Edebiyat yaşamın öncüsüdür, onu öykünmez, ona istediği biçimi verir. -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
ADAM ,KADIN ve sıkılmış bir soru işareti adam ellerine baktı serçe parmağından bir kadın kustu kadın içtiği şarabı yağmur belleyip bulutlara küfretti kullandığı dil bilinmiyor.. adam adamlığını uyuz bir kedi mırıltısı sandı kadın öküz görmüş kanguruyu aşk sandı çeyiz sandığını yele verdi tufan eşliğinde adam hadım bir oğlana su döktü siyah balgam tükürdü adına aşk dedi kadın kalemi kovdu ülkesinden d-ar-ağacına kar yağdı Adam ses(n)sizlik topladı d-ar-ağacından koyacak yer bulamadı yar yanağından gayrı... Kadın sanki en son günüymüş gibi sarıldı sevdiğine sakındı onu kendi yüzünden bile... Adam sanki hiç gitmeyecekmiş gibi geliyordu... Kadın sanki hiç bitmeyecekmiş gibi dinliyordu... Adam sokak lambasının ışıltısında arıyordu sevdiğini.. Kadın sevdiğinin ışıltısıyla arıyordu kendini... Adam sustukça neyin içine sığmıyordu, konuştukça neyin dışında kalıyordu? Kadın harflerin, ruhuna sinmiş kokusu yüzünden, susuyordu... Adam bu şehrin nesi oluyordu? ve bu şehir neden kuş kokuyordu?! Kadın o! şehrin parmak izimiydi? bu yüzden mi yakalanıyordu yoksa her işlenen suçta!!! Adam nedeni bilinmeyen bir gün ortasında o ilk "merhaba"daki çocukluğuna sığınıp saklambaçta sakladığı çocuklarını saatlerce bulamadı.... Kadın özrü bilinmeyen bir gün ortasında o ilk "seviyorum"daki heyecanla saklambaçta sakladığı çocukluğunu saatlerce bulamadı... zamansızlık içinde sıkışmış ve içine sıkıntı basmış bir soru işareti -"adam"ın yada "kadın"nın neresinde kendine bir yer bulabilir?bilinmiyor.. mevsim "adam"ı, "kadın"a gitmeye çağırıyor. "kadın", "adam"ı mevsimine çağırıyor. "dış"ardaki insanlar düşündürüyor onları... -insanı "dış"laştıran ne?biliniyor... sahte suretlerin yoğun olduğu bu yılların cilvesi mi onları yoruyor,yorulmak mı yoğunlaştırıyor yoksa onları sürüklendikleri bir hayat değil istedikleri sürünmek istedikleri, baharın kokusu sadece birde yar yaraları söz bittiğinde başlıyor o derin bilmece sıcaktan titremek gibi yaz ortasında tam ortasından denize dokunmak gibi su suskunluğunu yaşamak gibi "kullandıkları";şimdiye kadar yazılmamış,bilinmeyen bir alfabe bilinmeyenden korkulduğu gibi,bilinmeyeni yaşayandan da korkuluyor bu memlekette!!!! gece sorulan soruların cevapları,bir diğer geceyi hazırlıyor kendi içlerinde sabah sadece güneşi sevindiriyor bu saatlerde -sorular cevaplara acıkıyor,karın ağrısı açlıktan mı geliyor? bilinmiyor şiir bir tebessüm edasıyla düşüyor yar-yüzüne gökyüzünün kokusunu taşıyor harflerinde şiir bir çığlık gibi duruyor gecede yaralayıcı sessizliğe karşı alınan bir siper misali -şiir;ilk sözlerinden mi oluşuyor çocukların?bilinmiyor... yıldızını yadırgayan gece gibi duruyorlar bu mevsimin içinde "adam" ve "kadın" çıkılmamış yokuşların eşiğinde yorgun atlar gibi soluyorlar -yokuşlar yorulmaz mı ki çıkıla çıkıla?bilinmiyor... bir çiçek soluklanamadan soluyor ya bahçenin birinde iflah olmaz artık hiçbir bahar bundan böyle!!! gözlerini bir düşün eşiğinde düşürmüş "adam" Biliyor ki gözle görülmez hiç bir düş ve düş-meden görülmez hiçbir gerçek! Düş! "gerçeğin" peşinden koştukları için mi yakalayamıyorlar insanlar "gerçek" olanı? şehir kokan adımları mı ürkütüyor gerçeğin o ceylan edasını? için için yanan insanın acele’si olur mu "gerçeğin" yolunda?!? acıları dillerinden "aşağı"ya inmeyen kişiler var etrafında "adam" ile "kadın"nın acıların büyüklüğünden mi boğazlarında kalıyor geceler? -Hecesiz ağrılar nasıl solunur? bilinmiyor. “dil çıplak kaldığında yazı ısıtır bizi ,yazamadığımızda içimiz neden üşür be adam" diyor "kadın" bir suskunlık sonrası... konuşmak yetmiyor felaketi anlamaya ve de anlatmaya felaketinde bir özrü var aslında tüm yaşananların ardında susmak ne de uzak duruyor "dış"ardaki yaşamlara... -"kendi"ne bakışla hangi insan kör olabilir?bilinmiyor... dillerde o hep bildik sözcükler suskunluğa işlemiş yaranın,yankısı başka olur insanda -aynaya çizilen suret ayna kırıldığında niye kaçar? bilinmiyor... ölümlü konuşmak, ölümle konuşmak ve ölüme konuşmak salt bedene ait olan şeylerin tükenmesi diye okunduğunda "ölüm"; birden anlaşılır oluyor "dış"ardakiler aslında tükenecek olanla tüketiyorlar "kendi"lerini sağdan sola,yukardan aşağıya "batak" olan bu bilmece “ben çözmek istemiyorum seni sen çözüldükçe bulaşansın!!!!” ölüm nedir?ölmeden kim, nasıl bilebilir? bilinebilirse eğer o zaman yaşam; ölümün karşıtı değildir!!! -yaşamın anlamı asıl "ölüm" yaşandığında mı bulunabilir? Biliniyor mu?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ABDULKADİR ÖZTÜRK, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |