Herşeye imgelem karar verir. -Pascal |
|
||||||||||
|
* Alev Çukurkavaklı SABAHATTİN ALİ OLAYI KONYA-1932 Bir toplantıda okuduğu şiir Cemal Kutay tarafından savcılığa bildirilince, hakkında Atatürk’e hakaretten dava açıldı. Hapis cezasına çarptırılıp, Sinop’a gönderildi. SİNOP-1933 Sabahattin Ali, Sinop Cezaevi’nde yazdığı ALDIRMA GÖNÜL (Mahpushane şarkısı 5 ) adlı şiirle tüm Türkiye’nin gönlünde taht kurdu. Cumhuriyet’in 10. yıldönümü nedeniyle ilan edilen afla cezaevinden çıktı. ANKARA-1934 Milli Eğitim Bakanı Hikmet Bayur’dan öğretmenlik görevine iadesini istedi. Bayur, durumu Mustafa Kemal’e iletti ve şu yanıtı aldı: ‘O genci ilk açılacak yere hemen atayınız.’ Türk öykücülüğünün devrim yapan ismi SABAHATTİN ALİ nasıl öldürüldü? Aradan geçen 56 yıl içinde bazı belgeler ortadan kaldırılıp, imha mı edildi? Belge varsa İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu bunları açıklamakta neden sakınca görüyor? 1978 yılında Sabahattin Ali olayını yazan Kemal Bayram, kimden bu cinayete ilişkin şok bilgiler aldı? Aziz Nesin, Sabahattin Ali ile ortak yayınladığı “Markopaşa” konusunda neden yazmadı? Milli Şef döneminin en büyük muhaliflerinden biri olan Sabahattin Ali için “Alman casusu idi” suçlamasında bulunan ünlü profesör KİM? 56 YILLIK SIR Ajanların çemberindeki yazar Her şey 1948 yılının Haziran ayında Kırklareli’nin sınır köyü olan Sazara’da, ormanın içinde bir cesedin bulunmasıyla başladı. Çobanlar tarafından bulunan cesede uzman gözüyle bakıldığında cinayet en fazla iki ay önce işlenmişti. Cesedin sol kolu ve kafatası kırıktı... 1948’de Sazara’da başlayan öykümüz 1996 yılının Kasım ayındaki Susurluk skandalına kadar uzanan bir yolu, inanılmaz benzerlikler ve örtüşmelerle aşıyordu. Olay, 16 Haziran 1948 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin manşetinde, “Sabahattin Ali, Bulgaristan’a kaçarken öldürüldü” başlığıyla kamuoyuna duyurulacaktı... Peki durum gerçekten böyle miydi? Sabahattin Ali kaçarken mi öldürülmüştü? İşkence mi görmüştü? Onu kim ihbar etmişti? 1. PERDE Gelin tam 56 yıldır çözülemeyen bu cinayetin örgüsüne, kurgusuna, Sabahattin Ali’nin dostlarına, cinayeti işlediği iddia edilen Ali Ertekin’in son konuşmasına ve de gazeteci Kemal Bayram Çukurkavaklı’nın bize bıraktığı yayınlanmamış bilgilere, belgelere bir kez daha birlikte bakalım... ONLAR BENDEN DAHA MI AKILLI? Sabahattin Ali, dostları tarafından “son derece” zeki bir kişi olarak nitelendiriliyordu. Öylesine ki ajanlar onu takibe alıp sahte dostluklar kurduğunda, yakın çevresinin “Dikkat et” şeklindeki uyarılarına, “Onlar benden daha mı akıllı? Merak etmeyin siz!” diyebilecek kadar kendine güveniyordu... Hemen her yerde, polisle bağlantılı olan kişiler yaşamına girmişti Sabahattin Ali’nin. Yayınladığı dergide birlikte çalıştığı bir arkadaşının kendisi hakkında polise raporlar yazdığını, her hareketini bildirdiğini akrabalarına ve çok özel dostlarına söylüyordu... Evinde kaldığı Avukat Mehmet Ali Cimcoz ile eşi Adalet Cimcoz’un polisle bağlantıları o günlerin sosyalist edebiyatçıları tarafından biliniyor, sürekli konuşuluyordu... Ve son olarak, Edirne’ye peynir almaya gittiği kamyonun şoförü de, muavini de (Ali Ertekin) birer MAH ajanı olarak karşımıza çıkacaklardı... RAPOR YAZAN DOST (!) Şimdi geriye dönüp önemli bir noktayı mercek altına alalım... Onun hakkında MAH’a rapor yazan birlikte çalıştığı arkadaşı kimdi? Ünlü yazarımız Hasan İzzettin Dinamo, 25 Eylül 1977 tarihinde Kemal Bayram ile yaptığı söyleşide, “Bu ismi şimdi tartışmanın anlamı yok. Bu adamın şu anda yaptığı işlere zarar vermiş oluruz” diyordu. Susmak ve bu adı ortaya atmamak gerektiğini söylüyordu... Rıfat Ilgaz ise birlikte çalıştığı ve sonra yıllarca küs kaldığı bu isim için, “Polistir ama belgelemek çok zor” diyordu. Sabahattin Ali’nin hakkında yalan yanlış raporlar yazıp, MAH’a veren bir arkadaşı vardı, fakat adı yoktu! Bu raporları yazan kişinin çok ünlü bir yazarımız olduğu iddia ediliyordu. Hatta Rıfat Ilgaz bu konuda ilginç şeyler söylüyordu. Peki o ünlü yazar kim? Herkesin bildiği, dost sohbetlerinde konuştuğu, ancak teypler açıldığında sustuğu kişi kim? Rasih Nuri İleri’den tutun da, Zekeriya Sertel’e, Mehmet Ali Aybar’a kadar çok geniş bir edebiyatçı, düşünür çevresi bu ismin MİT’e çalıştığını bildiklerini fakat ellerinde somut bir kanıt olmadığı için Kemal Bayram Çukurkavaklı’nın teybine konuşamayacaklarını belirtiyor, özür dileyerek söyleşilerin en sıcak yerinde teybi kapattırıyorlardı... *** Sabahattin Ali’nin yakın arkadaşı Aziz Nesin bu konuda konuşur muydu? Şüphesiz ki hayır! Fakat olayın sırrını Taksim’den Gazhane’ye inen yokuştaki itiraf çözüyor... Ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karanlık cinayetlerinden birine ışık tutuyor! Şimdi elimizdeki bant kayıtlarından bu tarihi olayı anlatan gazeteci-yazarlardan bazılarını dinleyelim. Unutmayın bu ilk perde... *** Polisler ve işkence... Sabahattin Ali nasıl öldürüldü? Bir cinayet masalı Sabahattin Ali’nin cesedi 1948 yılında Kırklareli’nin sınır köyü olan Sazara’da bulunmuştu. Cesette yapılan otopside işkence gördüğü, sol kolunun ve kafatasının sol yanının kırıldığı net olarak belirlenmişti… Sabahattin Ali’nin mezarı yok… Gariptir, MİT ajanı ihbarcısının da mezarı yok… Bulgar sınırı tuzağı ve ... Yıl 1948; Mart ayının son günü.. Tünel’deki Sovyetler Birliği Başkonsolosluğu’nun bahçesine bakan evde çok ağır bir gece yaşanmıştı. Şiir, sanat, edebiyat ve de en önemlisi aşk sesli adamlar vardı… Ferdi Tayfur ile Sabahattin Ali birlikte mahpushane şarkısı 5’i seslendirdi: “Aldırma gönül aldırma” *** Mehmet Ali Cimcoz, elinde okumadan tuttuğu bir dava dosyası ile onları izliyor ve gülümsüyordu. Adalet Cimcoz ise keyifle “istekte” bulunmuştu.. “Haydi bir de Sinop’u dinleyelim sizden” dedi. Şairin Sinop’ta yazdığı şiiri dinlemek istiyordu. *** SABAH Sovyet Konsolosluğu’nun önünde gıcır gıcır bir kamyon duruyordu. Sabahattin Ali, MELEK CELAL’den alınan parayla kamyonun gizli sahibi olmuştu. *** Sabahattin gidiyordu, Edirne’ye peynir almaya gidiyordu. Sabahattin ölümüne gidiyordu ve bunu o dahil hiç kimse bilmiyordu. *** Sabaha karşı tam evden çıkmak üzereyken Mehmet Ali Cimcoz uyanıverdi; “Sabahattin” dedi “Gidecektin de haberimiz niye yok?” diye ekledi. Gece özellikle söylenmemiş, anlatılmamış bir giz vardı... *** Sabaha karşı Tünel’deki kamyon, bir şoför ve bir muavin tarafından alındı. *** Önce Topkapı’ya uğradılar. Berber Hasan’ı gördüler. Para ve bir kartvizit bıraktılar. Sonra Kırklareli’ne doğru yol aldılar. SAZARA 1948 Nisan “Sınırı geçiyoruz” dedi Ali. Sınır (güya) geçildi! Üç adam geldi karşı taraftan. Üçü de; onunla, Ali Ertekin ile Bulgarca konuştu... Kurgulanan cinayetin ilk adımı atıldı... Türk edebiyatının bu müthiş adamı, zeki adamı, ilk kez ve de son kez yaşamında orada yenildi… *** KARŞISINA ÇIKAN KİŞİLERİN TÜMÜ DEVLET AJANI İDİ Devletin sakladığı belgelerde; Abdulkadir Aksu’nun 56 yıl sonra da saklamaya çalıştığı belgelerde bunlar vardı… Sol koluna odunla vurulan Sabahattin Ali sendeledi. İkinci darbe ise başının sol yanına geldi... Ayıldığında Kırklareli’nde devletin bir kurumunun bodrum katında idi. Onu yakalayanlar ve İstanbul’dan özel olarak gelen gelen polis şefi Ahmet Demir, sabahın kör saatinde sorguya başlamışlardı. Ağır bir işkence vardı, ölümüne işkence... KİM NE DEDİ? RIFAT ILGAZ: Bu kaçma işi, cinayet olayına uydurulmuş bir kılıf gibi geliyor bana... MEHMET ALİ AYBAR: İlk haberi aldığımız zaman, Sabahattin’in komploya kurban gittiğinden hiç kuşkum olmadı... H. İZZETTİN DİNAMO: Sabahattin Ali’yi gizli örgütler öldürdü. Herkesin bildiği şey bu. Milli Emniyet’in işi. Ayrıca bir yerlerde öldürülüp, oraya (sınıra) atılabilir... FİLİZ ALİ (kızı): Neden öldürüldü? Öldürülmemesi gerekirdi. Bence öldürülmesinin haklı olabilecek hiçbir nedeni yok... HALUK YETİŞ (Makropaşa’nın idarecisi): Çok şey söylenildi Sabahattin Ali’nin öldürülmesi üzerine... Ama elde (gizli örgütler eli ile) öldürülmüş olabileceğine ilişkin kesin belge yok... NAZIM HİKMET: MİT, kiralanmış ajanlarından birinin eli ile Sabahattin Ali’yi ormanda öldürdü... MİM UYKUSUZ: Aziz ile (Nesin) konuştuğum zaman “Sabahattin Ali’nin öldürüldüğünü duydun mu?” dediğimde “Taa 15 gün önceden biliyordum” dedi. *** Cinayet masalımızın bu bölümünü lütfen film izler gibi okuyun. Sahneleri siyah-beyaz film kareleri olarak gözlerinizin önüne getirin. Filmin ne kadar gerçek olduğunu görecek ve çok şaşıracaksınız... Çakallar ve gerçek çakallar... İstanbul’dan gelen Ahmet Demir; adam dövmeyi iyi bilen bir polisti... Rıfat Ilgaz’ı da, Aziz Nesin’i de; daha çok sayıda komünisti de ‘usturuplu’ dövmüştü... Kırklareli’dekilerin ise bu işte deneyimi yoktu... Tuzağa düşürürlerek, Bulgaristan’a geçtiğini sanan ve devlet ajanlarının ellerine verilen Sabahattin Ali’ye müthiş bir işkence uygulanıyordu... İstanbul’dan gelen polis şefi Ahmet Demir’in de dövmeleri, sövmeleri para etmemişti... Sabahattin Ali konuşmuyordu, isim vermiyordu... İşkencenin dozu daha da artırılırken Ahmet Demir yeni ve de önemli bir görev için İstanbul’a çağrıldı... Geriye ‘vur’ deyince öldürecek olan ACEMİ İŞKENCECİLER kaldı... *** Topkapı’daki Berber Hasan’ın dükkanına giden Rasih Nuri İleri, Sabahattin Ali’nin yeşil mürekkepli kalemle imzaladığı kartviziti aldı. Bu işarete göre Sabahattin Ali artık yurt dışına çıkmıştı... *** İşkenceciler onunla beraber Bulgaristan’a kaçmak isteyenlerin listesini alamadılar bir türlü... Aslında böyle bir liste de yoktu... İki kişi vardı ondan haber bekleyen... İşkencenin dozu daha da artırıldı. Eldeki bilgilerin, Sabahattin Ali’nin yanına yerleştirilmiş ajanların verdikleri bilgilerin ötesinde bir şey çıkmıyordu... Çelik irade, dünde yendiği ajanları burada da, işkence altındayken bile alt ediyordu... *** Öldürüldü... “Sabahattin Ali sınırdan Kırklareli’ne getirildiğinde sorguya çekildi. Fakat konuşmadığı için sıkıştırıldı ve bu sıkıştırma sırasında öldü. Hem de inleyerek kollarımda can verdi...” *** Bu sözleri 12 Mart döneminin içeri attığı Kurmay Albay Talat Turhan’a üst düzeyde görev yapmış bir emniyet görevlisi söylüyordu... *** 2003’ün Nisan ayında İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’ya bu konudaki belgeleri soran CHP Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ise; komik bir yanıt alıyordu; “Belgeler var ama, zaman aşımına uğradığı için yok edilmiş...” *** Mareşal Fevzi Çakmak’ın yeğeni olan Adnan Çakmak; Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Heyeti Başkanlığı yapmış bir kişi... Talat Turhan’a bu olayın anlatıldığı yemekte Adnan Çakmak da var... O da tanık! *** Ceset Sazara Köyü’nün yakınlarında bir çalılığın dibine “üstünkörü” gömülüyor... Bir iki hafta içinde çakallar tarafından kokusu alınıyor, çıkartılıyor ve parçalanıyor... Cesedi çok ünlü bir yazarımız (asker giysileriyle köye gelip ) teşhis ediyor... *** Ali Ertekin adlı MİT ayakçısına KATİL kimliği veriliyor ve iş kapatılıyor... *** Türkiye Cumhuriyet tarihinin en önemli AYDIN CİNAYETLERİNDEN biridir bu olay... Belgeleri hâlâ devletin arşivinde durmaktadır... *** Bu konuda bir başka ayrıntı ve de soru var elimizde... Ayrıntıyı vermeyeceğiz... Fakat soruyu soracağız; Sabahattin Ali’yi ALMAN CASUSU olmakla suçlayan Profesör Yalçın Küçük, NEYİ ört-bas etmek istedi? Kimi gözden kaçırmak, saklamak istedi? Yanıt gelene kadar bekleyeceğiz... ÖLDÜRME EMRİNİ NİHAT ERİM VERMEDİ 2000’li yıllara girdiğimiz günlerde Hıfzı Topuz’un yazdığı ESKİ DOSTLAR adlı kitap piyasada fırtına gibi esmişti... Kitabın bir bölümünü kapan HÜRRİYET Gazetesi ise; inanılmaz bir CEHALETLE, ilkesiz bir gazetecilik örneğiyle satırların arasından aldığı UYDURUK ve de YALAN bölümleri manşet etmişti... *** ‘SABAHATTİN ALİ’nin ölüm emrini NİHAT ERİM verdi’ *** Evet; Hürriyet’in manşeti bu idi. O sabah; İstanbul’daki işsiz günlerimden birine daha uyanıyordum... Cebimde çok az para vardı ve en fazla 5 gazete alabilecektim... Gazeteleri, manşetleri ile anonslarına bakarak seçtim ve Küçükçekmece Gölü’nün kıyısına oturdum... *** Hıfzı Topuz fena halde yanılan hafızasıyla yazdığı ESKİ DOSTLAR adlı kitabını Hürriyet’e veriyor. Onlar da haberi yapıyor... Haber yapılıyor yapılmasına da; sağlayı yapılmadan, ana unsurlar sorgulanmadan, karşıtlıklara, çelişkilere bakılmadan yapılıyor.... Bodoslama dalınıyor olaya... *** Hıfzı Topuz; babam KEMAL BAYRAM’ın 1978 yılında yayınladığı SABAHATTİN ALİ OLAYI adlı kitaptan AYNEN aldığı bölümü yayınlıyor ESKİ DOSTLAR’da... Nasılsa Kemal Bayram öldü ... *** Hürriyet, APARTMA öyküyü biraz da yorumlayarak yayınlıyor manşetinde... Nasılsa Nihat Erim öldü... *** Nihat Erim’in eşini aradım... Hanımefendi bana çok yaşlı olduğunu, bu olayları konuşurken yüreğinin çok acıdığını, fakat konuyu kızı ile konuşabileceğimi söyledi... *** Ayşe Önalp; Nihat Erim’in kızı; Profesör Aydın Önalp’ın eşi... Telefon ettim... *** 23 Mart 2001 Cuma günü, İstanbul Şirinevler’deki Kültür Üniversitesi’nde buluştuk. *** AYŞE ÖNALP ( Erim ) anlatıyor: “ Alev Bey, Hürriyet’in o haberinin yayınlandığı günün bir gece öncesi babamı gördüm rüyamda.... Sabah da aynı sıkıntı ile uyandım... Daha sonra eve arkadaşlarım geldi... Telefonlar çaldı... Her gelen, her arayan moralimin nasıl olduğunu soruyordu. Ve ben bu sorulara anlam veremiyordum... Sonunda bir arkadaşım Hürriyet gazetesini görüp görmediğimi sordu. Görmemiştim... Hemen gazeteyi aldırttım... Dünya başıma yıkıldı...” *** Konuşma uzayıp gitti... BABASI ÖLDÜRÜLEN KIZ ÇOCUKLARI adlı bir diziyi o günlerde hazırlamaya başladım... Ayşe Hanım’ın konuşması çok etkilemişti beni... Sabahattin Ali’nin kızı FİLİZ, Abdi İpekçi’nin kızı SİBEL, Çetin Emeç’in kızı MEHVEŞ... Listem uzayıp gidiyordu. GÜNAYDIN’ın sahibi Bekir Kutmangil’in öldürülmesini gören kızından sonra Mehmet Ali Kışlalı’nın kızı ve yıllar sonra Necip Hablemitoğlu’nun kızları... *** 19 Temmuz 1980... Dragos... Nihat Erim öldürüldü... 12 Eylül’ün gelişini haber veren bir cinayetti bu... HIFZI TOPUZ ‘un YANILAN HAFIZASI ve HÜRRİYET’ in yalan haberi Sabahattin Ali cinayetini çözülmezliğe sokmak için düğüm üzerine düğüm kurmuşlar... Tam dokuz düğümlü bir ip var karşımızda... Bunun yedisini çözdük... Sekizinci sır devlette, İçişleri Bakanlığı’nda... Dokuzuncusu ise Hıfzı Topuz ve Hürriyet’e dayanıyor... “ Neden bu yalana gerek duyuldu?” Hürriyet Gazetesi; “ Sabahattin Ali’nin öldürülme emrini Nihat Erim verdi” başlığını attı... Haberin dayanağı Hıfzı Topuz’un ESKİ DOSTLAR adlı kitabıydı.... *** Erim’in kızı Ayşe Işıl Önalp şöyle soruyordu; “Alev Bey, neden böyle bir yalana gerek duyuldu?” Yanıt sorunun içinde; yalana gerek duyuldu, yalana ihtiyaç vardı... Çünkü cinayet çözülüyordu... Belki de bir ya da iki gazeteci cinayeti çözmüştü... *** Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın bugünlerde Basın Danışmanı olan Ahmet Tezcan, o günlerde (2001 yılında ) BRT’de sabah programı yapıyordu... Bir pazartesi sabahı şöyle seslenecekti; “Elimdeki dergide ikinci manşet Sabahattin Ali cinayetine ilişkin... Alev Çukurkavaklı şöyle yazmış....” *** Ayşe Işıl Önalp, HÜRRİYET’in haberini okuduktan sonra Meydan Larousse’u açmış, o tarihe, cinayet tarihine bakmış... Babası bakan bile değilmiş kabinede... *** Duyarlılığa bakın... Gazetecinin, HÜRRİYET’i yapanların, haberi yapanların göstermesi gereken duyarlılığı, haberin mağduru olan kişi gösteriyor... *** Şimdi gelelim YALANIN en sıcak noktasına: Tarihe dikkat edin; 11 OCAK 1978... YER: Şişli Camii yakınlarında bir avukat yazıhanesi... KONUŞAN KİŞİ: Avukat Mehmet Ali CİMCOZ... KANIT - 1 : Elimizdeki ses bandı... KANIT - 2 : Sabahattin Ali Olayı... Kemal Bayram Çukurkavaklı... Yenigün Yayınları (1978) Sayfa 356 – 392 *** MEHMET ALİ CİMCOZ bu cinayette eşi Adalet Hanım ile en çok suçlanan kişi... CİMCOZ ANLATIYOR: “ Polis şefi PARMAKSIZ HAMDİ ile çay içiyoruz. “Sabahattin Bey’i biz gayet iyi tanırız.Günü gününe nerede olduğunu biliyoruz. Hangi saat nereye gideceğini biliriz. Bu ne öldürülecek derecede bir adamdır, ne de suçu vardır” diyor Hamdi Bey... Sonra; “Onu bu duruma getiren falancadır” diyor. “Allah onu bu duruma getirene çektirecek” diye ekliyor... O hepimizin tanıdığı bir adam. İsmini söyleyemeyeceğim, mazur görün. Hamdi Bey; “Allah ona çektirecek” diyor. Hamdi Bey şimdi öldü. Bana söylediği durum bu. Sabahattin Ali’nin kızı da sordu aynı şeyi; “Kimdir bu adam ?” diye. Ona da söylemedim. Söyledikleri kişi de ölmüş durumda. Hatta Parmaksız Hamdi’nin söylediği gibi korkunç derecede çekerek öldü. Hastalıktan sürünerek öldü...” Kemal Bayram soruyor; “ Mesleği ne o kişinin?” Mehmet Ali Cimcoz yanıtlıyor; “ Yazar, gazeteci bilmem ne. Hakikaten feci şekilde öldü zavallı. Ama ismini söyleyemem. Mazur görün. Kendimde bu hakkı göremiyorum.” *** Evet; 11 Ocak 1978’de Mehmet Ali Cimcoz bunları söylüyor... Nihat Erim ise 19 Temmuz 1980’de Dragos’ta Deniz Klubü’ne gitmek için otomobilinden indiğinde ellerindeki poşetlere silahlarını gizlemiş olan iki DEV SOL militanı tarafından kurşunlanarak öldürülüyor... Hıfzı Topuz, 2001’de bu konuşmayı aynen kitabına taşıyor... ESKİ DOSTLAR’ın 46’ncı ve 47’nci sayfalarını bununla dolduruyor... Ve şöyle bir not ekliyor Topuz; “ Peki kim bu gazeteci? Bu CHP kalemşoru? Halk Partisi döneminde devletin üst düzeyinde görev almış, MİT’e bulaşmış, sonra da feci şekilde öldürülmüş bir politikacı?” *** HÜRRİYET hemen sorunun yanıtını veriyor; “Nihat Erim” diyor... Araştırmadan, soruşturmadan... O zaman bir kasıt var ortada, bir MUAMMA var. Yok mu? *** Efendim... Bu CİNAYET MASALI’nı önce senaryo olarak yazdım... Tuncer Cücenoğlu’nun yine Kemal Bayram’ın SABAHATTİN ALİ olayını kaynak olarak kullanıp yazdığı oyunu kitap halinde görünce içim soğudu senaryomdan… Zaten becerememiştim de... Ardından romanlaştırdım... Bir akşamüstü; elimdeki son belgeleri de ekleyip, kitabımı bitirdiğim bir akşamüstü Beyoğlu’na çıktım... Kitabım bitti ya; keyifliyim... Cadde-i Kebir Bar’a gittim. Bir iki duble yutup kendimi kutlayacağım. Ünlü film yönetmenimiz Reis Çelik geldi masama. Abdi İpekçi’nin öldürülmesini anlatan KONSENSUS – UZLAŞMA filminde yardımcı yönetmen ve de oyuncu olan Reis, o günlerde “Işıklar Sönmesin” adlı filmle parlayan yıldızını; “Hoşça kal Yarın – Deniz Gezmiş” filmiyle daha bir perçinlemişti... “Alev” dedi Reis; “Ben de Sabahattin Ali olayıyla ilgileniyorum. Şu elindeki Sabahattin Ali belgelerini ver, film yapalım” diye ekledi... *** Bilmiyorum, bilemiyorum... Belki bu filmi yakında izlersiniz... ……………..BİTTİ…………. SAKLADIKLARIMIZ; ( * ) 1 ) Katil olarak ortaya çıkarılan Ali Ertekin’in son konuşmasındaki ipucu… 2 ) Gazhane Yokuşu’ndaki müthiş itiraf… 3 ) ‘ Benim Delilerim’ in kahramanı olan DİLSİZ ne diyor… 4 ) Sabahattin Ali Olayı (1) ve AYDINLAR ÇATIŞMASINDA 1980 YILINDA GÖZARDI edilip bugün ise unutulanlar… 5 ) Çetin Altan’ın Aziz Nesin’e uyarısı… 6 ) Uğur Mumcu; “Yalçın Küçük içeriye haftalık olağan görüşme için alınmıştır” Alev ÇUKURKAVAKLI ( 2004 Aralık - Ankara )
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Alev Çukurkavaklı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |