Bu hafifçe kenara itilecek bir roman değil. Daha büyük bir şiddetle uzağa fırlatılmalıdır. -Dorothy Parker |
|
||||||||||
|
Cabbar_ “Merhaba” Kardelen_ “ Merhaba” C_ “Günlerdir, sizi görebilirim umuduyla köşkünüzün etrafında dolanıp duru- yorum, sizi Zulal Hanım’la parkta gezinirken gördüğüm günden beri aklımdası- nız.... Sizinle konuşmayı o kadar istiyordum ki, Yüce Allah’a şükürler olsun, kısmet bu güneymiş, karşımda olduğunuz için çok ama çok mutluyum”. K_ “Sizi anlıyorum... Parktaki bakışlarınızdan, benden hoşlandığınızı, bana karşı güzel şeyler hissetiğinizi anlamıştım... Nasıl söylesem... Bakışlarınızın anlatmaya çalıştıkları o kadar güzel şeylerdi ki benimde kanım size ısındı, sizin bana karşı hissettiklerinizi, size karşı hissetmemek, bakışlarının manasına karşı koymak imkansızdı. Parktayken Zulal Hanım yanımda olmasaydı yanınıza gelip sizinle konuşurdum... Keşke köşkümüzün etrafında daha önce rastlasaydım size... Bu gün sizi görür görmez indim aşağı... Sizde beni anlıyorsunuzdur, bu koca köşkte yapayalnızım, benimde sevmeye, sevilmeye ihtiyacım var....” C_” Sözleriniz beni çok mutlu etti Kardelen Hanım, size olan sevgimi büyütme- yi ve kendimi size sevdirmeyi ve hatta sizinle bir yuva kurmayı o kadar çok is- terim ki... Lakin bildiğiniz gibi bulunduğumuz yerler biraz farklı, görüyorsunuz işte sokakların tüm kiri üzerimde, çöp bidonlarının içinde uyuduğumdan çok kö- tü kokuyorum, insafsız çöpçülerin tekmelerini yemekten her yanım çürüdü, mosmor oldu, kuyruğuma konserve kutuları bağlamak ve sapanlarına beni canlı hedef yapmak için peşimde dört dönen çocuklardan kaçmak beni o kadar yordu ki anlatamam”. K_” Evet evet, birazda zayıflamışsınız, kemikleriniz ortaya çıkmış ama gözleri- nizin içindeki o sevecen ışıltı hala diriliğini koruyor. Gözlerinizin içine bakınca ruhunuzun derinliklerindeki sıcaklığın rengini görebiliyorum... Yaşantımızda bazı farklılıklar olsa da -ki bunlar benim için hiç önemli değil- gözlerinizin içindeki o, “ben buradayım” diyen sevecenlik size aşık olmama, sizi sevgili ola- rak kabullenmeme yeterde artar bile... Bir sokak kedisi olduğunuz için size değer vermeyeceğimi sakın aklınızdan bile geçirmeyin... Size değer vermesey- dim, sizinle konuşmak için aşağı inmezdim.... Çok zayıflamışsınız, yoksa beni düşünmekten, yemek yemeye bile vakit ayıramadınız mı? C_ “Çok hoşsunuz.... Sizi çok düşündüm, gündüz hayallerimi gece düşlerimi süslediniz lakin zayıflamamın sebebi bu değil... Doktor Necdet Sokakta, yaşlı, hayvanları çok seven, şirinmi şirin bir teyze vardı... Bana ve benim gibi bazı arkadaşlarıma, yemek artıkları, yemek suları, hatta bazı sabahları süt veren dünya tatlısı, iyi kalpli bir teyze... Yaklaşık üç hafta önce bir kalp krizi sonucu vefat etti. Bildiğiniz gibi birde ekonomik kriz var başımızda, insanlar bir gecede yüzde elli fakirleştiler, tasarrufa yönelmek zorunda kaldılar. Eskiden çöplere, üzerinde et parçacıkları olan kemikler, kocaman ekmek parçaları, iki insanı ra- hatlıkla doyurabilecek kadar çok yemek atarlardı. Artık durum değişti, şimdi lokmalarını bile sayarak yutuyorlar... Offf off nerede o eski çöp tenekeleri... Şimdi içlerinde plastik torbalar, karton kutular, meyvelerin ve sebzelerin acı kabukları ve güvelenmiş kumaş parçalarından başka bir şey yok... Zengin mu- hitlerdeki çöp tenekelerinede yanaşamıyoruz, oralardaki sokak kedileri mafya- laştılar, yabancı kedileri sokmuyorlar mahallelerine. Aslında oradaki çöp kutuları Ankara’nın bütün kedilerini besler lakin bizde insanların arasında kala kala onlara benzedik, paylaşmayı unuttuk... Zengin mahallelerin kedi mafyalarına karşı örgütlenip, hakkımız olan çöp bidonları için mücadele edelim, gibi laflar ettiğimde, arkadaşlarım beni koministlikle suçluyor... Oysaki ben kominizmin ne olduğunu bile bilmiyorum, malumunuz ben eğitim almadım, herhalde insanoğlunun safsatalarından biridir... Birde şunu söyleyeyim, sokaklar bize dar gelmeye başladı. Ekonomik kriz yüzünden fakirleşen insanlar asabileştiler. Karılarına güç yetiremeyip çocuklarına kıyamayan çöpçüler bizi tekmelemeye, benzine, mazota, yağa para yetiştiremeyen şöförler arabalarını üzerimize sürmeye, babalarından harçlık alamayan çocuklar, doymazlıklarının hırsıyla sırtımıza taşlar savurmaya başladılar.... Sanki ekonomik krize biz sebep olduk... Kardelen Hanım, o kadar acı çekiyorum ki, bir parça rahata, bir parça huzura çok ama çok ihtiyacım var”. K_ “ Halinize ne kadar üzüldüm anlatamam... Bundan sonra evden, sizin için yi- yecek aşırıp, onları bahçeye bırakacağım... Lütfen gelip alın olur mu? Aradığınız huzura ve rahata bir parça katkım olsun isterim”. C_” Lütfen böyle davranmayın, halime acımanız, dertlerimin sizide dertlendir- mesi, bana verdiğiniz değeri gösterir ve buda beni çok mutlu eder, lakin tekli- finizi kabul edemem. Eğer ben sizin bahçeye bıraktığınız yiyecekleri alırsam di- ğer arkadaşlarım “gitti ciğercinin kedisini tavladı, kapaklanıp duruyor” derler. Delikanlı bir kedi böyle dedikoduları kaldıramaz. Hem sizin içinde endişeleni- rim.... Sahibeniz sizin benim için yiyecek aşırdığınızı görürse size kızabilir. O zaman ne kadar üzülürüm tahmin edin artık! Hem siz boşverin beni, ben sokak- larda acılar ve yokluklar ile nasıl mücadele edileceğini çok iyi öğrendim. Arka- daşlarım benim için “acıların kedisi” der... Siz halinizden hiç bahsetmediniz, ne yapıyorsunuz bu günlerde... Hayatınız ne alemde? K_” Her geçen gün hayattan aldığım zevk azalıyor. Artık kendimi mutlu hisset- miyorum... Ekonomik kriz bizi çok etkiledi... Sahibim Münir Bey’in işleri çok ama çok kötüleşti. İnsanlar yoksullaştığı için eskisi gibi sakadat alamıyorlar. Birde “Esma Seyhan’ın proğramına katılıp, sakadatı vücut zor sindirir, sağlığa çok zararlıdır” diyen kel kafalı doktor, satışların düşmesinde çok etkili oldu... Kriz bir yana, ailedeki sorunlardan dolayı Zulal Hanım ile Münir Bey sürekli kavga ediyorlar.... Zulal hanım tekrar içki ve sigaraya başladı, kullandığı sinir haplarının miktarını artırdı. Artık beni kucağına alıp, anne şevkatiyle “Kardelenim, Kardelenim” diye söylenerek okşamıyor tüylerimi. Bende en az sizin kadar mutsuz ve yalnızım... Sizin muhtac olduğunuz huzura benimde ihtiyacım var. Sizin yine ara sıra sohbet ettiğiniz dostlarınız var benim oda yok.... Birde “Corci belası” var başımda”. C_” Corci mi? O da kim?” K_” Münir bey’in iş ortağı Salman Bey’in kedisi. Salman Beyler ne zaman bize misafir olsalar Corciyide getiriyorlar yanlarında... Kapkara, iri yarı, şeytan ba- kışlı, çirkin bir siyam kedisi... Ondan nasıl iğreniyorum bir bilseniz! Beni evin içinde ne zaman yalnız yakalasa hemen sarkıntılığa başlıyor, tüylerini tüylerime sürtüyor, izlediği porno filmlerdeki iğrenç sahneleri anlatıyor bana. Bu yüzden ne zaman Salman Beyler bize gelse ben tavanarasına saklanıyorum”. C_” Vay alçak vay... Size bir şey yaptı mı? Söyleyin parçalayayım onu. Ben bu dünyadayken kimse sizin bir tel tüyünüze bile zarar veremez... Çünki ben... K_”Evet, çünki” C_” Çünki ben sizi deliler gibi seviyorum...!” K_” Sevginizi bana layık gördüğünüz için teşekkürler. Benimde içimde size karşı çokhoş hisler var... Keşke ikimiz mutlu bir yuva kurabilsek... Sizi daha yeni tanıyorum ama dediğim gibi sizin sevgiye layık bir kedi olduğunuzu ve sizin beni bir ömür mutlu edebileceğinizi hissediyorum... Biliyorsunuz biz kedi- lerin önsezileri kuvvetlidir”. C_” Sözleriniz beni o kadar mutlu ediyor ki bu anın bir rüya olmasından çok korkuyorum... Bu an bir rüya ise hiç uyanmak istemiyorum.. Sizi bir ömür mutlu edebilmek için elimden gelen her şeyi yapmaya hazırım.... Çöplük çöplük dolaş- maya, kedi mafyasıyla hergün birkaç kez kapışmaya bile... Yeterki siz benimle bir yuva kurmak isteyin, Avrupaya bile kaçarız, Avrupaya”. K_”Avrupa’ya mı?” C_” Evet Avrupa’ya! Orayı gören kedi dostlarım ora hakkında çok güzel şeyler söylüyorlar... Sosyal ve ekonomik şartları çok iyimiş... Hatta orada biz kediler i- çin ücretsiz bakımevleri, veterinerler varmış.. İnsanlarıda çok saygılıymış hay- vanlara karşı... Kimse kedileri, köpekleri tekmelemez, kimse aç bırakmazmış. Hatta bir kedi ağaçta kalsa, onu oradan indirmek için şehirdeki bütün polisler, bütün itfaiyeler seferber olurlarmış... Rüya gibi değil mi? K_”Ayyy bilmemki! Uzak değil mi? C_” Uzak olsun, ayaklarımız ne güne duruyor.... Buradan İstanbul’a kadar koş- şarız, sonrada limanda bir geminin ambarına sıvışırız... Yemek sorunumuzu ben hallederim, hem zaten gemi ambarı fare dolu olurmuş... Ve tedirgin olmayın ben yanınızdayken kimse size zarar veremez.... Bakmayın böyle cılız olduğuma, sokaklarda dayak yiye yiye dayak atmasını öğrendim... Dediğim gibi benim ya- nımdayken korkmanıza gerek yok. Söyleyin gidelim mi Avrupa ya? K_” Ayyy bilmem ki!” C_” Çabuk karar verebilirseniz bir an önce kaçabiliriz”. K_” Kaybedeceklerim kazanacaklarımdan daha az... Sizi kazanacağım en azın- dan. Siz yanımdaykende rahatlık önemli değil, sizin yanınızda zorlukların en serti bile oyun gelir bana.... Evet kaçalım, gidelim buralardan... Kurtulalım”. C_ “Allah’ım sana şükürler olsun, çok mutluyum çok... Geceyarısı bahçeye çık- ın sizi burada bekleyeceğim, Pişman olmayacaksınız emin olun”. K_” Pişman olmayacağımı seziyorum”. C_ “Taman o zaman. Ben gece sizinle buluşuncaya kadar çöplük çöplük dolaşıp yol azığı toplayacağım. Siz evden bir şey getirmeyin, sahibeniz görürse şüphele- nebilir. Ben herşeyi hazırlayacağım. Bunlar çektiğimiz son sıkıntılar olacak”. Zulal Hanım_” Pisi pisi, tatlım, Kardelenim neredesin?” K_” Eyvah, Zulal Hanım beni arıyor.... Gitmeliyim... Geceyarısı burada olaca- ğım. Bu gün hep ikimiz için dua edeceğim. Sizi çok seviyorum”. C_” İki elim kandada olsa geleceğim... Ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Sizi deliler gibi seviyorum. Allah yardımcınız olsun”. Zulal Hanım_” Neredesin yaramaz kız, o pire yumağıyla ne yapıyorsun prenses- im”. K_” Miyavvvv”. Zulal Hanım_” Immm bebeğim benim, gel bak az sonra Salman Beyler gelecek.. Corci’de gelecek birlikte oynarsınız”. K_” Miyavvvv”. ................ O gece, dünya üzerinde yaşanan en felaketli gecelerden biri oldu. Mart ayının yaklaşması münasebetiyle sahipleri ve sahibeleri Kardelen ile Corci’yi nikahla- dılar. Kardelen artık kocası olan Corci’nin boş anlarından yararlanarak, Cabbar- ın gelip gelmediğine bakmak için sürekli pencereye çıktı ama Cabbar’ı göreme- di. Cabbar gelmiş olsaydı, Cabbar’a söz vermiş olduğu gibi, yaşadığı köşkü ve sahip olduğu herşeyi bırakacak, Cabbar’a koşacaktı. Cabbar neden gelmemişti? Yoksa Cabbar, Kardelen’i kandırmış, onunla gönül mü eğlendirmişti? Hayır hayır Cabbar gelmemişti çünki, deliler gibi sevdiği Kardelen’le birlikte yapacağı yolculuk için azık toplarken, zengin mahalle çöplüklerine girmiş ve kendisini yakalayan kedi mafyasının sert bakışlı, iri yarı ve gaddar üyelerinin kuvvetli pençe darbeleriyle parçalanarak can vermişti. Eeee hayat böyle işte.... Bu garip dünyada insan insana kavuşamıyor, kedi mi kediye kavuşacak. “Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur” diyenler ne olacak diye sormayın bana, onların hiç bekleyenleri ve bekledikleri olmadı ki !. 5 Temmuz 2002- ANKARA
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özkan Şahin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |