Her gün yeniden doğmalı. -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Uzun zamandır gitmediği ve kendini yabancı hissettiği üniversitenin kapısında birkaç saniye durdu. İstem dışı son kez üniversitenin binasına baktı. Sabah evden çıkmadan önce zavallı sefil annesine ve hiçbir zaman insan olduğuna inanmadığı babasına baktığı gibi. Taksime kadar yürüyecekti. Önünde çok uzun bir yol vardı. Sabahtan beri yüzlerce kez yaptığı gibi ceplerini karıştırdı, çantasının her bir gizli gözüne morumsu küçülmüş parmaklarıyla yokladı. Hiç parası yoktu. Hayatının son gününde hiç değilse taksiye binecek kadar parasının olmasını isterdi ve bunun hayalini kurdu. Elinde sigarasıyla yanından geçen bir adamı durdurdu ve bir dal sigara istedi. Ceketinin cebinden çakmağını çıkartıp gereksiz bir keyifle sigarasını yaktı. Derin bir nefes alıp yürümeye devam etti. Bu gün ölmeye çok kararlıydı. Yaraları kaşındı. Yüksek sesle karaciğerine küfür etti. Sigarasından son bir nefes aldı. Kasıklarındaki ağrı yüzünden suratını buruşturup, izmariti yere fırlattı. Yolda yürürken o günü “hayatının son günü” yapan neydi diye düşündü. Kaşındı. Hafifçe gülümsedi. Önünde hiçbir engel kalmamıştı. O yüzden belki de ölüme bu kadar rahat yürüyordu. Taksime az kalmıştı. Çok iyi bildiği ve ezberlediği yollardan nasıl olduğunu anlamadan geçti. Uzun zamandan beri adresi olan dar ve pis arka sokaklara geldi. Sokaklardan birinde yanda gördüğü geniş apartman kapısını itti. Her zamanki gibi apartmanın girişindeki üçlü koltukta travestiler oturmuş boş boş konuşuyorlardı ince bacaklarını sallayarak. Kafasıyla selam verdi. Onların selam vermesini beklemeden merdivenlerden aşağıya süzüldü. Tahta eski kapıyı çaldı. Kapı, güvenlik kilidiyle birlikte şangırdayarak birkaç parmak açıldı. Aralıktan iki mor göz gözlerine baktı. Algılaması biraz zaman aldı ama kapı açıldı. İçeri daldı peynirin kokusunu almış aç bir fare gibi koklayarak. Tam ortada duran yayları fırlamış, sidik kokan koltuğa oturdu. İçeride hiç tanımadığı tanımaya da can atmadığı iki çocuk oturuyordu. “hayata veda etmek için hoş geldiniz” der gibi suratlarına baktı. Hiç bilmedikleri bir yola sapmış iki toy surata baktı acı acı, son durağı bildiğini için tekmelemek istedi ikisini de. Kollarını sıvadı ve ufak hazırlıklar yaptı. Kibar ev sahibi elindeki küçük poşeti önündeki sehpaya fırlattı ve karşısına oturdu. Fazla vakit kaybetmeden ve odadakileri umursamadan ilacınla buluştu aciz bedeni. Bir anda ama yavaş yavaş rahatladı. Koltukta hafifçe kaykıldı ve ilk dakikaların tadını çıkardı. Gözlerini kapadı ve açtı. Gülümsedi ve kaşındı. Ayağa kalktı, kibar ev sahibinin koluna yavaşça vurarak kapıdan çıktı. Merdivenlerden çıktığında değişen pek bir şey olmamıştı. Aynı koltuk, aynı travestiler ve aynı gürültü. Sadece birkaç müşteri ve kararan hava vardı fazladan. Karnı acıkmıştı. Civcivli Beyoğlu gecesine daldı. Kalabalıkta yemek dilenmek için dolaştı. Ve yürürken son “engel”ine çarptı istemeden. Kafasını kaldırdı sinirli snirli. “Engel”iyle uzun uzadıya bakıştılar. “Engel”inin sıcak bakışları midesini bulandırdı. Küfretti içinden. “Engel”in gözleri yıllar önceki bir “dost”un gözleriydi. Yeni dostlarını getirmeye çalıştı gözünün önüne hatırlayamadı suratlarını. Hepsi para için, yemek için, mal için yatıp kalktıklarıydı. Hayatının son gününe dramatik bir ışık tutulmuştu. Ve bu en son istediği şeydi. Yinede dönüp arkasını gidemedi. Dostun gözleriyle bakıştı tekrar. Diyecek kelime bulunamadı bir an, dost sarıldı sıcak sıcak. Aciz bedeninde hissetti sıcaklığı. Düzgün düşünemeyen, hareket edemeyen, hücreleriyle vedalaşmış, çoğunu bu ruhani savaşta kaybetmiş biri nasıl hissederse ondan fazlasını hissetti. Hayatının son gününde aslında bu hoşuna da gitti ve kaşınarak gülümsedi. Bir dost eli hissetti elinde. İyi giyinişli kanlı canlı hayatta olan sıcak bir dost eli. Ufak ve hatırlayamadığı gereksiz bir diyalog geçti aralarında. Ve dostun sıcak elini kendi mekanına çekti daha fazla soru cevaplamak zorunda kalmadan kendisi anlasın diye. Kokuşmuş bir sokakta çöp kokan adamların yakınlarında bir yere oturdular. Birer bira ısmarladı dost. Tam olarak hatırlayamadığı ama içini acıtan diyaloglar geçti dakikaların içinden. Deldi geçti. Masanın diğer tarafından uzanmış dost elini tuttu bir süre. Sevgiye hasret yanını yakaladı kendinde elini çekti. Hayatının son gününde sevgiyi anımsatan engelin suratına baktı. Dostun acıyan, dolu dolu gözlerine baktı. Gözlerinin içinde açılan kapıya baktı. Işığı gördü gözlerde, çevirdi kafasını. Hayatının son gününde dostun getirdiği anahtarı düşündü kendince, derin derin. Kendini ittiği çukuru gördü kendi ellerinde. Son “engel”i de atlamaya karar verdi sonunda. İzin istedi, tuvalete doğru yürüdü çukurun içinde. Son planını yaptı kafasında. Her gün gördüğü, konuştuğu tinerci çocukları kestirdi gözüne, yaklaştı yanlarına. Planını anlattı elleri titreyerek, ödül olarak sundu, birkaç dakikalık zevke yarayan aciz bedenini. Tekrar döndü dostun sıcak masasına. Kalktılar beraber. Son bir kez hissetmek için sıcaklığı yakın yürüdü dostuna. Issız sokaklarda yürüdüler mutlu mutlu. Karanlık bir aralıkta durdurdu dostunu. Sarıldı son kez ona. İçinden özür diledi son gününün, son kalan en içten duygularıyla. Karanlıktan bir bedene hasret çocuklar belirdi sinsi sinsi. Öptü “engel”i son kez. Döndü arkasını. Sadece sesleri dinledi yürürken. Dönüp bakamadı nedense. Acının zorladığı iniltileri duydu elleri titreyerek. Dostun, kendi gibi yok olmasını dinledi sonuna kadar. İş bitince çocukların yanına geri döndü ödüllendirmek için her birini teker teker. Dostun karanlıktaki cesedine bakıyordu gözleri dolu dolu, çocuklar bedenindeki ödülü alırken. Son gününün son saatini yaşadı, her bir hücresi acıyarak, kahrolarak. Tekrar apartmana döndü. Güvenlik kilidi şangırdayan kapıda mor gözlerin onu tanımasını bekledi. İçeri girdi kaşına kaşına. Yaşam denilen acısını dindirme vaktiydi artık sonsuza kadar. Acıyan ve kanayan hayatını düşündü son kez. Son “engel”i aşışına küfretti derin derin, gözünden bir damla yaş gelirken. İlacını içti son kez damarlarıyla. Titredi son kez acı acı. Sonunda, kapattı gözlerini son kez bu hayata acıyarak!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © a. bengü hınçal, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |