Ben bir öğretmen değil, bir uyandırıcıyım. -Robert Frost |
|
||||||||||
|
Hatırlıyorum da daha ortaokula gidiyorum. Adananın yaz sıcağında altı saatlik okulumu bitirmiş evime giden otobüse binmek için beş yüz metre yol yürümüşüm. Terden oturduğum koltuğa yapışırken vücudunun terle tanışıklığı olmayan bir teyze geldi ve tepeme dikildi. Gözlerini hiç kırpmadan on dakika aralıksız pis bir şekilde bana baktı. Öyle bir baskı kurdu ki üzerimde kolumu oynatamıyordum, o derece. Bu noktada “ölmüş olan benim mi ayakta durmam daha doğruydu yoksa biraz daha kassa 1500m. engelsiz koşuya favori katılabilecek durumdaki teyze mi durmalıydı ayakta?” sorusuna sanırım biraz da taraf tutarak büyük bir sabırla benim oturmam yönünde karar kılmıştım. Tabii daha sonra olayla alakası olmayan ve tahsilini otobüste kimlerin oturup kimlerin ayakta kalması üzerine yapmış olan muavin kardeş benim kalkıp teyzeye yer vermem gerektiği konulu bir nida yükseltti otobüs içinde. Rezil olarak kalktığım o koltuğun acısı hala içimdedir. Benzer hatıralar gelip geçerken beynimde otobüse bir kız bindi. Benim yaşlarımda ama bu yaşıma kadar kırk kere yaşasam böyle güzellikteki bir kızı benim yaş grubum içinde görmem gerçekten zordur. Ağzımın sularını ağzımın içinde zorla tutarken bir amcayı gördüm.Aslında amcalıkla dedelik sınırında olan bu şahıs benimle aynı kıza sulanıyordu. O anda insanların ulaşamayacakları şeylere ağızları sulanarak bakmalarının ne kadar da rezilce bir şey olduğunu düşündüm. Tabii bir süre sonra benim de aynı şeyi yaptığımı fark edince gerçekten çok utandım kendimden. Neden bakıyordum acaba o kıza? Tanışma olanağım bile yoktu. Konuşmak istesem daha ilk cümlemde otobüs içinde bir sapık olarak görünmem içten bile değil. Hadi ondan geçtim kızda benle konuşmayacaktır zaten. Toplumum bir insanın karşı cinsten bir insanla kalabalık içinde konuşmasını yadırgar. Bu toplumsal kıskançlığın kızın yaşına göre ar ve namusla da birleşince oğlanın linç işlemine kadar gittiği gazetelerin üçüncü sayfalarından biliyoruz, okuyoruz ve korkuyla bakıyoruz hepimiz. Bu toplumda biz de olduğumuz halde gereksiz bir çoğunluk kitlesinin de olduğu yadsınamaz bir gerçek. Peki o zaman ben neden bakıyorum ve beğenmeye çalışıyorum bu kızı? Buları düşünürken fark ediyorum ki ben ve pencere kenarında oturan tüm erkekler de dahil olmak üzere dışarıdaki kızlara da bakıyoruz. Hatta otobüsle aksi istikamete giden kızlara bile bakıyorduk. Hatta tam bakamayanlar kızın hizasında kafalarını çeviriyorlardı. Eğer geçen gerçekten güzel bir kızsa otobüsteki tüm erkekler başları güneşe çevrilen ayçiçeklerine benziyorlardı ki insan bunları ayrımsayınca sapık olup olmadığını düşünmeye başlıyor. Bir insan hareketli bir otobüsün dışından geçen bir kızdan ne ümit ediyor da bakıyor anlamak güç tabii ki ama bunu istisnasız herkes yapıyor,en aydınından en cahiline. Yani insan “güzele bakmak sevaptır” sözünün arkasına da saklanamıyor çünkü 60km. hızla giden bir otobüsten aksi istikamete giden bir kızın güzelliğini ne kadar ayrımsayabilirsiniz ki? Kafam bu cevapsız düşüncelerle doluyken otobüs ani bir fren yaptı ve beni bu boş düşüncelerden alıp yeni boş düşüncelere sürükledi. Önümüzde bir kaza olmuştu. Herkes neler olduğunu anlamak için aşağıya indi. Anlasalar ne olacak o da meçhul. En fazla beş dakika sonra kazanın etrafında yüz kişi vardı. Hiçbiri de yardım için gelmemiş, on metre uzaktan hayvanat bahçesine gelmiş de bir aslanı ilk defa bu kadar yakından görüyormuş gibi bakan ve klasik iki araba çarpışması kategorisine giren bir kazaya sanki yolun ortasına meteor düşmüş gibi ilgi sınırlarını zorlayan bir milletin gerçekten meteor düşse nerelerini zorlayacaklarını cidden merak ediyorum. Aslında televizyonda on altı yaşından küçük olan çocuklara şiddeti yasaklarken çocuk bahçesinin yanında olan kanlı bir kazaya en erken üç saatte ancak cesetlerin üzerine gazete parçalarıyla süs yapması için bir polis gönderebilen, tüm sokakları kaplayan kebap kokusu yüzünden değil de televizyonda gördüğü iki dakikalık bir reklam yüzünden canı kebap isteyen ve reklamın kaldırılması için tüm olanaklarını zorlayan bir milletten bahsediyoruz burada. Çok duyarlı bir milletiz ama biraz boş şeylere duyarlıyız galiba.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Volkan BÜYÜKALTAY, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |