Ağlamak da bir zevktir. -Ovidius |
|
||||||||||
|
Fikirler tohuma benzer, ekildikleri yer akıllardır. Bazısı ehlileştirilmiş tohumlardır, tarlalara ekilenler gibi düzenli olarak ekilir ve faydalanılır. Bazıları ağaç tohumları gibidir, büyümelerini sabırla beklemek gerekir. Bazı fikirlerse olmayacak yerde biten otların tohumlarına benzer; duvar çatlaklarında, yağmur oluklarında ya da ara sıra hava alsın diye pencere kenarına koyduğunuz bitkinizin saksısında büyüyen istenmeyen inatçı ve azimli otlar gibi. Bazı fikirler aynı istenmeyen otların tohumları gibi siz farkında olmadan aklınızın ücra bir köşesine yerleşir ve o unutulmuş köşede fark ettirmeden büyür. Bu fikirler eyleme dökülmek için sabırla bekler. Genelde karanlık fikirlerdir bunlar, çok göz önünde durmazlar koparılmamak için ve unutulup kurumamaları içinde arada bir gıdıklarlar bizi. Nihat'ın aklındaki banka soyma fikride tam bu türde karanlık bir fikirdi. Banka soyma fikri Nihat'ın aklında yeterince kök salıp güçlenmişti aslında ama fikrin hayata geçirilmesi için önemli bir eksik vardı. Banka soyma fikrinin en temel ihtiyacı bir tabancaydı. Karanlık fikrin tabanca olmadan Nihat'ı bir soygun için bankadan içeri adım attırmasına imkan yoktu. Çocukluğu, gençliği kenar mahallelerin sokaklarında geçmiş biri illegal yollardan tabanca edinmenin yollarını bilebilirdi fakat Nihat gibi orta halli bir semtte büyümüş, daha kaçak sigara satılan yerleri bile bilmeyen birinin nerden nasıl tabanca bulacağına dair en ufak bir fikri olamazdı. Bir tabanca olmadan da banka soyma fikrinin bir önemi yoktu. Bir tabanca bulamadığı sürece eğlencesine hayalini kurduğu bir düşünce olarak kalacaktı soygun. Bir tabanca bulamadığı sürece işine ve monoton hayatına devam etmek zorundaydı. Zalim kadere bakın ki Nihat'ın karşısına bir tabanca çıkardı. X X X X Yirmili yaşlarda iki erkek parkın bankına oturmuş fısıldayarak konuşuyordu. Kıyafetleri benzerdi; kot pantolon, ince mont ve konvers ayakkabılar. Montlarının modeli bile aynıydı ama renkleri farklıydı. Saçları da benzerdi, bol jöle kullanılarak dikleştirilmişlerdi. Biri diğerinden on santim kadar uzundu ve biraz kiloluydu, adı Taner idi. Saat gecenin on iki buçuğu olmasına, dolayısıyla parkın bomboş ve sessiz olmasına rağmen Taner arkadaşını azarlarken etrafta birileri var mı diye ikide bir sağa sola bakınıyordu. “ Emanet getir dediysem çakı falan kastettim. Ne bok yemeye babanın tabancasını arakladın.” “ En garantisi tabanca, yamuk yapan oldu mu çeker korkuturuz.” “ Lan dallama gece kulübüne tabancayla mı gireceğiz.” “ Çakıyla nasıl girecektik?” “ Çakıyı bir yerimize saklardık koca tabancayı neremize sokacağız.” “ Ne yapacağız şimdi?” “ Mecbur eve döneceğiz.” “ Tabancayı emanet bırakabileceğimiz bir yer yok mu?” “ Yok. Ulan kır yılın başı kız düşürdük internetten onunda sen geldin içine ettin Ferhat.” “ Tabancayı bir yere saklarız.” “ Nereye?” “ Şu çalıların dibine saklarız.” “ Çalıların dibinde tabancayı başka biri bulursa görürsün ananınkini.” “ Şu çalılara baksana duvar gibi arkası görünmüyor. Ortalık zifiri karanlık zaten eğilip yakından baksa bile kimse bir şey göremez. Hem gece vakti kim gelip çalının dibine bakacak.” “ Sen bilirsin tabanca kaybolursa ben karışmam.” “ Kaybolmaz, kaybolmaz. Sen etrafa bakın ben şunu saklayayım.” Banktan kalktılar aynı anda, etrafı kolaçan ettiler, kimse yoktu. Ferhat parkın içinden geçen yolun uzağındaki bir çalıyı gözüne kestirdi. Çalının yanına varınca son bir kez etrafa bakındı. Tabancayı pantolonunun arasına sıkıştırdığı yerden çıkardı. Çömelip tabancayı çalının en dibine koydu. Ayağa kalkıp bir iki adım uzaklaştı ve uzaktan bakınca fark edilmediğinden emin oldu. Gece kulübüne doğru yürüdüler. X X X X Nihat gecenin ikisinde işten eve dönüyordu. Almira Otel’de garsondu, bu gece otelde bir düğün olduğu için geç saate kadar çalışmıştı. Eve doğru yürüyordu ve yolu malum parkın içinden geçiyordu. Küçük bir parktı bu ve nedense tinerciler evsizler bu parka pek uğramazdı. Yine de gecenin bir vakti bir başına içinden geçmek tehlikeliydi ama iki yıldır işten eve giderken bu yolu kullandığından Nihat'ı eskisi kadar korkutmuyordu parkın ıssızlığı. Ayrıca iki yılda parkta başına gelen tek aksilik para isteyen bir tinerci idi, ona da beş lira ve iki dal sigara verip başından savmıştı. Her zamanki gibi hızlı adımlarla parkın içinden geçerken bir kedi dikkatini çekti. Kedi çimenlerin üzerinde bir şeyi çekeleyip oyun oynuyordu. Normalde umursamaz yürür giderdi ama şeytan dürttü ve merak etti. Yaklaştı, kedi onu fark edince beş altı metre uzağa kaçtı. Kedinin az önce durduğu yere varmasına bir iki adım kala tabancayı gördü. (DEVAM EDECEK)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan Güngördü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |