Yedi iklim dört köşeyi dolandım / Meğer dünya her tarafta bir imiş. -Dadaloğlu |
|
||||||||||
|
Dostu, sevdiği, kısacası kimsesi olmayan boş kaldırımlar gibiyim; önüne gelen tepeliyor, önüne gelen çiğneyip gidiyor. Harcamak istiyor sanki beni herkes, herkes sırt çevirip yalnızlıkla iyice pekişmemi istiyor, uykusuz geçen gecelerin birinde kafama dayadığım bir silah gibi yalnızlıkla yalnız kalmamı istiyor, herkes… Benimle neyi paylaşamıyorlar bilmiyorum, yoksa yalnızlığı kıskanıyorlar mı benden; eğer öyleyse gelsinler vereyim tek dostumu; ya yalnız kalacağım yada yalnızlıkla yalnız kalacağım ikileminden bende sıkıldım zaten, birileri gelsin de isterlerse canımı bile vereyim, yeter ki birileri gelsin! Unutmak istemediğim ama zorunda olduğum, anılarımın kasırgası ve ruhumun fırtınası diye bir şey yok hayatımda nasıl olsa, sadece koskoca bir dinginlik ve yalnızlıkla geçirilen uzun yıllarım var. Hayat dersi vermesin yanıma gelenler, yalnızlıktan bile acımasız olan günlerim var çünkü, çünkü ben onlardan daha iyi tanıyorum yalnızlığı ve hayatı… Kışın çıkan güneşler gibi değil yalnızlık hayatımda, nadiren gelmiyor; zaten hiç gitmiyor ki. Tanıdıkların arasında bile, sadece yalnızlığımla sohbet ediyorum ve içimden geçenleri, yaşadığım fırtınaları ve beni sersemleten hatıraları sadece onunla paylaşıyorum; onun ise benden sıkılıp kendiliğinden gitme ihtimali yok bile, çok düşük değil hiç yok. Bunalımda olmadığımı biliyorum ama öyleymiş gibi davranıyorum bazen, hırçın ama zavallı oluyorum, yürekli ama korkak. Yeminlerimi tutmuyor, sevdalarımı karşılamıyorum, baharın gelişine sevinemeden güzlerin doğmasına engel olamıyorum, ağlarken göz kapaklarımı açamıyor, biri görecek diye korkuyorum, kaçıyorum. Beni sevenlere bile sırt çeviriyorum, hiç birisine bakmıyor, hiç biriyle ilgilenmiyorum. Belki sevmiyorum yalnızlığı, ama kendimi ondan bir türlü alamıyorum; unutmak istedikçe daha çok hatırlıyor, hatırladıkça daha çok yanıyorum. Yalnızlığın parçalarını toplamıyorum bazen, belki gider, belki bir an olsun rahat ederim diyorum, ama olmuyor. Kırıyor, milyonlarca parçalara ayırıyorum yalnızlığı, o ise mucize gibi, şaka gibi yeniden tek parça oluyor, yapamıyorum… Günlerce bekliyor, kendimi avutmaya çalışıyorum ama nafile, ne avunabiliyorum nede çıkar bir yol bulabiliyorum, çıkmaz bir sokakta dönüp duran bir karınca gibi ne kadar uzağa gidersem gideyim, dönüp baktığımda hep aynı yerdeyim, tek bir adım bile ilerlememişim… Elbette ki insanoğluna kısır döngülerle savaşma yetisi verilmiş, ama savaşacak kuvvet olmadıktan sonra, ne yapayım ben o yetiyi? Mayın tarlasındaki dikenli güllere benzetiyorum yalnızlığı, ulaşılabilmesi güç ve sanki herkesin ulaşmak istediği gizli bir bahçe orası, herkes nasıl da didinip çabalıyor oraya gitmek için; ama ben, o bahçenin vazgeçilmez kralı, dışarıdan gelen her saldırıya korkusuzca karşı koyuyor ve gizli sarayıma kimsenin ulaşmasına izin vermiyorum. Bu bir mutluluk sebebimi, yoksa yakınılması gereken bir şey mi bilmiyorum? Hatta hiçbir şey bilmek istemiyorum, sadece o dehlizden ne zaman çıkmam gerektiğini bana gösterecek bir işaretin, bana ulaşacağı günün olup olmadığını bilmek istiyorum, sadece bunu bilmek istiyorum. Sonsuza dek orada olmaya alışıp, ömrümün sonuna dek bu fikirle beraber mi olacağım, yoksa bir gün o günün geleceğine inanıp hayatla mı barışacağım, bilmiyorum… Sadece gözlerimdeki bazı izler anlatırdı yalnızlığı bana, sadece soğuk bir bakış yeterdi yalnızlığın içindeki gizemi çözmeme, gidenlerin ardından döktüğüm gözyaşlarındaki sitem, yerini aniden bırakıverirdi yağmurlara ve yağmurlar büyür, fırtınalara karışırdı. Belli bir zamana kadar, bu hep böyle oldu, sonuç olarak yalnızlığın bana verdiği yegane hazine de işte bu oldu… Artık her günümü ayrı bir sabırla yaşıyorum, hiçbir şeyi silmiyor, hepsini yorgun yüreğimde biriktiriyorum, topluyorum, topluyorum, topluyorum; sonra gönlümün bankasına yatırıyorum, kâr ediyor, seviniyorum, kısacası yaşıyorum. Hazine bulmuş bir korsan gibi, kendimi sıcak kumlardan serin sulara bırakıyorum, yani sevdalanıyorum. Adlarını bile bilmediğim şairlerin mısralarını ezberliyor, belki günde yüz bin kere tekrar ediyorum, unutmak istediğim her şeyi sıraya koyuyor, raflara kaldırıyorum, bilmediklerimi öğreniyor, her yeni güne umutla uyanıyorum, yarınların ne kadar kıymetli olduğunu biliyor ve rüyalarımda gördüğüm peri kızına aşık oluyorum, dudaklarından dökülen sözleri, sanki beni anlatıyormuşçasına, ruhuma sokuyor ve onunla yaşıyorum.Adını bilmediğim bir şair ne demiş: “Yazdığını yeniden yazamamak gibi bir duygu bu, Yazdıklarını okuyamamak gibi; Yarınların nedeninin sebepsizliğindeki yağmurlar gibi, Sık ama yavaş yavaş akar gibi; Bilinmeyen adalarda azıksız kalmış bir derviş gibi, Ne kimin geleceğini, ne de ne zaman öleceğini bilmemek gibi; İşte böyle bir duygu… “AŞK!” “ İşte bunu diyerek gözümü açıyorum her sabah; o peri kızıyla beraber geçirdiğim ve geçireceğim mutlu rüyaların hayaliyle uyanıyorum, umut ediyor, göz yaşlarımı boşa harcamıyorum, kimsenin gelmesini beklemeden uyuyor ve artık karanlıktan korkmuyorum… Umut ediyorum, bekliyorum…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Erkan Kelleci, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |