Doğru şeritte olsanız bile, olduğunuz yerde kalırsanız er geç ezilirsiniz. -Will Rogers |
|
||||||||||
|
Geldin. Bir nur gibi indin gökten. Seni Tanrı gönderdi. Geldin. Karanlıkta,karlı sokaklara terk edilmiş öksüz bir çocuk gibiydim. Açtım, çıplaktım, ellerim ayaklarım buza kesmişti, üşüyordum. Yalnızdım, barınaksızdım, kimsesizdim. Dudaklarım çatlamış, yüzüm parçalanmıştı. Kapanmayan yaralarımdan kanlar sızıyordu. Kimim kimsem yoktu, tutunacak bir dal arıyordum, Çaresizdim, umutsuzdum, perişandım. Boğuluyordum. Karanlıklar içinden bir ışık gibi çıkıp, geldin. Seni gördüğümde korktum. Başım döndü, gözlerim karardı, dilim tutuldu. Şaşırdım, sendeledim. Böyle görkemli bir güzellik, böyle ihtişamlı bir füsûn görmemiştim. Vakar, heybet, edep, kıyam , gizem, ışık... Hepsi sendeydi. Prenses duruşlu, prenses bakışlı bir kızdın. Masallardan, sır dünyalarından geliyordun. Geldin. Cezbeye tutulmuş bir meczup gibi titredim. Güldün. “Korkma dedin. Sınırların olmasın dedin. Kadere inan, sevdaya inan. Tüm yeterli ve yetersiz yanlarınla, tüm güzelliğin ve çirkinliğinle sevdim seni, kabullendim. Ben seninim. Ben senin kölenim.” dedin. Sıcak, yumuşak, sevgi doluydu sesin. Dedin ki; Bir ömür bir başka ömür için feda edilebilir. Bizim dinimiz böyledir. İman et. Elin alnıma dokundu, nefesin yüzüme. Geldin. Seni Tanrı gönderdi. Geldin. Temiz bir hava gibi doldun içime. Nefes aldım. Bir güneş gibi ısıttın dünyamı. Hayat gibi aktın yüreğime. Elin tanrılar gibi cömert, elin tanrılar gibi bereketli, elin ana eli gibi şefkatliydi. Benzime kan geldi. gözlerime fer, dizime derman . Bileğime güç oldun, yüreğime kuvvet. Topraklarım çiçek açtı. Yeşile kesti tüm ülkem. Bastığın yerlere bereket yağdı, dokunduğun yerlere nur. Yüreğinden yüreğime kurduğun billur ırmaklardan ak köpüklü sevgi selleri aktı damarlarıma... Sevmeyi öğrendim. Adam oldum. Ayağa kalktım. Köklerine su yürümüş bir ağaç gibi dirildim. Bir anıt gibi dimdik durdum sayende. Sen büyülü, sıcak, gizemli bir doğu ülkesiydin. Dedin ki; Bu ülke senin. Bu ülke senin... Hamaklarında uyu, salıncaklarında sallan, ırmaklarında yıkan ormanlarında gez... Bu ülke senin. İstediğin gibi hükmet. Nen varsa verdin. İstemeden, beklemeden, ummadan verdin. Güneşte gölgem oldun, soğukta barınağım. Ekmeğim aşım oldun. Suyum, soluğum oldun. Kurtarıcım, efendim oldun. Dedin ki; bir ömür bir ömür için feda edilebilir. Bizim dinimiz böyledir. İman et. Sarıp sarmaladın, koruyup kolladın Başım göklere yükseldi. Ruhum kıyama. Gözlerime ışık doldu , yüreğime umut. Parmaklarından ruhunun sıcaklığı aktı bedenime. Saçlarının savrulan büyüsünde gizemli âlemlere uçtum. Dipsiz uçurumlara düştüm koynunun büyülü iklimlerinde. Nefesin nefesime karıştı, kanın kanıma. Sabahlarım mübarek, gecelerim kutlu oldu. Tenin tuzunu, kırmızının alevini, uykusuz geceleri hasreti ve kavuşmayı, sevmeyi, tapmayı, yanmayı ve ölümden korkmamayı bildim. Yüzüme mukaddesin izleri işlendi. Aşkın ışığı vurdu alnıma. Yeşil, orman kuytusu gözlerinde uyudum en derin uykuları. Aydınlık sularında yıkandım, arındım. Tenim nura kesti. İkilikten kurtuldum. Bir oldum. Sen oldum. Edep, güven, sükunet, hürmet, ikbâl... ne varsa senden sindi ruhuma. Vefayı, izzeti, kıyamı, secdeyi, şefkati, merhameti, yapmayı, onarmayı , vermeyi, bağışlamayı... sende gördüm, senden öğrendim. Onurlu , vakur, berrak, temiz, saf, heybetli, seven, koruyan, kollayan ,kaygı eden ,arayan, soran, kıskanan, esirgeyen, bağışlayandın sen. Tefekkürün vardı senin. Fikirlerin, İnançların. Mabedin, secden... Öksüzün, yetimin, garibin, kimsesizin, açın, yoksulun, yolda kalmışın derdi senin derdindi. Dedin ki; Nen varsa ver, nen varsa paylaş. Düşeni kaldır, ağlayanı güldür, yol bilmeze yol göster. Dedin ki; Aşklara, âşıklara, analara, ekmek kazanan küçük ellere, imalara, kızaran yüzlere, solgun kızlara , mahcup bakışlara, bükük boyunlara saygı duy. Dedin ki; Aşk o ki iyilik görse artmaz, kötülük görse azalmaz. Dedin ki; Şeytan ikiyüzlülük elbisesini giydiği için kovuldu Cennetten. Mert ol . dürüst ol. Ellerin acısı acın olsun. Kimseyi ayrı, gayrı Bilme. Kendi Mutluluğun olmasın tek amacın, herkesi mutlu et. Dedin ki; İki yüzlüden, riyakârdan, kurnazdan, bencilden kaç. Dedin ki; Çiçekleri koparma, böcekleri çiğneyip geçme. Sormadan, sorgulamadan insanları mahkum etme. Dedin ki; Ceylanlara ok atma, güllere kıyma, kuşları vurma. Dedin ki; Sen kainatsın, rüzgârsın sen , sen güneşsin, sen yıldırımsın, selsin sen. Dedin ki ; Rüzgârı durdurmayı öğren, güneşi doğdurmayı, karanlığı yenmeyi. Dedin ki ; Ben yazgınım senin. Sevgilin, anan, baban, sırdaşın arkadaşın. Dostun ve düşmanın benim. Ben seni aldığım nefeste, içtiğim suda, gökyüzünün maviliğinde bulurum. Uzaktayken bile yanımda gibi. Sen de beni bulmalısın. Son geceydi simitler yaptın. gömleklerimi, kravatlarımı, elbiselerimi ütüledin. Evi yeniden temizleyip düzene koydun. Yeni tabaklar, çay bardakları, fincanlar hazırladın. Duvarlara postitler yapıştırıp yemek tarifleri yazdın. Sabah gideceğini bilmiyordum. “Beni azat et.” dedin. Sesin titrek, yüzün solgundu. Dedin ki; Gönderen, götürüyor, alış. Geriye bakma, arkaya dönme. Tüm yaşam gelecektedir yarınları sev, yarınlara yönel. Dedin ki; Saati kurmayı unutma. Yedi ve yedi on beş’e. İki kez. Sen kolay uyanamazsın. Evden çıkmadan bir saat evvel ayakta olmalısın. Unutma. Dedin ki; Her gün yıkan, tıraş ol. Dedin ki; İkimizin mutluluğu için yüzlerce insanı acıya atamayız. Bu bizim inançlarımıza, ideallerimize, gönlümüze, sevdamıza yakışmaz. Dedin ki; Mutluluk...! Mutluluk bizim işimiz değil. Onu dertsiz yüreklere, kaygısız kafalara bırak. Dedin ki; Mutlu yalnızlara acı. Dedin ki; Asıl sevda şimdi başlıyor. Hasreti yeneceğiz. Mesafeleri ve zamanı yeneceğiz. Sen de, ben de yüzümüzün akıyla vereceğiz bu sınavı. Sen de ben de geçeceğiz bu sırattan. Asıl sevda şimdi başlıyor. Ve gittin. Gitme diyemedim. Sana bir şey denemezdi. Binip gittiğin otobüsün arkasından sürüklenip parçalandı yüreğim. Yüreğim topraklara karıştı. Kan, çamur içinde kaldı, ayaklar altında çiğnendi yüreğim. Gittin. Göğüs kafesimin altında ne varsa alıp götürdün. Gittin. Toprak yeniden kurudu. Tüm yeşiller soldu. Börte böcek ne varsa öldü. Bir yıkık harabeye, bir kuru ağaca döndüm. Gittin. Gözümün bakışı, kolumun kuvveti, dizimin takati gitti. Gittin. Ne varsa güzel ve mukaddes olan sesinle gitti. İnce, keskin, o derin bir bıçak yarası gibi sürekli kanayan, sürekli sızlayan bir yürekle kaldım. Sakat ve yarım. Gittin. Senden ayrılmak ölümlere alışmak gibi. Soğuk bir dehlize, karanlık bir mezara girmek gibi. Ürperiyor insan, tüyleri diken diken oluyor. Alışamadım. Gönderene inandım, götürene inanamadım. Rüzgara, yağmura, sele söz geçirmeyi öğrendim. Sensizliği öğrenemedim. Bu sınavı veremedim ben. Sırat köprülerinden geçemedim. Düştüm ve yandım Gayya kuyularında. Seni yitirmek ne demek, kim bilir ki bunu. Ben seni yitirdim. Sen bir kadın değildin ki. Kumral başında tüm erdemlerin hüzmelendiği, yüzünde soylu acıların gamzeleştiği bir masaldın sen. Peygamber nefesinin hulûl ve nüzûl ettiği ‘Gül’dün sen. Ben seni yitirdim. Emir Kalkan (Gül Ayinleri, Ötüken Yayınları 2003)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emir, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |