Uygarlık, gereksiz gereksinimlerin, sonsuz sayıda artmasıdır -Mark Twain |
|
||||||||||
|
trajik bir gecenin ardından ansızın yok oldu; düzensiz ve ansızın yüreğimde kocaman bir boşluk Fansızca kitaptan çıkardığım birkaç not ayrıntılı ve kesin kısa ya da orta uzunlukta metinler birkaç yüz sayfa öykü ve masal savrukları usun alabileceği her türlü karamsarlık fiziki çaba ve yoğun dürtüsel heyecan anları İspanyolca bir nüsha; gölgeli gizeme bürünmüş yedi güne ayrılmış ateşleri tüm İtalya ve Fransa’yı boğmakta gizemli ve yalıtılmış dünyasında yedi günde yedi ölümle süren söz vardı, gerçek onunla yüz yüze gelmeden parça parça, kötülüğe yönelik istemin alaşımı zavallı bir günahkarın yaşamından başka bir şey olmayan ıssız kutsallığın dipsiz kuyusunda kutsal rütbeleri alıp-satan - bir aynadan ve bilmece gibi - tek bir taht için iki imparator düşünsel yaşamın sınırları kırılgan nesneler,resimlenmiş anlar doğanın maymunu yaşam saatin, usturlapın ve m mıknatısın yarattığı mucizeler ruhun yarattığı hortlaklar dervişlerin işe koyuldukları gün taşa kazınmış kuşku dirilen İsa’nın simgesi gün ışığında ötmeyen tembel horozlar gece yarısı duası, saatler dolunca çan çalarak dolaşan kilise tonozları altmış ses,karanlık tehditler Tanrı Baba’nın adında birleşip yok olur gider insan bacaklarıydı kanla dolu küpün içi hiçbir anlam taşımaz kimse Poetica’nın ikinci kitabını okumamıştı etin alçaltıcı günahı kuzey kulesinden doğu kulesine öykü içine dokunur. ne deve ne kuş yüksek sesle gülen deli; Parisli mantıkçı Tanrısal öfkenin kötülükleri başka yalnızlıkların kıyısı ne denli çok işlenirse, o denli çok istenir bedenin günahı cennet dingin ama yeryüzü karanlık boynumuzda on taç, dilinde üç küfür kemik mezarlıkları ölü rahiplerin nöbet tuttuğu sunak taşından bin iskelet -- sağdan 4. kafatası:gözlerine bas bin yıl olalı 3 bin yıl geçti birinci melek ilk borazana üfledi kanla karışık is ve ateş çıktı yasağı çiğnedi, labirentlerin mührünü kırdı murana balıklarını besliyormuş gölgeye çekildi sur giysimin altında lamba,bronz üç ayaktan kukuletalarını yüzlerine çektiler hücrelerine yağmak üzere şamdanın parıltısıyla aydınlanan kilise bomboş bir kemik mezarlığını andırıyordu kaval kemiği yığını üstüne kabartma içinde görünen göz uçları boş ve derin bir dizi kafa tası yüreği korkuyla doluyordu sözcükleri alçak sesle yineledi etsiz yüzün çukurlarına boğuk bir gıcırtı işittik sunak kımıldadı birkaç nemli basamak eller gördüm,ölü parmaklarıyla iç içe geçmiş bir gıcırtı bir devinim sütunlar arasında yankılandı güneş sunağı aydınlatıyor zaman duygumu yitirdim suskunluk ve karanlığın nedenleri en iğrenç duyguların arasında o garip diliyle gülümsedi kuş leşleri mezarları kazıp bir güldürü oyuncusuymuş gibi yüzünde, ölü eti yiyen umarsız bir insanın yüz buruşturması çılgına dönen kalabalık kırık dökük sözcükler beylerin zorbalığına boyun eğmiş sahte buyruk ve papalık mührü günah bağışlayanlar,af satanlar kahinler,falcılar ve kara büyücüler bedenleri su toplamış saralı deliler ağızları kan rengi suyun ateşi arıtması gibi cinlerin kendine özgü adları akıp giden çamur seli kutsal değerleri alıp-satan bacılar dediği kurbanlar, onların çıplak etleri Tanrı’ya sunuyor “barış öpücüğü” dediği öpücüğü yabanıl yüzlü tatlı bir ışıltıyla gezgin yoldaşların dillerinde çobanların anlayabildikleri sözcüklerle devinimin görkemli özeti gibi Şeytan’ın yasasını Tanrı’nınkinin yerine koyarak büyük, çamurlu sapkınlık ırmağında -ayrım sorunun kendisi katarlar ise başka- Tanrı ve sağtöre anlayışını öngörüyor yaşatan şeyle öldüren şeyi aykırı şeytanca çelişkiler yumağı kendi kendini lanetlediğine inanmakta iyi koyunlarla kötü koyunlar çobanlarla köpekler savaşır parçalamaktan başka şey düşünmeyen sürünün kıyısında kalan insanlar birbirlerinden nefret ederler hortlak sürüsü gibi Tanrı’nın kullarını değiştirmek olanaksızdır leşle beslenen yırtıcı kuşlar konuşmaya başlamış -- özgür ve tutsak tüm insanların atini yiyin!!! demek ki iyi kuşlar değildi bunlar İsa’nın izinde ; çıplak,yalınayak oradan oraya alım-satım sevgisi arasında burç kadranını dış çembere koyarak labirentin bilmecesi kendi dilinde bir ünlem koyuverdi sözcük, açık saçık bir şekilde çınladı bir öğretim harikası mucizenin olduğunu varsaysak bile: labirent labirenttir düzenle sağlanan karışıklık,ince hesaplar PAPATYA II güzel ve ürkütücü genç bir kız Bakire Meryem yontusunun yanında İyiyi kötüden ayıran çizgi öylesine incedir ki İncil: ‘yoksullara verin’ der; serserilere değil Eski ve Yeni Ahitler Babil yosmasından sakın! kendi kendini lanetlemezdi.lanetlenmiş İblis sözcükler dudaklarımın yüzeyine yükseldiler & dilsiz sevi gelince, insanın elinden bir şey gelmez Ey aşk! zevklerin kızı... krallar bile senin saç buklelerinin tutsağı oldu bir ordu gibi korkunç erdem gördüğünü sevmektedir günahkar ve hasta usumun sınırları güneşin hakkıdır bu insanı ışıklarıyla delik deşik eder yaralar büyür,insan açılır kendi kendinden geçişine tanık olur gözyaşına boğuldum hiçbir şey saklamadan kendini yok sayacak koşullar içinde konuşması ateş gibidir yüreği bir ağ,elleri bağdır göklerin egemenliğinde hiç günah işlememiş kraliçe kösnül bir rahibe iğrençliğinde --bir fahişe ! dedim, tiskintiyle kilisenin büyüsü,tenimin gururu denizin üçte biri kana dönüştü üçüncü kardeş ortadan kayboldu dördüncüsünden korkun ortalık neredeyse karanlık ocakta taze küller, beyaz ve gevşek kızardım, ürperdim dili kara eski bir hırsızlık olayı bedenin ve ruhun çarpıntıları tanyeri ağarıyordu duvarlar boyunca &sıralanan ortak bir giz, suç ortağı, günah arkadaşı etten kemikten yapılmış insan etin çağrısına uydum küçük-zavallı günahlar anasıyla babası toprak kölesiydi deliler şenliği,görkemli bir karnavaldı kurda kuşa yem olmadan önce artık efendiler ve Tanrılar yoktu her şey alt üst edildi dili yakan acı bir dil acılar içinde kıvranıyor günahın yerini pişmanlık almış ruhun gözleri savaş için donanmış bir ordu yüzünde dünyanın tüm sevinçleri kışkırtıcı günah çekicilikleri Tarı’nın parmağıyla yazılmış uçsuz bucaksız kutsal usun çelişkiler gizemi kösnüllüğe çare arayan iyi şeylerin en tatlısı ussal ruhun ilkeleri, düşsel açlık birbiriyle çalışan dingin ışık, duygunun pençesine günahkar tutkular dilin büyüsel gücü,günah çıkarma oyunları içsel mutluluk&günahkar da olsa soyluların güçlülerin bodur gövdeleri gerçek, gerçeğin farklı bir imgesi Ağustos böcekleri .........gizemli buyrukları kutsal nesnelerden donakalmış yıldızların artsız aralıksız döngüleri yürekten olmayan mırıltılar nemli ve puslu soylu tazılar gibi çöken sis insancıl,neşeli,mutluluk duyan bir adam ateşli gerilimler,anlamlı suskunluklar & yaşayabilen kutsal değerlere karşı zekasının kıvraklığıyla şimşekler yağdırdığı uysal kuzular,altın ve gümüş kapları İsa heykelleri iç taç,tinsel erk, bir puta tapan alaycı gülüş küçümseyici ünlemlerini onaylayan bir homurtu dişsiz ama doymak bilmez ağızdan öpmem için ağzını uzattı bana hiçbir anlatımı olmaksızın dik dik düşünce ve tutkuları gizlemekte olduğu kadar ötekiler gibi sevecen ve içten değildi ancak nazik denilebilecek biçimdeydi içim tedirginlikle ürperdi bir kaygı belirtisi bir alay gölgesi delici gözlerle bakıyor & şaşkın şaşkın boynuzlara da gereksinim yoktur zekası neredeyse Tanrısal usun niteliklerine bürünüyordu asık suratlı zehirler...sırtında kara lekeler var susmam için yalvarıp yakardı bütün bedenime ateşler bastı ansızın yokluğumuza çıkmaya hazırdık Ahmet SINAR ADI : PAPATYA trajik bir gecenin ardından ansızın yok oldu; düzensiz ve ansızın yüreğimde kocaman bir boşluk Fansızca kitaptan çıkardığım birkaç not ayrıntılı ve kesin kısa ya da orta uzunlukta metinler birkaç yüz sayfa öykü ve masal savrukları usun alabileceği her türlü karamsarlık fiziki çaba ve yoğun dürtüsel heyecan anları İspanyolca bir nüsha; gölgeli gizeme bürünmüş yedi güne ayrılmış ateşleri tüm İtalya ve Fransa’yı boğmakta gizemli ve yalıtılmış dünyasında yedi günde yedi ölümle süren söz vardı, gerçek onunla yüz yüze gelmeden parça parça, kötülüğe yönelik istemin alaşımı zavallı bir günahkarın yaşamından başka bir şey olmayan ıssız kutsallığın dipsiz kuyusunda kutsal rütbeleri alıp-satan - bir aynadan ve bilmece gibi - tek bir taht için iki imparator düşünsel yaşamın sınırları kırılgan nesneler,resimlenmiş anlar doğanın maymunu yaşam saatin, usturlapın ve m mıknatısın yarattığı mucizeler ruhun yarattığı hortlaklar dervişlerin işe koyuldukları gün taşa kazınmış kuşku dirilen İsa’nın simgesi gün ışığında ötmeyen tembel horozlar gece yarısı duası, saatler dolunca çan çalarak dolaşan kilise tonozları altmış ses,karanlık tehditler Tanrı Baba’nın adında birleşip yok olur gider insan bacaklarıydı kanla dolu küpün içi hiçbir anlam taşımaz kimse Poetica’nın ikinci kitabını okumamıştı etin alçaltıcı günahı kuzey kulesinden doğu kulesine öykü içine dokunur. ne deve ne kuş yüksek sesle gülen deli; Parisli mantıkçı Tanrısal öfkenin kötülükleri başka yalnızlıkların kıyısı ne denli çok işlenirse, o denli çok istenir bedenin günahı cennet dingin ama yeryüzü karanlık boynumuzda on taç, dilinde üç küfür kemik mezarlıkları ölü rahiplerin nöbet tuttuğu sunak taşından bin iskelet -- sağdan 4. kafatası:gözlerine bas bin yıl olalı 3 bin yıl geçti birinci melek ilk borazana üfledi kanla karışık is ve ateş çıktı yasağı çiğnedi, labirentlerin mührünü kırdı murana balıklarını besliyormuş gölgeye çekildi sur giysimin altında lamba,bronz üç ayaktan kukuletalarını yüzlerine çektiler hücrelerine yağmak üzere şamdanın parıltısıyla aydınlanan kilise bomboş bir kemik mezarlığını andırıyordu kaval kemiği yığını üstüne kabartma içinde görünen göz uçları boş ve derin bir dizi kafa tası yüreği korkuyla doluyordu sözcükleri alçak sesle yineledi etsiz yüzün çukurlarına boğuk bir gıcırtı işittik sunak kımıldadı birkaç nemli basamak eller gördüm,ölü parmaklarıyla iç içe geçmiş bir gıcırtı bir devinim sütunlar arasında yankılandı güneş sunağı aydınlatıyor zaman duygumu yitirdim suskunluk ve karanlığın nedenleri en iğrenç duyguların arasında o garip diliyle gülümsedi kuş leşleri mezarları kazıp bir güldürü oyuncusuymuş gibi yüzünde, ölü eti yiyen umarsız bir insanın yüz buruşturması çılgına dönen kalabalık kırık dökük sözcükler beylerin zorbalığına boyun eğmiş sahte buyruk ve papalık mührü günah bağışlayanlar,af satanlar kahinler,falcılar ve kara büyücüler bedenleri su toplamış saralı deliler ağızları kan rengi suyun ateşi arıtması gibi cinlerin kendine özgü adları akıp giden çamur seli kutsal değerleri alıp-satan bacılar dediği kurbanlar, onların çıplak etleri Tanrı’ya sunuyor “barış öpücüğü” dediği öpücüğü yabanıl yüzlü tatlı bir ışıltıyla gezgin yoldaşların dillerinde çobanların anlayabildikleri sözcüklerle devinimin görkemli özeti gibi Şeytan’ın yasasını Tanrı’nınkinin yerine koyarak büyük, çamurlu sapkınlık ırmağında -ayrım sorunun kendisi katarlar ise başka- Tanrı ve sağtöre anlayışını öngörüyor yaşatan şeyle öldüren şeyi aykırı şeytanca çelişkiler yumağı kendi kendini lanetlediğine inanmakta iyi koyunlarla kötü koyunlar çobanlarla köpekler savaşır parçalamaktan başka şey düşünmeyen sürünün kıyısında kalan insanlar birbirlerinden nefret ederler hortlak sürüsü gibi Tanrı’nın kullarını değiştirmek olanaksızdır leşle beslenen yırtıcı kuşlar konuşmaya başlamış -- özgür ve tutsak tüm insanların atini yiyin!!! demek ki iyi kuşlar değildi bunlar İsa’nın izinde ; çıplak,yalınayak oradan oraya alım-satım sevgisi arasında burç kadranını dış çembere koyarak labirentin bilmecesi kendi dilinde bir ünlem koyuverdi sözcük, açık saçık bir şekilde çınladı bir öğretim harikası mucizenin olduğunu varsaysak bile: labirent labirenttir düzenle sağlanan karışıklık,ince hesaplar PAPATYA II güzel ve ürkütücü genç bir kız Bakire Meryem yontusunun yanında İyiyi kötüden ayıran çizgi öylesine incedir ki İncil: ‘yoksullara verin’ der; serserilere değil Eski ve Yeni Ahitler Babil yosmasından sakın! kendi kendini lanetlemezdi.lanetlenmiş İblis sözcükler dudaklarımın yüzeyine yükseldiler & dilsiz sevi gelince, insanın elinden bir şey gelmez Ey aşk! zevklerin kızı... krallar bile senin saç buklelerinin tutsağı oldu bir ordu gibi korkunç erdem gördüğünü sevmektedir günahkar ve hasta usumun sınırları güneşin hakkıdır bu insanı ışıklarıyla delik deşik eder yaralar büyür,insan açılır kendi kendinden geçişine tanık olur gözyaşına boğuldum hiçbir şey saklamadan kendini yok sayacak koşullar içinde konuşması ateş gibidir yüreği bir ağ,elleri bağdır göklerin egemenliğinde hiç günah işlememiş kraliçe kösnül bir rahibe iğrençliğinde --bir fahişe ! dedim, tiskintiyle kilisenin büyüsü,tenimin gururu denizin üçte biri kana dönüştü üçüncü kardeş ortadan kayboldu dördüncüsünden korkun ortalık neredeyse karanlık ocakta taze küller, beyaz ve gevşek kızardım, ürperdim dili kara eski bir hırsızlık olayı bedenin ve ruhun çarpıntıları tanyeri ağarıyordu duvarlar boyunca &sıralanan ortak bir giz, suç ortağı, günah arkadaşı etten kemikten yapılmış insan etin çağrısına uydum küçük-zavallı günahlar anasıyla babası toprak kölesiydi deliler şenliği,görkemli bir karnavaldı kurda kuşa yem olmadan önce artık efendiler ve Tanrılar yoktu her şey alt üst edildi dili yakan acı bir dil acılar içinde kıvranıyor günahın yerini pişmanlık almış ruhun gözleri savaş için donanmış bir ordu yüzünde dünyanın tüm sevinçleri kışkırtıcı günah çekicilikleri Tarı’nın parmağıyla yazılmış uçsuz bucaksız kutsal usun çelişkiler gizemi kösnüllüğe çare arayan iyi şeylerin en tatlısı ussal ruhun ilkeleri, düşsel açlık birbiriyle çalışan dingin ışık, duygunun pençesine günahkar tutkular dilin büyüsel gücü,günah çıkarma oyunları içsel mutluluk&günahkar da olsa soyluların güçlülerin bodur gövdeleri gerçek, gerçeğin farklı bir imgesi Ağustos böcekleri .........gizemli buyrukları kutsal nesnelerden donakalmış yıldızların artsız aralıksız döngüleri yürekten olmayan mırıltılar nemli ve puslu soylu tazılar gibi çöken sis insancıl,neşeli,mutluluk duyan bir adam ateşli gerilimler,anlamlı suskunluklar & yaşayabilen kutsal değerlere karşı zekasının kıvraklığıyla şimşekler yağdırdığı uysal kuzular,altın ve gümüş kapları İsa heykelleri iç taç,tinsel erk, bir puta tapan alaycı gülüş küçümseyici ünlemlerini onaylayan bir homurtu dişsiz ama doymak bilmez ağızdan öpmem için ağzını uzattı bana hiçbir anlatımı olmaksızın dik dik düşünce ve tutkuları gizlemekte olduğu kadar ötekiler gibi sevecen ve içten değildi ancak nazik denilebilecek biçimdeydi içim tedirginlikle ürperdi bir kaygı belirtisi bir alay gölgesi delici gözlerle bakıyor & şaşkın şaşkın boynuzlara da gereksinim yoktur zekası neredeyse Tanrısal usun niteliklerine bürünüyordu asık suratlı zehirler...sırtında kara lekeler var susmam için yalvarıp yakardı bütün bedenime ateşler bastı ansızın yokluğumuza çıkmaya hazırdık Ahmet SINAR ADI : PAPATYA trajik bir gecenin ardından ansızın yok oldu; düzensiz ve ansızın yüreğimde kocaman bir boşluk Fansızca kitaptan çıkardığım birkaç not ayrıntılı ve kesin kısa ya da orta uzunlukta metinler birkaç yüz sayfa öykü ve masal savrukları usun alabileceği her türlü karamsarlık fiziki çaba ve yoğun dürtüsel heyecan anları İspanyolca bir nüsha; gölgeli gizeme bürünmüş yedi güne ayrılmış ateşleri tüm İtalya ve Fransa’yı boğmakta gizemli ve yalıtılmış dünyasında yedi günde yedi ölümle süren söz vardı, gerçek onunla yüz yüze gelmeden parça parça, kötülüğe yönelik istemin alaşımı zavallı bir günahkarın yaşamından başka bir şey olmayan ıssız kutsallığın dipsiz kuyusunda kutsal rütbeleri alıp-satan - bir aynadan ve bilmece gibi - tek bir taht için iki imparator düşünsel yaşamın sınırları kırılgan nesneler,resimlenmiş anlar doğanın maymunu yaşam saatin, usturlapın ve m mıknatısın yarattığı mucizeler ruhun yarattığı hortlaklar dervişlerin işe koyuldukları gün taşa kazınmış kuşku dirilen İsa’nın simgesi gün ışığında ötmeyen tembel horozlar gece yarısı duası, saatler dolunca çan çalarak dolaşan kilise tonozları altmış ses,karanlık tehditler Tanrı Baba’nın adında birleşip yok olur gider insan bacaklarıydı kanla dolu küpün içi hiçbir anlam taşımaz kimse Poetica’nın ikinci kitabını okumamıştı etin alçaltıcı günahı kuzey kulesinden doğu kulesine öykü içine dokunur. ne deve ne kuş yüksek sesle gülen deli; Parisli mantıkçı Tanrısal öfkenin kötülükleri başka yalnızlıkların kıyısı ne denli çok işlenirse, o denli çok istenir bedenin günahı cennet dingin ama yeryüzü karanlık boynumuzda on taç, dilinde üç küfür kemik mezarlıkları ölü rahiplerin nöbet tuttuğu sunak taşından bin iskelet -- sağdan 4. kafatası:gözlerine bas bin yıl olalı 3 bin yıl geçti birinci melek ilk borazana üfledi kanla karışık is ve ateş çıktı yasağı çiğnedi, labirentlerin mührünü kırdı murana balıklarını besliyormuş gölgeye çekildi sur giysimin altında lamba,bronz üç ayaktan kukuletalarını yüzlerine çektiler hücrelerine yağmak üzere şamdanın parıltısıyla aydınlanan kilise bomboş bir kemik mezarlığını andırıyordu kaval kemiği yığını üstüne kabartma içinde görünen göz uçları boş ve derin bir dizi kafa tası yüreği korkuyla doluyordu sözcükleri alçak sesle yineledi etsiz yüzün çukurlarına boğuk bir gıcırtı işittik sunak kımıldadı birkaç nemli basamak eller gördüm,ölü parmaklarıyla iç içe geçmiş bir gıcırtı bir devinim sütunlar arasında yankılandı güneş sunağı aydınlatıyor zaman duygumu yitirdim suskunluk ve karanlığın nedenleri en iğrenç duyguların arasında o garip diliyle gülümsedi kuş leşleri mezarları kazıp bir güldürü oyuncusuymuş gibi yüzünde, ölü eti yiyen umarsız bir insanın yüz buruşturması çılgına dönen kalabalık kırık dökük sözcükler beylerin zorbalığına boyun eğmiş sahte buyruk ve papalık mührü günah bağışlayanlar,af satanlar kahinler,falcılar ve kara büyücüler bedenleri su toplamış saralı deliler ağızları kan rengi suyun ateşi arıtması gibi cinlerin kendine özgü adları akıp giden çamur seli kutsal değerleri alıp-satan bacılar dediği kurbanlar, onların çıplak etleri Tanrı’ya sunuyor “barış öpücüğü” dediği öpücüğü yabanıl yüzlü tatlı bir ışıltıyla gezgin yoldaşların dillerinde çobanların anlayabildikleri sözcüklerle devinimin görkemli özeti gibi Şeytan’ın yasasını Tanrı’nınkinin yerine koyarak büyük, çamurlu sapkınlık ırmağında -ayrım sorunun kendisi katarlar ise başka- Tanrı ve sağtöre anlayışını öngörüyor yaşatan şeyle öldüren şeyi aykırı şeytanca çelişkiler yumağı kendi kendini lanetlediğine inanmakta iyi koyunlarla kötü koyunlar çobanlarla köpekler savaşır parçalamaktan başka şey düşünmeyen sürünün kıyısında kalan insanlar birbirlerinden nefret ederler hortlak sürüsü gibi Tanrı’nın kullarını değiştirmek olanaksızdır leşle beslenen yırtıcı kuşlar konuşmaya başlamış -- özgür ve tutsak tüm insanların atini yiyin!!! demek ki iyi kuşlar değildi bunlar İsa’nın izinde ; çıplak,yalınayak oradan oraya alım-satım sevgisi arasında burç kadranını dış çembere koyarak labirentin bilmecesi kendi dilinde bir ünlem koyuverdi sözcük, açık saçık bir şekilde çınladı bir öğretim harikası mucizenin olduğunu varsaysak bile: labirent labirenttir düzenle sağlanan karışıklık,ince hesaplar PAPATYA II güzel ve ürkütücü genç bir kız Bakire Meryem yontusunun yanında İyiyi kötüden ayıran çizgi öylesine incedir ki İncil: ‘yoksullara verin’ der; serserilere değil Eski ve Yeni Ahitler Babil yosmasından sakın! kendi kendini lanetlemezdi.lanetlenmiş İblis sözcükler dudaklarımın yüzeyine yükseldiler & dilsiz sevi gelince, insanın elinden bir şey gelmez Ey aşk! zevklerin kızı... krallar bile senin saç buklelerinin tutsağı oldu bir ordu gibi korkunç erdem gördüğünü sevmektedir günahkar ve hasta usumun sınırları güneşin hakkıdır bu insanı ışıklarıyla delik deşik eder yaralar büyür,insan açılır kendi kendinden geçişine tanık olur gözyaşına boğuldum hiçbir şey saklamadan kendini yok sayacak koşullar içinde konuşması ateş gibidir yüreği bir ağ,elleri bağdır göklerin egemenliğinde hiç günah işlememiş kraliçe kösnül bir rahibe iğrençliğinde --bir fahişe ! dedim, tiskintiyle kilisenin büyüsü,tenimin gururu denizin üçte biri kana dönüştü üçüncü kardeş ortadan kayboldu dördüncüsünden korkun ortalık neredeyse karanlık ocakta taze küller, beyaz ve gevşek kızardım, ürperdim dili kara eski bir hırsızlık olayı bedenin ve ruhun çarpıntıları tanyeri ağarıyordu duvarlar boyunca &sıralanan ortak bir giz, suç ortağı, günah arkadaşı etten kemikten yapılmış insan etin çağrısına uydum küçük-zavallı günahlar anasıyla babası toprak kölesiydi deliler şenliği,görkemli bir karnavaldı kurda kuşa yem olmadan önce artık efendiler ve Tanrılar yoktu her şey alt üst edildi dili yakan acı bir dil acılar içinde kıvranıyor günahın yerini pişmanlık almış ruhun gözleri savaş için donanmış bir ordu yüzünde dünyanın tüm sevinçleri kışkırtıcı günah çekicilikleri Tarı’nın parmağıyla yazılmış uçsuz bucaksız kutsal usun çelişkiler gizemi kösnüllüğe çare arayan iyi şeylerin en tatlısı ussal ruhun ilkeleri, düşsel açlık birbiriyle çalışan dingin ışık, duygunun pençesine günahkar tutkular dilin büyüsel gücü,günah çıkarma oyunları içsel mutluluk&günahkar da olsa soyluların güçlülerin bodur gövdeleri gerçek, gerçeğin farklı bir imgesi Ağustos böcekleri .........gizemli buyrukları kutsal nesnelerden donakalmış yıldızların artsız aralıksız döngüleri yürekten olmayan mırıltılar nemli ve puslu soylu tazılar gibi çöken sis insancıl,neşeli,mutluluk duyan bir adam ateşli gerilimler,anlamlı suskunluklar & yaşayabilen kutsal değerlere karşı zekasının kıvraklığıyla şimşekler yağdırdığı uysal kuzular,altın ve gümüş kapları İsa heykelleri iç taç,tinsel erk, bir puta tapan alaycı gülüş küçümseyici ünlemlerini onaylayan bir homurtu dişsiz ama doymak bilmez ağızdan öpmem için ağzını uzattı bana hiçbir anlatımı olmaksızın dik dik düşünce ve tutkuları gizlemekte olduğu kadar ötekiler gibi sevecen ve içten değildi ancak nazik denilebilecek biçimdeydi içim tedirginlikle ürperdi bir kaygı belirtisi bir alay gölgesi delici gözlerle bakıyor & şaşkın şaşkın boynuzlara da gereksinim yoktur zekası neredeyse Tanrısal usun niteliklerine bürünüyordu asık suratlı zehirler...sırtında kara lekeler var susmam için yalvarıp yakardı bütün bedenime ateşler bastı ansızın yokluğumuza çıkmaya hazırdık Ahmet SINAR
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ahmet aşkın, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |