Pek çok doktorun yardımı ile ölüyorum. -Büyük İskender |
|
||||||||||
|
harman oldu düşevurum arsız yüreğimin koynunda alına al moruna mor sabahlara selam ettim yıllarca hedef oldu yürek tüm oklara nişan tahtasında her zehir dolu kadeh bana sunuldu…içtim uçurtmalarımın kopan kuyruğunda savruldu yaşam zalim ellerinde oyuncak aramadı zaman/ben vardım azgın nehirlerin arsız akıntısında yitiyordu düş(ünce)ler noktalara varılıyordu virgülleri koymadan imgesiz…sayıklamalarımın ötesinden kopup gelen bir melodiye düştü şiir annemin sesinde yankılandı ninniler mesafelerde kaybolan bir sis çaresizliğin sessizliği şehvetimin her rengini çaldı benden geceler …renksiz saatlerde bir başıma özlem har vurduğunda yüreği harman savrulmadı …savrulan sevdamın çiçekleri yapışıp kaldı…hiç çıkmadı yanık kokusu üzerimden lakin anlayan bilir…bozuldu akrostişler…bilemedin epopelerde gerçekleşen mucizelere kaldı umudun sapkın tutkusu çürümüş kokusu bedenin yayıldıkça kaçtım…kaçamadım izlerinde büyüdü gözlerinin büyüsü…her şey sen gibi…su gibi mıh gibi çakıldın alnıma …silemedi seni süzülen kanlar…her şey kızıla büründü ellerine verdiğim her günümü götürdüğünde hiç olmadı itirazım nefes nefes çektiğim dumanların ötesinde seyre daldım ufku lacivert gökyüzünün kara bulutlarından düşen yağmur damlaları doldu göz pınarlarıma er yada geç güldüğünde şans yüzüme çok geç olacak biliyorum ruhun tazeliği ne kadar yansır bedeninde enini düşünüp sonuna varamadığım bir düş bu süslü laflar öyle çok edildi ki senin için eskimeyen öyle çok öyküde okudum ki ayrılığın sonunda mutluluk olduğunu inanç yitti öykülere de yitirilen her sevinç kanadı içimde…ondan kırmızı güllerin rengindeki sıcaklık rastladığım her yüzde senin gözlerini aradım…her sözde senin sesin ezip geçen anlarda patladı kurşun…son bakışına yazdım aşk şarkısını duydun mu delip geçen bir ışığın gölgelerine yansıdı yalnızlığın karası akşam saatlerine tutsak oldum …yarasa misali gecelerde bir seyyah artık mecnun lime lime olmuş bir ruh karşında şimdi…sev sevebildiğince …sev silik sokakların dili yok ki anlatsın ıslaklığımı sensiz yağmurlarda aykırı gülüşlerin yankısı kulaklarımda…silemedim minik bir serçenin cılız ötüşüne saklanmıştı bahar…duyamadım girdaplarda boğuldu sana sakladığım sevinçler yandığımca uçamadım göklere kırık kanatlarla özgür bıraktığım her düş düştü peşime kim tutar ellerimi soğuk kış günlerinde yeni yıldızların pırıltısı gökyüzünde…senden bihaber üstelik dünlerde unutulan ateş sönmüş artık zor…yalnızlığın kıskacında soluk almaya çalışırken sana tutunmak üzerime çöken laneti silsem artık şöyle bir nar çiçeklerinin kızılına söylesem türkümü üzüm gözlerine uzansam şöyle bir/seyre dalsam gökleri seni ne çok özlemişim…öyle özlemişim
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Atilla Güler, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |