"İçtenlik bütün dehanın kaynağıdır." -Boerne |
|
||||||||||
|
hava biraz kapalı ve yoğun bulutluydu sakinki tanrı yine üstümüze ağlayacak ve heryer sel olacak gibiydi bir sigara çıkardım gümüş işlemeli tablamdan ve özel desenli zippomla yaktım. küçük adımlar ile deniz kokusu eşliğinde sigaramı tüttürerek yürüyordum martı sesleri sanki bana yeni doğmuş bebek ingalarını anımsatıyordu kapıda bekleyen sevinçli bir okadarka kuşkulu baba gibi hissediyordum kendimi nedense sokakta hızla yürüyen insanlar annelerinin eteğinden tutunan çocuklar başıboş gezinen kedi köpekler özgürce uçan kuşlar ve dolmuş logar deliklerinden burnumu sızlatan kokular geliyordu sanırım tanrının hakettiğimizi düşündüğü tek şey sex arzusuydu onun dışında herşey yorucu ve itici geliyordu çünkü. sonunda eve gelmiştim. sırtımdaki yorgunluk sıcağını hissedebiliyordum. Aman tanrım.! O da ne ? izabelin bu saatte evde olduğunu görmek beni kuşkulandırmıştı doğrusu. acaba neden burada ? sol cebimde bulunan anahtarımla kapıyı açtım ve fötr şapkamı askılığa asıp salona geçtim. izabel sırtı dönük bir şekilde pencere kenarında elinde 1971 li italyan şarabımdan olan bir kadeh vardı. şarap denilince akar sular durmalı tabiki bu benim asıl mesleğim renginden kokusundan dahi anlayabiliyorum. neyse izabele seslendim. izabel ? (ses yok) hey izabel burada ne yapıyorsun ? hey neyin var senin ? ses vermeyen izabele biraz yaklaştım ve soğuktan şişmiş kızarmış elimi sol omzuna koydum kıvrım kıvrım siyah saçları vardı izabelin o mükemmel bir kadındı. ve izabel o güzel yüzünü bana dönüp. izabel : hoş geldin genç adam rozi dinasyo seni özledim uzun zaman olmadı mı görüşmeyeli ? rozi : evet oldu tabi ki nerelerdeydin senin bu saatte barda olabileceğini düşünüyordum. izabel : evet olabilirdim ama değilim rozi : pekala anlat bakalım seni buraya hangi kızıl kuşun pençesi fırlattı. izabel : kokusunu aldım huzurun ve bir anda burada buldum kendimi rozi : anlıyorum seni izabel çok uzun zaman oldu huzurun üstüne toprak atalı izabel : aslında tam olarak istediğimiz bu olmayabilir mi ? rozi : bilmem sence ? izabel : bence bu değil karanlığın asaleti içime işlemiş titretiyor beni. rozi : hava kararmak üzere istersen çıkalım mı ? izabel : olur ( izabel kadehinde ki son yudumu alır ) ve izabel ile rozi her zaman gittikleri barın yolunu tutarlar. hava turunculaşmış ve siyahımsı bulutlar ile kaplıydı. acaba neydi ki izabelin düşmeyen düşleri yada birgün ansızın düşecekmiydi ? bulunduğumuz yerin yoktu pekte geniş sokakları. dar sokaklar hep pislik yuvası gelmiştir bana kaldırımlarda bira içen gençler sokak lambası altında bekleyen kevaşeler ve onları pencereden izleyen gönlü bebek erişkin çocuklar. çöplerin üstüne üşüşmüş kara mı kara sinekler bazen yollarını şaşırıp ensenize konabiliyor ve çok rahatsız edici olabiliyorlardı uzun bir yürüyüşün ardından dışı tahta kaplı gıcırtılı giriş kapısı olan ve kapısında kafası kıyak kadınlar erkeklerin beklediği mekanımıza. izabel umutsuz bakışları ile etrafı süzüyor ve eliyle 1 bira siparişi veriyordu o sırada bende sigaramı yakmaktan geri kalmıyordum. ve barın en köşesinde bulunan mor ışıklı alana geçip oturduk hemen sonra garson kız geliyor ve köpüğü bardaktan taşan biramızı masamıza koydu birde kırmızı kül tablasını eksik bırakmıyordu ve izabel bana dönüp gülümsedi ardından. izabel : köpüğü olmayan bira sence neye benzer rozi ? rozi : mmm sanırım çükü pantolonunun fermuarına kaçmış çocuğun çük acısına benzer mi ? izabel : hahahah bence köpüksüz biraya benzer yada rozisiz bana. rozi : lütfen arzularını bana yansıtma biliyorsun artık arzudan nefret ediyorum. izabel : evet arzudan nefret ediyorsun ama benden değil.! rozi : sus ve sadece müziğe odaklan izabel lütfen.! sesi duymaya yarayan kulağımla adeta sevişen bu müzik ellie goulding in love me like you do şarkısıydı biramı bitirip biraz daha abartıp bargirl ü çağırıp 6 adet roket shut istedim buna bayılıyordum dostum sanırım bu gece yine yatağıma kusup saçıma bulaştıracaktım. garson kız nasıldı derseniz kırmızı kareli mini etekli birazda dekolteli sarışın zayıf bir kızdı bacağında şirin mi şirin birde beni vardı tabi bulunduğumuz barın miss kokulu tütsülerinide unutmamak gerekir. bir süre sonra içimde bir sıcaklık ruhumla savaşıyor ve gözlerim uzun uzun dalıyordu sonu olmayan hayallere yoksa. yoksa.! aman tanrım.! sarhoş mu oldum ? bu olamazdı dışarda yağmur başlamışken ayakta durmam gerekirdi yoksa çöp kovasının başına üşüşmüş sineklerin tacizine uğrayabilirdim. bunu kesinlikle istemiyordum izabele dönüp. rozi : izabel ben ayrılmak zorundayım burada sabahlamak benim için çok zor olacak. izabel : saatlerle aranın bozuk olduğunu hatırlıyorum sanki rozi ? rozi : evet ama aksi halde içimde ki sıcaklığı seninle bastırmak zorunda kalabilirim. izabel : emin ol bunun için buradayız. rozi : ohh bunu yapamam izabel hayır. izabel : bir kadeh şarap ? hayır diyemeyeceğinin farkındayım. rozi : artık bir şeytan olduğunu kabul etsen iyi olur. izabel : hahaha ben onu çoktan kabüllendim rozi. rozi : o zaman üzgünüm rüyamda cehennemi görmek istemiyorum hoşçakal izabel. izabel : pekala en kısa zamanda yine aynı masada diyelim mi ? rozi : en kısa zamanda yine aynı masada. ve izabele sinsi bir gülümseme ile bakıp ayrılmak için kasaya yöneldim ve 24 tl ödeyip ayrıldım kapıda duran siyah giysili ve sütyen askısı kolundan fırlamış bayan bana doğru yaklaştığını farketmemiş gibi davranarak havaya bakıp uzaklaştım. yağmur tanrının ne kadar sinirli olduğunu nefret kustuğunu anımsatıyordu bugün bana merdiven altına gizlenmiş kediler,duraklarda öpüşen çiftler ve baykuş sesleri bu gecenin süsüydü içimdeki sex arzusunu en son 15 yaşında birisine yansıtma fırsatım olmuştu ve o gün yeni doğan kedi yavrusu gibi kendi kuyruğumu kovalamaya çalışıyordum düşünsenizde ne istediğinizi bildiğiniz halde bu durumu anlatamamak ne kadarda sinir bozucu. şuan bunları anlatarak bu yazıların karşısında maturbasyon yapmanızı istemem elinizi sakince yanağınıza koyup ve teninizin sıcaklığı ile yetinin şimdilik. yürürken büyük bir şimşeğin beni titretmesiyle kendime geliyordum yine tanrı verdi cezamı sanırım. ansızın önüme gelen kedi miyavlayarak benden yardım istiyordu oda sanırım bıkmıştı bu durumdan ona dokunduğumda ıslaklığını farkedebiliyordum. onu elime alıp fötr şapkamın içine koyup yeni bir yoldaş edinme sevinciyle evime yaklaşıyordum acaba bu minik beleşcinin adı ne olmalıydı.? bunu küçük kırık dökük sobalı evimde şarabımı içerek düşünmek istiyordum tabi ki ve sonunda geldim eskimi eski bir kapım vardı benim kapımın kolu bakır eskitme ve top şeklinde idi biraz sinir bozucu bir şekilde açılıyordu korkmuyor değildim birgün üstüme yıkılmasından. minik beleşciyi şapkamın içinden alıp koridora bıraktım ve şapkamı askılığa bırakıp ceketimide sandalyenin üstüne bıraktım. elektrik faturamın gecikmesi beni elektriksiz bırakmıştı ve mum yakıp salona bırakmıştım koridorumda bulunan mumlarıda yakıp evimi komple aydınlatıyordum. el emeğim olan eski bira fıçılarından yaptığım içki dolabımdan bir şarap alıp açtım kadehime doldurdum ve kendi kendime gülümseyerek neye içiyoruz rozi dedim ardından tabi ki yalnızlığımıza diyerek güldüm ve pencere kenarında bulunan koltuğuma yerleştim yağmur taneleri adeta camımı yumrukluyordu bir süre sonra küçük pisi terliğimin içine kuruluyor ve beni izliyordu. bakma bana aşka susamış esir oğlanlar gibi söyle ne söyleyeceksen dedim. ve ayağıma dolanıp kuyruğu ile savaşmaya başladı sanırım bu onlarda sevgi gösterisi oluyordu. bende bu sevgiye karşılık verip onu kucağıma aldım ve ona adının lubin olduğunu söyledim. bir miyav ile anlaştığımızı anlamıştım. lubini yere bırakıp elimdeki kadehide bitirip masaya bıraktım. ve yeni bir rüya için yatak odama geçtim. yatağım biraz yukardaydı ve çarşafımdan sesler geldiğini farkettim lubin yatağıma çıkmaya çalışıyordu ahh dedim kendi kendime. bu rüyayı seninle geçiremem bu senin için uygun olmaz diyip onun çıkmasına izin vermeyeceğim bir bakış attım ardından uykaya dalan rozi. bir sağa dönüp bir de sola dönüyordu. terlemeye başlamıştı nedense onun hayatı belkide bir çok evsizin hayaliydi. yuvasına yeni bir yoldaş alan rozi bu durumdan pekte mutlu olmuş gibiydi en azından şimdilik.! hayat bu her aydınlığın bir karanlığı vardı her gecenin de bir gündüzü bize kalan ise sadece izlemek dinlemek veya okumak bakalım rozi,izabel ve lubin neler yaşayacak bu endişeli,meraklı yolda her an herşey olabilir dikkatli olun belkide rozi sensindir he nedersin ? lubin de ben ! Güzel ve karanlık bir günün ardından yeni bir aydınlığa uyanan rozi bu sabah işe gitmemek için kendi kendine bahaneler üretmeye başlar. yatağından kalkmamak için hayallere dalar. ve bir an için bu hayallere ara verip lubini kontrol etmek için ayaklanır. Hey lubin! neredesin minik beleşci. Hey lubin! mutfak dolabının altında saklanan lubin titrek gözlerle roziye bakıp kuyruğunu oynatır. işte buradasın gel bakalım burada sana göre neler var buzdolabını açan rozi jelatine sarılı tavuk parçaları görür ve açıp lubinin önüne koyar. iştahı dillere destan lubin bir anda üzerine atlar tabi belkide yıllar sonra bu kadar sağlam menü görmüştü gözleri lubin yemeğini yerken rozide kapısına gelen gazetesini almak için kapıya yönelir ve gazetesini alıp masaya bırakır kahvaltılara alışkın olmayan rozi bir sigara yakıp gazetesine dalar. gündemin pekte hoş olmaması rozinin dudak büzmesinden ve sakallarını okşamasından belli oluyordu aslında. amaaan off diyerek gazeteyi yere fırlatan rozi perdesini aralayıp dışarıya dikti gözlerini ne kadarda boş çabalardı bunlar sürekli birşeyler arayan insanlarla doluydu sokak. yaşamak için para kazan para kazanmak için çalış ve yorul hayat bundan ibarettir bir ev alırsın evin borcunu ödemek için çalışırsın yada başka birşey insanın hiç bitmeyen bir ihtiyaç deposu vardı bu depo nedense ölünce bile ağzına kadar dolu oluyordu sürekli sonu olmayan yalanlara inanıyorduk ve kendimizi bunlarla mutlu etmeye çalışıyorduk. neyse bu güzel sohbetin ardından düşmeyen lanet düşlere devam edelim. bir süre sonra. hava kararmaya başlıyordu ve rozi deniz kumsalında bira içmeyi özlediğini anlıyor bunun üzerine paltosunu alıp siyah fötr şapkasını kafasına geçirip dışarıya çıkıyordu. kapısını kilitleyip biraz ilerdikten hemen sonra bir dilenci ile karşılaşan rozi ona parasının olmadığını söylemek yerine onu kumsala bira içmeye davet ediyordu ve bu davetine olumlu yanıt alan rozi dilenciye adını sordu. rozi: adınız nedir acaba ? dilenci: henüz bir adım yok insanlar bana istediği gibi hitap ediyorlar. rozi: anlıyorum o zaman sana nasıl hitap etmemi istersin ? dilenci: sadece bir dilenciyim ve hayatımı sokakta geçiriyorum beni saygın bir kişi olarak görmek zorunda değilsin. rozi: unutmaki cebinde tonla parası olan insanların yatacak yerinde bile huzuru yok. dilenci: haklısınız efendim ben mutlu bir insanım çünkü param yok. rozi: merak etme dostum benim de yok diyerek güler ve dilencide buna karşılık gülmeye başlar ardından. dilenci: peki sizin adınız nedir. rozi: benim adım rozi soyadım ise dinasyo dur dilenci: pekala rozi ne iş yaparsın ? rozi: iş mi ? benim sürekli bir işim yok belli başlı yazarların yazdıklarını kontrol eder ve eksiklerini tamamlarım genellikle 3 noktaları tamamlarım. dilenci: peki kazancın nedir ? rozi: sadece yalnızlık. dilenci: yalnızlık mı ? (şaşkın bir tavırla) rozi: evet sadece yalnızlık ben bunun için hayattayım. dilenci: anlıyorum efendim. kumsala yaklaşan iki arkadaş bir büfeye girer ve iki bira alıp uzaklaşırlar kendilerine uygun bir yer bulan bu iki arkadaş kumsala otururlar. biraları genellikle dişiyle açan rozi yine aynı şeyi yapmaktan çekinmez ve dişiyle açar. ardından. dilenci: neye içiyoruz rozi ? rozi: parasız ve mutlu oluşumuza nedersin dilenci: kesinlikle çak o zaman dostum. rozi: şişeyi kaldırır ve tokuşturur. bir dikişte yarıya gelen biralar kumsala sakince oturur. uzaktan birisini gören rozi dikkatlice bakınca izabelin yaklaştığını görür. acaba izabelin bu saatte burada ne işi vardı ki ? beni tanımaması için sırtımı dönüp fötr şapkamı çıkarıp yan tarafıma koymuştum. biramdan biraz daha içerek denizi süzüyordum. birden omzumda bir el hissi uyandı başımı çevirdiğimde yanlış görmediğimi anladım bu izabeldi evet ama biraz suratı asık gibiydi. ona dönüp hiç konuşmadan biramın geri kalanını uzattım. şaşkın gözlerle bakan dilenciye dönüp artık uzaklaşabileceğini kısık bir sesle söyledim. ve omzuma tutunarak ayaklanan dilenci gülümseyerek uzaklaşmıştı. izabel anlamsız bakışlarıyla gözlerini bana dikmişti korkmuyor değildim. ve korkak titrek bir sesle. rozi: izabel ? neyin var. izabel biraz daha yaklaşıp başını omzuma yasladı. izabel: sen varsın. rozi: ben mi ? izabel: birde şarap. rozi: bugün çok durgun gördüm seni ve beni nasıl buldun ? izabel: gidenlerin arkasından sadece kokuları kalır. rozi: evet haklısın kendimi ele verdim. izabel: sana geçelim mi ? rozi: hmm evim şuan seni görmek istemiyor izabel çünkü çok pis. izabel: ama sen temizsin bu neyi değiştirir ki ? sanırım izabel artık tamamiyle benim olmak istiyordu ama bunu ona yapamazdım. ben ve aşk mıknatısın iki ucu ile aynı gibiydi ve bunu izabele asla yapamazdım yapmamalıydım. evet izabel çok güzel bir kız belkide ruh ikizim lakin sadece öyle kalsın istiyordum onu öpmeye bile kıyamıyordum bu ona haksızlık olurdu. rozi: ben temiz değilim. sen sadece görmek istediğin gibi görüyorsun izabel. izabel: lanet olsun rozi sana yaklaşmak istiyorum seni istiyorum neden bir anarşist gibi davranıp yollarımı kesiyorsun.. rozi: çünkü ben buyum bunu sana yapamam lütfen bu konuyu kapat. izabel: bu konu biziz ve biz birlikteyiz.. rozi: evet ama şuanlık birlikteyiz sadece şuan. kalkmak için hazırlanan rozinin ellerinden tutan izabel rozinin gözlerine bakarak sessiz kalıyor. rozi: lütfen izabel kalkmak zorundayım. izabel: pekala şimdilik kalk. rozi: hoşçakal. bu günüde böyle hiç eden rozi evinin yolunu tutar. aklında tonlarca sorularla birlikte yürüyen rozi bitmeyen bir hikayenin kahramanıdır ayrıca hikayede yer alan izabelinde tanrısıdır. olacaklardan haberi olmayan rozi şuan ki hayatından az da olsa mutludur ama ileride ne olacak ne bitecek bunu kimse bilmemektedir umarım bizleri üzmez ve bu hikaye hiç bitmez. Peki sizce rozi neden yaşıyordu. neden ? kim için ? işte onu kimse bilmiyor küçücük ütopyasında. tek başına yaşayan rozi mutluluğu çok farklı yaşıyordu mesela onun hiç fotoğrafı yoktur. çünkü anı yaşar ve kötü yada iyi o anı tekrarlamak istemez çünkü uzadıkça boka sarıyordu bazı şeyler. Hey sen.! Ütopyalı. Peki sen neden buradasın ? ve neden yaşıyorsun. bunu hiç sorabildin mi kendine o yğce cesareti bulabildin mi o küçücük gönlünde. ellerin titreye titreye gözlerin kızarana kadar düşündün mü hiç? Unutma. Sakın unutma.! Ütopya hepimizin. Ve biz ütopya için varız rozi için izabel için ayrıca küçük şirin lubin için varız. bazen diyorum kendi kendime bırak git herşeyi yerle bir et ütopyayı ama bana engel oluyorsunuz çünkü siz ütopyalısınız. bu ufak muhabbeti yarıda kesip izabele dönme vakti geldi. evine gelen rozi küçük leğen tipi küvetini doldurup banyo yapmayı geçirir aklından banyosuna yönelen rozi. kapıyı açar ve küvetini su ile doldurmaya başlar. plağındaki blues müziklerle bunu daha güzel ve enteresan bir hale getirir ve bir mum yakıp banyonun köşesine koyar. ortam o kadar güzeldir ki. rozi burada haftalarca uyuyabilirdi. ama bunu yapmayacaktı merak etmeyin. kapının kıcırdadığını duyan rozi. hey ! O da ne. Bu lubindi kuyruğunu sallaya sallaya gelmişti. Lütfen git buradan lubin şuan çıplağım beni bu halde görmen beni rahatsız ediyor. lubini ensesinden tutup kapının yanına bırakıyor ve kapıyı komple kapatıyordu rozi. küvete girip aynı anda rahatladığını hissedebiliyordu. çalan müzik ve mumun şehvetli yanışı onu kendinden geçirmişti. başını geriye yaslamadan önce yere koyduğu tablasından bir sigara alır ve yakar ardından başını geriye yaslar. keyfine söz ettirmeyecek rozi sexi bir şekilde sigarasını içine çeker çıkan ses benim bile içimi titretiyordu aslında. bir süre böyle devam etmesinin ardından rozi. sigarasını söndürüp çöp kovasına 12 den fırlatır. ve gözlerini yavaş yavaş kapatır. mavi,sarı,yeşil,mor renkli yıldızlar gören rozi sanki bir kadının sıcaklığı ile buluşmuş gibi gülümsüyordu. birbirine çarpan yıldızların dağılması........FOTO...... roziyi çok mutlu ediyordu onları izlemek mükemmel bir duyguydu. yaklaşık olarak 40-50 dakika küvette sefa süren rozi sudan çıkar ve kurulanır ardından uyumak için yatağına yönelen rozi yorgunluğunu atmak için büyük bir fırsat yakalamıştı sanırım o uyumaktı. Yazan & Yayınlayan : Rozi dinasyo ma lubin Bir şizofrenin ütopyası
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © özkan kaan kılıç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |