..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Tarihten öğreniyoruz ki tarihten hiçbir şey öğrenmiyoruz. -Hegel
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > İronik > Elena ADYEJ




6 Ocak 2003
Aşk acıtır  
Elena ADYEJ
Aslında sevgili olduklarından, daha da önemlisi beraber yaşamaya başladıklarından bu yana birbirleriyle ilgili her şeyi biliyorlardı. Birden bire olmamıştı tabi ki, yavaş yavaş öğrenip keşfetmişlerdi birbirlerini. Ama acaba bir insan diğeriyle ilgili


:GGCE:
Gecenin bir yarısı olacaklardan habersiz uyandığında, yatağın diğer yanını yokladı el yordamıyla. Soğuktu. Sanki sevgilisi yataktan kalkalı asırlar olmuş gibi buz kesmiş.
Sıkıca yorganına sarıldı, ılıktı kendi tarafı, hatta ılıktan biraz daha sıcak, tam kıvamında. Uykuyla uyanıklık arası beklemeye koyuldu Harun’un geri dönmesini. Bir yatakta yalnız uyumayalı uzun zaman olmuştu.

Harun ilk aşkıydı. Lisedeyken tanışmışlar, üniversiteyi beraber bitirmişler, herkes onlara artık evlenecekler gözüyle bakarken onlar sadece aynı eve taşınıp beraber yaşamaya başlamışlardı. İlk zamanlar kolay olmamıştı Pelin’in yatağı birisiyle paylaşarak uyumaya alışması... Ama beş yıl o yatakta neredeyse her gece beraber sabahı ettikten sonra şimdi de Harun olmadan uyuyamıyordu.

Bir arkadaşlarının doğum günü partisinden geç dönmüşler ve sabah erkenden işe gitmeleri gerektiği için kendilerini hemen yatağa atmışlardı. Güzel bir partiydi; eski arkadaşlarını uzun zamandan sonra tekrar görmüşler, bir sürü yeni insanla tanışmışlar, kelimeler tükenene kadar konuşmuşlardı. “Uff ne kadar çok içmişim” diye düşündü Pelin. Servis yapılan şarap kaliteliydi ve neredeyse limitsiz. İlk birkaç kadehi ortama ısınmak, biraz açılmak için içmişti, sonra ki bir iki taneyi konuşurken susuzluğunu gidermek için; sonra da zaten çakırkeyif olmuş kadehleri saymamaya başlamıştı.

Uyku arasında susayıp uyandığında içmek için hep başucunda bir bardak su bulunurdu, saat altı otuza kurulmuş çalar saatin tam yanında. Alkolün vücudunu susuz bırakmasının da etkisiyle dili damağına kurumuş, ağzının içi yapış yapış olmuştu. Suya uzanıp hepsini içmişti ama susuzluğunu giderememişti Harun gelse de bir bardak su getirse mutfaktan diye düşündü, sıcacık yataktan çıkmaya çok üşenmişti. Yatakta bir sağa bir sola döndü sudan da vazgeçmişti, Harun hemencecik bir gelseydi!

Pelin Harun’a sarılıp tekrar uykuya dalabilme, ümidiyle beklemeye devam etti. Olsa olsa ya tuvalete gitmişti, ya da mutfakta bir şeyler atıştırıyordur diye düşündü. Gerçek zamanla en fazla üç dört dakika geçmişti ama sabırsızlıkla bekleyen birisi için olacağı gibi ona saatler gibi gelmişti.

Sonunda dayanamadı,
“ Harun allah aşkına napıyosun gecenin bu vakti!” diye seslendi.
Ses gelmedi. Sesinin tonunu yükseltti;
“Harun, Haruuuuuun, Harun!”

İçerden belli belirsiz bir karşılık geldi.
-“Hıı?”
-Gelde allahaşkına uyuyalım, sabah erken kalkıcaz!
-Sen yat beni uyku tutmadı, gelirim az sonra
-Sanki sen olmadan uyuyamadığımı bilmiyormuşsun gibi!
-Sen yat birazdan gelirim bende!

Harun’un sesinde bir gariplik var gibi gelmişti Pelin’e. Aslında sevgili olduklarından, daha da önemlisi beraber yaşamaya başladıklarından bu yana birbirleriyle ilgili her şeyi biliyorlardı.
Birden bire olmamıştı tabi ki, yavaş yavaş öğrenip keşfetmişlerdi birbirlerini.

Ama acaba bir insan diğeriyle ilgili gerçekten her şeyi bilebilir miydi? Her düşüncesini, her duygusunu, her hareketini? Aklından geçenleri yada geçecekleri, bir saniye sonra yapacağı hamleyi yada söyleyeceği sözü tahmin edebilir miydi?

Pelin bu konuda güveniyordu kendine; Harun’un sabahları kalktığında huysuz olduğunu hele bir de uykusunu alamadıysa yanına yaklaşmaması gerektiğini... Eve elinde paket yemekle geldiyse mutlaka işte hoşuna giden birşeyler olduğunu, en azından patronundan gururunu okşayan bir övgü aldığını... Kahvesine kaç şeker atacağını.. Kafası dalgın olduğunda yada acelesi varsa anahtarlarını hiç bulamadığını ve anahtarların hep bakmayı unuttuğu sağ cebinden çıktığını... Kendisi de şeftaliye dokunamadığı halde, bir başkasının da aynı zaafını keşfettiğinde sadistçe zevk alarak şeftali tüylerinden uzun uzun bahsettiğini.. İnadını ve o inadı nasıl kıracağını... Yani bir adamı aslında o adam yapan küçük ayrıntıların hepsini biliyordu. Gurur duyuyordu sevdiğini bu kadar iyi tanımaktan, birbirlerini bu kadar iyi tanımalarından.

Tüm bunları biliyordu bilmesine ama beraber geçirdikleri yıllardan sonra bile sanki her an Harun onu bırakıp başka kadınlara gidecekmiş gibi korkuyordu Pelin! Bu güne kadar yüzlerce senaryo kurmuştu aklından.. Paranoyalar Harun’un yüzünü bir asmasıyla, normalde yaptığından farklı tek bir hamle yapmasıyla beliriveriyordu. Kendisi bir şey yaptı sanıyor, gereksiz suçluluk duygusuyla suçunun ne olabileceğini bile düşünmeden Harun’un gönlünü almak için çabalamaya başlıyordu.

Dayanamadı yataktan kalktı, hantal birkaç hamleden sonra dengesini buldu terliklerini ayağına geçirdi, mutfağın yolunu tuttu. Düşündüğünün aksine Harun mutfakta değildi, mutfak tamamen karanlıktı. Salonda, camın önündeki berjerin baş ucunda duran okuma lambası salonu üstünkörü aydınlatıyordu. Önce mutfağa yönelip suyu çıkarttı buzdolabından. Suyu doldururken parmaklarının şişmiş olduğunu fark etti, nişanlandıklarından bu yana çıkartmadığı yüzüğü parmağını kesmeye başlamıştı. “Kendime dikkat etmeliyim, birkaç kilo aldım son günlerde herhalde” diye düşündü.

Her ne kadar evlilikten yana olmayıp, ailelerine karşı çıkıp beraber yaşamaya başlamış olsalar da, Pelin’in inatçı ısrarlarının sonunda geçen sene kendi aralarında nişanlanmışlardı. Yakın arkadaşları Pelin’e sürekli bu ilişki nereye gidiyor diye soruyor, eğer Harun’u diğer kızlardan uzak tutmak istiyorsa bir an önce bu işi bir şekilde resmiyete dökmesi gerektiğini öğütleyip duruyorlardı. Bu öğütler, Pelin’in içindeki güvensizlikle birleşince nişanlanmak tek çıkar yol olmuştu.Harun’un “ne gerek var“ demeleri olayı daha da alevlendirmiş ama hem sevdiğini mutlu etmek hem de onu kaybetmemek için sonunda o da kabul etmişti. Böylece geçen yıl parmaklarına yüzükleri geçirmişlerdi. Aslında yüzükler ilişkilerinde hiçbir şeyi değiştirmemişti. Sadece Harun’un arada sırada yüzüğünü banyoda unutmasından sebep yeni bir sürtüşme konusu daha çıkmıştı o kadar.

Neredeyse sürahideki tüm suyu içti ancak ondan sonra susuzluğu gider gibi oldu. Evin içi hafif soğuktu, apartmanın kaloriferleri gece geç saatte söndürülüyor bu yüzdende sabaha karşı herkes uykusundayken etraf biraz soğuyordu. Gözlerini ovuşturdu, kollarını kendine doladı, yine hantal adımlarla bu sefer salona yöneldi. Harun’u yarı karanlıkta düşünceli bir halde otururken buldu. Önünde bir parça kağıt, bir şeyler çiziktiriyordu.
“Gecenin bu vaktinde çalışıyor musun?” diye sordu, fısıldayan bir sesle.
-Aklıma bir şey takıldı onu düşünüyordum.
-Partiyle ilgili olamaz dimi?
-Yok canım.
-Bak eğer Ahmet’le o kadar sıkı fıkı olmama bozulduysan, yani diyorum uzun zamandır görmüyordum, konuşacak çok şey birikmişti. Ama sende Serap’la ilgilenip duruyordun, ben bir şey demedim.
-Olacak tabi öyle...
-Yani kıskandım tabi ama... Normal geldi biraz düşününce..
-Gerçekten onla ilgili değil
-Hadi yatalım, sabah erken kalkıcaz
-Sen yat ben geliyorum dedim ya..
-Hadi Harun ya.. beraber yatalım, sabah çekilmiyosun uykunu almayınca, hem ben sana sarılmadan uyuyamam..
-Üff, Pelin ya bir gün olurda ayrılırsak yani hep uykusuz mu kalacaksın, gelme üzerime allah aşkına..
-Ne diyosun Harun ya.. uykusuzluk başına vurmuş senin.. ne ayrılması... Her şeyi planladık ya beraber, iki tane çocuğumuz olacak, birisi sana benzeyecek birisi bana.. Yaşlanınca sahilde evimiz olacak, şimdi çalışmaktan yapamadığımız bir sürü şey var beraber yapacağımız.. biliyorum sen bana bozuldun, bilmiyor musun insanlara hep arkadaşça yaklaştığımı , ben bir tek seni seviyorum aptal!!

Pelin’in sesi çatallaşmıştı, suçluluk duygusu yine ağır basmıştı, ama yine gerçekten neyi yanlış yapmıştı bilmiyor sadece kendini savunmaya çalışıyordu.. Ayrılmak mı? Fikri, aklının ucuna geldiğinde korkutup kaçırmaya çalışıyordu.. Gözleri ıslanır gibi oldu birden, ama bozuntuya vermemeye çalıştı, sadece güçlü kadını mı oynamalı yoksa kendini koy mu vermeli ona karar veremiyordu.. Erkekler güçlü kadınları, ulaşılmaz kadınları severlerdi, kovalayacakları kaçan bir kadın olmalıydı ki değer versinler.. Zaten kendilerine ait olduğunu hissetti mi hemen başka bir avın peşine düşerlerdi.. Yani en azından okuduğu tüm kitaplar böyle söylüyordu. Ama bu kadar yıldan sonra hala bunlarla uğraşmak ta bir yandan saçma geliyor, kendini koy verip doya doya yaşamak istiyordu... Madem bir tek Harun’a aitti, onu kıskanıyor, onu kaybetmekten korkuyor neden bunları ona hissetirmesindi???

Harun sadece Pelin’i başından savmaya çalışıyor ama haksızlık ediyorum diye de içi içini yiyordu. Yalnız kalıp biraz daha düşünmekti tek istediği ama düşünmek istediğini de söyleyemiyordu çünkü bu sefer ardı arkası gelmez sorulara cevap vermek zorunda kalacak ve dayanamayıp bir yerde patlayacaktı... Geceleri zehir olacak, belki de değmeyecek bir şey yüzünden Pelin’i kıracaktı.
-Tamam aşkım bak şimdi sen yatağa git, yatağı benim için de ısıt, ben bir iki dakikaya kadar geliyorum, işle ilgili bir şey takıldı aklıma..
-Beni kıskanmadın mı yani??
-Partide deli oldum ama kıskanmamam gerektiğini düşündüm, çünkü biz sadece birbirimize aidiz, bunu ikimizde çok iyi biliyoruz.. Hem sosyal olmamız lazım, kocaman adam olduk ikimizde, lise yıllarında kaldı kıskançlık krizleri bir tanem.. sen yat şimdi sen yokluğumu farketmeden ben yanında olucam..
-Yani büyüdük diye, ilişkimizin tutkusuz mu olması gerekiyor??

Harun ne dese kazanamayacağını anlamıştı, bu geceyi tartışmadan bitirmek için en iyisi uzatmadan yatağa gitmesiydi. Önünde bir iki kelime çiziktirdiği kağıtlarını toparladı, çalışma masasının çekmecesine yerleştirdi. Ama içi nefretle dolmuştu. Üzerinize gelindiğinde yada kendinizi yeterince ifade edemediğinizde, en sevdiğinize karşı bile hissedebileceğiniz türden bir nefret.
Beraber yatağa girdiler, her zamanki gibi Harun Pelin’e sarıldı, uykuya dalmayı beklemeye koyuldular. Pelin istediğini yaptırabilmiş olanın verdiği mutlulukla, sevgilisine daha da sıkı sarılıp hemencecik uykuya daldı. Harun’unsa içi nefretle karışık öfkeyle dolmuş, uykusu tamamen kaçmıştı. Neden, diye düşündü, neden bu kadar üstüme geliyor?

Pelin’in vücudu uykunun verdiği rahatlıkla gevşemiş, kasları boşalmış, kolları bacakları hafif hafif seğirmeye başlamıştı. Normalde olsa Harun şefkatle, aşkının ne kadar çabuk uykuya daldığını, birazdan melekler gibi uyuyacağını düşünürdü, ama bu sefer biraz farklıydı. Partide hayatında belki de yeni bir sayfa açacak olan gelişmelerden sonra, salonda kendini ilişkisini sorgularken bulduğunda zaten afallamıştı, bir de şu an hissettiklerinin farkına varınca birde bire irkildi... “Noluyo bana allah aşkına? Neyim var benim?” diye düşündü. Kendi kendine tekrarladı. Ben Pelin’i seviyorum . Ben Pelin’i seviyorum. Ben Pelin’i seviyorum. Ben Pelin’i seviyorum. Pelin’i seviyorum

Tekrar uyandığında sabah olmuştu.. Kahvenin kokusu onu kendine getirdi, saatin sesini nasıl oldu da duymadım diye şaşırdı...

Yataktan hemen kalkmak istemedi saate baktı, eğer oyalanmadan giyinir ve kahvaltı yaparsa en az bir on dakika daha yatak keyfi yapabilirdi. Bir sürü karmakarışık rüya görmüştü, hiçbirisini hatırlamıyordu, tek hissettiği huzursuz bir gece geçirdiğiydi. Düşündü ama dün gece Pelin’le konuştuklarının rüya mı gerçek mi olduğuna karar veremedi, partiyi düşündü, huzursuzlandı, yine olanlar gerçek mi rüya mı ayırt edemedi. Deniz ismi takıldı kafasına, sonrada yüzü gözünün önüne geldi, Deniz’in bebek gibi narin ama aynı zamanda güçlü ve hırçın yüzü, içini kaplayan mutlulukla belli belirsiz bir gülümseme kapladı yüzünü, ama suçluluk duygusunun bastırması çok zaman almadı. Yataktan hızla kalktı, hırsla üzerini giyinmeye başladı, o anda merakına yenik düştü. “şuralarda bir yerde olacaktı kartı” dedi kendi kendine. Yaşadıklarının gerçekliğinden emin olmak için kartı bulmaya uğraşıyordu, nede olsa elle tutulur bir şey varsa elinde, aklının yada şarabın oyunu olamazdı tüm bunlar.

“Ha, işte burda... Deniz Demirören, Ressam”

Gerçek olmasına sevinsin mi üzülsün mü bilemedi. Pelin’in sesi bir anda kendisine gelmesini sağladı.

-Aşkım, uyandın mı? Bak kahvaltı hazırladım sana, uyku tutmadı erken uyandım, bende seni bu sabah biraz şımartayım dedim.

Pelin böyleydi işte bir cevap vermeni beklemez, ne var ne yoksa söyleyeceği birbiri ardına diziverirdi. Uyku tutmaması falan bahane, sadece Harun’a yaranmak için erken kalkıp kahvaltı hazırlamıştı. “Eğer ayrılabileceğimizi düşünecek kadar ileri gittiyse mutlaka Harun’u çok üzecek bir şey yapmış olmalıyım” diye düşünüyordu, “hatta belki de gururunu kırdım o kadar insanın önünde”. Ne yaptığı önemli değildi, mutlaka bir şey yapmış olmalıydı.

Harun mutfağa gitti, Pelin omlet yapmaya kendini kaptırmış, geldiğini farkına bile varmamıştı. Arkasından sıkıca sarıldı, boynuna ateşli bir öpücük kondurdu.

-Benim bebeğim erken kalkmış, bana omlet mi hazırlıyormuş? Portakal suyumudamı sıkmış?

Bu ilgiden sonra Pelin her şeyin yolunda olduğunu düşündü, omletleri tabaklara servis yaptıktan sonra beraber yemek masasına oturdular. Harun Pelin’i gereksiz yere üzdüğünü düşündü, sandalyesinden kaldırıp dizlerine oturttu, kahvaltı etmeye başladılar. Gülüp şakalaşıyorlar, birbirlerine tereyağlı, ballı ekmekler hazırlayıp, omlet yediriyorlardı ki yatak odasından cep telefonunun sesi geldi.

“Aşkım seni sabahın bir vakti bile rahat bırakmıyorlar” dedi Pelin, “hadi sen telefona bak ben de birkaç dilim daha ekmek kızartayım”. Boşuna kendini sıkmıştı, işte her şey yolundaydı, hatta her zamankinden daha yolunda.

Telefonun ekranındaki numarayı tanımıyordu, işten aramıyorlarsa kim acaba sabahın bu vaktinde diye düşündü. Cevap verip karşısındaki sesi duyduğunda neredeyse heyecandan düşüp bayılacaktı.
-Deniz, naber? Hiç beklemiyordum doğrusu..
-
-Hiç kahvaltı yapıyordum
-
-Evet birazdan işe gidicem
-
-Öğle yemeği için mi? Bildiğim kadarıyla bir planım yok
-
-Evet o mavi bina, 4. kat
-
-İyi o zaman öğle arasında görüşürüz.

Ne olduğunu bile anlamadan, Deniz’le konuşmuş hatta öğle yemeği için randevulaşmıştı.
Dün gece konuştuğumuz gibi iş bağlantıları için yardım etmemi isteyecek herhalde diye düşündü, aksi mümkün olamazdı zaten. Kız arkadaşı, nişanlısı, olduğunu biliyordu. Bilmese ne olurdu? Bir şey değişmezdi, aralarında işten başka ortak ne vardı ki? Buluşmalarını gerektirecek başka ne olabilirdi ki? Telefonu kapatıp, şaşkınlığını da üzerinden atınca, mutfağa geri döndü.
-Kim arıyomuş?
-Deniz, şu dün akşam partide tanıştığım, öğle yemeğinde buluşmak istedi, işle ilgili konuşmak istiyor
-Şu yüzü çok güzel olan dimi? Bütün kadınlar döndü tekrar tekrar baktı dün gece, bir çeşit kıskançlık olsa gerek. Ressamdı dimi?
-Sanırım öyle, birkaç iş bağlantısı ayarlayacağıma söz vermiştim.

Harun aceleyle toparlandı, masaya tekrar oturmadan bir şeyler atıştırdı, her sabah yaptığının aksine acelesi olduğunu söyleyip Pelin’i beklemeden çıktı.

Bütün gün sürekli telefon bekleyip durdu, her telefona Deniz’dir diye cevap verdi. Arayıp randevusunu iptal etmesini umuyordu. Aklından uzaklaştırmaya çalıştığı ama çabaladıkça daha çok saplanıp kaldığı düşüncelerinden utanıyordu, en çokta elinde olmadan bir girişimde bulunup yapıp hareketine karşılık alamamaktan korkuyordu. Kendini sakinleştirmeye çalıştı, zaten Deniz’e ilgi duymam imkansız, benim Pelin’im var, . Ben Pelin’i seviyorum. Ben Pelin’i seviyorum. Ben Pelin’i seviyorum. Pelin’i seviyorum. Pelin’e yapılacak şey mi allah aşkına? “Pelin olmasada, ben aklımı kaçırıyorum herhalde” diye düşündü.. “İmkanı var mı allahaşkına.. Acaba orta yaş krizi dedikleri bu mu?”

Öğle yemeği vakti geldiğinde artık heyecanını gizleyemiyordu, aynanın karşısına geçip liseli oğlanlar gibi süslendi, kendine çeki düzen verdi. Ağzı kokmasın diye dişlerini fırçaladı, naneli sakızlarını yanına aldı. Parfümler sürdü, saçlarını jöleledi.
Masasının başına geçmişti ki, asansörün kapısı açıldı. Deniz tam karşısındaydı ve gülümseyerek ona doğru yürüyordu. Ofisteki tüm yüzler tek bir yöne dönüp bu güzelliği görmeye çabalıyordu. Merhabalaştılar.
“Ben hazırım, bilgisayarımı kapatayım çıkalım” dedi Harun, Deniz gülümseyerek karşılık verdi.
Yakındaki şık lokantaya gittiler. Önce havadan sudan bahsediyorlardı. Harun büyülenmiş gibi birer kelimelik cevaplarla karşılık veriyor, sadece Deniz’e kilitlenmiş omu seyrediyordu. Suçluluk duygusu, sorgulamalar, hiç birisinden eser kalmamıştı.

Deniz elini uzatıp Harun’un elini kavradı, İlk görüşte aşka inandığından, hayata bir defa gelindiğinden, eğer aşkı bulduysan kaybetmemen gerektiğinden bahsetti. İlk defa birisine bu kadar kısa zamanda bu kadar yoğun bir aşk ve sevgi hissettiğini, hislerinin onu asla yanıltmadığını, hayatında yeni bir başlangıç yapacağını anlattı.

-Akdeniz kıyısında küçük bir kasabada geçen sene bir ev aldım, birkaç hektar üzüm bağının içinde, taşınmak için sadece doğru zamanın gelmesini bekliyordum, aşkı mı bekliyordum.. O gün bugün Harun, benimle gelir misin? Akşamüzeri uçağında iki kişilik yer ayırttım.
-Evet

Ağzımdan çıkanı kulaklarım duymuyor herhalde diye düşündü. Kadehindeki tüm şarabı bir yudumda içti. Hayır, emindi gidecekti. Neden bilmiyordu ama doğru olan gitmesiydi. Sadece Deniz ve ben diye düşündü, mutlu oldu. Ne kadar tanıyorlardı birbirlerini, ne önemi vardı ki? Gitmesi doğruydu, ta derinlerde bir yerde hissediyordu. Nedenini bilmiyordu ama gideceğini biliyordu. Hayatı bir anda anlam kazanmıştı, sanki bu güne kadar Deniz’le tanışmak, onunla gitmek için yaşamıştı. Birbirlerine “Emin misin?” diye sormadılar.
Hiç konuşmadan, hesabı ödeyip restorandan ayrıldılar. Görüşürüz demediler, akşam saat kaçta diye sormadılar.

Harun işe dönmek yerine eve gitti. Pelin işten dönmeden, işler zorlaşmadan yapacaklarını bitirmeliydi. Bavulunu toplaması yarım saatini aldı, pasaportunu bulması on dakikasını. Tam evden çıkıyordu ki “Nereye gidiyorum?” diye düşündü, “En azından küçük bir not bırakmalıyım Pelin’e, en azından bunu borçluyum ona”
Ne yazacaktı nasıl açıklayacaktı olanları, yazdı, çizdi, sildi , buruşturdu attı. Sadece “Ben İtalya’ya gidiyorum, Deniz’le, geri dönmeyeceğim, Deniz’e aşığım” yazabildi. Sabah güle oynaya kahvaltı ettikleri masanın üzerine bıraktı. Suçluluk duyması gerekiyordu, sabah değil asıl şimdi duyması gerekiyordu en büyüğünü, ama zerresi yoktu içinde suçluluğun.. Daha bile huzurluydu sabaha göre. Eve son bir kez göz attı. Çıktı gitti.

Pelin’in hayatı boyunca Harun’dan alacağı son haber bu küçücük nottu. Sinir krizleri geçirdi, terapilere gitti, intiharı denedi, yıllarca kimseyle görüşmedi, başka bir sevgilisi olmadı ama asla neden Harun’unun Deniz’le, o güzeller güzeli erkekle, kaçıp gittiğini, neden kendisini terkettiğini anlayamadı. Düşündü, düşündü bulamadı. Bir erkek, başka bir erkeği neden severdi acaba, nasıl aşık olurdu? Ne bulurdu onda bir kadında bulamayacağı? Gerçekten mutlu olabilirler miydi? Harun’u Harun yapan o erkek gururu, Deniz’i severken nerelere gizleniyordu acaba? Ne yapmıştı da erkeği, ondan ve belki de tüm kadınlardan bu kadar uzaklaşmıştı? Aşk ve sevginin erkeği kadını yok muydu yoksa?





.Eleştiriler & Yorumlar

:: ......
Gönderen: Guvercin / ,
10 Kasım 2008
gönlünüze sağlık.

:: ÇOK YOL ALMAK GEREKİR..
Gönderen: BEHRAM / , Türkiye
23 Haziran 2008
Yorumlara bakıpta ben de mi bir hata var diye söylenmedim değil.. bence hiç bir şey anlatmayan ve en kötüsü hiç bir farklılığı olmayan bir deneme olmuş.. Bence yazar arkadaşın olayları biraz daha hızlı ve durağan olmayan bir tarzda değerlendirmesi lazım.. "Kedi; karşıdaki çatıya atlarken havada asılı kalmasın lütfen" Emeğe saygı.. teşekkürler yazınız için.. umarım bir sonraki daha güzeldir..

:: Şaşırtıcı..
Gönderen: ÖRSAN BAYDAR / İSTANBUL
24 Haziran 2004
Büyük bir uyum içinde varolduğunu sandığımız aşkın kayboluşunu..Aşka başlarken onu yanlış algıladığımızı..Yaşadığımızın aşk olmadığını anladığımızı..Bedenlerdeki madenlerin tükenişini..Ruhun esaretini..Doygunluğun ve boyun eğmenin anlaşılmadık neticelere gebe olduğunu..Yanıldığımızı..Çok şeyi anladığıma inandığımı....yorum için ne yazacağımı..şaşırdığımı..Tebrikler.Şaşırtıcı ve çarpıcı bir yazı!!gecenin buğusu..

:: Geç kalmış bir okuma...
Gönderen: Ömür İsfendiyaroğlu / İstanbul
24 Haziran 2004
Gerçekten çok başarılı bir öykü olmuş. İzedebiyatta sevdiğim yazarlar arasına sizi de eklemekte bu kadar geciktiğim için çok üzgünüm açıkçası. İnsanı bir anda içine alıp sürüklüyor daha sonrası içinse yorum yazmaya bile gerek duymuyorum. Bu yazıyı bir solukta okuyup bitiren herkes sanırım bu etkiyi hissedecektir. Kaleminize yüreğinize sağlık, yaşamın içinden gerçekçi ve etkileyici satırlar... Bana Ferzan Özpetek'in Cahil Perilerini de anımsattığını da belirtmeden edemeyeceğim yeni yazılarınızı dört gözle bekliyorum.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Godot’yu Beklerken ölmek [Deneme]
Bağımlı olma durumu [Deneme]


Elena ADYEJ kimdir?

Her zaman aykırının peşinde oldum. . . Dile getirilmeyen, getirilmekten çekinilen, ama kabul edilmesede işte orada duruyor dediklerimin peşindeyim. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Anais Nin, D.H Lawrence, Paul Auster,Marquis De Sade


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Elena ADYEJ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.