Barışı bulacağız. Melekleri duyacağız, göğün elmaslarla parladığını göreceğiz. -Çehov |
|
||||||||||
|
Bundan bir sene kadar önceydi. Bodrum da yaşadığım semt olan Bitez’in denizden oldukça yüksek tepelerinde inşa edilmiş muhteşem manzaralı sitelerinden birinde oturan Sevgi arkadaşım beni arayarak. ‘Sitemizde oturan bir hanım arkadaşımın köpeği kaybolmuş, senin yardımcı olacağı söyledim’’ dedi. Tabii ki olurdum. Her sabah kendi köpeğim Karam ile Bitez de dolaşmadık park, gezmediğimiz plaj bırakmıyoruz. Karam kumsalda koşturmaya, köpeklerle alt alta üst üste dalaşmaya ve denize girmeye bayılıyor. Sahildeki sokak itlerinin çoğu köpeğimin oyun arkadaşı. Kadının beni arayabileceğini söyledim. Kaybolan köpeğin sahibi ile yaptığım telefon konuşmasında olayın gerçek yüzünü öğrenmiştim. Kadın üzüntülü bir sesle birkaç ay öncesine kadar süregelen ilişkisini anlattı. Adamın birine aşık olmuştu. Büyük bir heyecan ile başlayan aşkları, bir süre sonra ortaya çıkan kıskançlık krizleri, maddi sorunlar, bir küsme bir barışma maceraları ve kavgalarla süslenmiş! Sonunda kötü bitmişti. Tanıdık, çok kadınca, emek ve fedakarlığın karşılık bulmadığının iddia edildiği, iç bunaltıcı, sıradan bir öykü… Hikayedeki olağan dışılık; Bu ikilinin, cicim aylarındayken sahiplendikleri ve adını KARA koydukları Labrador cinsi köpeği, kadın büyük kavgalar sonrasında İstanbul’a annesinin yanına sığındığında, adamın kızgınlıkla sokağa attığını sanki marifetmiş gibi anlatması idi, sanki yaptıkları yetmezmiş gibi deli gibi düşkün olduğu o masum hayvan ile canını acıtmak istiyordu. Kadın Bodrum’a geri döndüğünde köpeğin eski sevgilisinin yanında değil de aylardır sokaklarda olduğunu öğrenmiş, perişan olmuştu. Telefondaki bir uygulamadan bana Kara’nın fotoğraflarını gönderdi. Göbeğinde ve ayak bileklerinde beyaz lekeleri bulunan, sahilde onlarca benzeri olan siyah bir köpek… O günden sonra gözüm hep Kara’yı aradı… Koyun bir ucundaki mini marinamızdan başlayıp, Aktur sitesinin sonuna kadar olan bölgeyi karış karış taradım. Ona benzeyen köpeklerin beyaz lekelerini fotoğraftakiler ile karşılaştırdım. Ona rastlamadım. Xxx Işıl ışıl deniziyle, sahil boyu uzanan restoranları ve butik otelleri ile Bodrum’un en güzel koylarından biridir Bitez. Onlarca yürüyüş ve bisiklet yolu, yelken ve sörf okulları, kürek eğitim merkezleri ile sporseverlere keyifli olanaklar sunar. Marina'nın biraz ilerisinden başlayan ve Akvaryum koyuna kadar uzanan patika yol, tamamen doğa ile baş başa kalacağınız, her mevsime özel çiçek ve otlar toplayacağınız, turkuaz renkli denizde yüzebileceğiniz muhteşem bir parkurdur. Marinadaki Belediye kahvesinde bir fincan çay eşliğinde sıralanmış küçüklü büyüklü tekneleri izlemenin zevki doyumsuzdur. Bu nezih, kaliteli ve zarif sahil semtinde yaşayan maddi durumu iyi sayılabilecek insanların arasında, sokakta yatıp kalkan, bazen balık tutarak, bazen birilerinin verdikleriyle karnını doyuran bir EVSİZ’imizin olduğunu da bu yürüyüşlerim sırasında fark etmiştim. Evsiz’in kendine mekan edindiği yer, sörf okulunun hemen yanındaki boş alanda bulunan ve uzun zamandır hiçbir faaliyetin olmadığı, tam ortasında yer yer dökülmekte olan ahşap bir kameriyenin durduğu yeşil alandı. Kameriyenin etrafına sağdan soldan topladığı koltuklarla oturma grubu yapmış, tuvaletlerin olduğu yeri naylonlarla kaplayarak kendine yatacak yer oluşturmuş, sahilin o güzelim, temiz görüntüsüne tamamen ters düşecek bir dağınıklık ve pisliğin içinde yaşıyordu. Ara sıra misafirleri de oluyordu. İçkisini kapan balıkçı, birkaç esnaf onun yanına geliyor, bağıra çağıra sohbet ediyorlardı. Eminim rahatsız olan, oradan geçerken ürken bir sürü insan olmasına rağmen hiçbir güç onu oradan gönderemedi. Polis suçu Belediyenin, Belediye o alanın mülk sahibi olan vakfın üzerine atıyor Evsiz ve daha sonra saçı sakalı uzayarak ona benzeyen bir diğer Evsiz de orada yaşamaya devam ediyorlardı. Bizim onunla ilk tanışmamız, balık avlamak için sahile yerleştirdiği düzeneklerin üzerinde koşturup misinaları birbirine karıştıran köpeğim sayesinde olmuştu, Bağıra çağıra bizi kovaladı. Daha sonraları onu ve ona benzeyen saçı sakalı meczup gibi uzamış arkadaşını, ellerindeki sopalara dayana dayana sahilde yürürlerken görüyordum. Alışverişe, daha doğrusu içmek için limon kolonyası almaya gidiyorlardı. Daha önceleri bol bol tükettikleri öküz öldüren şaraba paraları yetmediğinden senelerdir kolonya içer olmuşlardı. Yürürken gittikçe daha fazla yalpalıyorlardı. Yine bir gün, tam da nasıl olduysa bir erk gelip kameriyeyi yıkıp, bu ikisinin saçını sakalını keserek yine oraya bıraktıklarında, umutsuz aşkın kahramanı kadının köpeğini gördüm. Evsizin etrafında dört dönüyordu. adam da kameriye yıkılınca ortaya dökülen eşyalarını topluyor, kendine yeniden yatacak yer ayarlamaya çalışıyordu. Saçı sakalı kesilince yüzüne acınası masum bir ifade gelmiş, çökük avurtları, sokağa atılmış yavru köpek bakışları ortaya çıkmıştı. ‘’Bu köpeği nereden buldun’’ diye seslendim. Kısık sesiyle, aylardır kendisiyle olduğunu adını Karaca koyduğunu söyledi. Köpeğin fotoğraflarını çekip gönderdiğimde kadın çok sevindi ve koşa koşa köpeğini almaya geldi. Arabasından inip çekinerek alana girdi. Adamla konuşup Karaca’nın sahibi olduğunu anlattı. Hiç oralı olmadı evsiz. Köpeği bırakmak istemediği gibi, köpek de eski sahibine fazla yüz vermemişti. Evsizin ayaklarının dibinde kuyruğunu sallayıp durdu. ‘’O benim’’ dedi. ‘’Benimle uyuyor, benim yediğimden yiyor.’’ ‘’Çekin gidin, onu kimseye vermem’’ Çaresiz kalmıştık. Kadın eski köpeğini biraz sevdi, okşadı. Her gün mama getireceğini söyledi. Evsiz onu da, yardımını da istemedi. Günler geçince kendine yeni düzen kurdu. Yazın gelen karavanlardan ona eşya bırakanlar ve hatta bir de çadır hediye eden olmuştu. Arkadaşı ortadan kaybolmuştu ama yine her gün yanına uğrayan, kovada yaktıkları ateşin başında onunla bir şeyler yiyip içenler oluyordu. Ta ki hava iyice soğuyana kadar. Dün oradan geçerken polis arabaları dikkatimi çekti. Yaklaştım. Yeşil alanda bir sürü insan ve polis vardı. Yattığı çadırın önünde lacivert bir muşamba ile örtülmüş cesedinden altı delik çoraplı bir ayağı dışarıda duruyordu. Gece tek başına ölmüştü Evsiz. Çadırına dahi giremeden, hemen önünde düşmüş ve bir daha da kalkamamıştı. Her kafadan bir ses çıkıyor, adamla ilgili tahminler yürütülüyorken, gözüm cesedin hemen yanında, ona arkasını dönerek oturmuş Karaca’ya takıldı. Yüzünde üzüntülü bir ifade gözlerinde yaş vardı. Başını okşadım. Biraz dikilir gibi olup tekrar çöktü. Sahibini yalnız bırakmak istemiyordu ama ‘’Neden beni yalnız bıraktın’’ der gibi küsüp arkasını dönmüştü. Koca Bitez, bir garibana sahip çıkamamıştık. Boğazıma yumruk tıkandı… K BB>
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Fügen Yılmaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |