..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bir kimse, neden oltasını, içinde tek bir balık olmadığını bildiği bir göle sarkıtır? -Adalet Ağaoğlu
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Bilim Kurgu > Habil Yaşar




6 Mayıs 2024
Birleşme...  
Habil Yaşar
Herkes onun hakkında konuşuyordu-TV'den radyoya, tüm sosyal ağlara kadar...Yedi milyar yedi yüz milyon insanı, dili, dini, ırkı ne olursa olsun tek bir şey birleşdiriyordu-Korku.


:HJC:
Herkes onun hakkında konuşuyordu-TV'den radyoya, tüm sosyal ağlara kadar...Yedi milyar yedi yüz milyon insanı, dili, dini, ırkı ne olursa olsun tek bir şey birleşdiriyordu-Korku.
Çin, İran, Avrupa ülkeleri-başta İtalya ve İspanya olmak üzere, Amerika Birleşik Devletleri, Afrika ve Avustralya tüm dünya tarihte benzeri görülmemiş bir salgınla mücadele ediyordu. En güçlü uluslar bile artık bu virüse karşı yenilgiyi kabul ediyor ve eğer bu salgına karşı bir aşı yakın zamanda bulunmazsa insanlığın büyük bir kısmının yok olacağı öngörülüyordu (en iyimser tahminlere göre milyonlarca insanın öleceyi varsayılıyordu). Her geçen gün artan ölüm sayısı on binleri aşarken, enfeksiyon sayısı da yüz binleri buluyordu. Doktorların yedi gün yirmi dört saat ayakta durmasına rağmen enfekte olanların sayısı o kadar hızlı artıyordu ki, herkesin hayatını kurtarmak imkansız hale geliyordu.
Yaşlı, genc, bebek virüs kimseyi görmezden gelerek herkesi öldürmeye devam ediyordu. Hayatta kalanlar korku içinde; bir sonraki kurbanın kendileri olabileceğinden endişe duymakta. Hatta devlet başkanları ve krallar bile bugün yaşayabildilerse şükretmeliler. Virüs ayrım yapmıyordu. Bir zamanlar kalabalıklara sahne olan şehirler artık tıpkı korku filmlerindeki gibi ıssız kalmış, polis ve askerler insanların sokağa çıkmasını engellemek için gündüz gece bilmeden kontrol ediyordular. Google'da aratsalar bu virüsün, daha doğrusu koronavirüsün yaklaşık 6.000.000.000 milyar kez arandığına tanık oluyordular. İster yahudi olsun, ister hıristiyan, isterse müslüman olsun, kısacası tüm dinlerin temsilcileri bir araya gelerek çözümü Allah'a dua etmekte görüyordular. Ah insan, daha bir gün önce bilginle ve gelişiminle o kadar gurur duyuyor, o kadar kibirleniyordun ki... Hatta bazıları kendi kendilerine "Ben Tanrıyım" diyecek kadar cesaretlenmişti.
Bazıları, koronavirüsün dünyaya yayılmasının karşıt devletlerin biyolojik silah olarak kullanılmasından kaynaklandığından, bazıları Hazreti İsa'nın, Hazreti Mehdi'nin yeryüzüne dönüşünün alameti olmasından, bazıları Tanrı'nın tüm dünyaya bela çıkarmasından, kimileri doğanın onu kötü güne salan insanlardan intikam almasından, bazıları tüm bu oyunların arkasında İlluminati'nin olduğundan ve onların "Yeni Dünya Düzeni" yaratma hedeflerinden, hatta bazılarına göre, başka bir gezegenden gelenler tarafından dünyanın işgalinin başlangıcının işaretlerinden bahsediyor ve bütün bunlar televizyondan sosyal ağlara kadar her yerde tartışılıyordu. İşyerleri kapatılmış, turizm mahv olmuş, ekonomi çökmüş, sadece ülkelerarası ulaşım değil, şehirlerarası yolculuklar da ortadan kaldırılmıştı. Sonuç olarak dünya kaosa sürüklenirdi, daha doğrusu sürükleniyordu ve bir daha asla eskisi gibi olmayacaktı... Ve en kötü senaryo, insanlığın yok oluşuna her geçen gün biraz daha yaklaşıyordu.
Ölümün nefesini biraz daha yakından hissederek kan ve ter içinde uyandım. Yaşadığım şoku atlatmam kismen de olsa dört beş dakikamı aldı. Üzerimi giyinip yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa yaklaştım. Kahvaltıya oturduğumda telefonumu elime alıp “Facebook” hesabıma yeni giriş yapmıştım ki, daha büyük bir şokla karşılaştım. "Aman Tanrım" dediğimde ellerim titremeye başladı. Birkaç saniye sonra bu haberin doğru olup olmadığını resmi haberlerden de öğrenmek için televizyonu açtım. "Aman Tanrım, bu ne anlama geliyor?" diye düşünmeye başladım. Balkona yaklaşıp bahçemizi izlerken insanların telefonla bir şeye baktığına (büyük ihtimalle onlar da bu rüyanı izliyordular) şahit oldum. Neredeyse gördüklerim ve duyduklarım karşısında dilim tutulmaya başlayacaktı.
Nasıl oluyor da yedi milyar yedi yüz milyon insan aynı rüyanın korkunç etkilerinden dehşete düşerek uyanıyor (Elbette binlerce insan da bu rüyanın korkusundan ölümle karşı-karşıya kalıyor ve belki de öldüğünü sandığımız insanlar gerçek hayata gireceklerdir)? Televizyonlardan radyolara, sosyal ağlara kadar herkes onun hakkında konuşuyordu. Korku-dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin yedi milyar yedi yüz milyon insanı birleştirmişti. Birçoğu çoktan, “Belki de yaşadığımız hayat hayallerin gerçekliğinden başka bir şey değildir ve ya belki de hayallerimiz hayatın ta kendisidir. Paralel dünyalar varmı ve ya dünyamız da sonsuz sayıda paralel dünyalardan sadece biri mi?” vb diye düşünmeye başlamıştı. Herkes haklı görünebilirdi ama kimse gerçeği bilmiyordu, ya da birileri biliyordu ama kimseye açıklamıyordu. Belki bir noktada ortaya çıkacaktı. Televizyonlardan, sosyal medyadan "Öyle hayallerimiz var ki, gerçekleştirme Allah'ım, Âmin" duaları aralıksız sürüyordu. Ben de onlarca kez önce yüksek sesle, sonra da içimden “Amin” söyleyerek gözyaşlarımı tutamadım.

Gözyaşlarımı silmek üzereydim ki...
Gözlerimi açıp heyecanla etrafıma bakmaya başladım... Hemen “Facebook” hesabıma girip her şeyin her zamanki gibi gittiğini görünce çok mutlu oldum ve Allah'a şükretmeyi unutmadım. Aslında her şey sadece bir rüyadan ibaretmiş. Bu zaman düşüncelerimde böyle bir soru ortaya çıktı. Acaba, eğer biz bir rüyanın içinde başka bir rüya görüyorsak, olabilirmi bizim hayatımızın kendisi de başka birisinin rüyasıdır? Ya da başka bir iddia daha... Rüya gördüğümüz zaman rüyamızda başka bir rüya daha görüyorsak başka-başka dünyalarımı ziyaret ediyoruz?


Rüyalar heyatın içinde heyat,
Bazen endişeli, bazense sakin,
Bir günü kendine sevdirir bizi,
Bir günse o kırar yüreğimizi.

Habil Yaşar




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın bilim kurgu kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sms - Habil Yaşar (Azerbaycan Türkçesinden Çeviren: Ahmet Yıldız)

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Yazmak [Deneme]


Habil Yaşar kimdir?

Şair, Yazar, Öğretmen, Sunucu

Etkilendiği Yazarlar:
Nizami Gencevi


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Habil Yaşar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.