..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Anlamak beğenmenin başlangıcıdır. -Spinoza
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Varoluşçuluk > mete




9 Şubat 2005
Geçemeden  
mete
yazı aslında denilmek istenilenler gözönüne getirildiğinde oldukça soluk bir halde diyor.çünkü bütün hissedilen aktarmak imkansız oluyor çoğu zaman


:BJJE:
GEÇMEDEN elinden geldiği kadar heyecanlı görünmemeye çalışmalısın.bunun sadece bir oyun olduğunu düşün.bir oyun.kuralları,söylenecek sözleri,hatta oyuncuları belli olan basit bir karşılaşma oyunu.az konuşursan kazanırsın.bunu daha öncede yaşadın insanlara içlerini döktükçe onlar senden nefret ediyorlar.yabancılığını korumalısın.basit bu.büyütme o kadar hiç bir korkunu ele vermemen gerekli.yaşadığın onca yalnızlığa tanıklık edemeyecek kadar çoğul yaşıyor onlar.bu,insanlığın en genel türü.kendileriyle baş başa kalmaktan korkarlar.bu korkuyu o kadar derin hissederler ki nefret ettikleri insanlarla bir sürü saçama sapan ayinler düzenlerler:yemek davetleri,partiler,doğum ve ölüm günleri...acıyı tek başına karşılayamadıkları gibi yalnızken sevinçlerine de bir anlam kazandıramazlar.gülerler tiz ve gürültülü bir şekilde ama kahkahalarının içindeki yalnızlık tınısını gizleyemezler.işte böyle acayip bir tür bu."cam kenarından şehrin ışıkları akıyordu geceye.adam kadını düşündü,kadın sigaradan derin bir nefes çekip denize üflüyordu o sıra.adam kendisiyle yaptığı bu konuşmaya gülümsedi içinden."insan böyledir en yakın arkadaşı kendisi oldu mu artık korkmalısın kendinden .çünkü her an öldürebilirsin karşındakini."ineceği yere varmak üzereydi.oturduğu koltuktan kalkarak kapının üzerine konulmuş butona bastı.şoförün yanı başında kırmızı "duracak" yazısı belirdi.sözle yapılmayan ve ne istediğini anlayan düğmelerin çoğalması hoşuna gidiyordu.yoksa kendi sesinden korkardı her inme istediğinde.kendi içinden tekrarlardı defalarca söyleyeceği cümleyi.arabanın kapısı büyük bir gürültüyle açıldı.arabadan indi.şüphe yoktu artık çok heyecanlıydı.ağzının kuruduğunu hissetti.dilini dudaklarında gezdirerek kurumuş dudaklarına daha iyi bir görünüm kazandırmak istedi.beklediği gün gelmişti sonunda .bir yıldır gece yatakta kıvranma nedeni,hayatta yeniden bir tutamak ihtimalini taşıyan kadın artık bu şehirdeydi.adam bir sigara yaktı,başını gökyüzüne doğru kaldırdı."benim gördüğüm yıldızları o da görüyor,aynı havayı soluyoruz şimdi,denizden esen aynı rüzgar savuruyordur şimdi onun saçlarını,aynı martıların çığlıklarını duyuyoruz" diye düşündü.bütün bunlar onun heyecanını daha da artırdı.adam çöken karanlığın içinden denize doğru ilerledi.dalgaların kıyıya çarpmasını izledi."acaba bir geçmişim var mı?"dedi kendi kendine."insan uzun süre yalnız kalınca bellek anımsamıyor artık geçmişi,bir zamanlar mutlu olabileceğini,bir kadın tarafından sevildiğini,horlandığını anımsamıyor artık".kadın gülüyordu adamdan habersiz.adamsa ilk yalnızlığına gitti.hatırlayabildiği ilk yenilgisi buydu;herkesin mavi önlük giydiği ama onun annesinin elbisesinden arta kalan parçalardan oluşmuş siyah önlüğü giydiği çocukluğuna gitti.kollarının arasında muşamba siyah çantasıyla eve dönüyordu.sonbaharın herhangi bir günüydü.akşama doğru gökten duman çökerdi sokaklara.solgun ışıkların aydınlattığı evlerin en sonuncusunda oturuyorlardı.eve büyük bir açlıkla dönüyordu,her zamanki gibi açlığının muhatabı,annesini aramıştı gözleri.ama yoktu.terkedilmişti.o çaresizlik ve başka bir insanın gelmesiyle yeri asla doldurulamayacak terk edilmişlik hissini ilk kez o gün derisinin altında hissetmişti
adam büyük bir dalganın sesiyle irkildi düşüncelerinden."hala biriktiriyorum korkularımı" dedi yüksek sesle.son zamanlarda yüksek sesle düşünüyordu artık.madem yalnız bıraktınız beni diyordu ,ben de artık çekinmiyorum delidir diye bakan gözlerinizden.adam kadını düşündü kadınsa üşüyordu iki sokak ötede.cebinde kadın için aldığı hediyeye baktı uzun uzun."böyle bir insanın varlığına inanmak istememiştim ilk başta.zaten olduğunu da düşünmüyordum ama gözlerindeki fer,yüzündeki hüzün unutturmuştu bir nebze olsun terk edilmişliğimi". adam saatine baktı on dakika vardı daha.bu aslında bir sözcükler hesaplaşmasıydı.cümlelere dönüştürülen duyguların ,korkuların, yanılsamaların tutkusuydu.uzun süredir mektuplaşıyorlardı ikisi.adam,yalnızlığa kıyısı olan uzak kentlerin birinde yaşıyordu.durmadan bağırıyordu içinden. inanabileceği ve savunabileceği bir düşüncesi de yoktu artık.hiç bir kimliğin içini doldurmuyordu.boşlukta sallanan ve kendisine gittikçe yabancılaşan bir ceset gibiydi adeta.büyük alışkanlıkların mirasçısıydı.çoğu zaman yalnız dolaşıp gördüğü herkesin huzurunu kaçıran,kirli sakallı,cebinde öldüreceklerinin listesini gezdiren ve her gün haneye yenilerini ekleyen ama bunları hiç bir zaman gerçekleştiremeyeceğini bilen bir kaybeden olarak tanımlardı kendini.bir sabah oturduğu kafeden insanları ve temsil ettikleri mesleklerini bulmaya çalışırken arkadaşları tanıştırmıştı onu kadınla.kente gezmeye gelmişti kadın.ilk bakışta anladılar birbirlerini.ikisi de hayatı bir hata olarak görüyorlardı.kadının tavşanınkine benzer dişleri vardı. gözlerindeki hüznü onu ele vermişti.hiç bir şey konuşmadan anladılar birbirlerini.ve mektuplaşmaya başladılar uzun süre.kadın,evlilikten geriye kalan bir enkazı oynuyordu.yanlış kişiyi hayatına aldığını düşünüyordu.severek evlenmişlerdi oysa.sonra zaman onları da sınamıştı.artık kadın gereken ilgiyi görmediğine inanıyordu.bir eşyadan farkım olmalı diyordu kocasına.ama yıllar sonra bir iskelede, giden geminin ardından bakarken anlayacaktı kadın, sevginin zamanla alışkanlık demek olduğunu.çok geçmeden kadın ayrılmıştı kocasından,kendini hayatın akışına bırakmıştı.ilk mektup adamdan gelmişti."sevgi alışkanlık mıdır?" diye soruyordu adam mektubunda.kadın etkilenmişti ve o da yazmaya başlamıştı artık.zamanla tanıdılar birbirlerini,aynı şeyleri hissettiklerini düşünüyorlardı.aralarındaki sevginin tanığı yalnızca sözcükler olduğu için anlamıyorlardı zamanın değiştiren yıpratan gücünü. Kadın için aldığı hediyeyi düşündü.aceba uygun muydu bu hediye?bunu anlamalı.bizler hayatı çocukça yaşayanlardanız.adam saate baktı,sekizi altı geçiyordu.vakti geldi diye söylendi, kendine cesaret vermek istercesine.adam karanlığın içinden sıyrılarak alt geçide doğru ilerledi.uzun bir süreydi mektuplarına ara vermişlerdi.ama kadın bugün adamı aramıştı."bu kentteyim,görüşebilmemiz mümkün mü? demişti. bu beklenmedik bir şeydi.ama yine de güzeldi.onu alıp boğazın kenarında denizi seyrederken birlikte birer kahve içeceklerdi.hayatta en azından birinin bile insanı dinleyeceğini görecekti adam.belki onun saçlarını okşayacaktı bir babanın şefkatiyle,gözlerinde eriyecekti.kadın onu alıp kurtaracaktı belki.hayat yeniden anlam kazanacaktı adam için.oturup bütün sözcüklere kendileri anlam biçeceklerdi."af edersiniz bey efendi bir anket yapıyoruz da size bir kaç soru sorabilir miyim?"adam anketçi çocuğun yüzüne baktı kayıtsız bir şekilde .onu düşüncelerinden alıkoyan çocuğa baktı.anketör bunu "evet" saymış olmalı ki sorularını sormaya başlamıştı bile."bey efendi ne işle meşgulsünüz acaba?"adam,"kendimle uğraşıyorum"dedi sakin bir şekilde. bu rahatlığını sevdi.anketör adamın kendisiyle alay ettiğini düşündü.”bu da konuşmak istemiyor” dercesine kalemini hafifçe cebine koydu.adam gülümseyerek yoluna devam etti.halbuki doğru söylemişti.kendisiyle uğraşıyordu.içindeki gürültüleri,parçalanmış kişiliğini tanımaya çalışıyordu.ama çocuk vazgeçmişti artık."gerçek,bazen bizim tasarladığımızdan daha basittir diye geçirdi içinden merdivenlerden ana caddeye çıkarken.adam kadını düşündü.kadın ise durgundu sigarayı içerken.
Kent her zamanki gürültüsü içinde yeni akşamı karşılıyordu.adam alt geçiti anayola bağlayan merdivenleri çıktı.burda buluşacaklardı,saatine baktı vakti gelmişti.adam heyecan içinde etrafa bakmaya başladı.gürültülü arabalar,gelip geçen insanları gördü.anayolun köşesinde bir kadınla bir erkeği birbirlerine sokulmuş halde gördü.onları düşündü adam.herkes hayatında onu kurtaracak birilerini arıyor.o yüzden masallarımız bile beklentilerimize benziyor.beyaz atlı prensesi veya pamuk prensesi ve daha nice saçmalıkları bekliyoruz.bir gün yoldan geçerken sanki onu görecekmişiz gibi bakıyoruz etrafa.benim diyecek,seni bu alışkanlıklardan kurtaracak,sana nesnelerin içindeki manayı fısıldayacak olan benim diyecek.ama nedense artık yorulmuştu beklemekten.ta ki onunla mektuplaşana kadar .o zaman anladım en az bir kere olsa bile böyle bir şansın var olduğunu.belki de bu adamın beklediği de o kadındır.adamın yanındaki kadınla göz göze geldiler bir an için.bu oydu, beklediğiydi.kadın yavaş yavaş adamın yanına doğru geldi.”merhaba” dedi kadın.adam bir şeyler geveledi,onu yalnız bekliyordu.i şaşırmıştı.kadının yüzünde yabancı bir sevinç,davranışlarında ise aralarındaki mesafeyi vurgulayan ölçüler hakimdi. Bir süre ikisi de ne yapacağını unuttu. "seni mete'yle tanıştırmak istiyorum” dedi kadın.biraz ötede duran adamı çağırarak.karşılıklı memnun oldular.esmer,uzun boylu,kibar adamdı mete.adam mete"nin elindeki yüzüğü gördü,aynısı kadında da vardı."nişanlım "diye ekledi kadın adama bakarak.adam ağlamak istedi.kadının yüzüne baktı,belli edemezdi içinde yükselen çığlığını,çöküşünü.artık son kalesini de yitirmişti adam.ne çok şey yüklemişti bu aşka.yeni bir cümle gibi söyleyecekti adını her seferinde.belki bir çıkış yolu olacaktı adam için.hayata yeni bir gözle bakmasını sağlayacaktı.ne çok sevecekti onu,yalansız çırılçıplak...caddeden yavaş yavaş yürüyorlardı.aralarındaki sessizliği bozmak istedi kadın."zayıflamışsın"dedi adama neden sonra."hayır" dedi adam "gömleğim geniş."kadın güldü bu söze oysa espri yapmak için dememişti bunu.gömleği geçekten bir beden büyüktü.karanlık,iğrenç vapur sesleri,martıların tiz sesleri artık çekilmiyorlardı.adam kendini çok kötü hissediyordu.bir kazanan daha gelip yıkmıştı yine onun hayallerini.mete aşağıda bir kafe biliyordu orda oturmayı önerdi.ama adam yorgundu,başı ağrıyordu ve yolunun üstünde olduğu için gelip bir merhaba demek için gelmişti,belki başka sefer otururlardı.kadın adama yaklaştı el sıkıştılar."sağlam bir hayata ve ilişkiye ihtiyacım var,üzgünüm" diyen bakışlarıyla baktı adama.adam gözlerini kaçırdı kadından.vedalaştılar.hızlı adımlarla ne yapacağın bilmeden uzaklaşmak istiyordu oradan.geldiği yolu geri dönerek kıyıya indi adam.gözlerindeki yaşlara hakim olamıyordu artık.diliyle dokundu gözünden akan yaşlara son kalesini de yitirmiş bu oyunda. amaçsızca yürüyordu.yürüdü,yürüdü..durakladı.bir an bekledi denizin sahili dövdüğü bir vakitte.
adam,ellerine usulca cebine götürdü.kadın için aldığı hediyeye baktı uzun uzun.küçük ayakları olan,oturabilen oyuncak bir bebekti bu.bebeğe baktı.işaret parmağını saçlarında dolaştırdı .soğuk,cansız bir şeydi şimdi.nasıl da sıcaklık kazanacaktı kadının dokunuşlarıyla.bebeği dudaklarına götürerek öptü sıkılgan bir duyguyla.yürüdü.ayakları gittikçe kaçıyordu bedeninden.yürüdü ,hayır artık koşuyordu.belki de ağlıyordu.ne bekliyordun yani görünce kollarına mı atılacaktı?hayır.ya ne öyleyse?daha sıcak davranabilirdi mesela yada nişanlısıyla gelmemeliydi.insanların dayanma tahamüllerinin sınırları farklıdır.kimileri bir odun taşıya bilir bedenlerin içinden ama ben hassasım,çabuk kırılıyorum.bana bunu yapmasınlar.söyle onlara yapmasınlar.ama geldi. gelecek vaat eden bir ilişki çoğu zaman kadını sevgisinden vazgeçirebilir.her şeyi biliyorsun.her zaman bir tanımın vardır her durum için.bir kez de bilme.durmadan genellemeler yapıp kendi zavallılığını dengelemekten başka bir şey yapmıyorsun.bir kere de bilmemeyi dene yada unutmayı."unutmayacağımmmm"hayır.yanlış bağırıyorsun."y"nin kendinden önceki ünlüyü daraltıcı özelliği yoktur.evet.ama hayatın vardır.o,hayatın sorunu y"nin değil. adam yürümekten koşmaktan ve yaşamaktan yorulmuştu artık.şehrin gürültüleri ve aydınlık sokakları gittikçe geride kalıyordu.yolda sendeledi.içtiği bira şişesini yolun ortasında kırdı.çevre kirliliği ve ruh kirliliği için artık değişik tanımları vardı.birkaç taksi şoförünün küfürlerini duydu sırtını çevirirken.taksicilere döndü ama artık yoktular.karşıda bir adam sessizce onu izliyordu.adamın gözlerinin içine baktı.yürüdü .özür dilemedi. (mutluluk da) ıslanmış sokak taşlarına basa basa yürüdü bir hain gibi.karanlık sokaklardan geçti.duraklarda bekledi.reklam panolarını kırdı.öksürdü,tükürdü,ağladı,nefes aldı.istiflenmiş çöp torbalarını açtı,bir cam parçası elini kesti.çöpleri yere dağıttı kendine yeni bir hayat çizmek istercesine.kendisini yalnızlığa mahkum eden kafasını yumrukladı,düştü,küfretti.maviyi kaybetmişti artık. sabahleyin cesedini sahilde buldular.eskimiş gazete parçaları ve içildikten sonra ezilen bira kutularının arasındaydı.çevrede toplanan insanlar önemli birini izliyormuşçasına yorumlarda bulundular.içlerinden birkaçı onun bir zamanlar zengin bir iş adamı olduğunu,müptela olduğu kumar ve gece hayatının ona,bu sonu hazırladığını söylüyorlardı.ötede duran bıyıklı genç adamsa bunun aile içi bir sorundan kaynaklandığını savunuyordu.adam şiddetli geçimsizlik yüzünden karısından ayılmıştı.mahkeme çocukların vesayetini kadına bırakmıştı.adam ise ocuklardan daha fazla ayrı kalmaya tahammül edememişti.bıyıklı genç adam buna kanıt olarak da adamın avucunda tuttuğu oyuncak bebeği gösteriyordu.bebek adamın avuçlarından seyrediyordu küçük kalabalığı.yazık kimse bilmeyecekti demek yerdeki cesedin küçük bir ilgi aradığını.
morg kaydı
giriş tarihi : 14 aralık 2004
ölüm sebebi:aşırı yalnızlık
adı,soyadı:…. …….
Cinsiyeti: erkek
Yaşı : 28
Doğum yeri: Merzifon
Medeni hali:bekar
Mesleği :bilinmiyor
Giyim/eşya : siyah ceket,siyah yakalı gömlek,gri pantolon,kızıl çoraplar,eskimiş bir çift kahve renkli ayakkabı,siyah kordonlu su geçirmez made in chine marka bir saat,sarı saçlı siyahelbiseli oyuncak bir bebek
İntihar/cinayet .intihar (toplumsal bir cinayet de oalbilir)
Gözlem : morga kaldırılmadan önce tanınmadı.cesede herhangi bir kurum sahip çıkmadı.polis tarafından yapılan incelemeler sonunda herhangi bir yakınına ulaşılamadı.naaş üzerinde bulunan oyuncak bebeğin,şahsın çocuk özleminden dolayı yanında taşıdığı bilir kişi heyeti doğrultusunda teyit edilmiştir. müdür



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


mete kimdir?

ben herhangi biri

Etkilendiği Yazarlar:
oğuz atay yusuf atılgan


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © mete, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.