslında ben değilim kent ti beni terk eden. Sibel bağırdı “Sadık ağabey bu tarafa gelin biz buradayız.” Nefes nefese gelen adam “ver çantaları; tek parçamı?” Sibel “evet memleketine dönüyor” “size yol arkadaşı olmaya çalışırım, Sibel’in komşusuyum ben, umarım kolay iyi bir yolculuk yaparız.” Dedi Sadık bey. Ve ekledi “Adınız ne?” Ağızımı güçlükle açıyorum “İnci” “inci tanesi kadar özel, bir okadarda güzel bir kızsınız.” Hafif gülümsüyordu sesi konuşmayı sürdürürken. “Piskolokmuşunuz, bol bol konuşuruz. Ben müütahitim.” Bir an gitmekten vaz geçip İstanbul’da kalmak istedim. Nasıl kalabilirim ki ablam bizde kal dese eniştem tepki gösterir. Hem son zamanlarda beni yük olarak görmeye başlamıştı ablam. Ya bir arkadaşla eve çıkmak istesem bukez de ailem kıyameti koparır. Çağresizlik ve kadere teslimiyetle bir koyun bilinciyle yürüyordum; Sibelin kolunda. Sadık: “araba burada” yalnızlığa götüren adımları bilinçsizce atıyorum şimdi. Sibel: “Ben arabayı arabayı evin önüne koyar anahtarı Melek ablaya teslim ederim.” Nihayet otobüse bindik. Allahım kendimi nekadar huzurlu hissediyorum. İlkkez yalnızlığı budenli sevdim. İstanbul, ilk aşkım santim santim uzaklaşıyor benden. Sadık: “Çaymı kahvemi?” sessizlik böylece bozuldu Sadık: “Hım ben de kahve alayım” Umarım hep konuşmaz diye düşünüyorum. Sadık: “Mersin’e bir inşaat için gidiyorum. Sendene zamandır gitmedin?” Kısa kesmek istiyorum “12 yıl” Sadık<: “Severim Mersin’i bu ikinci gidişim. Sizinkiler biliyormu geleceğinizi?” bir soruda ben sorayım diye “Evet sabah konuştuk eşiniz nereli””?” diye sordum. Sadık: “İstanbul”” Keşke hiç evlenmeseydim dile kolay 15 senedir kavga gürültü sürüp gidiyor. Eşim beni hep bir para kaynağı olarak görür o nedenle boşanma kelimesi korkutur onu. Evlilik denen şirkette kurallara göre yaşayıp gidiyoruz.” Elleri ile çantasını karıştırıyor belli ki birşeyler arıyor. Sadık: “Kek yermisin?” “Hayır” diyorum. Korkunc bir iştahla yiyor hani nasılda canım istedi. Şimdi azıcık istesem ayıp olacak. Sadık: “ya sende nişan evlilik gibi bir şey varmı?” Bir an kollarına atılmak istedim. Nasılda korumasızım, gözlerimde akmaya utanan titrek yaşlar belirdi. Dudaklarım titriyor. Derin bir sessizlik kısa iç çekişler Sadık: “anlatma dilersen” “ben sevdim, onun sevgisini yüreğimden ancak ölüm sökebilir.”...” Artık gözyaşlarımı serbest bıraktım. Ağlıyorum; bana doğru eğilip elindeki mendille siliyor gözümden akan yaşları. Sadık: “Tamam kapatalım” elini tuttum “Hayır anlatacağım” Elleri avcumun içinde sıcacıktı. Bu sıcaklığı 15 yıl öncesinden tanıyordum. “öyle bir yara ki hala açık ve kanıyor.” Gece hayli ilerlemişti. Işıklar sönmüş olmalı ki sesler fısıltıya dönüştü. Sadık: “Dinliyorum” “adı Selim’di Fakülte 1. sınıftaydım. Hoca ders sırasında konuşmuyor tahtaya yazıyordu. Yazdıklarını göremediğim için not kaçırma endişesiyle arkama dönüp hocanın ne yazdığını sordum. Okudu ve tenefüste uzun uzun konuştuk. Daha ilk günden sıcak geldi. Artık hep onun önündeki sıraya oturmaya çalışıyordum. Farkında olmadan ona aşık olmuştum. Bunu en yakın arkadaşım Sibel’e anlattım. Sibel de artık beni onun yanına oturtmaya özen gösteriyordu. Sevgi, aşk, özlemden söz eden şiirler doyumsuz sohbetler ediyorduk. Birgün Sibel Selim ve ben pastaneye gittik. Ve orada selim: “İnsanlar sevgiye yüreğini hep açık tutmalı” deyince “Haklısın” diye atıldım. Sibel sessiz kalmıştı. Ogünden sonra birkaç kez üçümüz birlikte yemeğe pastaneye gitmiştik. Selim le iyice yakınlaşmıştık. Birgün Selim “bir erkek sevdiği bir kıza ilgisini nasıl açıklamalı sence” diye sordu. Evet nihayet sevindirici cümleleri duyacağım diye düşündüm. İçim içime sığmıyordu. “ona bir mektup yaz içinden geldiğince riyasız ve bir karanfille ver” Selim: “iyi fikir” Günler birbirini kovalıyor o mektup asla gelmiyordu. Ve sibel de benden uzaklaşıyordu. Birgün Sibel şiddetli grip olmuştu. Sınıfa gelmedi. Biz Selim’le geziyorduk. Ona “biliyormusun sen benim için çok özelsin”seni seviyorum” diyiverdim. Günlerdir yüreğimde sakladığım söyleyecek yöntem bulamadğım o özel tümceler sabırsızca kafesteki kuş misali uçuvermişti ağzımdan. Omzuma ve saçlarıma hafifce dokunarak içini çekti. “Teşekkürler” dedi titrek bir seesle. Bu cevap beni şaşırttı. Ama zamana bıraktım. Gün geçtikce samimiyeti kayboluyordu. Yoksa aşktan mı korkuyordu. Artık gözlerim uykuya darılmıştı. Her gece ona mektup yazıyor sabah veriyordum. Sevgi sözcüklerim yüreğimden taşıyor ak kağıtlarla Selim’e ulaşıyordu. Bu büyük sevgiyi tek Sibel’e anlatıyordum. “aslı ve Kerem olacağız biz” diye eklemeyide unutmuyordum. Finaller yaklaşıyordu. Tüm cesaretimle sordum “Selim bu sevgi aşka dönüştü, sevdiğimi biliyorsun ve memlekete dönmek zorundayım. Yaşamı nezaman tek yürek paylaşacağız.” Selim: “Olmaz, bu sevginin yükünü taşıyamam İnci,, affet seni seviyorum dediğinde ben kendimde suçluluk duydum.”” Sana bir şey hissetmiyorum ki iyi bir arkadaş dostuz.” Yer kayıyordu ayaklarımdan. En yakın Sibel’ime sığındım anlattım. Doyasıya ağladım. Finaller bitti rahatlamıştık. Ben ayrılığın etkisini hala canlı tutuyor kendime gelemiyordum. Sibel birgün oldukca mahcup “inci” dedi ses renginde bir hüzün pişmanlık vardı sanki “çok utanıyorum bağışla ben selimle nişanlanıyorum. Can arkadaşım nedesen haklısın.” Kurşunun acısını yüreğimde hissediyordum. Dayanılmaz bir acıydı bu bir yanda arkadaşım bir yanda aşkım böyle olmamalıydı. Saatlerce ağladım. Günlerce kendimle çeliştim. Sonunda Sibel’i affettim. Onu kaybetmeye hazır değildim ama Selim’i asla. Sibel’le paylaştıklarımı düşündükce aklımı kaçırıyordum. Ona herşeyi Selim’le geçecek ömrü hayalleri aşk sözcüklerine dek anlatmıştım. Kendimden nefret ediyor anıları bırakıp kaçmanın en doğru yol olduğunu düşünüyordum. Kaçmalıydım bukentten.herşeyi arkamda bırakarak. Artık mor denizin kıyıları dövüşünü duymamalıydım. Denizin altında ne var? Sorusunun yanıtını Akdenizde aramalıydım. Ben oraya ait bir İnci’ydim. Ve sonra Sadık: “biliyorum canım artık anlatma” Ellerinde yine aynı sıcaklık var. Bu sıcaklığı anımsadım Babam beni Yatılı okula teslim ederken duymuş tanımıştı tenim. Bir an elleri gevşedi. Nefes alışı sıklaştı. Uyudumu daldımı bilmiyorum. Şimdi yine yalnızlık arkadaşım. Sadık: “lokantaya geldik inelimmi?” Neden bilmiyorum ama sanki benden uzaklaşmıştı. Oysa babamdı benim. Ben 15 yaşında Yatılı okula gideceğim o ise beni okula teslim eden babamdı. Beni yatılı okuldan kurtarmıştı şimdi. Hırçın çocukluğumu avucuna bırakverdiğim sıcaklık... Konuşmaya cesaret edemiyorum. Bir an pişmanlık kaplıyor içimi odenli yakın olmasam nevardı. Ama bu bende bir hastalık, krakteristik bir özelliğimdir. Hemen yüreğimi açıveririm insanlara. Sessiz yürüdük ve bir masaya oturduk. Sadık: “ne yersiniz?” ses yayvan isteksiz ve güçlükle çıkıyordu. “gözleme varmı” diye sordum. “var efendim” dedi bağıran bir adam sesi. 3. kişiyği fark etmemiştim bile Sadık: “Ben çorba alırım.” Sıcacık gözleme geldi. Bir kez ısırdım, gitmiyordu boğazımdan hamur ağzımda büyüdü. Şimdi yalnızca ağlamak istiyorum. İnsanlardan affetmekten yorulduğumu anlıyorum. Beni ona karşı hata yapmadığım halde terk eden tek şahsiyetti Sadık ağabey. “siz severek mi evlendiniz” diye sordum. Konuşacakmı merakla bilinçsizce Birden sanki uyanmışcasına bıraktı kaşığını. “Hayır görücü usülü.” Cevap almanın sevinciyle sürdürdüm Kaç çocuk en küçük kaç yaşında? Sadık: “Henüz 3 aylık” kopuk ta konuşsa sorularımı cevapsız bırakmıyordu. Erkek kız? Sadık: 2 erkek 1 kız” “Küçük bebekler çok sevimli oluyor. Pamuk elleri nasıl seviyorum belki benim asla olmayacak” bu son sözcüğü neden söyledim bilmiyorum. Sadık:” inşallah olur” dedi içini çekerek. Neden mutsuzdu bunu soramadım. Ve sonra tüm cesaretimle “bu mutsuzluğun nedeni?” yerinden kalktı ve “ben levoboya gidiyorum Tatlı, gelince görüşürüz.5 dakika yalnız kalacaksın” Bilmiyordu ki hep yalnızdım bir ömür boyu. (tatlı) başkasına ait tuhaf iğreti sözcük karşılık bulamadı benim dağırcığımda. Yolculuk boyunca konuşmadık. Ve bu garip yolculuk belki hiç tanımadığım ama bir ağabey baba yakınlığındaki bu mühendisi dostu kazandırdı tek taraflı olsada.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © handan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |